Aristoteles Mantığı ile Felsefe-Bilim İlişkisi - 2

Şimdi onun kıyasın kurulması ile ilgili söylediklerini ele alalım:

Aristoteles'e göre "Bütün hallerde herhangi bir sanatta veya herhangi bir ilimde olduğu gibi felsefede de yöntem aynıdır. Herhangi bir alanda kıyas oluşturulurken kıyasın ilkelerinin ne tarzda bulunduklarını ve onları ne tarzda takip gerektiğini dikkate almalıdır. Bunu yaparken meselenin terimleri hakkındaki ilişkilere bakmalıdır. Mesela terimler arasında, inkar ve tasdik arasında veya bütüncül (tümel) tasdik ile bölümcül (tikel) tasdik arasında ve bütüncül inkar ile bölümcül inkar arasındaki bağıntıya dikkat etmelidir. Fakat gereken şey iyice tayin edilen daha küçük sayıda terimler göz önünde tutmaktır. Fakat her bir ilimde o ilme has ilkeler çokluğu teşkil eder. Bunun sonucu olarak her bir konuya ait ilkeleri temin etmek denemeye aittir. Sözgelimi astronomi ilminin ilkelerini temin eden astronomik denemedir, çünkü ancak gök olguları uygun tarzda yakalandıktan sonradır ki, astronominin ispatları keşfedilmiştir. Herhangi öbür sanat veya ilim için de bu böyledir. Bunun sonucu olarak o şeyin yüklemleri yakalanır yakalanmaz, derhal ispatlarını çıkarmak bize aittir." Aristoteles'in bilimde ispata bu kadar önem vermesi onun bilimi aksiyomatik bir sistem olarak görmesi demektir. Şöyle ki, önce her bilimin temel ilkeleri (aksiomlar) denemeyle elde edildikten sonra o bilimin verileri bu aksiyornlar ışığında sistematize edilmektedir. Bunu da kıyasla yapmaktadır. Ancak yukarıdaki alıntılarda ilk terimlerin tespiti önemli bir başlangıç olarak görülmektedir.

Lukasiewicz, Aristoteles' in kıyas doktrininde, terimler sınıfları ifade ettiğinden tümel terimleri dikkate alıp tekil terimleri almadığını belirtir. Oysa iddiasına göre, tekil terimler tümel terimler kadar önemlidir. Sadece günlük hayatta değil fakat bilimsel araştırmalarda da önemlidir. Tekil terimlerin ve tekil önermeierin yerinin olmaması Aristoteles mantığının en büyük eksikliğidir.

Aristoteles'e göre kıyas öncüllerden itibaren teşkil edilir. Şöyle ki, "filan yüklemle falan konu arasında bir münasebet tesis eden kıyas ise bu yüklernin bu konuya taalluk ettiğini gösteren öncüllerden hareket eder." Bir konuyla ilgili öncülleri de şu tarzda seçmemiz gerekir: İlkin konunun kendini, tanımları ve nesnenin bütün özelliklerini; bundan sonra da mantıken nesneden çıkan bütün yüklemleri, ve bu sefer de nesnenin kendinin sonucu olduğu yüklemleri, aynı zamanda ona ait olmak imkanı bulunmayanları ortaya koymalıyız.

Öncül bir şey hakkında bir şeyi tasdik veya inkar eden sözdür. Bu söz de ya tümel, ya tikel veya belirsiz olur. Bütün olarak alınan bir konuya yüklerneye veya yüklememeye tümel; bir bölüm olarak alınan veya bütün olarak alınmayan bir konuya yüklerneye veya yüklememeye tikel; tümellik veya tikellik gösterilmeden yapılan yüklerneye veya yüklememeye belirsiz denir. Bir terimin, başka bir terimin bütünlüğü içinde bulunduğunu söylemek, veya bir terimin tümelolarak alınan başka bir terime yüklendiğini söylemek aynı şeydir. Konuda öteki terimin hakkında tasdik olunmayacağı hiçbir bölüm bulunmadığı zaman bir terimin tümelolarak tasdik edildiğini söylüyoruz. Tersi de böyledir. Öncülün kendilerine dağıldığı şeye yani yüklem ile ister varlık kendine eklensin, ister var olmayan kendinden ayrılsın, yüklernin kendisi hakkında tasdik edildiği konuya terim denir.

Görüldüğü gibi Aristoteles'in iyice tanımladığı öncüller sadece tümel terimlere tatbik edilebilir, tekil (individual-singular) terimlere değiL. Açıktır ki, tümel ve tikel önermelerin terimleri tümel (universal) olmalıdır. Mesela o, "Bütün Callias'lar insandır" gibi anlamı olan bir önermeyi kabul etmez. Aristoteles terimlerle sınıflar arasında bağ kurar. Mesela Cleon, Callias gibi duyulur fertler hiç yüklem olamazlar; fakat başka şeyler onlara yüklem olabilir: İnsan, hayvan gibi.

Bu konuyu Aristoteles şu ifadelerle açıklar:

"Bir şey bir konuya olduğu gibi başka şeye de yüklendiğinden yüklem hakkında tasdik edilmiş olan her şeyin konu hakkında da tasdik edilmesi gerekecektir. Söz gelimi insan fert olarak alınan bir insana yüklenmiştir; bir yandan da hayvan, insana yüklenmiştir. Öyleyse fert olarak alınan insana hayvan da yüklenebilecektir. Çünkü fert olarak alınan insan hem insandır hem hayvan." Böylelikle fert olarak insan, insan türüne girer ve bu türün cinsi de hayvandır. Buradan hareketle Aristoteles tür ve cinsleri de fertler gibi töz kabul etmiştir, ancak ikinci töz olarak.

Fakat Aristoteles burada şu açıklamayı getirme ihtiyacı hissetmiştir: "İlk tözlerin belli bir varlık anlattıkları gerçektir. İkinci tözler (tür-cins), adlandırılmalarının şekli dolayısıyla, söz gelimi belli bir varlık anlattıklarına inanılabilir. Bununla beraber bu doğru değildir. Bu türlü deyimler çok bir nitelik ifade ederler, çünkü konu ilk tözde olduğu gibi bir tek değildir. Gerçekte insan bir çokluğa yüklenmiştir, hayvan da öyle. Bununla beraber tür ve cins niteliği mutlak şekilde ifade etmezler. Tür ve cins niteliği öze göre tayin ederler. Onların anlattıkları şey filan nitelikte bir özdür." Aristoteles' in bu cins ve tür anlayışının kıyasa nasıl yansıdığı ve metafizik hatalara nasıl yolaçtığı hep tartışılan bir problemdir.

Aristoteles şunu vurgular: Tekil terim doğru bir önerınenin yüklemi olmaya uygun değildir. Aynı şekilde doğru bir önerınenin konusu (subject)olamayan terimler de vardır. Aristoteles bu nedenle sisteminden bir önermenin konusu ve yüklemi olamayan terimleri çıkarmıştır. Aristoteles mantığının temel özelliği şudur: Aynı terim herhangi bir sınırlama olmadan konu ve yüklem olabilir. Bu nedenle kıyasın terimlerinin aynı cinsten olması gerekir.

Klasik mantıkta sıfata "yüklem" sıfatlanmışa da "konu" denir. Sıfatların yani yüklemlerin basit olanları vardır, mürekkep olanlan vardır. Basit olanı kendisine bir tek sözle delalet edilmiş olandır: insan, hayvan, konuşan, beyaz, siyah gibi. Mürekkep kendisine mürekkep bir sözle delalet edilendir. Konuşan hayvan, beyaz insan gibi. Bir sıfat bir isim olabilir, fiil de olabilir. Yüklem ve konular aslında isim ve fiillerin manalandır. Yoksa isim ve fiil değillerdir. Ancak ilk bakışta isim ve fiillerle, yerlerini kelimelerin tuttuğu manaların kastedildiğini anlamak zor olunca isim ve fiiller sanki yüklemler ve konularmış gibi alınırlar.

Bu ifadelerden açıkça Aristoteles' in mantık anlayışında varlık tasavvurlarının yönlendirici olduğu ileri sürülebilir. Hatta bu nedenle, Aristoteles tarafından geliştirilen dedüktif sistemin naturel (doğa üzerine) dedüksiyon sistemi olduğu; bu nedenle pek çok kurallan olsa da aksiyomatik bir sistem olmadığı iddia edilmektedir. Bu görüş doğru değildir. Çünkü Aristoteles geçerli bir çıkarırnın dayandığı ilkeleri tespit ederken bu ilkelerin altında yatan temel bir aksiyom ortaya koymuştur:

"Bu aksiyom "ya hep ya hiç kuralı" (dictum de omni et nullo) olarak bilinir ve bir sınıfın tümü veya hiçbiri hakkındadır. Tabi bu aksiyom doğrudan yalnızca kıyasın "Birinci Şekli"ne uygulanır. Bazı kıyas kuralları da buradan elde edilir. Bu aksiyomu şu şekilde ifade edebiliriz: Eğer bir M sınıfının bütün üyeleri P sınıfının belli bir özelliğine sahip (ya da sahip değil) ise ve bazı S dediğimiz fertler de M sınıfının içinde ise bu fertler (S), P sınıfının niteliğine sahiptir (ya da değildir). Açıktır ki, bir sınıfın tüm üyeleri hakkında söylenen şey, o sınıfın içinde bulunan diğer sınıfın tüm üyeleri hakkında da söylenebilir. "

Aristoteles'de kategorik kıyas kategorik (basit) önerıneler üzerine kuruludur. Kategorik önermeler de genellikle sınıflar hakkındaki ifadeler olarak kabul edilir. Şöyle ki, kategorik bir önerme bir sınıfın başka bir sınıfın içinde olup olmadığını bildirir. Bir sınıf, bazı özel niteliklerde ortak olan bütün objelerin bir kolleksiyonudur. Sınıfların birbiriyle bağlandığı çeşitli yollar vardır. Eğer bir sınıfın bütün üyeleri diğer ikinci sınıfın da üyeleri ise birinci sınıf ikincisinde içerilmiştir denir. Bir sınıfın sadece bazı üyeleri başka bir sınıfın üyeleri ise onda kısmen içerilmiştir denir. Tabiki ortak hiçbir üyesi olmayan sınıf çeşitleri de vardır. İşte sınıflar arasındaki bu çeşitli ilişkiler dört kategorik önerme (tümelolumlu, tümelolumsuz, tikelolumlu ve tikelolumsuz) ile olumlu ya da olumsuz olarak gösterilir.

Klasik mantığa göre yalnız bir tek önerme biçiminin olduğu ileri sürülür. Bu da bir konuya bir yüklem veren biçimdir. Bu biçim, belli bir şeye nitelikler yüklemek için uygun olan bir biçimdir. Gerçekte Aristoteles'in mantığı yüklem mantığıdır. Yani temelinde bir konuyu bir yükleme bağın yardımı ile bağlayan yargılar bulunmaktadır. Aristoteles'in yüklem mantığına, sıfatı isme bir başka deyimle niteliği varlığa bağlayan bir felsefe ile bir bilim tıpatıp uymaktadır. Bu felsefe ile bu bilirnde tabiatıarı gereği belirli bir niteliği taşıyan varlıklar vardır. 'Ateş sıcaktır', 'Kar soğuktur' önermelerinde olduğu gibi. Klasik mantıkta bunun karşılığında 'Her a b'dir'önermesi bulunmaktadır. Başka türlü söylemek istersek şöyle deriz: a'lar sınıfının bütünü b'ler sınıfının içindedir. Bu felsefe ve bilime göre de öyle varlıklar vardır ki, bunlar belirli bir niteliği tabiatıarı gereği hiçbir zaman taşımazlar. Klasik mantıkta bunların karşısında 'Hiçbir a, b değildir' başka bir deyimle a sınıfının hiçbir öğesi b sınıfının içinde değildir, önermesi bulunmaktadır. Gene bu bilim ve felsefeye göre belirli bir niteliği ancak geçici olarak taşıyan varlıklar ya da o niteliği ancak sınıfın birkaç öğesinin taşıdığı durumlar vardır. Klasik mantıkta bunların karşısında 'Bazı a lar b'dir' yahut a'lar sınıfının ancak bir bölümü o niteliği taşımaktadır, önermesi bulunmaktadır. Ancak önermelerin, sınıflar hakkında olumlu ya da olumsuz bir yargıda bulunması kıyasın formuyla ilgili bir şey değildir. Çünkü, kategorik bir kıyasın formu önermelerinin özel içeriklerinden bağımsızdır. Kıyasın geçerliliği ve geçersizliği sadece kendi formunun doğruluğu ve yanlışlığı ile ilgilidir. Bu durumda geçerli bir kıyas, formel olarak geçerli demektir. Sınıf yorumunda, kategorik önermeyi oluşturan "konu" ve "yüklem" terimleriyle objeler sınıfı gösterilir ve önermede bu sınıflar hakkında bir yargı kabul ya da reddedilir. Doğru hüküm konu ile yüklernin, cümleyi meydana getiren kavramların objektif gerçekliğe uyacak şekilde, bir birlerine bağlanmaları yahut ta birbirinden ayrılmalarıdır. Böyle olunca kategorik hüküm bir objeye bir sıfat yükleyen yahut da bir objeyi bir kavram altına sokan hükümdür. Aristoteles düşünce hayatındaki her ilerlemenin her düzenli bağlılığın ancak hükümlerin mantık kaidelerine göre birbirlerine bağlanmaları sonucunda meydana geldiğini görmüştür. İki önermeyi bir birine bağlamak ve bunlar arasında mantıksal ilişki kurmak ancak kavramlarla mümkün olmaktadır.

Aristoteles'e göre ispatçı ve gerçek ilme ancak nesnelerin özüne cevap teşkil edecek olan tanımla ulaşılacağından o, tikel-tümel kavramlar arasında bağıntılar kurarak bunlarla şeyleri sınıflara ayırıp tanımlıyor. Bu nedenle Aristoteles gerek mantıkta gerekse felsefede şeyleri sınıflama ve tanımlama ile işe başlar. Bu tanımlar da mantığın temel taşları olan kavramları oluşturur. Kavramlar da sınıflara tekabül eder.

1 | 2 | 3 | 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP