Aristoteles Mantığı ile Felsefe-Bilim İlişkisi - 3
|
Klasik mantık öz anlayışı üzerine dayanan kavramlar arasındaki münasebet üzerine kurulu bir mantık yapısına sahiptir. Aristoteles'in hareket noktasını kavram felsefesi teşkil eder. Duyuların verilerinden başka bir bilgisi olmayan tekcil (individual) ler içinde tümel (universal) i; böylece öz (essence) ü veya kavramı kabul eder. Çünkü Aristoteles varlığı bir başka ifadeyle nesne düşüncesini kavramsalolarak çözümler. Aristoteles'in öncelikli amacı algılanabilen nesnenin varlık koşullarını ilkece yine algılanabilir karşılıkları olan kavramlarla açıklamak olmuştur. En temel ilkelere öğe olan kavramlar düşüncenin bölünemez ve çözümlenemez başlangıç noktalarıdır. Bu itibarla Aristoteles mantığı, konu ve yüklem olarak kabul edilen iki genel kavram arasındaki formel bağın bağlı bulunduğu kurallardan bahseder. Bu durumda forınel mantık kavramlar ve kavramlararası ilişkiler üzerinde önemle durur.
Yukarıda belirtildiği gibi "Kavram bir nesnenin zihindeki tasarımı olunca bu nesne ya bir küme bir başka ifadeyle sınıf, ya da bir bireydir. Bu durumda kavram, karşılığı olan nesneyi gösterir. Örneğin "insan" teriminin gösterdiği nesne insan sınıfı, "Sokrates" teriminin gösterdiği nesne ise bir birey olan Sokrates'tir. Gösterilen nesne bir sınıf olduğunda bu terimlere genel terim, buna karşılık bir bireyi gösteren terim tekil terim sayılır." Her genel terimin kaplarnı bir sınıftır. Bu sınıf terimin uygulandığı nesnelerin kümesidir. Klasik mantıkta bireyler tür denilen doğal sınıflara ayrılmıştır.
Her tür, bir genel terimin gösterdiği nesnedir. Başka bir deyişle her tür, bir genel terimin kaplamıdır. Genel terimler arasındaki ilişkiler, bu terimlerin kaplamları olan türler arasındaki ilişkilerdir. Görüldüğü şekliyle sınıflamada sözkonusu olan kavramların sınıflamasıdır. "Klasik mantıkta kavramların kaplamını belirtmek onu sınıflandırmak demektir ." "Kavramlar arası münasebetlerde de belirleyici olan cins ve tür fikirleridir."
Klasik mantığın kavramların kaplamını dikkate alarak gerçekleştirdiği sınıflama anlayışına sınıflamanın objektif olmadığı, subjektif olduğu gerekçesiyle karşı çıkılmıştır. Bu tenkide göre bütün objeler için geçerli-doğru bir sınıflandırma mümkün değildir.
Nominalistlere göre kavramlar sadece adlar olduğu için obje çözümlemesine dayanan sınflama realiteye dayanmaz, keyfidir. Aristoteles'e göre ise her obje yakın cinsini gerçek ve etkin öz olarak gelişmesini yöneten gizli neden olarak kendinde taşır. Aristoteles bilmeyi her şeyden önce objelerin çözümlemesine dayanan doğru bir sınıflama olarak görür. Bu nedenle onun çabası en yüksek ve en genel kavramdan aşağı doğru en alttaki cins kavramlarına kadar uzanan bir kavram zincirini oluşturmaktır. Ona göre bu kavram sınıflaması bütün objeler için geçerli olacak ve ilmi mümkün kılacaktır.
Buradan anlaşılıyor ki, sınıflama işlemi belli sayıdaki haberin gözden geçirilmesiyle bütün haller için düşünülebilecek bir genellerne imkanını vermektedir. Belli sayıda olan ile sınırsız sayıda olanı aynı sınıf içinde düşünmemizi sağlayacak olan da her halde tek fertlerin ayrı ayrı özellikleri değil de, genel özleri olacaktır. Çünkü sonsuz çokluklar alanıyla karşı karşıyayız. Sonsuz çokluklar da Aristoteles'de dedüktif bir düşünce ile ele alınacaktır. Ancak o, çokluğu birliğe irca ederken kavramlara dayanmaktadır. Çünkü kavramlar, onun anlayışında türlere ya da sınıflara tekabül eder.
Aristoteles' in tikel nesneler üzerine oturttuğu doğa felsefesi, mantıksal ve doğal bir biçimde "özcülük"e götürüyor. Bu öğretiyi terimleri, önermeleri ve bunların anlamlarını inceleyerek, dil felsefesi ve mantık üzerinden kurar. Ontolojik sonuçları kavramları irdeleyerek çıkarır. Aristoteles temel önerme yapısı olan özne ve yüklem bağıntısına dayanarak bu ilişkinin kavramsal yapıya olduğu kadar varlığa ilişkin konulara da ışık tuttuğunu onaylıyor.
Özne-yüklem bağıntısı varlığa şu şekilde ışık tutmaktadır: Özne yüklem bağıntısını dört biçimde yorumlayabiliriz:
1) Özne-yüklem bağıntısı bir niteleme bir başka ifadeyle yüklernin özneye bir nitelik vermesi şeklinde yorumlanabilir.
2) Bu bağıntı, bir üye ile bu üyenin ait olduğu sınıf arasındaki bağıntıdır.
3) Ya da bir alt sınıf ve bu sınıfı kapsayan sınıf arasındaki bağıntıdır.
4) Son olarak da özne-yüklem bağıntısı özdeşlik ilişkisine dayanmaktadır. Öyle ki; burada özne ve yüklernin delalet ettiği sınıflar aynı şeyi simgelemektedir, birbirlerinin yerine kullanılabilir. Örneğin "İnsan akıllı bir hayvandır" önermesinde olduğu gibi. Burada özne ve yüklemi gösteren terimler arasında özdeşlik vardır.
Hızır' a göre aslında sınıflar mantığı olan eski mantık sınıflar sınıfı ile sınıf içinde küçük sınıfı ayırdedememektedir. Onun gözünde hepsi sınıf içinde küçük sınıftır. Yeni mantık sınıflar hesabı ile çok önemli olan bu ayırmayı başarmıştır. Aristoteles sınıflar arasında belli türden bir bağıntı kabul eder. Mesela köpekler sınıfı memeli hayvanlar sınıfının içinde küçük bir sınıftır. Memeli hayvanlar ise hayvanlar sınıfının içinde küçük bir sınıftır. O halde köpekler sınıfı da hayvanlar sınıfı içinde küçük bir sınıftır. Görüldüğü gibi Aristoteles'in sınıflar arasında kabul ettiği belli türden ilişki alt sınıf-sınıf bağıntısıdır. Bir sınıf ile başka bir sınıf arasında özdeşlik ilişkisine dayalı bağıntı ise daha çok tanım işlevi gören önermelerde söz konusudur. Diğer bütün bağıntılar alt sınıf-sınıf bağıntısına indirgenir. Bu da bazı sorunlara yolaçar. Mesela bir üye-sınıf bağıntısı ile alt sınıf-sınıf bağıntısı bir birine indirgenemez. Oysa Klasik mantıkta bu böyledir. Halbu ki ikisi arasında yapı olarak çok fark vardır. Şöyle ki, alt sınıf-sınıf bağıntısı geçişli (transitive) olduğu halde, üye-sınıf bağıntısı (her zaman) geçişli değildir. Bunu şu örnekle açıklayabiliriz: Oktay Aderneğinin, A derneği de B dernekler federasyonunun üyesi ise Oktay'ın B dernekler federasyonunun üyesi olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü kişiler değil ancak dernekler, B dernekler federasyonunun üyesi olabilirler. Oysa, tüm memeliler omurgalı ve tüm omurgalılar hayvansa, tüm memelilerin hayvan olduğu kesinlikle söylenebilir. Fakat daha önce de gördüğümüz gibi Aristoteles tekil terimlerle yapılan önerıneleri kabul etmeyip sadece tümel ve tikel kavramlarla kurulan önermeleri kıyaslarda kullanmaktadır. Bu da eleştiri konusu olmaktadır. Bütün bunlardan dolayı Aristoteles mantığı, soyutlayıcı sınıflar mantığı olarak görülmektedir. Bunun yanında sınıflamanın subjektif olduğu, Aristoteles felsefesinin özelliklerini yansıttığı ileri sürülmektedir.
2) Mantık Bilim İlişkisi
Aristoteles'in mantığının, onun felsefesiyle, bilim anlayışıyla iç içe olduğu ve kendi felsefesini yansıttığı tenkidi sıkça yapılır. Aristoteles, algılanan şeyleri kavramlar halinde derleyip sınıflandırarak yeni bilgilere varmaya çalışmıştır. Bunu yaparken de kullandığı alet, nitelikçi ve sınıflayıcı kıyas teorisidir. Oysa Aristoteles, mantığı diğer bütün felsefe disiplinlerinden ayırmaya çalışmış; onu varlıkla ve bilgiyle ilgili bir alan değil, daha çok düşünme sanatı olarak görmüştür. Ne var ki, kıyas teorisinin bu nitelikçi ve sınıflayıcı özelliği zamanla forınel olma özelliğini gölgede bırakmıştır.
Hızır' a göre niteliksel ilişkilere tatbik olunan mantık öze ve yüklemlere dayanan bir nitelikler mantığı veya varlık değerlerine dayanan sınıflamalar mantığıdır. Yüklemlerin sınıflaması, tecrübe dünyasındaki ve hükümlerimiz arasındaki bütün bağıntıların ve modalitelerin her durumunu ne temsil edebilir ne de hepsini içine alabilir. Sınıflamalar mantığı ve bunun sonucu olarak tabi geleneksel mantık, özlerin bir sınıflaması olarak göz önünde tutulursa ona özün mantığı adı verilebilir. Çünkü, bu mantık, öze ait değerlere yöneItilmiş varlık değerlerinin münasebetlerinin mantığıdır. O fonksiyonlardan çok varlığı ele almaktadır, hatta fonksiyonu varlığa indirgemektedir. Bunun aksine olarak modem bilim fonksiyonlarla ilgilenmek üzere özler ve yüklemleri bir kenara bırakmıştır. Ona göre "Güneş Aydınlatıcıdır" demenin hiçbir manası yoktur. Önce önemli olan bu fenomenik fonksiyonun analizidir. Güneşin ve ışığının fenomenik tabiatıdır.
Modem bilimin gelişmesiyle birlikte yeni bir düşünme şekli ortaya çıkmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi klasik mantık varlık değerleriyle idare edilen düşünce kanunlarım açıklamıştır. Bunun aksine olarak modem bilim olgularla ve onların matematik münasebetleriyle ilgilenmektedir. Öyleyse burada yeni bir düşünce şekli vardır. Fakat bu düşünce şekli hiçbir zaman birinciyi dışarıda bırakmıyor; bilakis içine alıyor. Klasik felsefenin konusu mutlak değerdir. Bilimin konusu göreli olgudur. Yeni konuya yeni bir mantık lazımdır. Çünkü, "eski mantık" bağıntıları yazmayı da hesaplamayı da başaramaz. Çünkü o, her türlü bağıntıyı niteliğe indirger: 'a, b'den büyüktür' önermesinde b'den büyüktür parçasını a'nın bir tek niteliği olarak alır ve b'den büyüktür'ün bütünü, bir tek sözcükmüş gibi a'nın yüklemi olur. Burada, b'nin a'dan küçük olduğunu öncrmenin anlamından kavrıyor, ama bunu bir işlemle çıkaramıyoruz. Yeni mantık genel bağlantılar kuramını kurmuştur. Bu kuram çoğu bilimlerde düşünüş ve araştırma aleti olarak kullanılmaktadır. Oysa daha önce klasik mantık bilimler için bir alet olarak kullanılmaktaydı, hatta bilimlerin metodu olarak kabul görüyordu.
"Kavram bir objenin zihiııdeki tasavvurudur, bunafikir de diyebiliriz." "Kavram zihnin sırfbir soyutlaması değildir. Kavram teşekkül edince, nesnelerin özüne bir cevap, zihnf bir karşılık olur; bir başka ifadeyle nesnelerin tanımının zihindeki ifadesidir. "
Yukarıda belirtildiği gibi "Kavram bir nesnenin zihindeki tasarımı olunca bu nesne ya bir küme bir başka ifadeyle sınıf, ya da bir bireydir. Bu durumda kavram, karşılığı olan nesneyi gösterir. Örneğin "insan" teriminin gösterdiği nesne insan sınıfı, "Sokrates" teriminin gösterdiği nesne ise bir birey olan Sokrates'tir. Gösterilen nesne bir sınıf olduğunda bu terimlere genel terim, buna karşılık bir bireyi gösteren terim tekil terim sayılır." Her genel terimin kaplarnı bir sınıftır. Bu sınıf terimin uygulandığı nesnelerin kümesidir. Klasik mantıkta bireyler tür denilen doğal sınıflara ayrılmıştır.
Her tür, bir genel terimin gösterdiği nesnedir. Başka bir deyişle her tür, bir genel terimin kaplamıdır. Genel terimler arasındaki ilişkiler, bu terimlerin kaplamları olan türler arasındaki ilişkilerdir. Görüldüğü şekliyle sınıflamada sözkonusu olan kavramların sınıflamasıdır. "Klasik mantıkta kavramların kaplamını belirtmek onu sınıflandırmak demektir ." "Kavramlar arası münasebetlerde de belirleyici olan cins ve tür fikirleridir."
Klasik mantığın kavramların kaplamını dikkate alarak gerçekleştirdiği sınıflama anlayışına sınıflamanın objektif olmadığı, subjektif olduğu gerekçesiyle karşı çıkılmıştır. Bu tenkide göre bütün objeler için geçerli-doğru bir sınıflandırma mümkün değildir.
Nominalistlere göre kavramlar sadece adlar olduğu için obje çözümlemesine dayanan sınflama realiteye dayanmaz, keyfidir. Aristoteles'e göre ise her obje yakın cinsini gerçek ve etkin öz olarak gelişmesini yöneten gizli neden olarak kendinde taşır. Aristoteles bilmeyi her şeyden önce objelerin çözümlemesine dayanan doğru bir sınıflama olarak görür. Bu nedenle onun çabası en yüksek ve en genel kavramdan aşağı doğru en alttaki cins kavramlarına kadar uzanan bir kavram zincirini oluşturmaktır. Ona göre bu kavram sınıflaması bütün objeler için geçerli olacak ve ilmi mümkün kılacaktır.
Buradan anlaşılıyor ki, sınıflama işlemi belli sayıdaki haberin gözden geçirilmesiyle bütün haller için düşünülebilecek bir genellerne imkanını vermektedir. Belli sayıda olan ile sınırsız sayıda olanı aynı sınıf içinde düşünmemizi sağlayacak olan da her halde tek fertlerin ayrı ayrı özellikleri değil de, genel özleri olacaktır. Çünkü sonsuz çokluklar alanıyla karşı karşıyayız. Sonsuz çokluklar da Aristoteles'de dedüktif bir düşünce ile ele alınacaktır. Ancak o, çokluğu birliğe irca ederken kavramlara dayanmaktadır. Çünkü kavramlar, onun anlayışında türlere ya da sınıflara tekabül eder.
Aristoteles' in tikel nesneler üzerine oturttuğu doğa felsefesi, mantıksal ve doğal bir biçimde "özcülük"e götürüyor. Bu öğretiyi terimleri, önermeleri ve bunların anlamlarını inceleyerek, dil felsefesi ve mantık üzerinden kurar. Ontolojik sonuçları kavramları irdeleyerek çıkarır. Aristoteles temel önerme yapısı olan özne ve yüklem bağıntısına dayanarak bu ilişkinin kavramsal yapıya olduğu kadar varlığa ilişkin konulara da ışık tuttuğunu onaylıyor.
Özne-yüklem bağıntısı varlığa şu şekilde ışık tutmaktadır: Özne yüklem bağıntısını dört biçimde yorumlayabiliriz:
1) Özne-yüklem bağıntısı bir niteleme bir başka ifadeyle yüklernin özneye bir nitelik vermesi şeklinde yorumlanabilir.
2) Bu bağıntı, bir üye ile bu üyenin ait olduğu sınıf arasındaki bağıntıdır.
3) Ya da bir alt sınıf ve bu sınıfı kapsayan sınıf arasındaki bağıntıdır.
4) Son olarak da özne-yüklem bağıntısı özdeşlik ilişkisine dayanmaktadır. Öyle ki; burada özne ve yüklernin delalet ettiği sınıflar aynı şeyi simgelemektedir, birbirlerinin yerine kullanılabilir. Örneğin "İnsan akıllı bir hayvandır" önermesinde olduğu gibi. Burada özne ve yüklemi gösteren terimler arasında özdeşlik vardır.
Hızır' a göre aslında sınıflar mantığı olan eski mantık sınıflar sınıfı ile sınıf içinde küçük sınıfı ayırdedememektedir. Onun gözünde hepsi sınıf içinde küçük sınıftır. Yeni mantık sınıflar hesabı ile çok önemli olan bu ayırmayı başarmıştır. Aristoteles sınıflar arasında belli türden bir bağıntı kabul eder. Mesela köpekler sınıfı memeli hayvanlar sınıfının içinde küçük bir sınıftır. Memeli hayvanlar ise hayvanlar sınıfının içinde küçük bir sınıftır. O halde köpekler sınıfı da hayvanlar sınıfı içinde küçük bir sınıftır. Görüldüğü gibi Aristoteles'in sınıflar arasında kabul ettiği belli türden ilişki alt sınıf-sınıf bağıntısıdır. Bir sınıf ile başka bir sınıf arasında özdeşlik ilişkisine dayalı bağıntı ise daha çok tanım işlevi gören önermelerde söz konusudur. Diğer bütün bağıntılar alt sınıf-sınıf bağıntısına indirgenir. Bu da bazı sorunlara yolaçar. Mesela bir üye-sınıf bağıntısı ile alt sınıf-sınıf bağıntısı bir birine indirgenemez. Oysa Klasik mantıkta bu böyledir. Halbu ki ikisi arasında yapı olarak çok fark vardır. Şöyle ki, alt sınıf-sınıf bağıntısı geçişli (transitive) olduğu halde, üye-sınıf bağıntısı (her zaman) geçişli değildir. Bunu şu örnekle açıklayabiliriz: Oktay Aderneğinin, A derneği de B dernekler federasyonunun üyesi ise Oktay'ın B dernekler federasyonunun üyesi olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü kişiler değil ancak dernekler, B dernekler federasyonunun üyesi olabilirler. Oysa, tüm memeliler omurgalı ve tüm omurgalılar hayvansa, tüm memelilerin hayvan olduğu kesinlikle söylenebilir. Fakat daha önce de gördüğümüz gibi Aristoteles tekil terimlerle yapılan önerıneleri kabul etmeyip sadece tümel ve tikel kavramlarla kurulan önermeleri kıyaslarda kullanmaktadır. Bu da eleştiri konusu olmaktadır. Bütün bunlardan dolayı Aristoteles mantığı, soyutlayıcı sınıflar mantığı olarak görülmektedir. Bunun yanında sınıflamanın subjektif olduğu, Aristoteles felsefesinin özelliklerini yansıttığı ileri sürülmektedir.
2) Mantık Bilim İlişkisi
Aristoteles'in mantığının, onun felsefesiyle, bilim anlayışıyla iç içe olduğu ve kendi felsefesini yansıttığı tenkidi sıkça yapılır. Aristoteles, algılanan şeyleri kavramlar halinde derleyip sınıflandırarak yeni bilgilere varmaya çalışmıştır. Bunu yaparken de kullandığı alet, nitelikçi ve sınıflayıcı kıyas teorisidir. Oysa Aristoteles, mantığı diğer bütün felsefe disiplinlerinden ayırmaya çalışmış; onu varlıkla ve bilgiyle ilgili bir alan değil, daha çok düşünme sanatı olarak görmüştür. Ne var ki, kıyas teorisinin bu nitelikçi ve sınıflayıcı özelliği zamanla forınel olma özelliğini gölgede bırakmıştır.
Hızır' a göre niteliksel ilişkilere tatbik olunan mantık öze ve yüklemlere dayanan bir nitelikler mantığı veya varlık değerlerine dayanan sınıflamalar mantığıdır. Yüklemlerin sınıflaması, tecrübe dünyasındaki ve hükümlerimiz arasındaki bütün bağıntıların ve modalitelerin her durumunu ne temsil edebilir ne de hepsini içine alabilir. Sınıflamalar mantığı ve bunun sonucu olarak tabi geleneksel mantık, özlerin bir sınıflaması olarak göz önünde tutulursa ona özün mantığı adı verilebilir. Çünkü, bu mantık, öze ait değerlere yöneItilmiş varlık değerlerinin münasebetlerinin mantığıdır. O fonksiyonlardan çok varlığı ele almaktadır, hatta fonksiyonu varlığa indirgemektedir. Bunun aksine olarak modem bilim fonksiyonlarla ilgilenmek üzere özler ve yüklemleri bir kenara bırakmıştır. Ona göre "Güneş Aydınlatıcıdır" demenin hiçbir manası yoktur. Önce önemli olan bu fenomenik fonksiyonun analizidir. Güneşin ve ışığının fenomenik tabiatıdır.
Modem bilimin gelişmesiyle birlikte yeni bir düşünme şekli ortaya çıkmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi klasik mantık varlık değerleriyle idare edilen düşünce kanunlarım açıklamıştır. Bunun aksine olarak modem bilim olgularla ve onların matematik münasebetleriyle ilgilenmektedir. Öyleyse burada yeni bir düşünce şekli vardır. Fakat bu düşünce şekli hiçbir zaman birinciyi dışarıda bırakmıyor; bilakis içine alıyor. Klasik felsefenin konusu mutlak değerdir. Bilimin konusu göreli olgudur. Yeni konuya yeni bir mantık lazımdır. Çünkü, "eski mantık" bağıntıları yazmayı da hesaplamayı da başaramaz. Çünkü o, her türlü bağıntıyı niteliğe indirger: 'a, b'den büyüktür' önermesinde b'den büyüktür parçasını a'nın bir tek niteliği olarak alır ve b'den büyüktür'ün bütünü, bir tek sözcükmüş gibi a'nın yüklemi olur. Burada, b'nin a'dan küçük olduğunu öncrmenin anlamından kavrıyor, ama bunu bir işlemle çıkaramıyoruz. Yeni mantık genel bağlantılar kuramını kurmuştur. Bu kuram çoğu bilimlerde düşünüş ve araştırma aleti olarak kullanılmaktadır. Oysa daha önce klasik mantık bilimler için bir alet olarak kullanılmaktaydı, hatta bilimlerin metodu olarak kabul görüyordu.
"O kadar ki, Aristoteles, mantığı fizik ve metafiziği izah için metot olarak kullanıyordu. Onun mantığı, batı ve doğu Ortaçağı'nda bir alet olarak telakki edilmiş ve bütün bilimsel faaliyetler için metot olarak rağbet görmüştür. "