19. YÜZYIL OSMANLI’DA FELSEFÎ TERCÜME FAALİYETLERİNE BİR BAKIŞ - 1
|
Dr. Mustafa ÜLGER
Özet: 19. yüzyılda Osmanlı devlet adamlarının Batı’nın ilim ve fennini memlekette yayma çabası bir kısım aydınların Batı’nın fikrî eserlerine de ilgi duymasına yol açmıştır. Bu aydınlar, 19. yüzyılın ikinci yarısının hemen başından itibaren Batılı filozofların eserlerini Türkçe’ye tercüme etmeye başlamışlardır. Bu dönemde tercüme edilen eserlerin büyük kısmı Aydınlanma Devri filozoflarına ait eserlerden oluşurken, tercümelerin tamamına yakını Fransızca’dan yapılmıştır. Batı’dan felsefî tercümelerin başladığı dönemde Doğu’dan tercümelerde de önemli bir artış meydana gelmiştir. İbn Sina ve Gazali başta olmak üzere İslam filozoflarının eserleri Arapça’dan Türkçe’ye tercüme edilmiştir. 19. yüzyılda gerek Batı’dan, gerekse Doğu’dan yapılan tercümeler bir sistem dahilinde yapılmamış, her mütercim ilgi duyduğu eseri tercüme etmeye çalışmıştır.
Giriş
Millet ve medeniyetler, çeşitli vasıtalarla birbirlerinin ilmî ve fikrî birikimlerinden istifade etmişlerdir. Bu vasıtaların en önemlilerinden biri tercüme olmuştur . Müslümanlar, daha Hz. Ömer devrinde Farsça’dan Arapça’ya eserler tercüme etmeye başlamışlardır. Bu tercüme faaliyeti, 8. yüzyılın başlarından itibaren özellikle Süryanice, Grekçe ve Hindçe’den tercümeleri de içine almış ve gelişerek devam etmiştir. Arapça’ya yapılan tercümelerin Müslümanların ilmî ve fikrî sahada kaydettikleri gelişmelerde önemli katkısı olmuştur.
Müslümanların tercümelerden de istifade ile meydana getirdikleri ilim ve düşünce eserlerini Avrupalılar, 11. yüzyılda Latince başta olmak üzere Batı dillerine tercüme etmeye başlamışlardır. Batılıların bu tercüme faaliyeti, 13. yüzyıl sonlarına kadar devam etmiştir. Batı dünyası, tercüme sebebiyle hem İslam düşüncesini, hem de Antik düşünce mirasını tanıma imkanını elde etmiştir. Bunun neticesinde Batı, tarihinin dönüm noktalarından biri olan Rönesans’ı gerçekleştirmiştir.
Türkler, gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı devrinde, medrese eğitim dili Arapça olduğu için, İslam dünyasından fazla tercümeye ihtiyaç duymamışlardır. Bununla birlikte, özellikle Osmanlı’nın ilk dönemlerinde itibaren Farsça ve Arapça’dan çeşitli sahalarda eserler tercüme edilmekten de geri durulmamıştır.
Osmanlılar, devlet olarak tarih sahnesine çıktıkları ilk yüz yılda Batı ilmi henüz oluşum aşamasında olduğu için, daha çok İslam dünyasının ilmî ve fikrî birikiminden istifade etmişlerdir. 15. yüzyıldan itibaren ise Batı’da meydana gelen ilmî ve teknik gelişmeleri, ihtiyaç ölçüsünde ve seçici bir tavırla takip etmeye çalışmışlardır.
Osmanlılar, Batı’nın ilim ve tekniğini takip işini, tacirler, seyyahlar, İslamiyet’i kabul eden Avrupalılar, esirler, denizciler, diplomatlar ve mülteciler gibi çeşitli vasıtaların yanında tercüme yoluyla yapmışlardır.
Tanzimat’tan sonra Batı’da gelişen ilim ve fenni Osmanlı vatandaşları arasında yayma çabası, devlet adamlarının temel hedeflerinden biri olmuştur. Bu hedef doğrultusunda, ileride açılması düşünülen Dâr’ül-Fünûn’a telif ve tercüme yoluyla ders kitabı hazırlamak gayesiyle 1851’de Encümen-i Daniş kurulmuştur. Encümen-i Daniş’in kapanmasından sonra 1865’de Tercüme Cemiyeti, 1879’da Telif ve Tercüme Dairesi ve 1881’de Encümen-i Teftiş ve Muayene Heyeti kurulmuştur . Ancak, çeşitli sebeplerle birinin kapanmasının ardından diğeri kurulan bu cemiyetlerden fazla bir verim alınamamıştır.
Bu dönemde tercümenin asıl tesiri, şahısların yaptıkları tercümeler vasıtasıyla olmuştur. Çünkü devletin Batı’nın ilim ve fenninden istifade çabası, çok geçmeden bir kısım şahısların Batı’nın edebî ve felsefî eserlerine de ilgi duymasına yol açmıştır. Bu şahısların Batılı yazarların eserlerini Türkçe’ye tercüme etmeleri, Batı düşüncesinin Osmanlı vatandaşları arasında yayılmasında önemli vasıtalardan biri olmuştur. Batı’dan tercümelerin arttığı dönemde Doğu’dan tercümelerde de bir artış meydana gelmiştir. 19. yüzyıla kadar İslam dünyasından pek fazla felsefî eser tercüme edilmemişken, bu dönemde Farsça ve özellikle de Arapça’dan yapılan felsefî tercümelerde önemli bir artış olmuştur.
1. Batı Dünyasından Tercümeler
Mevcut bilgilere göre, Batı’dan Türkçe’ye ilk felsefî eser tercüme eden şahıs, Cricor Chumarian adlı bir Ermeni’dir. Chumarian, Grek felsefetarihine dair bir eseri Fransızca’dan tercüme ederek Frasızca metniyle beraber Evvel Zamanda Âzamü’ş-Şân olan Filozofların İmar Etmiş Oldukları Ömürlerinin İcmâldir adıyla 1854 yılında İzmir’de bastırmıştır.
Batılı filozoflardan tercüme yaptığı bilinen ilk Türk ise Münif Paşa’dır. Paşa, Voltaire, Fenelon ve Fontenelle’den tercüme ettiği diyalogları, Muhâverât-ı Hikemiyye adı altında toplayarak 1859’da yayınlamıştır. Yine Voltaire, Boussuet, Gretry’den yaptığı çevirileri Ruzname-i Ceride-i Havadis ve Mecmua-i Fünun’da neşretmiştir.
Bunlardan başka, İlm-i Belâgat adlı telif eserinde Sokrates, Aristoteles, Ciçero, Voltaire, Fenelon, Montesquieu, Rousseau, Racine, Volney, Buffon, Fontenelle, Boussuet gibi Grek ve Batılı filozof ve edebiyatçılardan çok miktarda iktibaslar yaptığı gibi, Rousseau’nun "Julie ou la Nouvelle Heloise" adlı eserinden birinci mektubu tercüme etmiştir. Bu tercüme, Mustafa Reşit tarafından 1886’da Müntehabat-ı Cedide adıyla yayınlanan antolojide yer almıştır.
Münif Paşa, Rousseaeu’nun Emile adlı eserini de tercüme etmeye başlamış, ancak tamamlayamamıştır. Çamiç Ohannes Efendi, İtalyan Pasquele Gallupi’nin Mantık’a dair eserini Fransızca’dan tercüme ederek Miftahü’l-Fünûn adı ile 1860’da bastırmıştır. Yusuf Kamil Paşa, Fenelon’un Telemaque adlı eserini 1859’da tercüme etmiş, yazma nüshası birkaç yıl elden ele dolaşarak okunduktan sonra 1862’de Terceme-i Telemak adı ile yayınlamıştır. Zamanın münevverlerince çok tutulan eserin, altı ay sonra ikinci, 1881’de de üçüncü baskısı yapılmıştır.
Ahmet Vefik Paşa, Voltaire’in Micromegas adlı eserini Hikâye-i Hikemiyye-i Mikromega adı ile tercüme ederek önce Diyojen’de tefrika halinde, sonra da kitap olarak 1871’de yayınlamıştır Aynı eseri bir yıl sonra Direktör Ali Bey, Güllü Agop Tiyatrosu için piyes halinde tercüme etmiştir.
Mikromega, 1869’da da Ermeni harfleri ile Türkçe olarak Hikâye-i Filozofiyye adı ile yayınlanmışsa da müterciminin kim olduğu bilinmemektedir. Ahmet Vefik Paşa, daha önce Yusuf Kamil Paşa’nın tercüme ettiği Fenelon’un Telemaque adlı eserini 1880’de sade bir dille tercüme ederek, önce Hüdavendigâr gazetesinde tefrika şeklinde, sonra da aynı yıl kitap halinde yayınlamıştır.
Ethem Pertev Paşa, 1865 ve 1866’da kaleme alarak aynı yıl içinde Mecmua-i Fünûn’da yayınladığı, Bakâ-yi Şahsî ve Nev’îye Hizmet Azâm-ı Vazâif-i İnsaniyet Olduğuna Dâir Makale adlı makalesinin içine Rousseau ve Lord Edvard’ın intihar hakkındaki iki uzun mektubunu tercüme ederek koymuştur.
Paşa’nın yine Rousseau’dan nazım olarak çevirdiği Bekâ-yı Hayat adlı tercümesi 1872’de Cüzdan Mecmuası’nda yayınlanmıştır. Ayrıca Voltaire’in de bir münacaatını tercüme etmiştir.
Namık Kemal, Montesquieu’nun Dissertation sur la des Romains adlı eserini Roma’nın Esbab-ı İkbal ve Zevali adı ile tercüme ederek, bir kısmını Mirat Mecmuası’nda yayınlamış, ancak tamamını bastıramamıştır. Yine Montesquieu’nun De I’Esprit des Lois adlı eserini Ruh’üş-Şerâyî adı ile tercüme etmiş, fakat bunu da bastıramamıştır.
Rousseau’nun Fransız İhtilali’ne çok büyük tesir yapmış olan "Le Contrat Social" adlı eserini Şerâit-i İctimâiye, Condorcet’nin Progres des L’esprit Humain’ini Tarih-i Terakkiyât-ı Efkâr-ı Beşer adı ile tercüme etmiştir. Ayrıca tercümeleri arasında Volney’in Les Ruines(Harabeler)adlı eserinin de bulunduğu zikredilmektedir. Ancak bu tercümeler, çok az kısmı hariç mevcut değildir. Ebuzziya Tevfik, Namık Kemal’in birçok tercümesinin bulunduğunu ancak bunların büyük bir kısmının kaybolduğunu kaydetmektedir.
Ziya Paşa, Rousseau’nun Emile ve Confessions (İtiraflar) adlı eserlerini tercüme etmişse de bunları yayınlayamamış, Emile’e yazdığı girişi, daha sonra Ebuzziya Tevfik Numune-i Edebiyat-ı Osmaniye’de neşretmiştir.
İlk Çağ filozoflarına da ilgi duyduğu anlaşılan Ziya Paşa, Plutarkhos’un hayvan eti yemenin aleyhindeki yazısını Fransızca’dan tercüme ederek bir reddiye ile beraber yayınlamıştır. Ayrıca Ziya Paşa’nın tercümeleri arasında Fenelon’un Telemaque adlı eserinin de bulunduğu zikredilmektedir.
Yanyalı K. Şükrü, Fenelon’dan tercüme ettiği eseri, Meşâhir-i Kudemâ-yı Felâsifenin Mücmelen Terceme-i Halleri adı ile 1876’da neşretmiştir.
Kemal Paşazade Sait Bey, Rousseau’nun Dijon Akademisi’nin yaptığı ankette birinciliği alan, ilim ve fen gelişmesinin ahlakın tasfiyesine hizmet edip etmediğine dair mülakatını tercüme ederek, 1883’de Fezâil-i Ahlâkiye ve Kemâlât-ı İlmiyye adı ile yayınlamıştır.
İbrahim Ethem b. Mesud, Descartes’in Discours de la Methode adlı eserini, Hüsn-i İdâre-i Akıl ve Ulûmda Taharrî-i Hakîkate Dâir Usûl Hakkında Nutuk adı ile tercüme ederek 1895 yılında bastırmıştır.
2. Doğu Dünyasından Tercümeler
Osmanlı devri Türk düşüncesi üzerinde en büyük tesiri yapan İslam mütefekkirlerinden birinin Gazalî olduğu muhakkaktır. Tanzimat sonrası, İslam dünyasından tercümelerin artmasıyla da en çok eseri tercüme edilen İslam âlimi Gazalî olmuştur. Gazalî’nin İhyâu Ulûmi’d-Din, Kimya-yı Saâdet, el-Munkız mine’d-Dalâl, Nasîhat’ül-Mülûk ve Eyyühe’l-Veled adlı eserleri birçok defa tercüme edilerek basılmıştır. Ayrıca Gelenbevîzade Ahmet Tevfik Efendi’nin tercümeye başladığı Tehâfütü’l-Felâsife adlı eserini, Hasbi Süleyman Efendi Terceme-i Tehafütü’l-Felâsife adı ile tamamlamış, ancak tercüme yazma olarak kalmıştır.
Akkirmanî Muhammed b. Mustafa el-Kefevî, Ebherî’nin Hidayetü’l-Hikme adlı eserine Kadımîr Hüseyin el-Meybûdî’nin Şerhu’l-Hidâyeti’l- Esiriyye adı ile yaptığı şerhi İklîlü’t-Terâcim adı ile Türkçe’ye tercüme etmiştir. Bu tercüme 1850’de Şerhu Hidâyeti’l-Hikme li Esîrüddîn el-Ebherî Tercümesi İklîlü’t-Terâcim adı ile basılmıştır.
Özet: 19. yüzyılda Osmanlı devlet adamlarının Batı’nın ilim ve fennini memlekette yayma çabası bir kısım aydınların Batı’nın fikrî eserlerine de ilgi duymasına yol açmıştır. Bu aydınlar, 19. yüzyılın ikinci yarısının hemen başından itibaren Batılı filozofların eserlerini Türkçe’ye tercüme etmeye başlamışlardır. Bu dönemde tercüme edilen eserlerin büyük kısmı Aydınlanma Devri filozoflarına ait eserlerden oluşurken, tercümelerin tamamına yakını Fransızca’dan yapılmıştır. Batı’dan felsefî tercümelerin başladığı dönemde Doğu’dan tercümelerde de önemli bir artış meydana gelmiştir. İbn Sina ve Gazali başta olmak üzere İslam filozoflarının eserleri Arapça’dan Türkçe’ye tercüme edilmiştir. 19. yüzyılda gerek Batı’dan, gerekse Doğu’dan yapılan tercümeler bir sistem dahilinde yapılmamış, her mütercim ilgi duyduğu eseri tercüme etmeye çalışmıştır.
Giriş
Millet ve medeniyetler, çeşitli vasıtalarla birbirlerinin ilmî ve fikrî birikimlerinden istifade etmişlerdir. Bu vasıtaların en önemlilerinden biri tercüme olmuştur . Müslümanlar, daha Hz. Ömer devrinde Farsça’dan Arapça’ya eserler tercüme etmeye başlamışlardır. Bu tercüme faaliyeti, 8. yüzyılın başlarından itibaren özellikle Süryanice, Grekçe ve Hindçe’den tercümeleri de içine almış ve gelişerek devam etmiştir. Arapça’ya yapılan tercümelerin Müslümanların ilmî ve fikrî sahada kaydettikleri gelişmelerde önemli katkısı olmuştur.
Müslümanların tercümelerden de istifade ile meydana getirdikleri ilim ve düşünce eserlerini Avrupalılar, 11. yüzyılda Latince başta olmak üzere Batı dillerine tercüme etmeye başlamışlardır. Batılıların bu tercüme faaliyeti, 13. yüzyıl sonlarına kadar devam etmiştir. Batı dünyası, tercüme sebebiyle hem İslam düşüncesini, hem de Antik düşünce mirasını tanıma imkanını elde etmiştir. Bunun neticesinde Batı, tarihinin dönüm noktalarından biri olan Rönesans’ı gerçekleştirmiştir.
Türkler, gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı devrinde, medrese eğitim dili Arapça olduğu için, İslam dünyasından fazla tercümeye ihtiyaç duymamışlardır. Bununla birlikte, özellikle Osmanlı’nın ilk dönemlerinde itibaren Farsça ve Arapça’dan çeşitli sahalarda eserler tercüme edilmekten de geri durulmamıştır.
Osmanlılar, devlet olarak tarih sahnesine çıktıkları ilk yüz yılda Batı ilmi henüz oluşum aşamasında olduğu için, daha çok İslam dünyasının ilmî ve fikrî birikiminden istifade etmişlerdir. 15. yüzyıldan itibaren ise Batı’da meydana gelen ilmî ve teknik gelişmeleri, ihtiyaç ölçüsünde ve seçici bir tavırla takip etmeye çalışmışlardır.
Osmanlılar, Batı’nın ilim ve tekniğini takip işini, tacirler, seyyahlar, İslamiyet’i kabul eden Avrupalılar, esirler, denizciler, diplomatlar ve mülteciler gibi çeşitli vasıtaların yanında tercüme yoluyla yapmışlardır.
Tanzimat’tan sonra Batı’da gelişen ilim ve fenni Osmanlı vatandaşları arasında yayma çabası, devlet adamlarının temel hedeflerinden biri olmuştur. Bu hedef doğrultusunda, ileride açılması düşünülen Dâr’ül-Fünûn’a telif ve tercüme yoluyla ders kitabı hazırlamak gayesiyle 1851’de Encümen-i Daniş kurulmuştur. Encümen-i Daniş’in kapanmasından sonra 1865’de Tercüme Cemiyeti, 1879’da Telif ve Tercüme Dairesi ve 1881’de Encümen-i Teftiş ve Muayene Heyeti kurulmuştur . Ancak, çeşitli sebeplerle birinin kapanmasının ardından diğeri kurulan bu cemiyetlerden fazla bir verim alınamamıştır.
Bu dönemde tercümenin asıl tesiri, şahısların yaptıkları tercümeler vasıtasıyla olmuştur. Çünkü devletin Batı’nın ilim ve fenninden istifade çabası, çok geçmeden bir kısım şahısların Batı’nın edebî ve felsefî eserlerine de ilgi duymasına yol açmıştır. Bu şahısların Batılı yazarların eserlerini Türkçe’ye tercüme etmeleri, Batı düşüncesinin Osmanlı vatandaşları arasında yayılmasında önemli vasıtalardan biri olmuştur. Batı’dan tercümelerin arttığı dönemde Doğu’dan tercümelerde de bir artış meydana gelmiştir. 19. yüzyıla kadar İslam dünyasından pek fazla felsefî eser tercüme edilmemişken, bu dönemde Farsça ve özellikle de Arapça’dan yapılan felsefî tercümelerde önemli bir artış olmuştur.
1. Batı Dünyasından Tercümeler
Mevcut bilgilere göre, Batı’dan Türkçe’ye ilk felsefî eser tercüme eden şahıs, Cricor Chumarian adlı bir Ermeni’dir. Chumarian, Grek felsefetarihine dair bir eseri Fransızca’dan tercüme ederek Frasızca metniyle beraber Evvel Zamanda Âzamü’ş-Şân olan Filozofların İmar Etmiş Oldukları Ömürlerinin İcmâldir adıyla 1854 yılında İzmir’de bastırmıştır.
Batılı filozoflardan tercüme yaptığı bilinen ilk Türk ise Münif Paşa’dır. Paşa, Voltaire, Fenelon ve Fontenelle’den tercüme ettiği diyalogları, Muhâverât-ı Hikemiyye adı altında toplayarak 1859’da yayınlamıştır. Yine Voltaire, Boussuet, Gretry’den yaptığı çevirileri Ruzname-i Ceride-i Havadis ve Mecmua-i Fünun’da neşretmiştir.
Bunlardan başka, İlm-i Belâgat adlı telif eserinde Sokrates, Aristoteles, Ciçero, Voltaire, Fenelon, Montesquieu, Rousseau, Racine, Volney, Buffon, Fontenelle, Boussuet gibi Grek ve Batılı filozof ve edebiyatçılardan çok miktarda iktibaslar yaptığı gibi, Rousseau’nun "Julie ou la Nouvelle Heloise" adlı eserinden birinci mektubu tercüme etmiştir. Bu tercüme, Mustafa Reşit tarafından 1886’da Müntehabat-ı Cedide adıyla yayınlanan antolojide yer almıştır.
Münif Paşa, Rousseaeu’nun Emile adlı eserini de tercüme etmeye başlamış, ancak tamamlayamamıştır. Çamiç Ohannes Efendi, İtalyan Pasquele Gallupi’nin Mantık’a dair eserini Fransızca’dan tercüme ederek Miftahü’l-Fünûn adı ile 1860’da bastırmıştır. Yusuf Kamil Paşa, Fenelon’un Telemaque adlı eserini 1859’da tercüme etmiş, yazma nüshası birkaç yıl elden ele dolaşarak okunduktan sonra 1862’de Terceme-i Telemak adı ile yayınlamıştır. Zamanın münevverlerince çok tutulan eserin, altı ay sonra ikinci, 1881’de de üçüncü baskısı yapılmıştır.
Ahmet Vefik Paşa, Voltaire’in Micromegas adlı eserini Hikâye-i Hikemiyye-i Mikromega adı ile tercüme ederek önce Diyojen’de tefrika halinde, sonra da kitap olarak 1871’de yayınlamıştır Aynı eseri bir yıl sonra Direktör Ali Bey, Güllü Agop Tiyatrosu için piyes halinde tercüme etmiştir.
Mikromega, 1869’da da Ermeni harfleri ile Türkçe olarak Hikâye-i Filozofiyye adı ile yayınlanmışsa da müterciminin kim olduğu bilinmemektedir. Ahmet Vefik Paşa, daha önce Yusuf Kamil Paşa’nın tercüme ettiği Fenelon’un Telemaque adlı eserini 1880’de sade bir dille tercüme ederek, önce Hüdavendigâr gazetesinde tefrika şeklinde, sonra da aynı yıl kitap halinde yayınlamıştır.
Ethem Pertev Paşa, 1865 ve 1866’da kaleme alarak aynı yıl içinde Mecmua-i Fünûn’da yayınladığı, Bakâ-yi Şahsî ve Nev’îye Hizmet Azâm-ı Vazâif-i İnsaniyet Olduğuna Dâir Makale adlı makalesinin içine Rousseau ve Lord Edvard’ın intihar hakkındaki iki uzun mektubunu tercüme ederek koymuştur.
Paşa’nın yine Rousseau’dan nazım olarak çevirdiği Bekâ-yı Hayat adlı tercümesi 1872’de Cüzdan Mecmuası’nda yayınlanmıştır. Ayrıca Voltaire’in de bir münacaatını tercüme etmiştir.
Namık Kemal, Montesquieu’nun Dissertation sur la des Romains adlı eserini Roma’nın Esbab-ı İkbal ve Zevali adı ile tercüme ederek, bir kısmını Mirat Mecmuası’nda yayınlamış, ancak tamamını bastıramamıştır. Yine Montesquieu’nun De I’Esprit des Lois adlı eserini Ruh’üş-Şerâyî adı ile tercüme etmiş, fakat bunu da bastıramamıştır.
Rousseau’nun Fransız İhtilali’ne çok büyük tesir yapmış olan "Le Contrat Social" adlı eserini Şerâit-i İctimâiye, Condorcet’nin Progres des L’esprit Humain’ini Tarih-i Terakkiyât-ı Efkâr-ı Beşer adı ile tercüme etmiştir. Ayrıca tercümeleri arasında Volney’in Les Ruines(Harabeler)adlı eserinin de bulunduğu zikredilmektedir. Ancak bu tercümeler, çok az kısmı hariç mevcut değildir. Ebuzziya Tevfik, Namık Kemal’in birçok tercümesinin bulunduğunu ancak bunların büyük bir kısmının kaybolduğunu kaydetmektedir.
Ziya Paşa, Rousseau’nun Emile ve Confessions (İtiraflar) adlı eserlerini tercüme etmişse de bunları yayınlayamamış, Emile’e yazdığı girişi, daha sonra Ebuzziya Tevfik Numune-i Edebiyat-ı Osmaniye’de neşretmiştir.
İlk Çağ filozoflarına da ilgi duyduğu anlaşılan Ziya Paşa, Plutarkhos’un hayvan eti yemenin aleyhindeki yazısını Fransızca’dan tercüme ederek bir reddiye ile beraber yayınlamıştır. Ayrıca Ziya Paşa’nın tercümeleri arasında Fenelon’un Telemaque adlı eserinin de bulunduğu zikredilmektedir.
Yanyalı K. Şükrü, Fenelon’dan tercüme ettiği eseri, Meşâhir-i Kudemâ-yı Felâsifenin Mücmelen Terceme-i Halleri adı ile 1876’da neşretmiştir.
Kemal Paşazade Sait Bey, Rousseau’nun Dijon Akademisi’nin yaptığı ankette birinciliği alan, ilim ve fen gelişmesinin ahlakın tasfiyesine hizmet edip etmediğine dair mülakatını tercüme ederek, 1883’de Fezâil-i Ahlâkiye ve Kemâlât-ı İlmiyye adı ile yayınlamıştır.
İbrahim Ethem b. Mesud, Descartes’in Discours de la Methode adlı eserini, Hüsn-i İdâre-i Akıl ve Ulûmda Taharrî-i Hakîkate Dâir Usûl Hakkında Nutuk adı ile tercüme ederek 1895 yılında bastırmıştır.
2. Doğu Dünyasından Tercümeler
Osmanlı devri Türk düşüncesi üzerinde en büyük tesiri yapan İslam mütefekkirlerinden birinin Gazalî olduğu muhakkaktır. Tanzimat sonrası, İslam dünyasından tercümelerin artmasıyla da en çok eseri tercüme edilen İslam âlimi Gazalî olmuştur. Gazalî’nin İhyâu Ulûmi’d-Din, Kimya-yı Saâdet, el-Munkız mine’d-Dalâl, Nasîhat’ül-Mülûk ve Eyyühe’l-Veled adlı eserleri birçok defa tercüme edilerek basılmıştır. Ayrıca Gelenbevîzade Ahmet Tevfik Efendi’nin tercümeye başladığı Tehâfütü’l-Felâsife adlı eserini, Hasbi Süleyman Efendi Terceme-i Tehafütü’l-Felâsife adı ile tamamlamış, ancak tercüme yazma olarak kalmıştır.
Akkirmanî Muhammed b. Mustafa el-Kefevî, Ebherî’nin Hidayetü’l-Hikme adlı eserine Kadımîr Hüseyin el-Meybûdî’nin Şerhu’l-Hidâyeti’l- Esiriyye adı ile yaptığı şerhi İklîlü’t-Terâcim adı ile Türkçe’ye tercüme etmiştir. Bu tercüme 1850’de Şerhu Hidâyeti’l-Hikme li Esîrüddîn el-Ebherî Tercümesi İklîlü’t-Terâcim adı ile basılmıştır.