EPİKTETOS’UN HAYATI, ESERLERİ ve FELSEFİ GÖRÜŞLERİ - 2
|
Epiktetos, filozof ve felsefenin, hekim ve hekimlik ile aynı görevi yaptığını belirterek şu örnekleri ileri sürmektedir:
“Hekimlik, sürekli hastalığı olanlara hava değiştirmeyi salık verdiği gibi, felsefe de, bunun gibi kökleşmiş alışkanlıkları olanlara yer değiştirmelerini salık verir. Çünkü bu alışkanlıklarının kuruluşunu sağlayan hava onları güçlendirmekten başka bir şey yapmaz. Filozofun ekolü, hekimin eczanesi gibidir. Oraya zevk duymak için gidilmez, ama hayat kurtaran bir acıyı çekmek için gidilir.
Epiktetos, felsefe öğreniminin çok hassas ve dikkati gerektiren bir durum olduğunun altını çizerek bu konu hakkında şu benzetmeyi yapmıştır:
“Kaptanın en küçük bir dalgınlığı bir gemiyi batırdığı gibi yapacağımız en küçük unutkanlık, en küçük bir dikkatsizlik de felsefe öğreniminde bütün ilerlemeyi yok edebilir. Öyleyse uyanık olalım. Koruyacağımız şey altın yüklü bir gemiden daha değerlidir. Bu; temizlik, sözde durma, direnme, Allah’ın buyruklarına boyun eğme, acıdan, kaygıdan, korkudan kurtulma, kısacası gerçek özgürlüktür.”
Felsefe ve filozofun insanlara sabrı ve davranış düzenliliği kazandırdığını belirten Epiktetos, konu hakkında şöyle demektedir:
“Filozof, kötü insanlardan, yaptıklarından daha çok kötülük bekler. Biri bana sövdü. Ona beni dövmediği için teşekkür ederim. Felsefe; sen de ancak davranışlarınla görünsün. Kirli kılığı zindandan çıkan bir katil gibi düşkün ve iğrenç olan bir filozof; özlü sözlerini bana satmağa kalkarsa, beni nasıl kendisine çeker? Bir adamı bu halde bırakan felsefeyi bana nasıl sevdirebilir?”
b- Tanrı Anlayışı :
Yaratılan her şeyin sebep-sonuç ilişkisi doğrultusunda olduğunu belirten Epiktetos, Tanrı’nın varlığını ispat etmek için eserden yola çıkmaktadır. O, görüşlerini aşağıdaki örnekleri vererek açıklama yoluna gitmiştir:
“Allah, sadece renkleri yaratıp onları ayırt edip, görecek gözleri yaratmamış olsaydı bu renkler neye yarayacaktı? Renkleri ve gözleri yaratıp da ışığı yaratmasaydı renkler ve gözler neye yarayacaktı? Bu üç şeyi birbiri için yaratmış olan kimdir? Bu eşsiz birliğin yaratıcısı kimdir? Allah’tır. Demek ki tanrısal bir kuvvet vardır.”
Ona göre insan, bu dünyada Allah’ın niteliğinin ve O’nun yarattığı eserlerin seyircisi, O’nun açıklayıcısı ve övücüsü olmalıdır. Bu eşsiz gösteriden (hayattan/dünyadan) yalnız şöyle görmüş olarak çıkıp gitme. Gör, tanı, öv ve O’nu kutla.
Bir hükümdarın ya da büyük bir beyin koruması, bizi huzur içinde ve her türlü tehlikeden uzak tutmağa yeter. Oysaki koruyucu ve baba olarak Allah’ımız var. Niye bu korunma kaygılarımızı, korkularımızı atmak için yetmiyor.
Bir kişi Epiktetos’a dedi ki: “Hiç birini atlamadan Allah’ın bütün davranışlarımı görmüş olduğuna beni nasıl inandırabilirler?” Epiktetos ona şu cevabı verdi: Bütün dünyadaki eşya ve olayların aralarında bağları olduğuna inanıyor musun? -Evet- Dünyada olup bitenlerin gök kuvvetleri yönünden yönetildiğine inanıyor musun? –Evet- Her şeyin zamanında olup bittiğini ve her mevsimin zamanında başladığını görüyorsun. Güneşin yakınlaşması ya da uzaklaşması ile ayın dolgunlaşması ya da incelmesi bütün tabiatın yüzünü değiştiriyor. Bundan sonra yeryüzündeki her şeyin, vücutlarımızın “bütün” ile o kadar birleşik olduğunu gördükten sonra, bu kainattan daha Tanrısal olan ruhumuzun ondan ayrı olduğunu ve onu yaratan Allah’ın ayrı ve bağımsız olabileceğini nasıl düşünebilirsin. Senin anlayışının Tanrılık kadar engin olduğunu sana kim söyledi? Çevrende görünen her şey senin gözünün önündedir. Gözü yaratanın gözünden bir takım şeylerin kaçıp kaçamayacağını sen düşün.
Tanrı’ya şükür edilmediğinden dolayı insanın nankör olduğunu belirten Epiktetos, “Allah’ın bize verdiği olağanüstü iyiliklerden bile söz edilse, bunun için şükretmek şöyle dursun, onu suçlandırır ve ondan sızlanırız. Bununla birlikte bir parçacık olsun duygulu ve borç nedir bilen bir yüreğimiz olsa, tabiatın herhangi bir parçası, en küçüğü bile, Tanrısal gücü ve üzerimizdeki iyiliklerini duymamıza yetecektir” şeklinde görüşlerini ifade etmektedir.
İnsanın aklı olduğu için Tanrı’yı övmesi gerektiğini belirten filozofumuz, kendisinin, insanlara sadece inançlarında özgürlüğü korumalarını öğrettiğini ve Allah’ın da yalnız bunları korumaları için insanları yarattığını söylemiştir.
Ona göre Allah’ın en doğru, en yerinde, en çok ayaklar altına alınamayacak kanunu, her zaman güçlüye boyun eğmesi ve akılla onu yenmesidir.
Epiktetos, “Sultanların ve büyüklerin karşısına çıktığın vakit yükseklerde seni gören, duyan ve senin daha çok borçlu olduğun daha büyük bir sultanın var olduğunu hatırla” şeklinde fikirlerini dile getirerek kişinin Tanrı’yı hep hatırında tutmasını belirtmiştir. Aynı şekilde “Allah’ın karşısına ne halde çıktığına önem vermemekle seni yaratana leke sürüyorsun. Oysaki ustadan ustaya, eserden esere ne büyük ayrılık var” sözleriyle yaratıcının
eserlerinden hareketle O’nun büyüklüğünün bilinebileceği görüşündedir.
Epiktetos’a göre Allah’ın niteliği zeka, bilgi, düzen ve akıldır. Kişinin her an kendi kendine: “Beni yaratan Allah’tır ve Allah benim içimdedir. O’nu gittiğim her yere götürüyorum. O’nu niçin utandırıcı düşüncelerle, bayağı işlerle ve alçakça isteklerle kirleteyim” şeklinde telkinde bulunmalıdır.
Epiktetos, felsefenin konularından olan bilgi / epistemoloji hakkında fazla bir fikir beyan etmemiştir. Ancak o, öğrenilmesi gereken ilk bilginin; “Tanrısal iyilikleri ile her şeyi yöneten bir Allah’ın varlığı, yalnız davranışlarımızın değil ama duygularımızın ve düşüncelerimizin de ondan saklanmayacağı” olduğudur. Ona göre Tanrı, insana Varlığında bulunan en büyük, en soylu, en şahane, en tanrısal şeyi; düşüncelerini iyice kullanma bilgisini ve en gerçek nimetleri kendinde bulma gücünü vermiştir.”
c-Ruh Anlayışı :
Epiktetos’a göre insan kendi bedenine gerekli şeyleri örneğin yeme içmeyi, elbiseyi, evi, hizmetçileri vs. ruhun ihtiyaçları ne kadar ve nasıl gerektiriyorsa o kadar istemelidir. İnsanların beden ölümünden korktuklarını, oysa asıl korkulması gerekli şeyin ruhun ölümü olduğunu dile getiren düşünürümüz, ruhun ölümünün nasıllığı hakkında bir görüş belirtmemiştir. Ancak genel görüşlerini incelediğimizde kanaatimizce onun, ruhun ölümünden muradı ruhun kötülüklerle kirlenmesi ve kişinin Tanrı’ya olan bağlılığının azalıp yok olmasıdır.
Epiktetos’a göre, “Ruhun büyüklüğü enginliğiyle değil, inançlardaki kesinlik ve gerçeklikle ölçülür.”
O, ruhların tekamül edip olgunlaşmasının aniden olamayıp zamana bağlı olduğunu belirterek “Ruhların bir atılışta meyvelerini tam olgunlaştırmalarını istiyorsun. Bu doğru mudur? Ölmemek insanlar için bir felakettir. Başak için sararıp olgunlaşmamak ve biçilmemek ne ise ademoğlu için de ölmemek odur” diye fikirlerini anlatmaktadır.
Epiktetos, ruhun nasıllığını anlatırken doğrudan bir ifade yerine örneklerle fikirlerini anlatır. O, ruhu, su dolu bir havuz örneğiyle açıklamak yoluna gitmektedir. “Ruh su ile dolu bir havuz gibidir. Onun kanatları bu havuzu aydınlatan ışıktır. Havuzun suyu dalgalandıkça ışığın da dalgalandığı sanılır. Oysa ki ışık olduğu gibidir. İnsan içinde bu böyledir. O bulanık ve üzüntülü iken, erdemleri bulanık ya da sarsılmış değildir. Onun özündeki güçler kıpırdanmıştır. Bu güçler durgunlaşınca her şey durgunlaşacaktır” diye görüşünü açıklamaktadır.
“Hekimlik, sürekli hastalığı olanlara hava değiştirmeyi salık verdiği gibi, felsefe de, bunun gibi kökleşmiş alışkanlıkları olanlara yer değiştirmelerini salık verir. Çünkü bu alışkanlıklarının kuruluşunu sağlayan hava onları güçlendirmekten başka bir şey yapmaz. Filozofun ekolü, hekimin eczanesi gibidir. Oraya zevk duymak için gidilmez, ama hayat kurtaran bir acıyı çekmek için gidilir.
Epiktetos, felsefe öğreniminin çok hassas ve dikkati gerektiren bir durum olduğunun altını çizerek bu konu hakkında şu benzetmeyi yapmıştır:
“Kaptanın en küçük bir dalgınlığı bir gemiyi batırdığı gibi yapacağımız en küçük unutkanlık, en küçük bir dikkatsizlik de felsefe öğreniminde bütün ilerlemeyi yok edebilir. Öyleyse uyanık olalım. Koruyacağımız şey altın yüklü bir gemiden daha değerlidir. Bu; temizlik, sözde durma, direnme, Allah’ın buyruklarına boyun eğme, acıdan, kaygıdan, korkudan kurtulma, kısacası gerçek özgürlüktür.”
Felsefe ve filozofun insanlara sabrı ve davranış düzenliliği kazandırdığını belirten Epiktetos, konu hakkında şöyle demektedir:
“Filozof, kötü insanlardan, yaptıklarından daha çok kötülük bekler. Biri bana sövdü. Ona beni dövmediği için teşekkür ederim. Felsefe; sen de ancak davranışlarınla görünsün. Kirli kılığı zindandan çıkan bir katil gibi düşkün ve iğrenç olan bir filozof; özlü sözlerini bana satmağa kalkarsa, beni nasıl kendisine çeker? Bir adamı bu halde bırakan felsefeyi bana nasıl sevdirebilir?”
b- Tanrı Anlayışı :
Yaratılan her şeyin sebep-sonuç ilişkisi doğrultusunda olduğunu belirten Epiktetos, Tanrı’nın varlığını ispat etmek için eserden yola çıkmaktadır. O, görüşlerini aşağıdaki örnekleri vererek açıklama yoluna gitmiştir:
“Allah, sadece renkleri yaratıp onları ayırt edip, görecek gözleri yaratmamış olsaydı bu renkler neye yarayacaktı? Renkleri ve gözleri yaratıp da ışığı yaratmasaydı renkler ve gözler neye yarayacaktı? Bu üç şeyi birbiri için yaratmış olan kimdir? Bu eşsiz birliğin yaratıcısı kimdir? Allah’tır. Demek ki tanrısal bir kuvvet vardır.”
Ona göre insan, bu dünyada Allah’ın niteliğinin ve O’nun yarattığı eserlerin seyircisi, O’nun açıklayıcısı ve övücüsü olmalıdır. Bu eşsiz gösteriden (hayattan/dünyadan) yalnız şöyle görmüş olarak çıkıp gitme. Gör, tanı, öv ve O’nu kutla.
Bir hükümdarın ya da büyük bir beyin koruması, bizi huzur içinde ve her türlü tehlikeden uzak tutmağa yeter. Oysaki koruyucu ve baba olarak Allah’ımız var. Niye bu korunma kaygılarımızı, korkularımızı atmak için yetmiyor.
Bir kişi Epiktetos’a dedi ki: “Hiç birini atlamadan Allah’ın bütün davranışlarımı görmüş olduğuna beni nasıl inandırabilirler?” Epiktetos ona şu cevabı verdi: Bütün dünyadaki eşya ve olayların aralarında bağları olduğuna inanıyor musun? -Evet- Dünyada olup bitenlerin gök kuvvetleri yönünden yönetildiğine inanıyor musun? –Evet- Her şeyin zamanında olup bittiğini ve her mevsimin zamanında başladığını görüyorsun. Güneşin yakınlaşması ya da uzaklaşması ile ayın dolgunlaşması ya da incelmesi bütün tabiatın yüzünü değiştiriyor. Bundan sonra yeryüzündeki her şeyin, vücutlarımızın “bütün” ile o kadar birleşik olduğunu gördükten sonra, bu kainattan daha Tanrısal olan ruhumuzun ondan ayrı olduğunu ve onu yaratan Allah’ın ayrı ve bağımsız olabileceğini nasıl düşünebilirsin. Senin anlayışının Tanrılık kadar engin olduğunu sana kim söyledi? Çevrende görünen her şey senin gözünün önündedir. Gözü yaratanın gözünden bir takım şeylerin kaçıp kaçamayacağını sen düşün.
Tanrı’ya şükür edilmediğinden dolayı insanın nankör olduğunu belirten Epiktetos, “Allah’ın bize verdiği olağanüstü iyiliklerden bile söz edilse, bunun için şükretmek şöyle dursun, onu suçlandırır ve ondan sızlanırız. Bununla birlikte bir parçacık olsun duygulu ve borç nedir bilen bir yüreğimiz olsa, tabiatın herhangi bir parçası, en küçüğü bile, Tanrısal gücü ve üzerimizdeki iyiliklerini duymamıza yetecektir” şeklinde görüşlerini ifade etmektedir.
İnsanın aklı olduğu için Tanrı’yı övmesi gerektiğini belirten filozofumuz, kendisinin, insanlara sadece inançlarında özgürlüğü korumalarını öğrettiğini ve Allah’ın da yalnız bunları korumaları için insanları yarattığını söylemiştir.
Ona göre Allah’ın en doğru, en yerinde, en çok ayaklar altına alınamayacak kanunu, her zaman güçlüye boyun eğmesi ve akılla onu yenmesidir.
Epiktetos, “Sultanların ve büyüklerin karşısına çıktığın vakit yükseklerde seni gören, duyan ve senin daha çok borçlu olduğun daha büyük bir sultanın var olduğunu hatırla” şeklinde fikirlerini dile getirerek kişinin Tanrı’yı hep hatırında tutmasını belirtmiştir. Aynı şekilde “Allah’ın karşısına ne halde çıktığına önem vermemekle seni yaratana leke sürüyorsun. Oysaki ustadan ustaya, eserden esere ne büyük ayrılık var” sözleriyle yaratıcının
eserlerinden hareketle O’nun büyüklüğünün bilinebileceği görüşündedir.
Epiktetos’a göre Allah’ın niteliği zeka, bilgi, düzen ve akıldır. Kişinin her an kendi kendine: “Beni yaratan Allah’tır ve Allah benim içimdedir. O’nu gittiğim her yere götürüyorum. O’nu niçin utandırıcı düşüncelerle, bayağı işlerle ve alçakça isteklerle kirleteyim” şeklinde telkinde bulunmalıdır.
Epiktetos, felsefenin konularından olan bilgi / epistemoloji hakkında fazla bir fikir beyan etmemiştir. Ancak o, öğrenilmesi gereken ilk bilginin; “Tanrısal iyilikleri ile her şeyi yöneten bir Allah’ın varlığı, yalnız davranışlarımızın değil ama duygularımızın ve düşüncelerimizin de ondan saklanmayacağı” olduğudur. Ona göre Tanrı, insana Varlığında bulunan en büyük, en soylu, en şahane, en tanrısal şeyi; düşüncelerini iyice kullanma bilgisini ve en gerçek nimetleri kendinde bulma gücünü vermiştir.”
c-Ruh Anlayışı :
Epiktetos’a göre insan kendi bedenine gerekli şeyleri örneğin yeme içmeyi, elbiseyi, evi, hizmetçileri vs. ruhun ihtiyaçları ne kadar ve nasıl gerektiriyorsa o kadar istemelidir. İnsanların beden ölümünden korktuklarını, oysa asıl korkulması gerekli şeyin ruhun ölümü olduğunu dile getiren düşünürümüz, ruhun ölümünün nasıllığı hakkında bir görüş belirtmemiştir. Ancak genel görüşlerini incelediğimizde kanaatimizce onun, ruhun ölümünden muradı ruhun kötülüklerle kirlenmesi ve kişinin Tanrı’ya olan bağlılığının azalıp yok olmasıdır.
Epiktetos’a göre, “Ruhun büyüklüğü enginliğiyle değil, inançlardaki kesinlik ve gerçeklikle ölçülür.”
O, ruhların tekamül edip olgunlaşmasının aniden olamayıp zamana bağlı olduğunu belirterek “Ruhların bir atılışta meyvelerini tam olgunlaştırmalarını istiyorsun. Bu doğru mudur? Ölmemek insanlar için bir felakettir. Başak için sararıp olgunlaşmamak ve biçilmemek ne ise ademoğlu için de ölmemek odur” diye fikirlerini anlatmaktadır.
Epiktetos, ruhun nasıllığını anlatırken doğrudan bir ifade yerine örneklerle fikirlerini anlatır. O, ruhu, su dolu bir havuz örneğiyle açıklamak yoluna gitmektedir. “Ruh su ile dolu bir havuz gibidir. Onun kanatları bu havuzu aydınlatan ışıktır. Havuzun suyu dalgalandıkça ışığın da dalgalandığı sanılır. Oysa ki ışık olduğu gibidir. İnsan içinde bu böyledir. O bulanık ve üzüntülü iken, erdemleri bulanık ya da sarsılmış değildir. Onun özündeki güçler kıpırdanmıştır. Bu güçler durgunlaşınca her şey durgunlaşacaktır” diye görüşünü açıklamaktadır.
2 Yorumlar
1.yüzyılda yaşamış bir filozof 6.yüzyılın "Allah"ından bahsediyor.
Makalenin genelini taktir etmekle beraber yorum katarken biraz daha realist olunması gerektiğini düşününyorum...
çok işime yaradı teşekkürler