Ludwig Wittgenstein - Tractatus
|
Ludwig Josef Johann Wittgenstein (26 nisan 1889-29 nisan 1951) avusturya doğumlu filozof. mantık ve dil felsefesi konularında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye önemli katkılarda bulunmuştur. 20. yüzyılın en önemli filozoflarından sayılır.
ölümünden sonra, defterlerinden, makalelerinden ve ders notlarından seçilmiş bir çok yazısı yayınlanmış olmasına rağmen, hayatı boyunca yayınladığı tek kitap, 1921'de cambridge'de bertrand russell'ın gözetimi altında bir öğrenciyken yayınlanan tractatus logico-philosophicus isimli eserdir. kendisine doktorasını sağlayan tractatus 'un yayınlanmasıyla felsefenin bütün problemlerini çözdüğüne inanmış, çalışmalarını bırakmış ve ilkokul öğretmenliği, bir manastırda bahçıvanlık ve kızkardeşinin viyana'daki evinin mimarlığı gibi çeşitli işlerle ilgilenmiştir. buna mukabil, 1929'da, cambridge'e dönerek bir öğretim görevi üstlenmiş ve önceki çalışmalarını gözden geçirmiştir. zirvesine, ölümünden sonra yayınlanan ikinci şaheseri felsefî soruşturmalar'da ulaşan yeni bir felsefî yöntem ve lisan anlayışı geliştirmiştir.
erken dönem çalışmaları, büyük ölçüde russell'ın mantık çalışmaları, alman felsefeci gottlob frege ile olan kısa süreli bir öğrenim ve arthur schopenhauer'den etkilenmiştir. tractatus yayınlandığında, viyana çevresi adını almış pozitivist grup üzerinde hayli etki yaratmıştır. bununla beraber, wittgenstein kendini bu okuldan saymamış ve mantıksal pozitivizm'in tractatusla ilgili olarak ciddi yanlış anlamalar taşıdığını ifade etmiştir.
her iki dönem eserleri de analitik felsefe, bilhassa lisan felsefesi, zihin felsefesi ve hareket teorisi'nin gelişimi üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. wittgenstein'ın metodunu sürdüren öğrencileri ve çalışma arkadaşlarından gilbert ryle, friedrich waismann, norman malcolm, g.e.m. anscombe, rush rhees, georg henrik von wright ve peter geach sayılabilir. wittgenstein'dan etkilenen çağdaş felsefeciler arasında james conant, michael dummett, peter hacker, stanley cavell ve saul kripke bulunur.
filozzoff not: Bu metinleri okurken dikkatinizi epey bir odaklamanız gerekebilir,o yüzden dinç bir kafayla okursanız daha iyi verim alırsınız,çünkü zamanında beni epey bi terletmişti.....
Bu kitabı belki de bir tek, içinde dilegelen düşünceleri— ya da benzer düşünceleri—kendisi de zaten bir kez düşünmüş birisi anlayacak.—Bir öğretici kitap değil, böylece. Anlayarak okuyan tek bir kişiye zevk verebilirse, amacına ulaşmış olacak.
Kitap felsefe sorunlarını ele alıyor ve—sanıyorum—gösteriyor ki, bu sorunların soru olarak ortaya çıkmaları, dilimi¬zin mantığının yanlış anlaşılmasına dayanır. Kitabın bütün anlamı, şuna benzer bir sözde toplanabilir: Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı.
Kitap böylece, düşünmeye bir sınır çizmek istiyor, ya da, daha çokdüşünmeye değil, düşüncelerin dilegetirilişine : Çünkü düşünmeye bir sınır çizmek için, bu sınırın iki yanını da düşünebilmemiz gerekirdi (yani düşünülmeye elvermeyeni düşünebilmemiz gerekirdi).
Sınır, öyleyse, yalnızca dilin içinde çizilebilecektir, ve sınırın ötesinde kalan da,düpedüz saçma olacaktır.Çabalarımın başka düşünürlerinkilerle ne ölçüde çakıştığını,ben yargılayacak değilim.Hem, burada yazdıklarım, tek noktalarda hiçbir yenilik savı taşımıyor; bu yüzden de hiçbir kaynak belirtmiyorum, çünkü düşündüğümü benden önce bir başkasının düşünmüş olup olmadığı, benim için farketmiyor.
Yalnızca şunu belirtmek istiyorum ki, Frege'nin büyüklüklü yapıtlarına ve dostum Bay Bertrand Russell'ın çalışmalarına, düşüncelerimin uyarılmasının büyük bir bölümünü borçluyum.
Bu çalışmanın bir değeri varsa, bu, iki noktada bulunuyor. İlkin şurada ki, içinde düşünceler dilegeliyor, ve bu değer de, düşünceler ne kadar iyi dilegetirilmişse, o kadar büyük olacaktır. Darbeler, çivinin ne denli kafasına vurulmuşsa.—Bu noktada olanaklının çok gerisinde kaldığımın bilincindeyim. Düpedüz şundan dolayı ki, benim gücüm bu ödevle başedebilmek için pek zayıf. — Başkaları gelse de daha iyisini yapsa.
Buna karşılık, burada bildirilen düşüncelerin doğruluğu bana sorgu-sual edilemez ve kesinkes görünüyor. Böylece, şu kanıdayım ki, sorunları özlerinde sonuna dek çözdüm. Ve bunda da yanılmıyorsam, işte, bu çalışmanın değerinin bulunduğu ikinci nokta, bu sorunların çözülmesiyle ne denli az şeyin başarılmış olduğunu göstermesidir.
1-Dünya, olduğu gibi olan herşeydir.
2-Dünya olguların toplamıdır, şeylerin değil.
3-Dünya olgular yoluyla belirlenir, ve şu yolla ki, bu,
bütün olgulardır.
4-Çünkü, olguların toplamı, neyin olduğu gibi olduğunu,aynı zamanda da bütün nelerin olduğu gibi olmadığını belirler.
5-Mantıksal uzam içindeki olgular, dünyadır.
6-Dünya olgulara ayrılır.
7-Biri olduğu gibi olabilir ya da olmayabilir,bütün geri kalanlar ise aynı kalabilir.
Olduğu gibi olan, olgu, olgu bağlamlarının öyle varolmasıdır.Olgu bağlamı, nesnelerin (olanların, şeylerin) bir bağlantısıdır.
8-Şey için özsel olan, bir olgu bağlamının oluşturucu öğesi olabilmektir.
9-Mantıkta hiçbirşey rastlantısal değildir: Şey,olgu bağlamında yer alabiliyorsa, olgu bağlamının olanağının şeyde zaten önceden ayırdedilmiş olması gerekir.
10-Sanki kendi başına varolabilen şeye, sonradan bir olgu durumu uygun düşseydi, bu bir rastlantıymış gibi görünebilirdi.Şeyler olgu bağlamlarının içinde yer alabiliyorsa, bu, onlarda zaten bulunmalıdır.(Mantıksal olan birşey, yalnızca olanaklı olamaz. Mantık her bir olanağı ele alır, bütün olanaklar da onun olgularıdır.)
5 Yorumlar
Wittgenstein kitap yazacağına ayağına beton bağlayıp denize atlasaydınn daha iyi olurdu
bu ne abi ya bişey anladıysam beyaz olayım
valla, 3 yıldır içerik tabanlı bir eğitim sistemi tasarlamaya çalışyorum. tractacus anlayana tam bir nimet. anlaması zor bunu kendisi de itiraf etmiş okuyucularına.wittgenstein bizim kullanmakta olduğumuz dil ile bilgi dediğimiz (epistemoloji) şeyin arasında ki farkı anlatmakta. tasarladığı bilgi kuramında bizim isimlendirmediğimiz adını koyup tanımlayamadığımız bilgilerin düşünülemeyeceğinden bahseder. bu sebepten hakkında konuşulamayan şeyler hakkında susmak gereklidir, der..:)
tractacus'u okurken bu bakış açısı faydalı olabilir. .
bu adam napmış ya hiçbir sitede istediğimi bulamadım...
Bu kitabı anlamak için iyi düzeyde İngilizce ve Almanca bilip bunları farklı çevirilerden karşılaştırarak okumak gerek. Özellikle dünya kavramını, olduğu gibi olan olgu kavramını, "case" dediği şeyi idrak etmek gerekir. Kitap aşırı derecede yoğun olduğu için dikkatli ve atlamadan okumak gerekir. Ben şahsen uzun süredir okuyorum yüzde 10-15lik bir kısmını anladım. Kendisinin de söylediği gibi, bu kitapta yazılanları daha önceden kendisi de düşünmüş olanlar anlayacaktır, yani anladığım kısımların çoğunu daha önceden düşünmüştüm ve şunu söyleyebilirim: Çok daha net ifade edilebilirdi.