İvan Petroviç PAVLOV ( 1849 - 1936 )
|
Rus Sovyet fizyolog Pavlov, deneysel temellere dayalı, yüksek sinir etkinlikleri kuramını, özellikle de psişik oluntular ile bilince ilişkin diyalektik madddeci anlayışa çok önemli katkılarda bulunmuş olan koşullu tepki (şartlı refleks) ve kordikal işaret sistemleri öğretisini getirmiştir. 1890 - 1925 yıllarında Askeri Tıp Akademisi'nde profesörlük yapmış olan Pavlov, Deneysel Tıp Kurumu Fizyoloji Bö-lümü'nü, 1925'den sonra da Bilimler Akademisi Fizyoloji Kurumunu'nu yönetmiş, 1904'de de Nobel Ödülü'nü almıştır.
Yönelimsel sinir işlevleri, kan dolaşımı ve sindirim fizyolojisi İle ilgili çalışmalardan sonra, İvan Setsçenov'un psişik etkinligin tepkisel özelliği öğretisi üstünde durarak, bu öğretiyi daha ila ileriye götürmüştür. Bu konuda, Setsçenov'un 1863'te yayınlanan ve ilk kez beyin zarı işlevlerini tepki kuramına dayanarak açıklayan Beynin Tepkileri adlı kitabının büyük etkisi olmuştur. Özellikle de, organizmalar ile dış dünyanın karşılıklı etkileşimi üstüne Setsçenov'un getirdiği temel yaklaşımlar, Pavlov'un koşullu tepki öğrentisi tarafından deneysel olarak doğ-rulanarak bütünlüğe kavuşturulmuştur. Pavlov'un olduğu kadar setsçenov ile Rus fizyoloji okulunun öbür temsilcilerinin de dünya görüşlerinin gelişimi üstünde başlıcalıkla Herzen, Dobrolyubov, Çernişevski ve Pisarev'in etkisi olmuştur.
Doğabilimci olarak Pavlov'un önde gelen başarısı, koşullu tepkileri buluşudur. Koşullu tepkiler, organizmanın herhangi uyarım karşısında gösterdiği, geçici, bireysel tepkilerdir; bunların morfolojik temelleri, o organizmanın ana sinir sisteminin en yüksekten kesimlerindeki yeni kurulmuş, geçici sinir bağlantılarına dayanır. Bu tepkiler, koşullanmamış tepkilere dayalı olarak, koşullanmış bir uyarım ile koşullanmamış bir uyarımın alıcı üstünde aynı anda etkide bulunuşuyla ortaya çıkar. Pavlov'un klasikleşmiş köpek deneyinde açıkça görülür bu. Köpeğe et ve rildiği zaman koşullanmamış bir tepkeye bağlı olarak, ağzında salgı oluşmaktadır köpeğin. Bu «et» işareti ile birlikte yansız bir işaret verildiği zaman, örneğin bir çıngırak çalındığı zaman, 0rtada koşullanmamış tepkeye bağlı herhangi bir uyarım olmaksızın köpegin ağzında yine salgı oluşmaktadır. Bu yoldan ortaya çıkan geçici sinir bağlantılarının tümüne Pavlov işaret sistemi adını vermiştir. Birinci ve hayvanlardaki biricik işaret sistemi budur. İnsanlarda ise, birinci işaret sistemine dayalı, çok daha karmaşık, sözün işaret rolü oynadığı, ikinci bir işaret sistemi daim oluşmuştur, Pavlov'a göre, söz, «işaretin işareti»dir. Birinci ve ikinci işaret sistemleri insanda bir bütünlük içinde olup, ikinci işaret sistemi ağır basar ve birincisi üstünde düzenleyici bir etkide bulunur.
Pavlov, 1904'te yaptığı Nobel Ödülü konuşmasında, daha önceki «fizyolojik tepkeler»e karşı koşullu tepkeleri şöyle anlatır; «Bu iki tepke arasındaki ayrım önce şurdan ileri gelir, eski fizyolojik reflekslerimiz kalıcı, koşullanmamış tepkelerdir,oysa yeni tepkeler, her zaman için esnek, dolayısıyla, koşullu tepkelerdir. Olaya daha yakından bakılırsa, bu iki tepke arasında şu çok önemli ayrım da daha iyi görülür. Koşullanmamış tepkelerde, nesne özellikleri uyarım yerine geçer, salgının bunlarla sertlik, kuruluk, belli kimyasal özellikler gibi fizyolojik bir ilintisi vardır. Koşullu tepkelerde ise, tam tersine, örneğin renk gibi, salgının fizyolojik rolüyle hiçbir ilintisi olmayan özelliklerin uyarım işlevini yerine getirdiği görülür. İşte bu özellikler başkaları için işarettirler aynı zamanda. Bu özelliklerin yaptığı uyarımda, salgı bezlerinin dış dünyadaki oluntulara karşı daha ileri düzeyde uyarlanışı saptanabilmektedir.»
Yaptığı «araştırmaları salt nesnel temellere dayandırarak yürütrmeyi kendisine ilke edinmiş olan Pavlov, 1903'te Madrid'teki Uluslararası Tıp Kurultayı'nda yaptığı «Deneysel Fizyoloji ve Hayvan Psikolojisi» adlı konuşmasında, maddeci doğrultuda nesnel bir yöntem olarak kendi koşullu tepke yönteminin yüksek sinir etkinliklerinin araştırılmasındaki felsefi-dünya-görüşsel önemini şöyle vurgulamıştır: «Bir doğabilimcisi için herşey, getirdiği yöntemde sarsılmaz kesinlikte gerçekleri bula-bilmesidir.» Pavlov'un yöntem sorunundaki kararlı maddeci temel konumuyla yakın ilintisi içinde kendi öğretisine bağlı olarak formüllendirdiği üç ilke vardır; yöntem kuruculukla ilgili bu üç ilkeyi Pavlov şöyle dile getirir: «Bunlardan birincisi, belirlenimcilik ilkesidir, yani her etkinin bir nedeni olması, ikincisi, çözümleme ve bireşim ilkesi, yani bütünü kendi parçalarına, birimlerine ayırmak, daha sonra, kendi birimlerinden, öğelerinden bu bütünü yeniden biraraya getirmek; üçüncüsü ise yapılan iş ilkesi, yani, dinamiğin yapıyla bağıntısı, mekânda güçler etkisinin düzenlenişi.»
Bu temel önermelerin fizyolojik araştırmalara olduğu kadar, (büyük ölçüde doğrudan doğruya felsefi-dünyagörüşsel sorunlara da yönelik olarak) ampirik inceleme sonuçlarına ilişkin yorumlama ve değerlendirmelere de bilinçli bir biçimde uygulanı-şıyla, Pavlov, modern doğabilimlerinin diyalektik maddecilik kavramı içinde verilebileceğini kanıtlamış bulunmaktaydı. Pavlov'un fizyolojik araştırmaları arasında şunlar sayılabilir: Çözümleyicilerin yapısı ve işlevi, beyin zarının çözümsel-bireşimsel etkinliği, dinamik streotip, yüksek düzeyde koşullu tepkeler, ayrımsız uyanlar arasında geçişli bağlantılar, yüksek sinir etkinliği tipleri, kortikal işaret sistemleri. En başından bu yana Pavlov, hayvanlarla insanların yüksek sinir etkinliklerinin incelenişiyle birlikte, psişik oluntular ile süreçlerin organik yapısal ve işlevsel temellerinin bulunup ortaya konmasına kendini vermiştir. (Özellikle kordikal işaret sistemi öğretisine dayanan) bilinç ile dile ilişkin maddeci-felsefi anlayışı, örneğin, psikolojik-olanın fizyolojik-olanla ilintisini bilimsel olarak temellendirmeye ve kuramsal yönden derinleştirmeye çalışmıştır. Psikolojik-olanla fizyolojik-olanın birliği Pavlov'un çalışmalarında önemli bir yer tutar. Pavlov'un kuramsal-metodolojik anlayışı ister istemez tarihsel sınırlılıklar taşımakla birlikte, Pavlov ile çok sayıda izdaşlarının (Krasnogorski, Biykov, İvanov-Smolenski, Ussiyevİç, Astratyan, Kupalov, Varonin, Anoçin, vb.) psikolojik sorunlara ilişkin maddeci-dünyagörüşsel kuramsal anlayışın oluşmasında, böylelikle de, felsefenin temel sorusunun kendine özgü en önemli yanının çözümü üstünde olduğu kadar, yüksek sinir etkinliklerinin ortaya konuşu ile ampirik-deneysel yoldan temellendirilişi üstün de de, belirleyici bir etkisi olmuştur. Öte yandan, yüksek sinir etkinlikleri öğretisi, kısa yoldan genellendirmelerden ve mekanikçi anlamlandırmalardan kurtulamamıştır. Bu gibi eğilimler özellikle Pavlov'un ölümünden sonra, öbür yöntemlerce elde edilen araştırma sonuçlarının gözönünde tutuluşunu ağırdan almışlardır. İnsan bilincinin etkin rolü, öğretiye inandırıcı bir biçimde sokulamamış, boş bırakılmıştır. Aynı biçimde, insanın toplumsal yanı da çok az gözönüne alınmıştır. Felsefi yönden eleştirici olmayan yorumlamalar ile psikolog, pedagog ve klinikçilerin yaptığı zorlamalar da bu kez bir başka aşırılığa yol açmıştır. Bununla birlikte, Pavlov'un öğretisi, yüksek sinir etkinliği fizyolojisinin daha da ileriye doğru götürülmesinin kuramsal-metodolojik temelleri olarak kendini korumuş, gelişmelere açık olduğunu kanıtlamış, bu öğretinin önde gelen temsilcilerinin elinde daha da zenginleştirilerek geliştirilmiştir. Pavlov'un yüksek sinir etkinlikleri kuramı, nöropsikolojideki modern gelişimlerle ve bilimsel maddeci temellere dayanan psikolojide diyalektik olarak aşılmış olmakla birlikte, psişik oluntular ile bunların kendine özgü organik-maddi temellerle olan bağıntısına ilişkin bilimsel anlayış içindeki kalıcı yerini bugün de korumaktadır.