HEGEL'İN DİN FELSEFESİNDE VORSTELLUNGEN STATÜSÜ - 3

Fenomenoloji'nın tasarımsal düşüncenin kavramsal düşüncede "ilga"sına açık oluşuna ilişkin genel tonu dolayısıyla şüphe ve güvensizlik olarak görünüyor. İsa'nın kendini feda etmesine bağlı iyilik ile kötülüğe ilişkin Tann'nm adaletinin tazmini arasındaki bir uzlaşma anlaşılan Lutherci kefaret öğretisine değinirken Hegel, biz filozoflar için, kötülüğün kökeni olan kendi-merkezliliğin, Insichgehen, Mutlak'ın yaşamında asli bir an olduğunu öne sürer. Öyleyse, suret-düşünme için kurtuluşun karşılığı kendi-merkezlilik ile kendini gerçekten feda etme arasındaki diyalektiktir. Hegel bu karmaşık kanıta şunları ekleyerek son verir: "O, yukarıda söz edilen bu uzlaştırmada suret-düşünen bilinç için açık hale gelen bu manevi birlik veya farklılıklann sadece anlar yahut askıya alınmış biçimde hazır olan birliktir; ve bu birlik öz-bilincin evrenselliği olduğundan, öz-bilinç suretlerle düşünmeye son vermiştir: hareket öz-bilince geri dönmüştür". Öz-bilinç demekle Hegel, spekülatif ufku olan evrenselliğin hatırı için tarihsel sınırlamalarının üstesinden gelme hareketi olan topluluğu kasteder.

Fakat "suretlerle düşünmeye son vermek" ve tasarımsal düşünmeden spekülatif düşünmeye yönelten itkiyi felsefe için korumak insan zihni için mümkün müdür? İşte Fenomenoloji'deki din felsefesinin çözümsüz bıraktığı ve Berlin Konferansları'nin suret-düşünme hakkında daha az düşmanca bir tavır izleyerek çözmeye yeltendiği ikilem böyle. Hegel, Vorstellung''un belirsizliğinden ortaya çıkan bu ikilemi bizzat Vorstellung'un eksenini kesin bir şekilde yerinden etmekle hafifletebilirdi. Berlin Konferanslan'nda, Hegel'in dikkatini celbeden, Grek ve Latin Babalardan, Skolastiklerden ve Reformculardan miras alınan teslisçi çerçeve kadar, dini söylemin anlatımsal ve sembolik nüvesi değildir. Hegel'in hermenötiğinin çok daha az kitab-ı mukaddes hermenötiği ve çok daha fazla Hıristiyan dogmatiklerinin hermenötiği olduğunu ifade etmeliyim. Bir başka deyişle, felsefe, teolojinin diyalektik ifadesine önceden getirdiği dini söylemle uğraşmalıdır. Hıristiyan düşüncesinin teslisçi ifadesi ile kavramsal düşünmenin yüksek diyalektiği arasında suretsel düşünmenin eksikliklerini aşan yapısal bir benzeşim vardır. Baba'nın düzlemi, Oğul'un düzlemi ve Ruh'un düzlemi birlikte, suret-düşüncenin anlatımsal-sembolik düzlemi ile kavramsal düşünmenin nihai düzlemi arasında dolayımlayan temsillerin sistematik bir düzenlenişini oluşturur.

III

Son olarak, dini söylemin Hegelci hermenötiğinin değişmez değerine ilişkin bazı kişisel önerilerde bulunmak istiyorum. Bu öneriler aynı zamanda dini temsilin tasarımsal kipinin sınırlarını aşamamasına ilişkin Fenomenolojî nin sabırsızlığı ile Berlin Konferanslarının sabnnı uzlaştırarnaya da yardımcı olabilir.

İlk önerim, suret-düşünmenin kendisine takdir edildiği tasarımsal düşüncenin statüsüyle ilgili. Üç özellik spekülatif düşünceye suret-düşünmenin belirsiz desteğini gerektiren epistemolojik bir statü verme eğilimini göstermektedir.

İlkin, spekülatif düşünce, daha önce ifade ettiğimiz gibi, suret-düşünmeyle aynı konuya sahiptir. Bu eşitlik sadece spekülatif düşüncenin lehine değil, her iki şekilde de okunabilir. Bu anlamda, Feuerbach ve Marx haklı olarak felsefenin düşüncedeki din olduğunu iddia edebilirler. Onlar doğru bir şekilde dinin çöküşünün onun spekülatif yorumu [transcripstion] olarak felsefenin çöküşüne neden olacağını tahmin ettiler.

İkinci olarak, Fenomenoloji'nin son bölümünün önerdiği ve Ansiklopedi'nin sonuç kısmının açıkça dile getirdiği gibi mutlak bilgi, bilginin bir başka düzlemini oluşturmaz. O, bütün düşünce sürecinin dışında, bilime bir ilave değildir. O, zamanın sonsuz varlığında bizzat süreci yeniden özetle tekrarlayabilme gücüdür. Bu Wiederholung, nihai aşamaya götüren bütün biçimleri feshetmez, ancak meşrulaştınr. Bu, suretsel-düşünmenin kültürel olarak gözden kayboluşunun da tekran anlamsız kılacağı anlamına gelecektir. 1831 Berlin Konferanslarının son sayfalarını bu çerçevede anlıyorum: din ve felsefenin karşılıklı dayanışmasının daha da farkına vardıkça Hegel, bizzat felsefenin geleceğini emniyete almak için suretsel düşünmeye olan kendi güvensizliğinin üstesinden gelmeliydi.

Son olarak, mutlak bilgi, düşünceye hiçbir ilavede bulunmaz, ancak her bir kültürel bağlam, ve sonuçta her dini temsilin kendisini içinde düşündüğü kavramsal bir ışıktan ne eksik ve ne de fazladır. Kendi payıma, mutlak düşünceyi nihai aşama olarak yorumlamaktansa, bütün biçimlerin ve bütün aşamaların sayesinde düşünceli kaldığı süreç olarak yorumlama eğilimindeyim. Mutlak bilgi sonuçta suret-düşünmenin düşünceliliğidir.

Öyleyse mutlak bilgi, bilgiye bir ilave değil, ancak onu meydana getiren bütün kiplerin düşünceliliğidir. Sonuç olarak, temsili ve spekülatif düşüncenin birbirini doğurmasını sağlayan sonsuz bir süreç olarak dini düşüncenin hermenötiği yeniden yorumlama imkanına sahibiz. Bu öneri bizi, tasanmsal tarzın anlatımsal ve sembolik özelliklerini asla feshetmeden, tasanmsal düşünceyi sürekli olarak spekülatif düşünceye yönelten iç dinamizme geri götürür.

Bu düşünce çizgisini takip ederek, Hegel'in din felsefesiyle uyumlu olacak dini temsilin modern bir hermenötiğinin taslağını aşağıdaki şekilde çizmek istiyorum. Bu hermenötik üç öğeyi birbirine bağlar: doğrudanlık, tasarımsal dolayımlama ve kavramsallaştırma.

Doğrudanlık

(a) Bir vahiy varolduğu için dini temsilin bir hermenötiği vardır. Bu hermenötik-olmayan an daha sonraki bütün diyalektiği doğurur. Ancak, Mutlak ile onun doğrudan mevcudiyeti arasında ilk plandaki bu aynilik olmaksızın ne başkalık, ne de yorumlama süreci olacaktır.

(b) Bu nüve tasanmsal ve spekülatif düşüncede ortaktır.

(c) Hıristiyanlık içinde bu doğrudanlık, İsa'nın tarihsel bir şahsiyet olarak görünmesiyle güvence altına alınmıştır.

Tasarımsal Dolayımlama

(a) Bu birey îsa geçmişlik ve uzaklık yolu dışında artık erişilir değildir. Ortadan kaybolma ve olumsuzluk Hadisenin anlamım özelleştirme koşullandır.

(b) Din bu özelleştirmeye Vorstellung veya tasarımsal düşünce ilkesi altında anlatımsal ve sembolik temsilerle geçer.

(c) Tasarımsal düşüncenin yarattığı yorumlama süreci, itirafta bulunan topluluk tarafından devam ettirilir. Bu topluluk, doğrudan mevcudiyetin Errinnerung'u, dolayımlanmış doğrudanlığın hatırlanması ve içselleştirmesiyle bir araya getirilir.

Kavramsallaştırma

(a) Temsilin dinamizmi, tasarımsal düşüncenin spekülatif düşünceye doğru hamlesiyle güvence altına alınmıştır.

(b) Kavram, temsilin biteviye ölümüdür.

(c) Kavram, temsilin ölme süreci olmaksızın bir hiçtir; (o) temsilin iç dinamizmini düşünceli bir şekilde özetle tekrarlama yetişidir.

Bu anlamda, Hegel'in din felsefesiyle uyumlu bir dini söylem hermenötiği döngüsel bir süreçtir ki bu:

(1) ister buna dini tecrübe, ister Kelime-Hadise veya kerigmatik an denilsin sürekli dinin doğrudanlık anıyla başlayıp, ona dönmesini sağlar;

(2) itirafta bulunan ve yorumlayan bir toplulukta öykülerin, sembollerin ve bunlara tatbik edilmiş yorumların sürekli üretilmesini sağlar;

(3) dinin ilk doğrudanlığı veya tasanmsal düşüncenin dolayımlayan biçimlerdeki kökleşmesini kaybetmeksizin, sürekli kavramsal düşünceyi hedeflemesini sağlar.

"Schleirmacher'den çok Hegel'i takip" edecek bir hermenötik, -eşit derecede zorunlu olan bu bileşenlerden herhangi birisini gücünü kaybetmeksizin-, tezahür, yorumlama ve kavramsallaştırmanın üç anını bir arada tutma iddiasıyla tanımlanabilir.
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP