Aristoteles Mantığı ile Felsefe-Bilim İlişkisi - 4
|
Bu nedenle Ortaçağ skolastik düşüncenin en çok metod anlayışı tenkit edilmektedir. Renaissance yeni bilgiye ulaştıracak yeni bir metot ararken, skolastiğin kullandığı formel mantığa özellikle onun kıyas teorisine karşı çıkılmıştır. Çünkü Ortaçağ düşüncesi formel mantığı bir tartışma tekniği haline getirince; bilgi elde etmede sürekli kavramlarla çalışarak deney ve gözleme önem vermemiştir. O kadar ki, mantığın uygulaması ve önermelerin oluşturulması konusunda pek dikkat gösterilmeyip, bu konudaki hataların artması sonucu bazı metafizik prensipler üzerine kurulan garip sonuçlar yaygınlaşmıştır, artık duyulur alemden bahsederken bile dış dünyaya müracaat edilmeyerek kıyasla bilgi elde etme yoluna gidilmiştir. Böylelikle mantık tamamiyle bir şekilden ibaret kalmış, eşyanın derinliğine inmediği, hep bilinen hakikatlerle uğraştığı ve bilimin dışında özlerden bahseden bir düşünüş sistemi olduğu fikri yerleşmiştir. Sonuçta da formel mantığın esaslarının yetersizliği fikri metodoloji konusunu gündeme getirmiştir.
Ortaçağ' da bilimler için Aristoteles mantığı yeterli görülürken Renaissance ile birlikte tabiat bilimlerindeki gelişme karşısında metot olarak yetersizliği ortaya çıktı ve bu nedenle yeni metot arayışları başladı. Öner'e göre bu meteodoloji fikirleri aslında formel mantığın bir açıklamasıdır. Yeniçağ'da bilimlerin metotları üzerindeki bu çalışmalar formel mantığı açıklamış, Aristoteles mantığının kötü kullanılmasına bir ölçüde engel olmuştur. Bu nedenle metodoloji çalışmaları yeni bir mantık olarak değil de klasik mantığın ıslahı olarak değerlendirilmelidir.
Aristoteles'in akılyürütme teorisine karşı çıkanların başında Galilei (1564-1642)' nin çağdaşı Francis Bacon (1561-1626) ve Descartes (1596-1650) gelir. Onlar mantığı metot olarak yetersiz görmüş ve yeni metot arayışlarına başlamışlardır. Bunlardan Bacon kıyas teorisi yerine tümevarımı esas alıp geliştirmeye çalışmıştır. Öner, Bacon ile başlayan yeni mantık çalışmalarının sebebini, mantığın kendi içinde bir gelişmesi olarak değil de, bilimsel faaliyetlerin zorlaması ve bu faaliyetlerin gerektirdiği ihtiyacı karşılamak için eski mantığı tamamlama gayreti olarak zikretmektedir.
Descartes, Aristoteles'in kıyas mantığı yeni bilimi kurmaya elverişli olmadığından, ulaşmak istediği o sarsılmaz bilime ancak matematiğin yürüdüğü yolla varılacağına inanmaktadır. O, bilgilerimiz arasında yalnızca matematiğin sağlam temellere dayandığını, felsefede doğru ve şüphe götürmez bilgilere ulaşmak istenirse, matematik metodun bütün bilimlere uygulanması gerektiğini düşünmüştür. Matematik onda genel düşünüş yöntemi basamağına yükseltilmektedir. Çünkü rasyonel bir bilim olan matematik, disiplinlerin en sistemlisidir. Netice itibariyle, Descartes kıyas teorisi yerine ideal bir metot olarak matematik dedüksiyonu getirmiştir. Bundan dolayı onun mantık ve felsefe sahasında açtığı çığıra mathematisme adı verilmektedir. Bir başka ifadeyle onun metodu genelleştirilmiş matematik dedüksiyondur.
Tabiat artık matematik bağıntılar sistemi olarak görülmektedir; İnsan zihni en açık olarak nicelik bağıntılarını görebildiğinden nitelik bakımından tabiat her insana farklı farklı görünecektir. Buna karşın matematik tabiat görüşünde nesneleri ölçülebilen, sayıya vurulabilen yönleri ile yani nicelikleri bakımından kavramak esastır. Bu anlayışta tabiatın objeleri arasındaki sınırları belirleyen bunların ölçülebilen yönleridir. Bu ölçülebilen büyüklüklerin yasaları matematik olarak formüllenirse o zaman bu yasalar aynı kesinlikle bütün tabiata uygulanabilecektir. Oysa Aristoteles nesnelerin ana çizgisini niteliklerde buluyordu. Böyle bir felsefenin de ölçülebilen yönleri değil de nesneye özelliğini kazandıran niteliğini arayacağı açıktır.
Ortaçağlardaki Aristoteles fiziği Platoncu bir biçimde yorumlanarak, nesnenin formel yönü üzerinde durulmuştur. Burada formel yönün ve niteliklerin soyut ve kavramsal oldukları fikri vardır. Ortaçağ fiziğine tepki olarak kurulan Yeni-Çağ doğa bilimi, yapısal açıklama ile Aristoteles'in nesne çözümlemesini uzlaştımken, madde düşüncesini ön plana çıkarmıştır.
Aristoteles mantığı, Galilei-Newton biliminden beri bilimin soyut iskeleti olmaktan çıkarak bilimin dışında özlerden haber veren bir düşünüş sistemi olarak kalmıştır. OnaItıncl yüzyılın sonunda Galilei cisimlerin serbest düşüşlerini açıklayan yasayı buldu. Bu buluş Aristoteles fiziğinin sonu demektir. Cisimlerin neden düştüğünü değil nasıl düştüğünü meydana çıkarmayı amaç edinen Galilei, ağır cisimlerin düşüşünü doğru olarak betimlemek için olayın bütününü zaman (t), ivme (g), yol (s) gibi ölçülebilen öğelerine ayırmış ve onu bu öğeleri içine alan bir matematik fonksiyon şeklinde (s= ı/2 gt) yeniden kurmuştur.
Demek ki, Galilei Aristoteles'in yüklem mantığının, en ufak bir fonksiyon bağıntısını yazamadığını görerek, onu sadece bir yana itmiş, yerine matematiği koymuştur. Bu davranış ile matematik yeni bilimin mantığı olmuştur. O zaman bir ikilik meydana gelmiştir. Bilimler, klasik mantığa arkalarını dönünce mantık töz (cevher), ilinek (araz), sıfat, öz-nitelik, geçici nitelik gibi kavramların sözkonusu olduğu fizikötesine yerleşmiştir. Öte yandan matematik geliştikçe bilimin mantığı karakterini kazanmıştır.
Fakat fenomenleri matematikle çözümlerneye kalkmak her zaman mümkün olmayabilir. Bazı olaylar çok karmaşıktır ve aralarındaki bağıntılar matematik kalıplara, formüllere sıkıştınlamaz. Biyolojik olayları bunlara örnek gösterebiliriz. Ruhsal olaylar da ölçüye imkan vermeyecek tabiatta sırf niteliklerden ibarettirler. Bu yüzden bu tür olaylan da matematik formüllerle izah edemeyiz. Matematiği ilgilendiren nokta bütün (fizik, kimya, biyoloji v.b) bilimlerin her birine mahsus olan araştırma tekniği diyebileceğimiz şeyler değil her birinde kullanılan çıkarım yollandır. Mantık da doğru düşünme sanatı, akılyürütmenin bilimi daha doğrusu geçerli çıkanmıarı sağlayan kural ve ilkelerin bilimi ise her bir bilimde yapılan çıkarımların denetlenmesini sağlayacaktır. Geçerli çıkanm şekillerini veren mantık, deney verilerini onlara içerik katmadan düzenlemelidir.
Acaba mantığın bilimlerle ilişkisi nasılolacak; bilimlere katkısı ne olacak? Bu konular çok tartışmalıdır ve henüz sonuçlandırılmış da değildir. Geçmişte biliyoruz ki Aristoteles, mantığı fizik, metafizik hakikatlere tatbik etmiştir. Bu nedenle onun düşünce sisteminde mantık, bilimlerden ayrı bir konuma sahiptir. Bütün bilimler için ortak bir alet, bir metottur; bilimlere giriştir.
Her bilim disiplini, ayrı ayrı kendi gerçeklerini ifade eden önermeler arasında tutarlılık gözeterek mantıksal bir sistem oluşturur. Bu sistemin mantıki örgüsünü denetlemek, işleyişini düzenlemek elbetteki mantık kuralları olmaksızın imkansızdır.
Şafak Ural'a göre manttk, dili sembolik hale getirmekte böylece dili kullanarak yaptığımız akılyürütmelerini formel işlemler halinde ifade etmek ve denetlemek imkanını vermektedir. Böylece mantık dediğimiz sembolik sistem, formel (matematik, geometri) ve formelolmayan (fizik, kimya, biyoloji gibi deneysel bilimler ve sosyal bilimler) bilimlerde uygulanarak bu disiplinlerdeki akılyürütmelerin ne şekilde olduğunu, kavramları arasındaki ilişkileri ortaya koyabilme imkanı vermektedir.
Bazı filozoflar mantığın kendine özgü bir alanı, yapısı olduğunu, hiçbir bilime dayanmadığını öbür yandan da en genel durumu ile bilimlerin olabilirliğinin ideal koşullarını araştırdığını belirtir. Bunun yanında mantık bilimlerin ortak anlam dokusunu, bilimleri birbirine bağlayan formları belirleme ödevini üstlenir.
Carnap da mantığı felsefe yapmanın metodu olarak görmektedir. Ona göre yeni mantığın amacı kısaca tecrübi ilmin önerme ve kavramlarının mantık analizinden ibarettir, denebilir.
Genellikle mantık, doğru düşünmenin yöntemini veya doğru düşünmenin kurallarını konu edinen bilim olarak tanımlanır. Teo Grünberg, aynı zamanda mantık, 'bilgilerimizi elde etmek için kullandığımız araçlardan biri olarak da tanımlanır' , derken şu ayrıma da dikkati çeker:
Ortaçağ' da bilimler için Aristoteles mantığı yeterli görülürken Renaissance ile birlikte tabiat bilimlerindeki gelişme karşısında metot olarak yetersizliği ortaya çıktı ve bu nedenle yeni metot arayışları başladı. Öner'e göre bu meteodoloji fikirleri aslında formel mantığın bir açıklamasıdır. Yeniçağ'da bilimlerin metotları üzerindeki bu çalışmalar formel mantığı açıklamış, Aristoteles mantığının kötü kullanılmasına bir ölçüde engel olmuştur. Bu nedenle metodoloji çalışmaları yeni bir mantık olarak değil de klasik mantığın ıslahı olarak değerlendirilmelidir.
Aristoteles'in akılyürütme teorisine karşı çıkanların başında Galilei (1564-1642)' nin çağdaşı Francis Bacon (1561-1626) ve Descartes (1596-1650) gelir. Onlar mantığı metot olarak yetersiz görmüş ve yeni metot arayışlarına başlamışlardır. Bunlardan Bacon kıyas teorisi yerine tümevarımı esas alıp geliştirmeye çalışmıştır. Öner, Bacon ile başlayan yeni mantık çalışmalarının sebebini, mantığın kendi içinde bir gelişmesi olarak değil de, bilimsel faaliyetlerin zorlaması ve bu faaliyetlerin gerektirdiği ihtiyacı karşılamak için eski mantığı tamamlama gayreti olarak zikretmektedir.
Descartes, Aristoteles'in kıyas mantığı yeni bilimi kurmaya elverişli olmadığından, ulaşmak istediği o sarsılmaz bilime ancak matematiğin yürüdüğü yolla varılacağına inanmaktadır. O, bilgilerimiz arasında yalnızca matematiğin sağlam temellere dayandığını, felsefede doğru ve şüphe götürmez bilgilere ulaşmak istenirse, matematik metodun bütün bilimlere uygulanması gerektiğini düşünmüştür. Matematik onda genel düşünüş yöntemi basamağına yükseltilmektedir. Çünkü rasyonel bir bilim olan matematik, disiplinlerin en sistemlisidir. Netice itibariyle, Descartes kıyas teorisi yerine ideal bir metot olarak matematik dedüksiyonu getirmiştir. Bundan dolayı onun mantık ve felsefe sahasında açtığı çığıra mathematisme adı verilmektedir. Bir başka ifadeyle onun metodu genelleştirilmiş matematik dedüksiyondur.
Tabiat artık matematik bağıntılar sistemi olarak görülmektedir; İnsan zihni en açık olarak nicelik bağıntılarını görebildiğinden nitelik bakımından tabiat her insana farklı farklı görünecektir. Buna karşın matematik tabiat görüşünde nesneleri ölçülebilen, sayıya vurulabilen yönleri ile yani nicelikleri bakımından kavramak esastır. Bu anlayışta tabiatın objeleri arasındaki sınırları belirleyen bunların ölçülebilen yönleridir. Bu ölçülebilen büyüklüklerin yasaları matematik olarak formüllenirse o zaman bu yasalar aynı kesinlikle bütün tabiata uygulanabilecektir. Oysa Aristoteles nesnelerin ana çizgisini niteliklerde buluyordu. Böyle bir felsefenin de ölçülebilen yönleri değil de nesneye özelliğini kazandıran niteliğini arayacağı açıktır.
Ortaçağlardaki Aristoteles fiziği Platoncu bir biçimde yorumlanarak, nesnenin formel yönü üzerinde durulmuştur. Burada formel yönün ve niteliklerin soyut ve kavramsal oldukları fikri vardır. Ortaçağ fiziğine tepki olarak kurulan Yeni-Çağ doğa bilimi, yapısal açıklama ile Aristoteles'in nesne çözümlemesini uzlaştımken, madde düşüncesini ön plana çıkarmıştır.
Aristoteles mantığı, Galilei-Newton biliminden beri bilimin soyut iskeleti olmaktan çıkarak bilimin dışında özlerden haber veren bir düşünüş sistemi olarak kalmıştır. OnaItıncl yüzyılın sonunda Galilei cisimlerin serbest düşüşlerini açıklayan yasayı buldu. Bu buluş Aristoteles fiziğinin sonu demektir. Cisimlerin neden düştüğünü değil nasıl düştüğünü meydana çıkarmayı amaç edinen Galilei, ağır cisimlerin düşüşünü doğru olarak betimlemek için olayın bütününü zaman (t), ivme (g), yol (s) gibi ölçülebilen öğelerine ayırmış ve onu bu öğeleri içine alan bir matematik fonksiyon şeklinde (s= ı/2 gt) yeniden kurmuştur.
Demek ki, Galilei Aristoteles'in yüklem mantığının, en ufak bir fonksiyon bağıntısını yazamadığını görerek, onu sadece bir yana itmiş, yerine matematiği koymuştur. Bu davranış ile matematik yeni bilimin mantığı olmuştur. O zaman bir ikilik meydana gelmiştir. Bilimler, klasik mantığa arkalarını dönünce mantık töz (cevher), ilinek (araz), sıfat, öz-nitelik, geçici nitelik gibi kavramların sözkonusu olduğu fizikötesine yerleşmiştir. Öte yandan matematik geliştikçe bilimin mantığı karakterini kazanmıştır.
Fakat fenomenleri matematikle çözümlerneye kalkmak her zaman mümkün olmayabilir. Bazı olaylar çok karmaşıktır ve aralarındaki bağıntılar matematik kalıplara, formüllere sıkıştınlamaz. Biyolojik olayları bunlara örnek gösterebiliriz. Ruhsal olaylar da ölçüye imkan vermeyecek tabiatta sırf niteliklerden ibarettirler. Bu yüzden bu tür olaylan da matematik formüllerle izah edemeyiz. Matematiği ilgilendiren nokta bütün (fizik, kimya, biyoloji v.b) bilimlerin her birine mahsus olan araştırma tekniği diyebileceğimiz şeyler değil her birinde kullanılan çıkarım yollandır. Mantık da doğru düşünme sanatı, akılyürütmenin bilimi daha doğrusu geçerli çıkanmıarı sağlayan kural ve ilkelerin bilimi ise her bir bilimde yapılan çıkarımların denetlenmesini sağlayacaktır. Geçerli çıkanm şekillerini veren mantık, deney verilerini onlara içerik katmadan düzenlemelidir.
Acaba mantığın bilimlerle ilişkisi nasılolacak; bilimlere katkısı ne olacak? Bu konular çok tartışmalıdır ve henüz sonuçlandırılmış da değildir. Geçmişte biliyoruz ki Aristoteles, mantığı fizik, metafizik hakikatlere tatbik etmiştir. Bu nedenle onun düşünce sisteminde mantık, bilimlerden ayrı bir konuma sahiptir. Bütün bilimler için ortak bir alet, bir metottur; bilimlere giriştir.
Her bilim disiplini, ayrı ayrı kendi gerçeklerini ifade eden önermeler arasında tutarlılık gözeterek mantıksal bir sistem oluşturur. Bu sistemin mantıki örgüsünü denetlemek, işleyişini düzenlemek elbetteki mantık kuralları olmaksızın imkansızdır.
Şafak Ural'a göre manttk, dili sembolik hale getirmekte böylece dili kullanarak yaptığımız akılyürütmelerini formel işlemler halinde ifade etmek ve denetlemek imkanını vermektedir. Böylece mantık dediğimiz sembolik sistem, formel (matematik, geometri) ve formelolmayan (fizik, kimya, biyoloji gibi deneysel bilimler ve sosyal bilimler) bilimlerde uygulanarak bu disiplinlerdeki akılyürütmelerin ne şekilde olduğunu, kavramları arasındaki ilişkileri ortaya koyabilme imkanı vermektedir.
Bazı filozoflar mantığın kendine özgü bir alanı, yapısı olduğunu, hiçbir bilime dayanmadığını öbür yandan da en genel durumu ile bilimlerin olabilirliğinin ideal koşullarını araştırdığını belirtir. Bunun yanında mantık bilimlerin ortak anlam dokusunu, bilimleri birbirine bağlayan formları belirleme ödevini üstlenir.
Carnap da mantığı felsefe yapmanın metodu olarak görmektedir. Ona göre yeni mantığın amacı kısaca tecrübi ilmin önerme ve kavramlarının mantık analizinden ibarettir, denebilir.
Genellikle mantık, doğru düşünmenin yöntemini veya doğru düşünmenin kurallarını konu edinen bilim olarak tanımlanır. Teo Grünberg, aynı zamanda mantık, 'bilgilerimizi elde etmek için kullandığımız araçlardan biri olarak da tanımlanır' , derken şu ayrıma da dikkati çeker:
"Mantık, bilgilerimizin çıkarım yoluyla yani dolaylı olarak haklı gösterilmesini sağlayan bir yol veya yöntemdir. Mantık doğrudan doğruya çıkarım süreçleri ile değil, yalnızca çıkarımların geçerliliği ile ilgilenir. Çıkarımların geçerliliğini amaçlayan mantığın ikinci bir işlevi de herhangi bir metni ve söylemi oluşturan önermelerin birbiriyle uyumlu veya tutarlı olmasını sağlamaktır. Sonuç olarak mantık, çıkarımların geçerliliği ile önerme kümelerinin tutarlılığım denetleyen yöntem veya geçerlilik ile tutarsızlığı belirleyen kuralları konu edinen bilim olarak tammlanabilir. "
Klasik mantığın, mantıktan bugün beklenen bu görevler için, Ortaçağ'da fizik metafizik gibi felsefe disiplinlerinde yeterli olduğu; hatta bütün bilimler için bir alet, bir metot, bilimlere bir giriş olarak genel kabul gördüğü belirtilmelidir. Ancak Renaissance'tan itibaren, felsefe ve bilimlerde meydana gelen değişmelerle birlikte yeni metot arayışları; bunun neticesinde de yeni mantık arayışlarının başgösterdiğini görüyoruz. Yeni bilim için yeni bir mantık fikri başlangıçta cazip görünürken zamanla yeni mantık çalışmalarının aslında tek bir mantık biliminin birer uzantısı olduğu fikri ön plana çıkmıştır.