Adalet, Suç ve Ceza Üzerine: Nietzsche - 3

Böylece güçlü insanların tüm yetileri kötülenerek en zayıfların koruyucu araçları değer ölçütü yapılmıştır. Böylece de yaşam, köle ruhların efendilere duydukları hıncın egemen olmasıyla soysuzlaşmaya başlamıştır. İçgüdülerinden, doğalarından koparılan bu yarı-hayvanlar, duydukları hıncın yarattığı intikam duygusuyla, değerlerin asıl yaratıcısı olan efendiler karşısında, çoğunluk olmaktan aldıkları güçle, onların da uymak zorunda kaldıkları değerler oluşturmaya başlamışlardır… Böylece, değerin yaratılmasını sağlayan efendi/köle ilişkisi ortadan kalkmıştır. Bir başka deyişle, efendiler, zayıf olanları düzenleyip, biçimlendirirdi. Ama süreç içinde bu durum, kölenin efendi yani yasa ve kural koyucu hale geldiği yeni bir evreye ulaşmıştır; efendi köle çelişkisi köle lehine sonuçlanmıştır. Ve köle ahlakı, kölece düşünme, kölece zayıflık en üst değer olarak sunulmuştur. Efendiler alt edilmiştir. Böylece de oluş durmuştur. Nihilizm evresi başlamıştır. Çünkü insan yönünü ve amacını yitirmiştir… Dünyaya yeni bir anlam ve değer dizgesi gerekiyor… Artık sorun şudur; ne için yaşıyoruz? Çünkü efendilerin ortadan kalkmasıyla Hıristiyanlığın tüm anlam ve değeri de ortadan kalkmıştır. ‘Tanrı Öldü!’…

VI- Bu genel çerçeve içerisinde Nietzsche, yasa bozucunun, ‘suçlu’nun ceza yoluyla suç ve günahkarlık duygusu edineceği inancını gülünç bulur; ‘ceza arıtmaz çünkü cürüm kirletmez’…Suç işlemesinin akıllıca olmadığını anlar ama aynı zamanda da toplumun onun akılsızlığını cezalandırma yönteminin, kendisine karşı aynı tarzda yapılan bir suç olduğunu da anlar… Bir başka deyişle, kendine verilen cezayı da bir suç gibi görmeksizin, kendini de suçlu göremez… Bu da açıkça saçmalıktır.

Nietzsche’ye göre ceza, arzulara boyun eğdirmekten, insanın daha dikkatli olmasını sağlamaktan, korkuyu artırmaktan başka bir işe yaramaz. Ve böyle yaparak insanı evcilleştirir ama onu daha iyi kılmaz. Şayet ileride suç işlemekten uzak durursa bunun nedeni artık daha uyanık olduğundandır yoksa daha ahlaklı olduğundan değil… Geçmiş suçlarından pişmanlık duyuyorsa bunun nedeni cezasının ona acı vermesidir, bilincinin değil…

Cezayı takip eden pişmanlık değilse nedir? Bunun yanıtı, eski güç istencinin içe yönelmesinden başka bir şey değildir. İlkel düzeyde insanın bu güç istenci serbestti. Çevresine yönelik, gücünü çoğaltan her eylem, başkalarına ne denli zarar verdiği önemli olmayan her eylem ona iyi geliyordu. Ahlak diye bir şeyden bihaberdi. Çevresinde olanlar ona yalnızca yararlı ya da zararlı görünüyordu. İşte bu güç istenci daha sonraki süreçlerde düzenlendi ve denetlendi. Birey, çoğunluğun arzusuna tabi olmak zorunda kaldı ve ahlakın kodlarına uymak zorunda bırakıldı. Sonuçta güç istenci kendine döndü; kendi bedeni ve aklına işkence yapmaya başladı. Baskı altına almadan duyduğu eski ilkel zevk, neşe varlığını sürdürdü ancak artık bunu çevresindekilere yapamadığından, kendine yöneltti ve suç duygusunun, günahkarlığın ve yanlış yapmanın avı haline geldi.

Bu kendine işkencenin aldığı ilk biçimlerden biri, ilkel insanın kendini suçlamasıdır; tanrısının iyiliklerine gereği gibi sadık olmaması… Yaratıcısına kendini borçlu gördü ve sürekli kendini bu borcunu ödemede ihmalkarlıkla suçladı; adaklar adamaya başladı; en değerli şeylerini ona adamaya  İlk doğan çocuğunu örneğin. İlk başlarda bunlar yeterli iken, Hıristiyanlıkla birlikte kendini feda etmek zorunlu oldu. Böylece Hıristiyan günah düşüncesi ortaya çıktı… Bazen kendini bir mağarada gizledi ve toplumdan soyutlanarak yaşadı; daha sonra ona aziz dendi. Kendini kamçılarla dövdü, yaralarına sirke döktü… Bazen de cinsel güdüsünü öldürdü; güç arzusuna son verdi…

Nietzsche bu durumu, hıncın nesnesi kalmadığından gücün boşaltılamamasını herkesin yaşamına yayılmış nihilizmin kaynağı olarak görür. Nihilizm, bugüne değin sürünün yaşamına anlam vermiş tüm değerlerin sorgulanmasına yol açacak bir geçiş evresidir. Aslında Hıristiyan değerleri O’na göre ta baştan nihilistti; ortadan kaldırmaya çalıştığı çelişki, yaşamın akışını, oluşun devamını sağlayan şeydi. ‘Gücü istemeyi’ bastırarak ulaşabildiği şey, yaşamın çekilmezliğini ortadan kaldırayım derken, onu sonsuza dek çekilmez kılmak, yaşamı yaşanmaya değer olmaktan çıkarmak olmuştur. Nihilizm, Nietzsche’ye göre, bireyin içinde bulunduğu psikolojik bir durumdur; kişi artık kendisinin ve başkalarının kutsal saydığı değerlerin artık değerli olmadığını düşünmeye başlar. Evren, dünya, oluş anlamını yitirmiştir. Eylemenin amacı kalmamıştır. ‘Niçin yaşıyorum?’ sorusu yanıt bulamamaktadır. Yaşamda inanılabilecek, bağlanılabilecek, yönelinebilecek hiçbir şey yoktur. Nihilizm böylece her şeye karşı duyulan bir inançsızlık, her şeye yüklenmiş bir değersizlik yaşantısıdır… Bunun nedeni de, evrene, dünyaya, oluşa bizim tarafımızdan yüklenen kavramların içinin boşalmasıdır…

Ama Nihilizm aynı zamanda, yaşamın yeniden ileri atılmasını sağlayacak gücü de, tohumu da içinde barındırır. Yeniyi aramaya yönlendiren, eldekinin yetmediğini, doyurmadığını hissettiren de bu psikolojik durumdur.

Sözlerimi yine Nietzsche’den bir alıntıyla bitirmek istiyorum; “…Yalan dediğim şey şudur; kişinin gördüğü bir şeyi görmemiş olmayı istemesi, gördüğü bir şeyi öyle görmemiş olmayı istemesi… İmdi, bu görmüş olduğunu görmemiş olmayı istemek, onu öyle görmemiş olmayı istemek, herhangi bir anlamda yan tutmanın neredeyse ilk koşuludur: yan tutan insan, zorunlu olarak yalancı hale gelir…” (a.g.e., s.84-85).


Kaynakça

- Önay Sözer. (2000). ‘Nietzsche’de Doğru Dünya’nın Masal Oluşu Sorunu’, Bedia Akarsu
- Armağanı, Hazırlayanlar: Betül Çotuksöken- Doğan Özlem. İstanbul: İnkılâp Yayınevi.
- Nietzsche, F. (1989). İyinin ve Kötünün Ötesinde. (Çev. A.İnam). Ara Yayıncılık.
- Nietzsche, F. (2002). Güç İstenci. (Çev. S.Umran). Birey Yayıncılık.
- Nietzsche, F. (2001). Ahlakın Soykütüğü Üstüne. (Çev. A.İnam). Yorum Yayınevi.
- Nietzsche, F. (1995). Deccal. (Çev. Oruç Aruoba). hil Yayın.

1 - 2 - 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP