Proudhon'un Liberter Düşüncesi ve Anarşist Hareket - 3
|
KARŞILIKÇILIK
Proudhon, karşılıkçılığı hem kapitalizmin hem de sosyalizmin alternatifi olarak öne sürdü. Karşılıkçılık bir [zihinsel] tasarım değildi, Lyon işçileri tarafından kurulmuş olanlar gibi, var olan karşılıklı yardımlaşma toplulukları ve kooperatiflerinin gözlemlenmesine dayanarak şekillendirmişti. Sanayideki kooperatif birlikler ancak belli koşullar altında --büyük ölçekli üretim-- uygulanabilirdi.
"...karşılıkçılık, insanların ancak üretim talepleri, malların ucuzluğu, tüketimin gereklilikleri ve bizzat üreticilerin güvenliği gerektirdiği ölçüde --yani, halkın özel üretime güvenmesinin olası olmadığı durumlarda-- birlik olmasını amaçlar ... Böylece ne bir sistematik görüş, ... ne de parti ruhu veyahut boş bir aşırı duygusallık ilgili kişileri birleştirmiş olur."
"Üretimin büyük bir işbölümü gerektirdiği durumlarda işçiler arasında bir BİRLİK oluşturulması gereklidir ... çünkü bu olmaksızın onlar astlar ve üstler olarak birbirlerinden ayrı kalmaya devam edeceklerdir, ve böylece de özgür ve demokratik bir toplumda [birbirlerine] karşıt olan, efendiler ve işçiler sanayi kastlarını ortaya çıkaracaklardır. Ancak ürün bireyin veya ailelerin faaliyetleri ile sağlanabildiği zaman,... orada birlik için elverişli bir durum yoktur."
Proudhon küçük-ölçekli mülkiyet sahipliğinin taraftarıydı. O büyük endüstrilerdeki bireysel mülkiyete karşı çıkar, çünkü işçiler haklarını ve mülkiyeti kaybedeceklerdir. Mülkiyet güçlü bir demokrasinin kurulması için hayatidir ve büyük-ölçekte bunu başarmanın yegane yolu kooperatif birliklerdir.
"Devlet'i ... karşılayacak kapasitede bir gücü nerede bulabiliriz? Mülkiyetten başka [böylesi bir güç] yoktur ... Devlet'in mutlak hakkı, mülkiyet sahibinin mutlak hakkı ile çelişki içindedir. Mülkiyet, mevcut en devrimci kuvvettir."
"... demokrasi ilkelerinin yerleştiği ölçüde, emekçi sınıfların bu ilkeleri bireysel mülkiyet lehine yorumladıklarını göreceğiz."
"(Karşılıkçılık) ...sermaye ve Devlet'in emeğe tabi olmasını sağlayacaktır"
Büyük-ölçekli sanayideki yabancıllaşma ve sömürünün üstesinden işçilerin kooperatif birlikleri aracılığıyla gelinmelidir. Bu birlikler demokratik temellerde işletilmelidirler, aksi takdirde işçiler aynen kapitalist sanayilerde olduğu gibi kendilerini tabi olma konumunda bulacaklardır. Bir pragmatist olan Proudhon, tüm görevlerin [işe] uygun olmaya göre yapılması gerektiğini, ve ödemenin ise yetenek ve sorumluluk ölçüsünde derecelendirilmesi gerektiğini düşünür.
"Birlikteki her birey ... şirkette [ortaklıkta] bölünmez bir hisseye, ... uygunluğu ölçüsünde her göreve gelme hakkına sahiptir; ... tüm görevler seçime, ve kendi hukuku içinde üyelerin onayına tabidir. Ödemeler ise görevin doğasına, yeteneklerin önemine ve sorumlulukların boyutuna orantılı olmalıdır."
Proudhon devlet kapitalizminin ve devlet sosyalizminin düşmanıydı. Hükümet en fazlasından yeni bir girişimin gelişimini başlatabilir veya ona yardım edebilir, ancak ona asla sahip olamaz ve kontrol edemez.
"Özgür bir toplumda, hükümetin rolü kanunları hazırlamak, kurumsallaştırmak, oluşturmak, başlatmak, tesis etmek[tir]; mümkün olduğunca az idareci konumunda olması gerekir ... Devlet bir müteşebbis [girişimci] değildir ... Bir kez bir başlangıç yapılıp, makina oluşturulduktan sonra, görevlerin icra edilmesini yerel otoritelere ve yurttaşlara bırakarak devlet geriye çekilir."
"[Para basımı] ... kentlere bırakılan bir sanayidir. İmal edilmesini denetlemesi gereken bir müfettiş olması gerektiğini kabul ediyorum, ancak devletin rolü bundan daha öteye gitmemelidir."
Aşağıdaki alıntı Proudhon'un ekonomik ve siyasi fikirlerinin iyi bir özetini sunmakta:
"Benim, son 25 yıl içinde gelişmiş olan ekonomik düşüncelerimin tümü, siyasi görüşlerimin tümü, bugüne ve geleceğe ilişkin umutlarımın tümü [sırasıyla] üç kelimeyle tanımlanabilir; tarımsal-endüstriyel federasyon, siyasi federasyon veya merkezsizleşme, ve ilerici federasyon."
YURTSEVER PROUDHON
Soyut bir enternasyonalizmi (işçilerin vatanı yoktur) benimseyen anarşist ve sosyalistlerin aksine Proudhon bir yurtseverdi. İnsanlar ortak bir coğrafyayı, tarihi, kültürü ve dili paylaşırlar. Normal olarak, yaşamlarının bu yönlerine ve bunların korunmasına yönelik olumlu duygular taşırlar. Bu, soyut enternasyonalistlerin anlamadığı bir şeydir.
"Benim tek sadakatım, sevgim ve umudum Özgürlüğe ve ülkemedir. Özgürlüğe, ... Gal'in [Gal, Fransa'nın eski adıdır] bu kutsal toprağına düşman olan herşeye sistematik bir şekilde karşı çıkarım."
Ancak Fransa milliyetçilerin inandığı gibi bir soyut varlık veya ulus devlet değildi. Fransa topraktır, insanlardır ve onların dili, tarihi ve kültürüdür. Proudhon milliyetçilikten nefret ederdi, ülkesinin pekçok farklı bölge ve kültürden meydana geldiğinin farkındaydı. Bu farklı grup ve yerelliklerin gelişip büyümesini ancak siyasi merkezsizleşme ve federal bir birlik izin verecektir. Daha sonraki anarko-sendikalist işçi kuşakları özgürlük ve patrie'i [yurtseverliği] biraraya getiren bu duyguları paylaşacaktı. Sendikalistlere göre patrie parazitler ve hainler olarak gördükleri yönetici seçkinler tarafından değil, emekçi insanlar tarafından temsil edilmekteydi.
ANARŞİZM NEDEN DEĞİŞTİ?
Proudhon "anarşi" hakkında yazmış olsa da, o bir anarşist harekete önderlik etmedi. Liberterler kendilerini sosyalist ve hatta sosyal demokrat olarak görüyorlardı. (Bireyci Benjamin Tucker kendisini "bilimsel sosyalist" olarak nitelendirecek kadar ileri gitmişti) "Sosyalist" kelimesi o zaman oldukça farklı bir anlama sahipti --o zamanlar anlamı kooperatif üretim demekti. Kolektivizm veya devletçilik anlamındaki sosyalizm, büyük ölçüde Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin hegemonyası sonucunda ortaya çıkan, daha sonraki bir gelişmeydi. "Anarşist" ismi, Proudhon'un ölümünden 11 yıl sonraya değin, 1876'ya kadar benimsenmemişti. Şiddeti, entrikacılığı ve komünizmi benimseyen bu yeni otoriterlik karşıtlığı öncellerinden oldukça farklıydı. Proudhon'un anarşizminin değiştiği süreçlerin ayırt edilebilir aşamaları vardır. Bunlardan ilki, kolektivizm lehine karşılıkçılığın reddedilmesidir.
Proudhoncular, kolektivist olmayan Uluslararası Emekçiler Birliği'nin (Birinci Enternasyonal) [ing. International Working Men's Association] kurulmasında yardımcı olmuşlardı. Ancak, 1868-9'da emekçi sınıfın militanlığındaki artış pekçok üyeyi radikalleştirdi. Enternasyonal'in 1868 Brüksel Kongresi sırasında, (topraktaki de dahil olmak üzere) kolektivizmi onaylayan bir önerge kabul edildi.Proudhoncular itiraz ettiler ve çoğu Enternasyonal'den ayrıldı. Kısa zaman içinde "anti-otoriterler"in en önemli lideri haline gelecek olan Bakunin, bu önerinin destekliyordu. Kolektivizm komünizm değildi, ancak bu yolda atılan bir adımdı --karşılıkçılık ile komünist ütopya arasındaki orta noktaydı. Proudhon, eğer yaşıyor olsaydı, kolektivizmi ve anarşist-komünizmi "birlik kültü [tarikatı]" olarak suçladığı şeye pekala bir geri dönüş olarak değerlendirebilirdi.
Karşılıkçılık ile kolektivizmin ortak pek az yönü vardır. Karşılıkçılık, tarımsal toprak ve küçük ölçekli üretim üstünde bireysel sahipliğin devam ettirilmesini amaçlar. Büyük ölçekli endüstri gönüllü örgütlenmelerden (işçi kooperatiflerinden) oluşur. Kolektivizm ise tüm mülkiyeti ve endüstriyi kolektifleştirmeyi amaçlar, ve devrimci kolektivistlere göre bu zorla yapılacaktır.
Proudhon, karşılıkçılığı hem kapitalizmin hem de sosyalizmin alternatifi olarak öne sürdü. Karşılıkçılık bir [zihinsel] tasarım değildi, Lyon işçileri tarafından kurulmuş olanlar gibi, var olan karşılıklı yardımlaşma toplulukları ve kooperatiflerinin gözlemlenmesine dayanarak şekillendirmişti. Sanayideki kooperatif birlikler ancak belli koşullar altında --büyük ölçekli üretim-- uygulanabilirdi.
"...karşılıkçılık, insanların ancak üretim talepleri, malların ucuzluğu, tüketimin gereklilikleri ve bizzat üreticilerin güvenliği gerektirdiği ölçüde --yani, halkın özel üretime güvenmesinin olası olmadığı durumlarda-- birlik olmasını amaçlar ... Böylece ne bir sistematik görüş, ... ne de parti ruhu veyahut boş bir aşırı duygusallık ilgili kişileri birleştirmiş olur."
"Üretimin büyük bir işbölümü gerektirdiği durumlarda işçiler arasında bir BİRLİK oluşturulması gereklidir ... çünkü bu olmaksızın onlar astlar ve üstler olarak birbirlerinden ayrı kalmaya devam edeceklerdir, ve böylece de özgür ve demokratik bir toplumda [birbirlerine] karşıt olan, efendiler ve işçiler sanayi kastlarını ortaya çıkaracaklardır. Ancak ürün bireyin veya ailelerin faaliyetleri ile sağlanabildiği zaman,... orada birlik için elverişli bir durum yoktur."
Proudhon küçük-ölçekli mülkiyet sahipliğinin taraftarıydı. O büyük endüstrilerdeki bireysel mülkiyete karşı çıkar, çünkü işçiler haklarını ve mülkiyeti kaybedeceklerdir. Mülkiyet güçlü bir demokrasinin kurulması için hayatidir ve büyük-ölçekte bunu başarmanın yegane yolu kooperatif birliklerdir.
"Devlet'i ... karşılayacak kapasitede bir gücü nerede bulabiliriz? Mülkiyetten başka [böylesi bir güç] yoktur ... Devlet'in mutlak hakkı, mülkiyet sahibinin mutlak hakkı ile çelişki içindedir. Mülkiyet, mevcut en devrimci kuvvettir."
"... demokrasi ilkelerinin yerleştiği ölçüde, emekçi sınıfların bu ilkeleri bireysel mülkiyet lehine yorumladıklarını göreceğiz."
"(Karşılıkçılık) ...sermaye ve Devlet'in emeğe tabi olmasını sağlayacaktır"
Büyük-ölçekli sanayideki yabancıllaşma ve sömürünün üstesinden işçilerin kooperatif birlikleri aracılığıyla gelinmelidir. Bu birlikler demokratik temellerde işletilmelidirler, aksi takdirde işçiler aynen kapitalist sanayilerde olduğu gibi kendilerini tabi olma konumunda bulacaklardır. Bir pragmatist olan Proudhon, tüm görevlerin [işe] uygun olmaya göre yapılması gerektiğini, ve ödemenin ise yetenek ve sorumluluk ölçüsünde derecelendirilmesi gerektiğini düşünür.
"Birlikteki her birey ... şirkette [ortaklıkta] bölünmez bir hisseye, ... uygunluğu ölçüsünde her göreve gelme hakkına sahiptir; ... tüm görevler seçime, ve kendi hukuku içinde üyelerin onayına tabidir. Ödemeler ise görevin doğasına, yeteneklerin önemine ve sorumlulukların boyutuna orantılı olmalıdır."
Proudhon devlet kapitalizminin ve devlet sosyalizminin düşmanıydı. Hükümet en fazlasından yeni bir girişimin gelişimini başlatabilir veya ona yardım edebilir, ancak ona asla sahip olamaz ve kontrol edemez.
"Özgür bir toplumda, hükümetin rolü kanunları hazırlamak, kurumsallaştırmak, oluşturmak, başlatmak, tesis etmek[tir]; mümkün olduğunca az idareci konumunda olması gerekir ... Devlet bir müteşebbis [girişimci] değildir ... Bir kez bir başlangıç yapılıp, makina oluşturulduktan sonra, görevlerin icra edilmesini yerel otoritelere ve yurttaşlara bırakarak devlet geriye çekilir."
"[Para basımı] ... kentlere bırakılan bir sanayidir. İmal edilmesini denetlemesi gereken bir müfettiş olması gerektiğini kabul ediyorum, ancak devletin rolü bundan daha öteye gitmemelidir."
Aşağıdaki alıntı Proudhon'un ekonomik ve siyasi fikirlerinin iyi bir özetini sunmakta:
"Benim, son 25 yıl içinde gelişmiş olan ekonomik düşüncelerimin tümü, siyasi görüşlerimin tümü, bugüne ve geleceğe ilişkin umutlarımın tümü [sırasıyla] üç kelimeyle tanımlanabilir; tarımsal-endüstriyel federasyon, siyasi federasyon veya merkezsizleşme, ve ilerici federasyon."
YURTSEVER PROUDHON
Soyut bir enternasyonalizmi (işçilerin vatanı yoktur) benimseyen anarşist ve sosyalistlerin aksine Proudhon bir yurtseverdi. İnsanlar ortak bir coğrafyayı, tarihi, kültürü ve dili paylaşırlar. Normal olarak, yaşamlarının bu yönlerine ve bunların korunmasına yönelik olumlu duygular taşırlar. Bu, soyut enternasyonalistlerin anlamadığı bir şeydir.
"Benim tek sadakatım, sevgim ve umudum Özgürlüğe ve ülkemedir. Özgürlüğe, ... Gal'in [Gal, Fransa'nın eski adıdır] bu kutsal toprağına düşman olan herşeye sistematik bir şekilde karşı çıkarım."
Ancak Fransa milliyetçilerin inandığı gibi bir soyut varlık veya ulus devlet değildi. Fransa topraktır, insanlardır ve onların dili, tarihi ve kültürüdür. Proudhon milliyetçilikten nefret ederdi, ülkesinin pekçok farklı bölge ve kültürden meydana geldiğinin farkındaydı. Bu farklı grup ve yerelliklerin gelişip büyümesini ancak siyasi merkezsizleşme ve federal bir birlik izin verecektir. Daha sonraki anarko-sendikalist işçi kuşakları özgürlük ve patrie'i [yurtseverliği] biraraya getiren bu duyguları paylaşacaktı. Sendikalistlere göre patrie parazitler ve hainler olarak gördükleri yönetici seçkinler tarafından değil, emekçi insanlar tarafından temsil edilmekteydi.
ANARŞİZM NEDEN DEĞİŞTİ?
Proudhon "anarşi" hakkında yazmış olsa da, o bir anarşist harekete önderlik etmedi. Liberterler kendilerini sosyalist ve hatta sosyal demokrat olarak görüyorlardı. (Bireyci Benjamin Tucker kendisini "bilimsel sosyalist" olarak nitelendirecek kadar ileri gitmişti) "Sosyalist" kelimesi o zaman oldukça farklı bir anlama sahipti --o zamanlar anlamı kooperatif üretim demekti. Kolektivizm veya devletçilik anlamındaki sosyalizm, büyük ölçüde Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin hegemonyası sonucunda ortaya çıkan, daha sonraki bir gelişmeydi. "Anarşist" ismi, Proudhon'un ölümünden 11 yıl sonraya değin, 1876'ya kadar benimsenmemişti. Şiddeti, entrikacılığı ve komünizmi benimseyen bu yeni otoriterlik karşıtlığı öncellerinden oldukça farklıydı. Proudhon'un anarşizminin değiştiği süreçlerin ayırt edilebilir aşamaları vardır. Bunlardan ilki, kolektivizm lehine karşılıkçılığın reddedilmesidir.
Proudhoncular, kolektivist olmayan Uluslararası Emekçiler Birliği'nin (Birinci Enternasyonal) [ing. International Working Men's Association] kurulmasında yardımcı olmuşlardı. Ancak, 1868-9'da emekçi sınıfın militanlığındaki artış pekçok üyeyi radikalleştirdi. Enternasyonal'in 1868 Brüksel Kongresi sırasında, (topraktaki de dahil olmak üzere) kolektivizmi onaylayan bir önerge kabul edildi.Proudhoncular itiraz ettiler ve çoğu Enternasyonal'den ayrıldı. Kısa zaman içinde "anti-otoriterler"in en önemli lideri haline gelecek olan Bakunin, bu önerinin destekliyordu. Kolektivizm komünizm değildi, ancak bu yolda atılan bir adımdı --karşılıkçılık ile komünist ütopya arasındaki orta noktaydı. Proudhon, eğer yaşıyor olsaydı, kolektivizmi ve anarşist-komünizmi "birlik kültü [tarikatı]" olarak suçladığı şeye pekala bir geri dönüş olarak değerlendirebilirdi.
Karşılıkçılık ile kolektivizmin ortak pek az yönü vardır. Karşılıkçılık, tarımsal toprak ve küçük ölçekli üretim üstünde bireysel sahipliğin devam ettirilmesini amaçlar. Büyük ölçekli endüstri gönüllü örgütlenmelerden (işçi kooperatiflerinden) oluşur. Kolektivizm ise tüm mülkiyeti ve endüstriyi kolektifleştirmeyi amaçlar, ve devrimci kolektivistlere göre bu zorla yapılacaktır.