Proudhon'un Liberter Düşüncesi ve Anarşist Hareket - 4
|
Proudhon'u daha sonraki anarşizm biçimlerinden ayıran ayrım çizgi Paris Komünü'ydü. 1871 öncesinde, yüzyılın başında oldukça vahşi olan sınıflar arası ilişkiler oldukça ılımlı bir hale gelmişti. Üst sınıflar içinde, emekçiler ve hatta "sosyalizm" taraftarı destek bulunabiliyordu. Britanya Başbakanı Disraeli işçilere olan sempatisini dile getirmişti, Lincoln Enternasyonal ile, ve dünyanın en büyük gazetesi olan New York Tribune'ın editör ve yazarları olan --Proudhon ve Charles Fourier'in takipçileri olan-- Charles Dana ve Horace Greely ile mektuplaşıyordu. İktidarın silahla ele geçirilmesi ve rehinelerin Parisli işçiler tarafından idam edilmesi bu duygunun altını kazdı.
Paris Komünü öncesindeki on yıl boyunca Proudhonculuk Fransız işçi sınıfı radikalizmi arasında hakim biçimken, Komün'ün başarısızlığı Proudhon'un aşamacılığına ve barışçıl değişimciliğine olan inancı zayıflattı. Komün'ün kötü sonuçları bu azalmanın en önemli nedeniydi. Misillemeler --30.000 kişi idam edildi ve bir o kadarı da hapse atıldı veya New Kaledonya'ya sürgün edildi-- tahmin edileceği üzere, "burjuvaziyle herhangi bir işbirliğine karşı büyük bir inançsızlığa, ... aşırı devrimciliğin ve hatta intikamcı duyguların ifade edilmesine prim verilmesine; ... [bu] ... retoriğin [söylemin] sosyalist militanlığın ayrılmaz bir aracı haline gelmesine"yol açtı.
Komün başarısız olsa da, hem Bakunin hem de Marks tarafından izlenmesi gereken bir örnek olarak değerlendirildi; iktidarın silahla ele geçirilmesi ve devrimci bir komünal hükümet, işçi sınıfının kurtuluşunun yolu olarak görüldü. Bakuninciler Lyon ve Barselona'da yeni "Paris Komünleri"ni [gerçekleştirmeye] giriştiler, her ikisi de feci bir şekilde başarısız oldu. Yine de devrimci Komün düşüncesi yaşamaya devam etti.
Komün'ün başarısız olması, hatalı bir şekilde olaydan sorumlu tutulan Enternasyonal için bir felaket oldu. Örgütü kurtarmak ve (Marks'ın Enternasyonal'i ele geçirmek için arkasından dolap çevirdiği) Bakunin'in artan etkisini bastırmak için, Marksist hizip Londra merkezli Genel Konsey'e daha çok kuvvet kazandırılmasını düşündü. Pekçok kişi bu operasyona karşı çıktı, ancak Konseye olan düşmanlığın anarşizmle per se [kendi başına] pek az bir ilgisi vardı. Bu daha çok, Marks ve destekçileri tarafından iktidar-odağı olarak değerlendirilen ulusal federayonların özerkliğini devam ettirmek için yapılan bir mücadeleydi. Jura Federasyonu tarafından düzenlenen muhaliflerin "St. İmier Enternasyonal"i Bakunincileri, Proudhoncuları ve pekçok anarşist olmayan kimseyi kapsamaktaydı. Anarşist komünizmin ortaya çıkacağı grup, işte bu gruptu (St. İmieristler).
Paris, Lyon ve Barselona komünlerin başarısızlığı ve Enternasyonal'in Avrupa genelinde baskı altına alınması sonucunda, devrim beklentileri gerçekten de ümitsiz bir hale gelmişti. Bakunin ve destekçilerine göre, [devrim] düşüncesini canlı tutmak için tek umudu, "bilinçli bir seçkinler grubu"nun eylemleriydi. Böylece, "Avrupa'daki durumun umutsuzluğu aşırı eylemleri talep eder"ken, buradan "eylemli propaganda" ortaya çıktı. Dışardaki olaylar da keza etkili oldu. Narodniklerin Rusya'da düzenledikleri suikastler, yeni anarşistlerin şiddete karşı sempati beslemesinde önemli bir faktördü.
1874'de saat yapımı endüstrisinde [yaşanan] ekonomik krizin de etkisi oldu. Jura Federasyonu, James Guillaume gibi ılımlı kolektivist ve sendikalist eğilimlilerden meydana geliyordu. [Saat endüstrisinin] düşüşü, ayaklanmacılığı ve eylemli propagandayı destekleyen militan İtalyan Enternasyonalistlerinin etkisinin artması anlamına geliyordu. İsviçre hareketi en sonunda 1880'lerde dağıldı. Sonuçta hareketin vurgusu, anakıta Avrupa'sının en gelişmiş sektöründen (Fransa ve İsviçre'den) en geri alanlarına (İtalya ve Rusya'ya) kaydı. Bu değişikliklerin anarşist doktrinin gelişimini, özellikle de şiddet ve entrikacılık yönündeki gelişimini etkilemesi kaçınılmazdı.
Demokratik ülkeler, komün katliamına rağmen, esas olarak liberaldiler. Buralarda yurttaşlık ve hukuk kavramı vardı, ve böylece de göreceli olarak barışçıl bir toplumsal değişim olasılığı vardı. Geri ülkelerde ise düşük sınıflar sığır olarak görülüyordu, ve sivil özgürlükler çok azdı. Entrikacılık ve şiddet, bir ölçüde haklılık payıyla birlikte, gerekli olarak değerlendirildi. Sorun, bu gibi fikirlerin Fransa, Britanya ve ABD gibi ülkelere aktarılmasıyla ortaya çıktı.
Keza liderliğin kendini eğitmiş olan zanaatkarlardan aristokratlara ve burjuvaziye kayması da gerçekleşti. Bu pekçok durumda, anarşizmin, somut ve pratik olmaktan soyut ve ütopyacı olmaya kaymasına neden oldu. Bu, işçi sınıfı yaşamının gerçekliklerinden fazlasıyla uzak olan, dünyaya soyutlamalar ve kendinden tahvilli ideolojiler aracılığıyla bakan yüksek sınıf radikallerin tabiatıydı. Bu, aynı zamanda da şiddeti yücelten ve romantikleştiren gruptu.
Şiddet kültüyle birlikte ekonomide de değişimler meydana geldi. Kolektivizmin yerini komünizm aldı. Bu yeni gelişmeye karşı çıkan James Gullaume şöyle diyordu: "emeğin ürünlerinin paylaşımı ile ilgili ... yöntemleri belirlemek topluluğa kalmıştır"[ve bu karşılıkçılığın, kolektivizmin veya komünizmin katı çizgisine terk edilemez. 1876'e gelindiğinde, İtalyan anarşistleri refahın birikimini ve böylece de eşitsizliğin ortaya çıkmasını engelleyecek tek yol olduğuna inandıkları komünizm lehine kolektivizmi terk ediyorlardı. Cafiero'ya göre, "Bir kimse komünist olmadan ... anarşist olamaz ... En azından kısıtlama fikrinden dolayı halihazırda ... otoriterlik mikrobunu içinde barındırır". 1883 Anarşist Bildirgesi şöyle diyordu, "Biz her insanoğlunun kendisini mutlu kılan herşeyi yapma hakkını ve [bunu sağlayacak] araçları talep ediyoruz".
Böylece anarşizm, --Proudhon'un realistik anlayışının bir hayli uzağında kalan-- saf bir ütopyacılıkla mutlaklaştırıldı. Ölümün ardından 15 yıl bile geçmeden, pratik karşılıkçılığın yerine komünizm, şiddet karşıtlığının yerini şiddet kültü, mutlakçı düşüncenin dehşetinin yerini yeni bir mutlakçılık ve ılımlılığın yerini ise hoşgörüsüz bir retorik [söylem] almıştı.
Komün'ün vahşice bastırılması veriliyken, yoksa Proudhon en nihayetinde naif miydi? Kuramının yerine Bakuninizmin ve anarşist-komünizmin geçmesi haklıydı mı? Komünün kötü sonuçlarının ardından Bakunin'in takipçilerinin şiddete başvurmasını kimse suçlayamaz. Böylesi vahşi bir baskının Proudhon'un etkilerini felç etmesi ve zayıflatması anlaşılablir bir şey. Ancak, bunun anlaşılabilir olması başka bir şey, tarihin uzun dönemli değerlendirilmesi ise başka bir şey. Gelişmiş demokratik toplumlardaki toplum daha vahşi bir hale gelmemiştir. Komün'ün bastırılması tarihte (demokrasilerde) çok gerilerde kalmıştır, bu tipteki ilk ve son olaydır. Ardından gelen yüzyıl boyunca daha fazla özgürlük kazanılmıştır, ve insanlar gelirlerin otuz kat arttığını, haftalık çalışma süresinin yarıya indiğini ve yaşam süresi beklentisinin ikiye katlandığını görmüşlerdir. (Her ne kadar son zamanlarda eğilim tersi yönde gözükse de) Devrimci anarşist-komünistler (ve Keza Maksistler) açısından büyük bir mesele vardı - devrim olmamıştı.
Marks Proudhon'a "küçük burjuva anarşisti" diyerek saldırıyordu, ancak aslında Fransa 1940'lara kadar aslen küçük burjuva bir ülke olarak kalmaya devam edecekti. Herhangi bir hareketin başarısı bu grubun [harekete] dahil edilmesini gerektiriyordu. Küçük burjuvaziyi göz ardı etmek veya suçlamak, onları monarşistlerin veya faşistlerin ellerine bırakmak demekti. Proudhon'un anarşizmi, sanayi işçileri kadar, köylüleri, zanaatkarları ve ustaları da cezbetmişti. Ve işçilerin ücretleri arttıkça, onlar da mülk satın almaya başladılar. Bunu bir kere başlattıktan sonra, zorluklarla elde ettikleri kazançları Sosyalist Devletin yapışkan ellerine terk etmeye en isteksiz olanlar da onlardı. Köylü Proudhon gerçeği, tüm soyut düşünce ve hayalleriyle burjuva Marksistlerinden çok daha iyi kavrıyordu.
Bakunincilerin ve anarko-komünstler bunu önceden göremediler, ne de onlardan bu beklenebilirdi. Böylece, 120 yıl sonra, geçmişin hataların anlaşılmasının sayesinde, toplumun bugün şiddet ve komünizm doktrinlerinden ziyade Proudhonculuğa uygun bir yönde evrilmiş olduğunu görebiliyoruz. Keza, Proudhonculuğun bu zaman zarfında ve bugün hala var olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Karşılıkçılar ve federalist hareketler gelişmiş ve Fransız toplumu üstünde etkili olmuştur.
Feci "eylemli propaganda" döneminin ardından, anarşizmin tekrar kendi ayakları üstünde durması için yirmi yıldan daha fazla bir süre geçmişti (bazıları tam anlamıyla asla ayağa kalkamadığını söyleyebilir). Bu yeniden ayağa kalkma Proudhon'a ve Guillaume gibi ılımlı kolektivistlere yönelmeyi içermiştir. Daha ılımlı ve gerçekçi bir anarşizm --anarko-sendikalizm olarak bilinen-- ortaya çıkmıştır. Sendikalizmle beraber anarşizm ilk defa ve şimdiye kadar son defa popüler bir hareket haline gelmiştir. Bu anlayış tüm dünyaya yayıldı, 1920'nin ortasında milyonlarca işçi bu sendikaların üyesiydi. Sendikalizmin 1930'larda komünizm ve faşizm tarafından yok edilmesi, onun daha önceki başarılarının göz ardı edilmesine neden olmamalı. Otuz yıl boyunca, köylülerin ve işçilerin kitlesel liberter hareketi var oldu. Yirminci Yüzyıl'ın ağırlıklı olan totaliter yönelimi dikkate alındığında, bu hiç de küçümsenecek bir şey değildir.
Paris Komünü öncesindeki on yıl boyunca Proudhonculuk Fransız işçi sınıfı radikalizmi arasında hakim biçimken, Komün'ün başarısızlığı Proudhon'un aşamacılığına ve barışçıl değişimciliğine olan inancı zayıflattı. Komün'ün kötü sonuçları bu azalmanın en önemli nedeniydi. Misillemeler --30.000 kişi idam edildi ve bir o kadarı da hapse atıldı veya New Kaledonya'ya sürgün edildi-- tahmin edileceği üzere, "burjuvaziyle herhangi bir işbirliğine karşı büyük bir inançsızlığa, ... aşırı devrimciliğin ve hatta intikamcı duyguların ifade edilmesine prim verilmesine; ... [bu] ... retoriğin [söylemin] sosyalist militanlığın ayrılmaz bir aracı haline gelmesine"yol açtı.
Komün başarısız olsa da, hem Bakunin hem de Marks tarafından izlenmesi gereken bir örnek olarak değerlendirildi; iktidarın silahla ele geçirilmesi ve devrimci bir komünal hükümet, işçi sınıfının kurtuluşunun yolu olarak görüldü. Bakuninciler Lyon ve Barselona'da yeni "Paris Komünleri"ni [gerçekleştirmeye] giriştiler, her ikisi de feci bir şekilde başarısız oldu. Yine de devrimci Komün düşüncesi yaşamaya devam etti.
Komün'ün başarısız olması, hatalı bir şekilde olaydan sorumlu tutulan Enternasyonal için bir felaket oldu. Örgütü kurtarmak ve (Marks'ın Enternasyonal'i ele geçirmek için arkasından dolap çevirdiği) Bakunin'in artan etkisini bastırmak için, Marksist hizip Londra merkezli Genel Konsey'e daha çok kuvvet kazandırılmasını düşündü. Pekçok kişi bu operasyona karşı çıktı, ancak Konseye olan düşmanlığın anarşizmle per se [kendi başına] pek az bir ilgisi vardı. Bu daha çok, Marks ve destekçileri tarafından iktidar-odağı olarak değerlendirilen ulusal federayonların özerkliğini devam ettirmek için yapılan bir mücadeleydi. Jura Federasyonu tarafından düzenlenen muhaliflerin "St. İmier Enternasyonal"i Bakunincileri, Proudhoncuları ve pekçok anarşist olmayan kimseyi kapsamaktaydı. Anarşist komünizmin ortaya çıkacağı grup, işte bu gruptu (St. İmieristler).
Paris, Lyon ve Barselona komünlerin başarısızlığı ve Enternasyonal'in Avrupa genelinde baskı altına alınması sonucunda, devrim beklentileri gerçekten de ümitsiz bir hale gelmişti. Bakunin ve destekçilerine göre, [devrim] düşüncesini canlı tutmak için tek umudu, "bilinçli bir seçkinler grubu"nun eylemleriydi. Böylece, "Avrupa'daki durumun umutsuzluğu aşırı eylemleri talep eder"ken, buradan "eylemli propaganda" ortaya çıktı. Dışardaki olaylar da keza etkili oldu. Narodniklerin Rusya'da düzenledikleri suikastler, yeni anarşistlerin şiddete karşı sempati beslemesinde önemli bir faktördü.
1874'de saat yapımı endüstrisinde [yaşanan] ekonomik krizin de etkisi oldu. Jura Federasyonu, James Guillaume gibi ılımlı kolektivist ve sendikalist eğilimlilerden meydana geliyordu. [Saat endüstrisinin] düşüşü, ayaklanmacılığı ve eylemli propagandayı destekleyen militan İtalyan Enternasyonalistlerinin etkisinin artması anlamına geliyordu. İsviçre hareketi en sonunda 1880'lerde dağıldı. Sonuçta hareketin vurgusu, anakıta Avrupa'sının en gelişmiş sektöründen (Fransa ve İsviçre'den) en geri alanlarına (İtalya ve Rusya'ya) kaydı. Bu değişikliklerin anarşist doktrinin gelişimini, özellikle de şiddet ve entrikacılık yönündeki gelişimini etkilemesi kaçınılmazdı.
Demokratik ülkeler, komün katliamına rağmen, esas olarak liberaldiler. Buralarda yurttaşlık ve hukuk kavramı vardı, ve böylece de göreceli olarak barışçıl bir toplumsal değişim olasılığı vardı. Geri ülkelerde ise düşük sınıflar sığır olarak görülüyordu, ve sivil özgürlükler çok azdı. Entrikacılık ve şiddet, bir ölçüde haklılık payıyla birlikte, gerekli olarak değerlendirildi. Sorun, bu gibi fikirlerin Fransa, Britanya ve ABD gibi ülkelere aktarılmasıyla ortaya çıktı.
Keza liderliğin kendini eğitmiş olan zanaatkarlardan aristokratlara ve burjuvaziye kayması da gerçekleşti. Bu pekçok durumda, anarşizmin, somut ve pratik olmaktan soyut ve ütopyacı olmaya kaymasına neden oldu. Bu, işçi sınıfı yaşamının gerçekliklerinden fazlasıyla uzak olan, dünyaya soyutlamalar ve kendinden tahvilli ideolojiler aracılığıyla bakan yüksek sınıf radikallerin tabiatıydı. Bu, aynı zamanda da şiddeti yücelten ve romantikleştiren gruptu.
Şiddet kültüyle birlikte ekonomide de değişimler meydana geldi. Kolektivizmin yerini komünizm aldı. Bu yeni gelişmeye karşı çıkan James Gullaume şöyle diyordu: "emeğin ürünlerinin paylaşımı ile ilgili ... yöntemleri belirlemek topluluğa kalmıştır"[ve bu karşılıkçılığın, kolektivizmin veya komünizmin katı çizgisine terk edilemez. 1876'e gelindiğinde, İtalyan anarşistleri refahın birikimini ve böylece de eşitsizliğin ortaya çıkmasını engelleyecek tek yol olduğuna inandıkları komünizm lehine kolektivizmi terk ediyorlardı. Cafiero'ya göre, "Bir kimse komünist olmadan ... anarşist olamaz ... En azından kısıtlama fikrinden dolayı halihazırda ... otoriterlik mikrobunu içinde barındırır". 1883 Anarşist Bildirgesi şöyle diyordu, "Biz her insanoğlunun kendisini mutlu kılan herşeyi yapma hakkını ve [bunu sağlayacak] araçları talep ediyoruz".
Böylece anarşizm, --Proudhon'un realistik anlayışının bir hayli uzağında kalan-- saf bir ütopyacılıkla mutlaklaştırıldı. Ölümün ardından 15 yıl bile geçmeden, pratik karşılıkçılığın yerine komünizm, şiddet karşıtlığının yerini şiddet kültü, mutlakçı düşüncenin dehşetinin yerini yeni bir mutlakçılık ve ılımlılığın yerini ise hoşgörüsüz bir retorik [söylem] almıştı.
Komün'ün vahşice bastırılması veriliyken, yoksa Proudhon en nihayetinde naif miydi? Kuramının yerine Bakuninizmin ve anarşist-komünizmin geçmesi haklıydı mı? Komünün kötü sonuçlarının ardından Bakunin'in takipçilerinin şiddete başvurmasını kimse suçlayamaz. Böylesi vahşi bir baskının Proudhon'un etkilerini felç etmesi ve zayıflatması anlaşılablir bir şey. Ancak, bunun anlaşılabilir olması başka bir şey, tarihin uzun dönemli değerlendirilmesi ise başka bir şey. Gelişmiş demokratik toplumlardaki toplum daha vahşi bir hale gelmemiştir. Komün'ün bastırılması tarihte (demokrasilerde) çok gerilerde kalmıştır, bu tipteki ilk ve son olaydır. Ardından gelen yüzyıl boyunca daha fazla özgürlük kazanılmıştır, ve insanlar gelirlerin otuz kat arttığını, haftalık çalışma süresinin yarıya indiğini ve yaşam süresi beklentisinin ikiye katlandığını görmüşlerdir. (Her ne kadar son zamanlarda eğilim tersi yönde gözükse de) Devrimci anarşist-komünistler (ve Keza Maksistler) açısından büyük bir mesele vardı - devrim olmamıştı.
Marks Proudhon'a "küçük burjuva anarşisti" diyerek saldırıyordu, ancak aslında Fransa 1940'lara kadar aslen küçük burjuva bir ülke olarak kalmaya devam edecekti. Herhangi bir hareketin başarısı bu grubun [harekete] dahil edilmesini gerektiriyordu. Küçük burjuvaziyi göz ardı etmek veya suçlamak, onları monarşistlerin veya faşistlerin ellerine bırakmak demekti. Proudhon'un anarşizmi, sanayi işçileri kadar, köylüleri, zanaatkarları ve ustaları da cezbetmişti. Ve işçilerin ücretleri arttıkça, onlar da mülk satın almaya başladılar. Bunu bir kere başlattıktan sonra, zorluklarla elde ettikleri kazançları Sosyalist Devletin yapışkan ellerine terk etmeye en isteksiz olanlar da onlardı. Köylü Proudhon gerçeği, tüm soyut düşünce ve hayalleriyle burjuva Marksistlerinden çok daha iyi kavrıyordu.
Bakunincilerin ve anarko-komünstler bunu önceden göremediler, ne de onlardan bu beklenebilirdi. Böylece, 120 yıl sonra, geçmişin hataların anlaşılmasının sayesinde, toplumun bugün şiddet ve komünizm doktrinlerinden ziyade Proudhonculuğa uygun bir yönde evrilmiş olduğunu görebiliyoruz. Keza, Proudhonculuğun bu zaman zarfında ve bugün hala var olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Karşılıkçılar ve federalist hareketler gelişmiş ve Fransız toplumu üstünde etkili olmuştur.
Feci "eylemli propaganda" döneminin ardından, anarşizmin tekrar kendi ayakları üstünde durması için yirmi yıldan daha fazla bir süre geçmişti (bazıları tam anlamıyla asla ayağa kalkamadığını söyleyebilir). Bu yeniden ayağa kalkma Proudhon'a ve Guillaume gibi ılımlı kolektivistlere yönelmeyi içermiştir. Daha ılımlı ve gerçekçi bir anarşizm --anarko-sendikalizm olarak bilinen-- ortaya çıkmıştır. Sendikalizmle beraber anarşizm ilk defa ve şimdiye kadar son defa popüler bir hareket haline gelmiştir. Bu anlayış tüm dünyaya yayıldı, 1920'nin ortasında milyonlarca işçi bu sendikaların üyesiydi. Sendikalizmin 1930'larda komünizm ve faşizm tarafından yok edilmesi, onun daha önceki başarılarının göz ardı edilmesine neden olmamalı. Otuz yıl boyunca, köylülerin ve işçilerin kitlesel liberter hareketi var oldu. Yirminci Yüzyıl'ın ağırlıklı olan totaliter yönelimi dikkate alındığında, bu hiç de küçümsenecek bir şey değildir.