THOMAS REID (1710-1796) VE AHLAK - 3
|
Kısacası iradiliğin ve eylemin evet bir nedeni var ama o neden irade değil bizatihi Ben Eyleyen. Çünkü onların sebebi ben Eyleyenim yoksa benden başkası veya başkaları değil her ne ise onlar. Burada Reid'e bir soru yöneltüemez mi? Şöyleki : Ben Eyleyenin iradi belirlemelerinin, seçimlerinin veya ön görülerinin şu veya bu yönde; benim içimde veya dışımda başka nedenleri olamaz mı? Örneğin : benim motivlerim, iştihalarım, dürtülerim doğal ve sosyal çevre faktörleri gibi? Daha özele indirgiyecek olursak ; indirgemeci soft determinist Hume'un iddia ettiği gibi : eylemi irade etmekliğimin nedeni benim motivlerim veya dürtülerim olamaz mı? Şöyleki ; eğer eyleme ilişkin irade etmekliğimde alternetif bir motiv veya dürtü yoksa mevcud olan motiv veya dürtüm benim irade etmekliğime neden olabilir. Başka bir ifadeyle benim şu ya da bu yönde eylememin nedenidir. Fakat şayet başka motivler söz konusu ise baskın olan veya güçlü olan motiv otamatikmen öne çıkar eylemin yeter sebebi olarak.
Görüleceği gibi motivlerin veya dürtülerin eylemin nedeni olarak düşünülmesi yaklaşımı haklı olarak eylemlerin nedensellik ilkesine bağlı (causal approach) olarak yapılan bir açıklama türüdür. Bu durumu Hume şu şekilde prensibe bağlar :
"Biz insanların motivlerinden eylemlerine akli geçiş yaparız, aynı şekilde bizim öteki sebeblerden onların sonuçlarına ilişkin çıkarsama yaptığımız gibi"
Öte tarafda Reid'e göre motive bir eylem nedeni değildir ve olamazda. Çünkü eylem nedeni gerçekliğe ve uygulamaya yönelik aktif bir şey olmalıdır. Motiv bu tür bir özellik taşımaz ancak akledilen veya düşünülen bir şey dir. Fakat burada haklı olarak Reid'e bir eleştiri getirebilinir. Şayet Reid motivi bizim anladığımız anlamda korku, kıskançlık, kızgınlık merkezli kullanıyorsa bu insan hallerinden daha gerçekten var olan ne olabilir? Fakat Reid motivi eyleme ilişkin akli bir neden veya amaç anlamında kullanmaktır. Eyleme ilişkin bir amaç ki o amaç dahilinde eylemi zihni (mental) varlık alanından dışsal (external) nesnel varlık alanına taşıyabileceğim. Reid motivleri fonksiyon açısından öğüt (advice) ile benzeştirip karşılaştırır. Şöyleki motiv tıpkı öğüt gibi eyleme yönelik iradiliği (seçmekliği) belirlemez fakat etkiler. Bu yönüyle motiv Eyleyenin eylemlerinde özgünlüğün ve özgürlüğün en ideal göstergenidir, hatta teminatı durumundadır.
Bundan dolayıdır ki Reid'e göre Eyleyenlik (Faıllik. Agency) veya Eyleyenin eylem ferinin bizatihi nedeni oimakhğı anlayışı en doğru ve en geçerli yaklaşımdır Bunun dışındaki yaklaşımlar rahatlıkla Hume'un "düzenli birliktelik - constant conjunction" prensibine indirgenebilir ki. bu da Eyleyenin eylemlerini ortaya kaymaklığındaki özgünlüğün ve özgürlüğün yok edilmesi veya iyimser bir değerlendirme ile kısırlaştırılması demektir. Bu bağlamda bir kez daha Reid'in özgürlükten ve özgünlükten ne anladığını ifade edecek olursak : Eyleyen belîrlediği, seçtiği veya irade ettiği eylemi ortaya koyma gücüne sahip fakat aynı zamanda kendisi bizatihi yine bu belirlemeleri, seçmeleri veya irade ettikleri üzerinede Belirleyen. Seçen ve İrade eden olarak bir güce sahiptir. Başka bir deyişle, kendisi eyleminin, belirlemelerinin, seçmelerini veya irade ettiklerinin bir Eyleyen, Belirleyen Seçen ve İrade eden olarak bizatihi nedeni müsebbibidir. Bu süreçte doğal olarak motivlerin, dürtülerin, isteklerin, iştihalann tıpkı öğüt vermede oiduğu gibi Eyleyen üzerine etkileri söz konusudur. Fakat bu etki etmeklik ile müsebbiblik çok farklı şeylerdir. Fakat burada Reid'e haklı olarak şu soru yöneltilebilinir : "Nasil emin olabiliriz ki Reid'in anladığı anlamda biz özgün bir Eyleyen ve dolayısıylada eylemlerimizde de özgürüz'.' "Aktif bir güce sahip olduğumuzun göstergeni ve isbatı nedir?"'.
Reid'e göre özgürlük insan algı (perception) konusu değildir. Şöyleki ben bir bireyin eylemini özgürce ortaya koyma durumunda sadece Onun fizyolojik hareketlerini görebilirim fakat irade etmeklik zihinsel durumunu veya sürecini değil. Başkaları tarafından irade etmeklik zihinsel durumunun veya sürecinin sebeblendirildiğinide. Aynı şekilde, onların iradi belirlemelerinin ilişkin güç kullanımlarımda. Öte taraftan Reid'e göre Özgürlük şuurunda nesnesi veya konusu olamaz. Şöyleki :
"... Şuur zilini bir güçtür ki onun (şuur) la zihin kendi faaliyetlerinin ani bilgisine sahip olur. Güç zihnin bir faaliyeti (veya fonksiyonu) değildir, ve bundan dolayıda şuur nesnesi (veya konusu) da değildir."
Bu alıntıdan çıkan sonuç şu ki ; Ben zihnimin faaliyetlerinin şuurunda olabilirim ki bunlardan biri benim irade etmekliğim fakat ben irade etmekliği gerçekleştiren veya irade etmekliğin sebebi olan Ben'in ve başka Ben'lerin şuurunda olamam. Fakat ben, sadece benim zihnimin fonksiyonlarının şuurunda olabilirim yoksa bu fonksiyonları gerçekleştiren Ben'in veya kişinin değil.
Şayet özgürlük bizim algı ve şuur nesnemiz veya konumuz değilse nereden ve nasıl bileceğiz ki biz eylemlerimizde özgürüz? Reid'in muhtemel cevabı bu soruya şu şekilde olabilir. Bizim özgürlüğümüze ilişkin olan inanç (başka bir deyişle, bizim eylemlerimiz ve onların irade edilmesi üzerine ilişkin bir güce sahipliğimize olan inanç), bizim dışımızdaki nesnel dünyanın varlığına olan inancımız, ötekilerin bedenen ve zihnen varlığına olan inancımız, bizim geçmişte olan ve şuan açık bir şekilde hatırladığımız şeylere ilişkin ve son olarak bizim şu zaman biriminde kendi kimliğimize (ontolojik varlığımıza veya var olmaktalıgımıza olan inançlarımız gibidir. Ve bütün bu inançlar bizim zihni ve bedeni yapı sistemetiğimiz gereğidir. Reid'in kendi ifadesiyle :
"Biz tabiatımız (veya oluşumumuz) gereği bizim özgürce eylemede bulunabileceğimize ilişkin doğal bir ikna ve inanca sahibiz".
Fakat öte taraftan Reid'e bu noktada itiraz edilemez mi? Şöyle ki ; ben çelişkiye düşmemeksizin tabiatım gereği A önermesine (doğruluğuna) inanmaklığım doğrultusunda belirlenmiş veya sebeblendirilmiş olabilirim fakat A önermesi yanlış olabilir. Reid'e göre A önermesine ilişkin olan inanç A önermesinin doğruluğunun teminatıdır ve bu teminatıda Tanrı sağlar. Bu tür bir yaklaşım Reid'in teizminin sonucudur. Bizim yapımızdan kaynaklanan bir inanç "Tanrının sesidir, Onun semadan indirdiklerinden daha az değerde değildir . Eğer bu inancın yanlışlığı söz konusu edilirse bu kendi ifadesiyle "Doğruluk Tanrısına (veya doğruluğun teminatı olan Tanrıya) yalancılık atfetmektir."
Fakat yinede bu tür bir inancın bizim yapımıza bağlamak veya onunla temellendirmek yanlış olmaz mı? Şayet Reid'in açıklaması esas alınırsa bu tür bir inanç evrense! bir özellik taşıması gerekmez mi? Reid'in cevabı gerçektente evrensel olduğu yönündedir ve evrensellik özelliğinin bu tür original inancın en açık göstergem olduğudur.
Eğer Reid'in açıklaması doğru ise kendisine karşıt pozisyonda aldığı ve eleştirdiği deterministlerin tavrını ve yaklaşımlarını nasıl izah edebilir? Onlarda doğal olarak aynı yapıya ve inançlara sahip olduklarına göre Reid'in anladığı anlamda özgürlüğü ve bu tür bir inançlar ağım red etmek yerine, onlarında Reid'in dilinden konuşması gerekmezmiydi? Kısacası, kendisine karşıt gurupların, olmakhğı bu tür inancın genel geçerliliğine başka bir deyişle evrenselliğine gölge düşürmez mi?
Reid'in muhtemel cevabı şu şekilde olabilir : belki onlar özgürlüğe inanmıyorlar ama onlarda diğerleri gibi aynı ortak yapıya sahiptirler. Bir adım daha atacak olursak, belki onlar teorik ve spekülatif seviyede özgürlüğe olan inancı red edebilirler ama pratik seviyede veya gündelik hayatlanndaki kendi ve diğerlerinin eylemleri bu tür bir inancın varlığına ve ilke edilmesine binanen gerçekleştirirler.
Reid bu durumu kendi ifadesiyle şöyle belirtir :
''...En büyük şüpheci kendi uygulamalarında kendini o (özgürlüğe olan inanca) na teslim etmek zorundadır spekülasyonda (teoride) onunla savaşa devam edebilir " .
Reid'in diğer önemli bir tesbiti ise bu tür bizim yapımızdan kaynaklanan original inançlar bizim sıradan günlük hayatımızın aktivitilerin bir nevi ön şartıdır. Örneğin, eylem öncesi ön düşüncede, niyetlerde ve söz verme eylemlerimizde olduğu gibi. Bütün bunlar bizim özgür olduğumuz veya aktif bir güce sahipliğimize olan inanca binaen anlam kazanır. Şöyle ki, ne yapıp yapmayacağımıza hakkında bizim bir ön tartımda (deliberation) bulunmakhğımız bizim özgürlüğümüze olan kanaatdan kaynaklandığı gibi bu tür bir inancın varlığını zorunlu olarak varsayar. Yine Reid'in kendi kelimeleri ile ifade edersek :
"Bir amaç hakkında ön tartımda bulunmak için, biz araçların gücümüz dahilinde olduğuna dair ikna edilmiş olmalıyız ; ve araç hakkında bir ön tartımda bulunmak içinde en iyiyi seçmek gücüne sahipliğimize ilişkin (yine) ikna edilmiş olmalıyız" .
Aynı yaklaşım söz verme, niyetlenme olayı içinde geçerlidir. Sonuçta ön tartım (deliberation), amaç (purpose), niyetlenme (intention), söz verme (promising) bizim özgürlüğümüze ilişkin bir inancı var sayar ve yine Reid'e göre öğüt verme (advising), ikna etme (persuading), emir verme (commanding) öteki şahıslarda özgürlüklerine olan inancın varlığını var sayar.
Fakat hangi anlamda özgürlük? Ben sadece irademe bağlı olan şeyler hakkında bir ön düşüncede veya tartımda bulunabilirim. Ben 2 metre 20 cm boyunda olmaklık ve 150 sene yaşamakhk hakkmda bir ön düşüncede bulunamam.
Görüleceği gibi motivlerin veya dürtülerin eylemin nedeni olarak düşünülmesi yaklaşımı haklı olarak eylemlerin nedensellik ilkesine bağlı (causal approach) olarak yapılan bir açıklama türüdür. Bu durumu Hume şu şekilde prensibe bağlar :
"Biz insanların motivlerinden eylemlerine akli geçiş yaparız, aynı şekilde bizim öteki sebeblerden onların sonuçlarına ilişkin çıkarsama yaptığımız gibi"
Öte tarafda Reid'e göre motive bir eylem nedeni değildir ve olamazda. Çünkü eylem nedeni gerçekliğe ve uygulamaya yönelik aktif bir şey olmalıdır. Motiv bu tür bir özellik taşımaz ancak akledilen veya düşünülen bir şey dir. Fakat burada haklı olarak Reid'e bir eleştiri getirebilinir. Şayet Reid motivi bizim anladığımız anlamda korku, kıskançlık, kızgınlık merkezli kullanıyorsa bu insan hallerinden daha gerçekten var olan ne olabilir? Fakat Reid motivi eyleme ilişkin akli bir neden veya amaç anlamında kullanmaktır. Eyleme ilişkin bir amaç ki o amaç dahilinde eylemi zihni (mental) varlık alanından dışsal (external) nesnel varlık alanına taşıyabileceğim. Reid motivleri fonksiyon açısından öğüt (advice) ile benzeştirip karşılaştırır. Şöyleki motiv tıpkı öğüt gibi eyleme yönelik iradiliği (seçmekliği) belirlemez fakat etkiler. Bu yönüyle motiv Eyleyenin eylemlerinde özgünlüğün ve özgürlüğün en ideal göstergenidir, hatta teminatı durumundadır.
Bundan dolayıdır ki Reid'e göre Eyleyenlik (Faıllik. Agency) veya Eyleyenin eylem ferinin bizatihi nedeni oimakhğı anlayışı en doğru ve en geçerli yaklaşımdır Bunun dışındaki yaklaşımlar rahatlıkla Hume'un "düzenli birliktelik - constant conjunction" prensibine indirgenebilir ki. bu da Eyleyenin eylemlerini ortaya kaymaklığındaki özgünlüğün ve özgürlüğün yok edilmesi veya iyimser bir değerlendirme ile kısırlaştırılması demektir. Bu bağlamda bir kez daha Reid'in özgürlükten ve özgünlükten ne anladığını ifade edecek olursak : Eyleyen belîrlediği, seçtiği veya irade ettiği eylemi ortaya koyma gücüne sahip fakat aynı zamanda kendisi bizatihi yine bu belirlemeleri, seçmeleri veya irade ettikleri üzerinede Belirleyen. Seçen ve İrade eden olarak bir güce sahiptir. Başka bir deyişle, kendisi eyleminin, belirlemelerinin, seçmelerini veya irade ettiklerinin bir Eyleyen, Belirleyen Seçen ve İrade eden olarak bizatihi nedeni müsebbibidir. Bu süreçte doğal olarak motivlerin, dürtülerin, isteklerin, iştihalann tıpkı öğüt vermede oiduğu gibi Eyleyen üzerine etkileri söz konusudur. Fakat bu etki etmeklik ile müsebbiblik çok farklı şeylerdir. Fakat burada Reid'e haklı olarak şu soru yöneltilebilinir : "Nasil emin olabiliriz ki Reid'in anladığı anlamda biz özgün bir Eyleyen ve dolayısıylada eylemlerimizde de özgürüz'.' "Aktif bir güce sahip olduğumuzun göstergeni ve isbatı nedir?"'.
Reid'e göre özgürlük insan algı (perception) konusu değildir. Şöyleki ben bir bireyin eylemini özgürce ortaya koyma durumunda sadece Onun fizyolojik hareketlerini görebilirim fakat irade etmeklik zihinsel durumunu veya sürecini değil. Başkaları tarafından irade etmeklik zihinsel durumunun veya sürecinin sebeblendirildiğinide. Aynı şekilde, onların iradi belirlemelerinin ilişkin güç kullanımlarımda. Öte taraftan Reid'e göre Özgürlük şuurunda nesnesi veya konusu olamaz. Şöyleki :
"... Şuur zilini bir güçtür ki onun (şuur) la zihin kendi faaliyetlerinin ani bilgisine sahip olur. Güç zihnin bir faaliyeti (veya fonksiyonu) değildir, ve bundan dolayıda şuur nesnesi (veya konusu) da değildir."
Bu alıntıdan çıkan sonuç şu ki ; Ben zihnimin faaliyetlerinin şuurunda olabilirim ki bunlardan biri benim irade etmekliğim fakat ben irade etmekliği gerçekleştiren veya irade etmekliğin sebebi olan Ben'in ve başka Ben'lerin şuurunda olamam. Fakat ben, sadece benim zihnimin fonksiyonlarının şuurunda olabilirim yoksa bu fonksiyonları gerçekleştiren Ben'in veya kişinin değil.
Şayet özgürlük bizim algı ve şuur nesnemiz veya konumuz değilse nereden ve nasıl bileceğiz ki biz eylemlerimizde özgürüz? Reid'in muhtemel cevabı bu soruya şu şekilde olabilir. Bizim özgürlüğümüze ilişkin olan inanç (başka bir deyişle, bizim eylemlerimiz ve onların irade edilmesi üzerine ilişkin bir güce sahipliğimize olan inanç), bizim dışımızdaki nesnel dünyanın varlığına olan inancımız, ötekilerin bedenen ve zihnen varlığına olan inancımız, bizim geçmişte olan ve şuan açık bir şekilde hatırladığımız şeylere ilişkin ve son olarak bizim şu zaman biriminde kendi kimliğimize (ontolojik varlığımıza veya var olmaktalıgımıza olan inançlarımız gibidir. Ve bütün bu inançlar bizim zihni ve bedeni yapı sistemetiğimiz gereğidir. Reid'in kendi ifadesiyle :
"Biz tabiatımız (veya oluşumumuz) gereği bizim özgürce eylemede bulunabileceğimize ilişkin doğal bir ikna ve inanca sahibiz".
Fakat öte taraftan Reid'e bu noktada itiraz edilemez mi? Şöyle ki ; ben çelişkiye düşmemeksizin tabiatım gereği A önermesine (doğruluğuna) inanmaklığım doğrultusunda belirlenmiş veya sebeblendirilmiş olabilirim fakat A önermesi yanlış olabilir. Reid'e göre A önermesine ilişkin olan inanç A önermesinin doğruluğunun teminatıdır ve bu teminatıda Tanrı sağlar. Bu tür bir yaklaşım Reid'in teizminin sonucudur. Bizim yapımızdan kaynaklanan bir inanç "Tanrının sesidir, Onun semadan indirdiklerinden daha az değerde değildir . Eğer bu inancın yanlışlığı söz konusu edilirse bu kendi ifadesiyle "Doğruluk Tanrısına (veya doğruluğun teminatı olan Tanrıya) yalancılık atfetmektir."
Fakat yinede bu tür bir inancın bizim yapımıza bağlamak veya onunla temellendirmek yanlış olmaz mı? Şayet Reid'in açıklaması esas alınırsa bu tür bir inanç evrense! bir özellik taşıması gerekmez mi? Reid'in cevabı gerçektente evrensel olduğu yönündedir ve evrensellik özelliğinin bu tür original inancın en açık göstergem olduğudur.
Eğer Reid'in açıklaması doğru ise kendisine karşıt pozisyonda aldığı ve eleştirdiği deterministlerin tavrını ve yaklaşımlarını nasıl izah edebilir? Onlarda doğal olarak aynı yapıya ve inançlara sahip olduklarına göre Reid'in anladığı anlamda özgürlüğü ve bu tür bir inançlar ağım red etmek yerine, onlarında Reid'in dilinden konuşması gerekmezmiydi? Kısacası, kendisine karşıt gurupların, olmakhğı bu tür inancın genel geçerliliğine başka bir deyişle evrenselliğine gölge düşürmez mi?
Reid'in muhtemel cevabı şu şekilde olabilir : belki onlar özgürlüğe inanmıyorlar ama onlarda diğerleri gibi aynı ortak yapıya sahiptirler. Bir adım daha atacak olursak, belki onlar teorik ve spekülatif seviyede özgürlüğe olan inancı red edebilirler ama pratik seviyede veya gündelik hayatlanndaki kendi ve diğerlerinin eylemleri bu tür bir inancın varlığına ve ilke edilmesine binanen gerçekleştirirler.
Reid bu durumu kendi ifadesiyle şöyle belirtir :
''...En büyük şüpheci kendi uygulamalarında kendini o (özgürlüğe olan inanca) na teslim etmek zorundadır spekülasyonda (teoride) onunla savaşa devam edebilir " .
Reid'in diğer önemli bir tesbiti ise bu tür bizim yapımızdan kaynaklanan original inançlar bizim sıradan günlük hayatımızın aktivitilerin bir nevi ön şartıdır. Örneğin, eylem öncesi ön düşüncede, niyetlerde ve söz verme eylemlerimizde olduğu gibi. Bütün bunlar bizim özgür olduğumuz veya aktif bir güce sahipliğimize olan inanca binaen anlam kazanır. Şöyle ki, ne yapıp yapmayacağımıza hakkında bizim bir ön tartımda (deliberation) bulunmakhğımız bizim özgürlüğümüze olan kanaatdan kaynaklandığı gibi bu tür bir inancın varlığını zorunlu olarak varsayar. Yine Reid'in kendi kelimeleri ile ifade edersek :
"Bir amaç hakkında ön tartımda bulunmak için, biz araçların gücümüz dahilinde olduğuna dair ikna edilmiş olmalıyız ; ve araç hakkında bir ön tartımda bulunmak içinde en iyiyi seçmek gücüne sahipliğimize ilişkin (yine) ikna edilmiş olmalıyız" .
Aynı yaklaşım söz verme, niyetlenme olayı içinde geçerlidir. Sonuçta ön tartım (deliberation), amaç (purpose), niyetlenme (intention), söz verme (promising) bizim özgürlüğümüze ilişkin bir inancı var sayar ve yine Reid'e göre öğüt verme (advising), ikna etme (persuading), emir verme (commanding) öteki şahıslarda özgürlüklerine olan inancın varlığını var sayar.
Fakat hangi anlamda özgürlük? Ben sadece irademe bağlı olan şeyler hakkında bir ön düşüncede veya tartımda bulunabilirim. Ben 2 metre 20 cm boyunda olmaklık ve 150 sene yaşamakhk hakkmda bir ön düşüncede bulunamam.