THOMAS REID (1710-1796) VE AHLAK - 2
|
Buradan ortaya çıkan sonuç şudur ki; insan eylemleride doğa olayları gibi bir olaylar bütünü dolayısıylada doğada hakim olan nedensellik ilkesine tabiidir fikrini savunan katı determinism (hard determinism) min özde aynı olmasına rağmen felsefi diplomatik dille ifadesi demek olan yumuşak çeşitiyle (soft determinism) karşı karşıyayız. Fakat öte taraftan her türlü determinizme karşı çıkan indeterminizm adı verilen bir yaklaşımda söz konusudur.
İndeterministlere göre : insan eylemleri belirlenmemiştir. Dolayısıyla doğada geçerli olan nedensellik ilkesiylede açıklanamaz.
Başka bir deyişle, belki insan eylemlerinin sebebleri var ve bu sebebler benim iç güdülerim, iştihalanm, dürtülerim ve seçimlerim olabilir fakat bu sebeblerin kendileri bir sebebe veya sebebler zincirine bağlı değillerdir. Bu görüşünde beraberinde getirdiği bir sakınca söz konusudur. Eğer gerçekten insan eylemleri belirlenmemişse bu durumda tesadüflülük devreye girmez mi? Veya eylemleri bir tesadüf yığını olarak görmek gerekmez mi? Sonuç olarakta bu eylemler, Eyleyeni olarak benim gücüm dahilinde değilse ben nasıl ahlaki bir yaptırıma tabii tutulabilinirim. Veya benim eylemlerinin nasıl ahlaki bir özellik taşıdığını öne sürebilirim? Oysa biz daha önce inceleme altına aldığımız iki sağ duyu tecrübi varsayımından biliyoruz ki, bireyin (thé agent) ön tartanına veya mütalaasına paralel ahlaki yaptırımın teminatı insan hürriyetidir. Burada belirtilmesi gereken nokta şu ki : fatalizmin, katı determinizmin ve ılıman determinizmin sonuçlan ortada Eyleyen (the agent) in eylemi ya bir bütün olarak önceden belirlenip tesbit edilmiş, katı determinizmin (hard determinism) ve ılıman determinizmin (soft determinism) durumunda olduğu gibi ya da indeterminizmin (indeterminism) durumunda olduğu gibi hiç bir şekilde belirlenmemiş olup Eyleyenin eylemleri bir tesadüflük karakteri taşımaktadır.
Eğer yukarıdaki çerçeve kabul edilecek olunursa bireyin özgünlüğü ve özgürlüğü kendi sistem bütünlüğünde ve içinde yaşadığı toplumda hiç bir şey ifade etmemektedir dolayısıyla bireyin ahlaki ve hukuki yaptıranlara muhatabıyeti söz konusu değildir. Çünkü en azından bir eylemi seçmek ve yine seçtiğim eylemi bi-zatihi ortaya koymak benim gücüm dahilinde olmalıdır.
Bu durumda sorulacak soru : Eyleyenin özgünlüğünü ve özgürlüğünü teminat altına alacak bir teori ortaya konamaz mı? Eğer bu tür bir teori varsa hangi ilkeler üstüne inşa edilebilinir? Thomas Reid (1710-1796) sağ duyu eylem felsefesi genel sistematiği içersinde bizim aradığımız teminat ve ilkeleri ortaya koyan bir özgürlük teorisi önerir.
İkinci Bölüm
Bu bölümün içeriğini Reid'in sağ duyu eylem felsefesindeki (the common sense philosophy of action) özgürlük teorisinin ilkelerinin yukarıdaki adı geçen diğer teorilerle karşılaştırmalı analizi oluşturacaktır. Öncelikle Reid'in özgürlük teorisi (the theory of freedom) ni anahatlarıyla belirtelim.
Reid'e göre Ben irade (will) ve akıl (understanding) ile donandınlmış aktif veya muharrik bir karakter taşıyan Eyleyen (the agent)im. Ve bu yönümle diğer canlı-cansız varlıklardan (animate-inanimate beings) ayınhnm. Bundan dolayıdır ki, Benim eylemler (actions) im doğa (nature) daki olaylar (events) dan ve doğadaki diğer varhklarm davranışlar (behaviours) ından farklıdır. Ben Eyleyenim fakat onlar olaylar veya davrananlardır. Ben özgünce ve özgürce eylerim fakat onlar kendi içlerinde iç faktörlere veya dışlanndaki dış faktörlere bağlı olarak ortaya çikartdan olaylar veya davranmışlardır. Burada yöneltilmesi gereken hayati bir soru var : şayet Ben Eyleyen gerçekten diğer varlıklardan hem ontolojik yapı ve donanım yönünden hemde bunun tabii sonucu olarak ortaya konan eylemlerim yönümden farklı isem bu farklılığın ölçütü ve dayanakları nelerdir?
Yukarıda belirttiğimiz gibi Reid'in Eyleyeni aktif bir güce (active power) sahip yani ortaya koyacağı eylem hakkında en azından kavramsal bilgi ve bu bilgiye paralel olarak eylemin eyleyen tarafından diğer alternatifler arasında bizatihi Eyleyenin kendisi tarafından belirlenmesi, mutaalası veya seçim gücüdür ki, bu güce Reid tarafından irade (will) adı verilir. Fakat bu gücün bir fonksiyon alanı daha var ki, o'da karşımıza bu belirlenen, mutaalası yapılan veya seçilen eylemin gerçekleştirme veya pratiğe dökme yönüdür. Bu anlamda bu gücün kullanımına Reid tarafından yine irade (will) adı verilmekle birlikte iradilik (volition) çerçevesinde iradi eylem (the act of will or willing) adı verilir. Aynı zamanda, iradilik veya irade etmeklik yönelimsel (intentional) dir. Yani irade etmeklik bir şey (her ne tür nesne ise o şey) üzerine olmalıdır. Başka bir deyişle bir nesnesi (object) olmalıdır ki. Eyleyen (the agent) bir şey'e ilişkin olarak veya bir konuya binaen irade etmelidir. Ayrıca yukarıda belirttiğimiz gibi, bir şeye (eyleme) ilişkin olarak irade etmeklik için irade sahibinin (Eyleyen-The agent) iradesini veya irade gücünü kullanacağı şey (irade etmekliğin nesnesi) hakkında az çok, net olan bir kavrama sahip olması gerekir.
Öyleyse iradiliğin (volition or willing) objesi ne ve nasıldır? Bu nesne günlük işlere ilişkin eylemin ortaya koyduğu veya koyacağı bir nesne değildir. Eylemin veya eylem projesinin bizatihi kendisidir. Ben heışeyi isteyebilirim fakat sadece gücüm dahilinde olanı irade edebilirim. Benim iradiliğimin veya irade etmekltğimin nesnesi benîm gücüm dahiline olmaklıgınm zorunluluğu bir yana aynı zamanda, o nesnenin bir ön düşünceye binaen seçiminin ve ortaya konulmasının benim gücüm dahilinde olduğuna dair bende bir kanaat veya inanç olmalıdır. Şöyleki, benim Denizliye yüzerek ulaşmak isteğimi irade etmekliğimin bir nesnesi olarak ortaya koymaklığım mümkün değildir. Çünkü, ben biliyorum ve inanıyorumki bu eyleme gerçekleştirmek benim gücüm dışında olan bir şey. Fakat, öte yandan, bu çerçevedeki yüzmeklik benim isteğimin veya dürtülerimin objesi olabilir.
Bundan dolayıdır ki, Reid ahlâkî bir karaktere sahip bir Eyleyenin özgürlüğünden (the liberty of moral agent) ne anladığını şu şekilde ifade eder. "Ahlâkî bir boyutu bulunan bir Eyleyenin özgürlüğünden benim anladığım : Eyleyenin kendi iradesinin belirlemeleri (seçmeleri) üzerine ilişkin bir güç (sahipliği ve icraasıdır)"- Reid'in kendi ifadesiyle :
"By the liberty of a moral agent 1 understand a power over the determinations of his own will."'
Bu şu demektir : Bir eylemde, eğer, ben ne yapacağıma (veya eyleyeceğime) yönelik irade etmekliğim (belirlemekliğim, seçmekliğim) veya etmemekliğime ilişkin bir güce sahipsem o halde ben özgür bir eyleyenim. Reid'in anladığı özgür eylem, gönüllü eylem (voluntary action) den ayrılır. Gönüllü yapılan bir eylem benim irademe bağlı bir eylemdir veya dışsal bir engelle karşılaşılmaksın irade gücümü kullanarak ortaya koyduğum bir eylemdir.
Örneğin ben kürsüden inmek istersem veya inmeyi seçersem beni engelleyen bir güç olmadığı sürece kürsüden inme eylemini seçmekliği özgürce uygulamaya dökerim. Burada kürsüden inmekliği seçmekHğim ve uygulaması veya inmemekliği seçmekliğim ve uygulaması benim özgürlüğüme delalet eder. Bu tür bir özgürlük anlayışı gönüllü eylem yanlılarını (voluntary action) (Hume ve Davidson) tatmin edecek bir özelliktedir.
Fakat Reid bu tür bir özgürlüğü yeterli görmeyecek itiraz eder. Benim şu ya da bu yönde irade etmekliğim (seçmekliğim, belirlemekliğim, düşünmekliğim) yine bana Eyleyene bağlı olan bir şeydir; veya bunları yapan özgür irade kullanımımla ben Eyleyenim yoksa benden bağımsız gibi düşünülen veya benim üstümde mütalaa edilen benimle aynileştirilen iradem değil. Ben Eyleyen olmadan iradem hiç bir şey ifade etmez. Bu noktayı Reid kendi Liberitarian pozisyonunun karşıtı olarak aldığı felsefi diplomatik yumuşak deterministlere (özellikle Hume'un indirgemeci determinizmine) karşı şu şekilde bir eleştiri getirir :
"İradeye bağlı şeyler (eylemler) insanın gücü dahilindedir fakat irade insanın gücü dahilinde değildir demek amaç insanın gücü kapsamındadır fakat bu amaç için zorunlu olan araç gücü kapsamında değildir demektir ki bu bir çelişkidir" .
Reid" e göre doğrudur özgür bir eylem benim irademi kullanımım ile ortaya konur fakat bu eylemin nedeni veya ortaya koyucusu iradem değil ki öyle olsa idi bu ortaya koyucu (irade etmeklik) için de bir ortaya koyucu yani başka bir irade etmeklik zorunlu olacak bu nedenler zinciride sonsuza kadar devam edecekti. Fakat benim bir eyleme ilişkin irade etmekliğimin veya iradi kullanımda bulunmaklığımın nedeni dolayısıyla eylemin de nedeni benim iradem değil o iradeyi kullanan veya o iradenin sahibi olan ben Eyleyenim.
İndeterministlere göre : insan eylemleri belirlenmemiştir. Dolayısıyla doğada geçerli olan nedensellik ilkesiylede açıklanamaz.
Başka bir deyişle, belki insan eylemlerinin sebebleri var ve bu sebebler benim iç güdülerim, iştihalanm, dürtülerim ve seçimlerim olabilir fakat bu sebeblerin kendileri bir sebebe veya sebebler zincirine bağlı değillerdir. Bu görüşünde beraberinde getirdiği bir sakınca söz konusudur. Eğer gerçekten insan eylemleri belirlenmemişse bu durumda tesadüflülük devreye girmez mi? Veya eylemleri bir tesadüf yığını olarak görmek gerekmez mi? Sonuç olarakta bu eylemler, Eyleyeni olarak benim gücüm dahilinde değilse ben nasıl ahlaki bir yaptırıma tabii tutulabilinirim. Veya benim eylemlerinin nasıl ahlaki bir özellik taşıdığını öne sürebilirim? Oysa biz daha önce inceleme altına aldığımız iki sağ duyu tecrübi varsayımından biliyoruz ki, bireyin (thé agent) ön tartanına veya mütalaasına paralel ahlaki yaptırımın teminatı insan hürriyetidir. Burada belirtilmesi gereken nokta şu ki : fatalizmin, katı determinizmin ve ılıman determinizmin sonuçlan ortada Eyleyen (the agent) in eylemi ya bir bütün olarak önceden belirlenip tesbit edilmiş, katı determinizmin (hard determinism) ve ılıman determinizmin (soft determinism) durumunda olduğu gibi ya da indeterminizmin (indeterminism) durumunda olduğu gibi hiç bir şekilde belirlenmemiş olup Eyleyenin eylemleri bir tesadüflük karakteri taşımaktadır.
Eğer yukarıdaki çerçeve kabul edilecek olunursa bireyin özgünlüğü ve özgürlüğü kendi sistem bütünlüğünde ve içinde yaşadığı toplumda hiç bir şey ifade etmemektedir dolayısıyla bireyin ahlaki ve hukuki yaptıranlara muhatabıyeti söz konusu değildir. Çünkü en azından bir eylemi seçmek ve yine seçtiğim eylemi bi-zatihi ortaya koymak benim gücüm dahilinde olmalıdır.
Bu durumda sorulacak soru : Eyleyenin özgünlüğünü ve özgürlüğünü teminat altına alacak bir teori ortaya konamaz mı? Eğer bu tür bir teori varsa hangi ilkeler üstüne inşa edilebilinir? Thomas Reid (1710-1796) sağ duyu eylem felsefesi genel sistematiği içersinde bizim aradığımız teminat ve ilkeleri ortaya koyan bir özgürlük teorisi önerir.
İkinci Bölüm
Bu bölümün içeriğini Reid'in sağ duyu eylem felsefesindeki (the common sense philosophy of action) özgürlük teorisinin ilkelerinin yukarıdaki adı geçen diğer teorilerle karşılaştırmalı analizi oluşturacaktır. Öncelikle Reid'in özgürlük teorisi (the theory of freedom) ni anahatlarıyla belirtelim.
Reid'e göre Ben irade (will) ve akıl (understanding) ile donandınlmış aktif veya muharrik bir karakter taşıyan Eyleyen (the agent)im. Ve bu yönümle diğer canlı-cansız varlıklardan (animate-inanimate beings) ayınhnm. Bundan dolayıdır ki, Benim eylemler (actions) im doğa (nature) daki olaylar (events) dan ve doğadaki diğer varhklarm davranışlar (behaviours) ından farklıdır. Ben Eyleyenim fakat onlar olaylar veya davrananlardır. Ben özgünce ve özgürce eylerim fakat onlar kendi içlerinde iç faktörlere veya dışlanndaki dış faktörlere bağlı olarak ortaya çikartdan olaylar veya davranmışlardır. Burada yöneltilmesi gereken hayati bir soru var : şayet Ben Eyleyen gerçekten diğer varlıklardan hem ontolojik yapı ve donanım yönünden hemde bunun tabii sonucu olarak ortaya konan eylemlerim yönümden farklı isem bu farklılığın ölçütü ve dayanakları nelerdir?
Yukarıda belirttiğimiz gibi Reid'in Eyleyeni aktif bir güce (active power) sahip yani ortaya koyacağı eylem hakkında en azından kavramsal bilgi ve bu bilgiye paralel olarak eylemin eyleyen tarafından diğer alternatifler arasında bizatihi Eyleyenin kendisi tarafından belirlenmesi, mutaalası veya seçim gücüdür ki, bu güce Reid tarafından irade (will) adı verilir. Fakat bu gücün bir fonksiyon alanı daha var ki, o'da karşımıza bu belirlenen, mutaalası yapılan veya seçilen eylemin gerçekleştirme veya pratiğe dökme yönüdür. Bu anlamda bu gücün kullanımına Reid tarafından yine irade (will) adı verilmekle birlikte iradilik (volition) çerçevesinde iradi eylem (the act of will or willing) adı verilir. Aynı zamanda, iradilik veya irade etmeklik yönelimsel (intentional) dir. Yani irade etmeklik bir şey (her ne tür nesne ise o şey) üzerine olmalıdır. Başka bir deyişle bir nesnesi (object) olmalıdır ki. Eyleyen (the agent) bir şey'e ilişkin olarak veya bir konuya binaen irade etmelidir. Ayrıca yukarıda belirttiğimiz gibi, bir şeye (eyleme) ilişkin olarak irade etmeklik için irade sahibinin (Eyleyen-The agent) iradesini veya irade gücünü kullanacağı şey (irade etmekliğin nesnesi) hakkında az çok, net olan bir kavrama sahip olması gerekir.
Öyleyse iradiliğin (volition or willing) objesi ne ve nasıldır? Bu nesne günlük işlere ilişkin eylemin ortaya koyduğu veya koyacağı bir nesne değildir. Eylemin veya eylem projesinin bizatihi kendisidir. Ben heışeyi isteyebilirim fakat sadece gücüm dahilinde olanı irade edebilirim. Benim iradiliğimin veya irade etmekltğimin nesnesi benîm gücüm dahiline olmaklıgınm zorunluluğu bir yana aynı zamanda, o nesnenin bir ön düşünceye binaen seçiminin ve ortaya konulmasının benim gücüm dahilinde olduğuna dair bende bir kanaat veya inanç olmalıdır. Şöyleki, benim Denizliye yüzerek ulaşmak isteğimi irade etmekliğimin bir nesnesi olarak ortaya koymaklığım mümkün değildir. Çünkü, ben biliyorum ve inanıyorumki bu eyleme gerçekleştirmek benim gücüm dışında olan bir şey. Fakat, öte yandan, bu çerçevedeki yüzmeklik benim isteğimin veya dürtülerimin objesi olabilir.
Bundan dolayıdır ki, Reid ahlâkî bir karaktere sahip bir Eyleyenin özgürlüğünden (the liberty of moral agent) ne anladığını şu şekilde ifade eder. "Ahlâkî bir boyutu bulunan bir Eyleyenin özgürlüğünden benim anladığım : Eyleyenin kendi iradesinin belirlemeleri (seçmeleri) üzerine ilişkin bir güç (sahipliği ve icraasıdır)"- Reid'in kendi ifadesiyle :
"By the liberty of a moral agent 1 understand a power over the determinations of his own will."'
Bu şu demektir : Bir eylemde, eğer, ben ne yapacağıma (veya eyleyeceğime) yönelik irade etmekliğim (belirlemekliğim, seçmekliğim) veya etmemekliğime ilişkin bir güce sahipsem o halde ben özgür bir eyleyenim. Reid'in anladığı özgür eylem, gönüllü eylem (voluntary action) den ayrılır. Gönüllü yapılan bir eylem benim irademe bağlı bir eylemdir veya dışsal bir engelle karşılaşılmaksın irade gücümü kullanarak ortaya koyduğum bir eylemdir.
Örneğin ben kürsüden inmek istersem veya inmeyi seçersem beni engelleyen bir güç olmadığı sürece kürsüden inme eylemini seçmekliği özgürce uygulamaya dökerim. Burada kürsüden inmekliği seçmekHğim ve uygulaması veya inmemekliği seçmekliğim ve uygulaması benim özgürlüğüme delalet eder. Bu tür bir özgürlük anlayışı gönüllü eylem yanlılarını (voluntary action) (Hume ve Davidson) tatmin edecek bir özelliktedir.
Fakat Reid bu tür bir özgürlüğü yeterli görmeyecek itiraz eder. Benim şu ya da bu yönde irade etmekliğim (seçmekliğim, belirlemekliğim, düşünmekliğim) yine bana Eyleyene bağlı olan bir şeydir; veya bunları yapan özgür irade kullanımımla ben Eyleyenim yoksa benden bağımsız gibi düşünülen veya benim üstümde mütalaa edilen benimle aynileştirilen iradem değil. Ben Eyleyen olmadan iradem hiç bir şey ifade etmez. Bu noktayı Reid kendi Liberitarian pozisyonunun karşıtı olarak aldığı felsefi diplomatik yumuşak deterministlere (özellikle Hume'un indirgemeci determinizmine) karşı şu şekilde bir eleştiri getirir :
"İradeye bağlı şeyler (eylemler) insanın gücü dahilindedir fakat irade insanın gücü dahilinde değildir demek amaç insanın gücü kapsamındadır fakat bu amaç için zorunlu olan araç gücü kapsamında değildir demektir ki bu bir çelişkidir" .
Reid" e göre doğrudur özgür bir eylem benim irademi kullanımım ile ortaya konur fakat bu eylemin nedeni veya ortaya koyucusu iradem değil ki öyle olsa idi bu ortaya koyucu (irade etmeklik) için de bir ortaya koyucu yani başka bir irade etmeklik zorunlu olacak bu nedenler zinciride sonsuza kadar devam edecekti. Fakat benim bir eyleme ilişkin irade etmekliğimin veya iradi kullanımda bulunmaklığımın nedeni dolayısıyla eylemin de nedeni benim iradem değil o iradeyi kullanan veya o iradenin sahibi olan ben Eyleyenim.