TOPLUM BİLİMLERİNİN MANTIĞI - 3

Açıktır ki, bu tür bilim-dışı çıkarları tasfiye etmek ve bilimsel araştırma sürecini etkilemelerini önlemek olanaksızdır. Toplum bilim araştırmalarım olduğu kadar, doğa bilimi araştırmalarını —örneğin, fizik araştırmalarını— da bu çıkarlardan arındırmak olanaksızdır.

Olanaklı ve önemli olan ve bilime özel niteliğini veren, bilim-dışı çıkarların tasfiyesi değil, gerçeğin 'araştırılmasıyla ilgili olmayan çıkarlar ile gerçeğe duyulan saf bilimsel ilginin birbirinden ayrılmasıdır. Gerçek, düzenleyici ilkemiz ve belirleyici bilimsel değerdir, ama yegâne ilke ve değerimiz değildir 'Geçerlik', 'ilginçlik' ve 'anlamlılık' (bilimsel bir soruna değgin önermelerin anlamlılığı) da birinci derecede bilimsel değerlerdir. Verimlilik, açıklama gücü, basiilik ve kesinlik gibi değerler de böyledir.

Başka bir anlatımla, saf bilimsel ve bilim-dışı değerler ve değersizlikler vardır. Bilimsel çalışmaları bilim-dışı uygulama ve değerlendirmelerden ayırmak olanaksız ise de, bilimsel eleştiri ve bilimsel araştırmanın görevlerinden biri, değer alanlarının karıştırılmasına karşı mücadele etmek ve bilim-dışı değerlendirmeleri gerçekliğe ilişkin sorunlardan ayırmaktır.

Elbette ki bu, bir buyrukla tam ve kesin olarak başarılamaz; ama karşılıklı bilimsel eleştirinin sürekli görevlerinden biridir. Saf bilimin saflığı, muhtemelen başarılması olanaksız bir idealdir; ama bu ideal için, eleştiri aracılığıyla sürekli olarak savaşıyoruz ve savaşmalıyız.

Bu tezimi ifade ederken, bilimsel çalışmaların bilim-dışı değerlerden arındırılmasının olanaksızlığına değindim. Nesnellik açısından da benzer bir durum söz konusudur-, bilim adamını insanlığından arındırmadan taraflı oluşundan da armdıramayız; onu bir insan ve bir bilim adamı olarak yıkmaksızm değer yargılarını yıkamaz, baskı altına alamayız. Güttüğümüz amaçlar ve her türlü çıkarın üzerinde gerçeği arama ideali dahil saf bilimsel ideallerimiz köklerini bilim-dışı ve kısmen, dinsel değerlerden alır. Dolayısıyla 'nesnel' ya da 'değerlerden arınmış' bilim adamı, ideal bilim adamı olamaz, Tutkusuz hiçbir şey başaramayız— bu özellikle saf bilim için de geçerlidir. 'Gerçek tutkusu' deyimi bir istiareden ibaret değildir.

O halde, nesnellik ve değerlerden armmışlık, bilim adamının ulaşamayacağı şeyler olduğu gibi, nesnellik ve değerlerden arınmışlık da kendi başlarına birer değerdir. Değerlerden arınmışlık kendi başına bir değer olduğuna göre de, değerlerden mutlak bağımsızlık isteği bir paradokstur. Bu savımı çok önemli saymıyorum; ancak her türlü değerden bağımsızlık isteğinin yerine, bilimsel eleştirinin görevlerinden biri olan değer karışıklıklarını göstermek ve doğruluk, geçerlilik, basitlik, vb. saf bilimsel değer sorunlarını, bilim-dışı sorunlardan ayırmak isteğini koymakla söz konusu paradoksun kendiliğinden ortadan kalkacağına dikkatinizi çekmek isterim.

Buraya kadar bilimsel yöntemin ilginç sorunlar seçmek ve bu sorunları çözmek için her zaman için geçici ve deneme niteliğinde kalacak olan girişimlerimizi eleştirmekten ibaret olduğuna ilişkin tezimi geliştirmeye çalıştım. Ayrıca, toplum bilimlerinde çok tartışılan iki yöntem sorununu örnek alarak, yöntemlere eleştirel yaklaşım (denebilecek) yaklaşımın yöntem açısından oldukça tutarlı sonuçlar verdiğini göstermeye çalıştım. Bilgi teorisi, bilginin mantığı üzerine birkaç söz, toplum bilimlerinin yöntemi üzerine bazı eleştirel sözler söylediysem de, asıl konum, yani toplum bilimlerinin mantığı üzerine şimdiye kadar ancak küçük bir olumlu katkıda bulunabildim.

Bilimsel yöntemin, en azından ilk elde, eleştirel yöntemle özdeş sayılmasına verdiğim önemin gerçeklerini sıralayarak zamanınızı almak istemiyorum. Bunun yerine, tümüyle mantıksal olan bazı sorunlar ve tezlere geçmek istiyorum.

Onbeşinci tez : Saf tümdengelimsel (dedüktif) mantığın en önemli işlevi, bir eleştiri organon'u oluşudur.

Onaltınci tez : Tümdengelimsel mantık, mantıksal çıkarımların geçerliliği ya da mantıksal sonuç ilişkisi teorisidir. Mantıksal bir sonucun geçerliliğinin zorunlu ve belirleyici bir koşulu şudur: geçerli bir çıkarımın öncülleri doğru ise, varılan sonuç da doğru olmalıdır.

Bu şöyle de ifade edilebilir.- Tümdengelimsel mantık, doğruluğun öncüllerden sonuca aktarılması teorisidir.

Onyedinci tez : Şöyle denebilir: bütün öncüller doğru ve çıkarımlar geçerli ise, o halde sonuç da doğrudur. Dolayısıyla, geçerli bir çıkarımda sonuç yanlış ise, öncüllerin tümünün doğru olması olanaksızdır.

Bu, görünüşte basit ama çok önemli sonuç, şu şekilde de ifade edilebilir: Tümdengelimsel mantık yalnızca doğruluğun öncüllerden sonuca aktarılması teorisi değil, aynı zamanda, yanlışlığın sonuçtan öncüllerden en az birine yeniden aktarılması teorisidir.

Onsekizinci tez: Bu şekilde, tümdengelimsel mantık, akılcı (rasyonel) eleştiri teorisi durumuna gelir. Çünkü akılcı eleştiri, eleştirmeye çalıştığımız iddiadan, kabul edilmesi olanaksız sonuçlar çıkarılabileceğini gösterme çabasından başka bir şey değildir. Bir iddiadan mantık yoluyla kabul edilmesi olanaksız sonuçlar çıkarmayı başarırsak, o iddiayı çürütmüş olduğumuzu söyleyebiliriz.

Ondokuzuncu tez : Bilimler alanında teorilerle, yani tümdengelimsel sistemlerle çalışırız. Bunun iki nedeni vardır. İlk olarak, bir teori ya da tümdengelimsel sistem, bir açıklama denemesi ve dolayısıyla bilimsel bir sorunu, bir açıklama sorununu çözme denemesidir. İkinci olarak, bir teori, yani tümdengelimsel bir sistem, verdiği sonuçlar temelinde akılcı bir şekilde eleştirilebilir. O halde akılcı eleştiriye tabi olan bir çözüm denemesidir.

Bir eleştiri organonu olarak biçimsel (formel) mantık konusunda söyleyeceklerim bundan ibaret. Burada kullanmış olduğum iki temel fikrin, doğruluk ve açıklama fikirlerinin kısaca aydınlatılmasına gerek var.

Yirminci tez: Doğruluk kavramı, burada geliştirmiş olduğum eleştirel yaklaşım açısından vazgeçilmez bir kavramdır. Eleştirdiğimiz şey, bir teorinin doğru olduğu iddiasıdır. Açıktır ki, bir teoriyi eleştirirken, yapmaya çalıştığımız şey, bu iddianın temelsiz, yani yanlış olduğunu göstermektir.

Metodoloji açısından büyük bir önem taşıyan, hatalarımızdan ders almak fikri, düzenleyici doğruluk fikri olmaksızın kavranamaz. Herhangi bir yanlışlık, düzenleyici fikrimiz olan gerçeklik standardına uygun olmama durumundan ibarettir. Bir önerme olgulara uyuyorsa ya da nesneler o önerme tarafından betimlendiği gibiyse; 'doğru' deriz. Sürekli olarak kullandığımız mutlak ya da nesnel gerçeklik kavramı, işte budur. Modern mantığın en önemli sonuçlarından biri, mutlak gerçek kavramının saygınlığını yeniden kazanmasıdır.

Bu sözlerle doğruluk kavramının baltalanmış olduğunu ima ediyorum. Gerçekten, bu, çağımıza egemen ol,an göreci (relativist) ideolojileri doğuran itici-gücü olmuştur. Mantıkçı ve matematikçi Alfred Tarski'nin doğruluk kavramına yeniden saygınlık kazandırmasını, matematiksel mantığın felsefi açıdan en önemli sonucu olarak kabul etmemin nedeni budur.

Bu sonucu burada tartışmak olanaksız. Ancak Tarski'nin, bir önermenin olgulara uygunluğunun nasıl anlaşılacağını, en basit ve inandırıcı yoldan açıklamayı başardığını bağnazlıkla belirtmeliyim. Şüpheci göreciliği doğuran da başarılması umutsuz görülen bu görevdi. Şüpheci göreciliğin sosyal sonuçlarını burada belirtmeme gerek yok.

Kullandığım ve aydınlatılması gereken ikinci kavram, açıklama ya da nedensel açıklama fikridir.

Saf bir teorik sorun, saf bilimsel bir sorun, bir açıklamadan bir olgunun, bir olayın, dikkat çekici bir düzenliliğin ya da dikkat çekici bir kural-dışılığın açıklanmasından ibarettir. Açıklamayı umduğumuz şeye explicandum diyebiliriz. Sorunun çözüm denemesi —yani, açıklama—, her zaman için, explieandum'u mantık yoluyla (ilksel koşullar denilen) başka olgulara bağlayarak açıklamamızı olanaklı kılan bir teoriyi ya da tümdengelimsel sistemi kapsar. Tümüyle belirtik bir açıklama, explicandum'un bazı ilksel koşullarla desteklenen teoriden mantık yoluyla çıkarımının (ya da çıkarılabilirliğinin) gösterilmesinden ibarettir. Dolayısıyla tüm açıklamaların mantık şeması, öncülleri bir teori ve bazı ilksel koşullardan oluşan ve sonucu explicandum olan bir (mantıksal) tümdengelimsel çıkarımı kapsar.

Bu temel şemanın pek çok uygulaması vardır. Örneğin, bu şemanın yardımıyla artık bir hipotezle bağımsız olarak sınanabilir, bir hipotez arasındaki ayrım gösterilebilir. Dahası —ve bu daha da ilginç gelebilir— bu şemanın yardımıyla teorik sorunlar, tarihsel sorunlar ve uygulamalı bilim sorunları arasındaki ayrımı basit bir şekilde mantıksal olarak çözümlemek olanaklıdır. Başka bir sonucu da, —'bilim'den yalnızca 'doğa bilimleri'nin değil, belirli, mantıkça ayırdedilebilir bir dizi sorunu çözmeye yönelik tüm girişimlerin anlaşılması koşuluyla— teorik ya da nomotetik bilimlerle, tarihsel ya da ideo-grafik bilimler arasındaki ünlü ayrımın mantığa uygunluğunun gösterilebilmesidir.

Buraya kadar yararlanmış olduğum mantık kavramlarının aydınlatılması konusunda söyleyeceklerim bunlardan ibaret. Tartıştığımız iki kavram, doğruluk ve açıklama kavramları, bilgi mantığı ya da metodoloji açısından belki daha da önemli olan başka kavramların mantıksal çözümlenmesini olanaklı kılar. Bu kavramlardan ilki doğruya yaklaşma, ikincisi de bir teorinin açıklama gücü ya da açıklayıcı içeriği kavramlarıdır.
1 | 2 | 3 | 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP