İHVÂN-I SAFA FELSEFESİNDE SAYILARIN GİZEMİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜM DENEMESİ - 3

Geometri, daha önce belirttiğimiz gibi, aklî (zihnî) ve hissî diye iki kısma ayrılmaktadır. İhvân'a göre, ma'kulun (akledilir'in) karşıtı olarak mahsus (duyulur) geometri, başlangıç ve mukaddimedir. Aklî (zihnî) geometri, kelâm ve felsefî matematik konusunda derin bilgiye sahip alimlerin hedeflerinden biri olmuştur.

Geometriyi sayılar ilminin arkasına koymalarının amacı, mahsusât âleminden ma'kulat âlemine götürülen öğrencilere ve fizikî meselelerden manevî meselelere geçen gençlere izlenecek sırayı göstermektir. Hissî (duyulur) geometri çalışmaları insanı fikrî sanatlarda hüner sahibi kılarken, aklî geometri insanın uygulamalı sanatlarda hüner sahibi olmasını sağlar, çünkü bu ilim bizi nefsin varlık bilgisine ulaştıran kapılardan biridir ve bütün bilgilerin kökü, hikmetin rüknü ve pratik ve fikrî sanatların esasıdır.

VII. Sayı Nedir?

İhvân'a göre sayı, "Tevhid'in tekrarlanması sonucunda insan nefsinde ortaya çıkan ruhî imaj"dır. O halde sayı, kaynağından hiçbir zaman kopmayan bir yansıma, "birin yansıması'dır. Ve bütün sayılar, bir'in yansıması olduğu için, Risaleler bir sayısını, sayıların başlangıcı kabul etmezler.

VIII. Sayıların Kısımları

İhvân-ı Safa sayılan iki sınıfa ayırmıştır: a) Bir faktör olarak "bir" b) İkiden sonsuza kadar olan dizi. Bir, mutlak birliktir, bölünemez, azalmaz ve çoğalmaz. Tüm sayıların aslı birdir. İki, birin iki kez tekrarıdır, öteki sayılar birin toplamlarıyla oluşur, dolayısıyla bir, her ardışık sayı için bir faktör olma özelliği gösterir. Bu hünerli akrobatlık şu yarı teolojik yan metafizik önermeye ulaşmak için zorunluydu: "Bir, kendinden türeyen sayılann mahiyetinden nasıl farkhysa, Bir (Allah) de kendisinden türeyen tüm varlıklardan başkadır."

Fisagoryen sistemin yönlendirmesiyle bir başka açıdan sayılar, İhvân'a göre, tam ve kesirli sayılar diye ikiye aynlır. Tam sayılar da, tek sayılar ve çift sayılar diye iki kısımda değerlendirilir. İhvan, tek ve çift sayılan da alt kısımlara ayırarak bunların düzenini/dizimini göstermektedir. Onlar, sayıları diğer bir yönden tam eksik (nakıs) ve artan (zâid) sayılar olmak üzere üç kışıma taksim etmişlerdir.

IX. Sayıların Anlamı

İhvan felsefesinde, sayılardan ilâhî sırlar çıkartılır ve onlara mistik anlamlar verilir, İhvân'a göre manevî alemdeki sayılann şekilleri maddi (hyle) alemdeki varlıkların şekillerine karşılık gelir. O (sayı) öte dünyadan bir numunedir ve onun bilgisi yardımıyla dileyen diğer matematik ilimlere, fiziğe ve metafiziğe ulaşır. Sayı ilmi bütün ilimlerin "kökü", hikmetin esası, bilginin kaynağı ve mananın dayanağıdır. O ilk iksir ve yüce simyadır.

İhvân'a göre sayının genel özellikleri saf olarak basmakalıp veya kavramsal değildir. Onlar, şeylerin hakiki doğasından türerler, başka bir deyişle, (Mitolojiktirler. Buna göre, örneğin yedi sayısı, mükemmel bir sayıdır. Çünkü o, ilk tek sayısının yani üçün ve ilk dördül sayının yani dördün özü, özetidir. Sekiz, kübik bir sayıdır. Çünkü, iki olan kökü, onu sekiz yapan dört'ün iki katıyla, çoğaltılır. Onun ilk kesin sayı olduğu da söylenebilir, çünkü, bir dizi düzlemlerden oluşur. Düzlemler de birbirine yakın çizgilerden müteşekkildir. Şimdi, çizgi, en küçük varlık sekiz parçadan oluşsun diye, minimum, iki noktadan ve iki en küçük varlığından ibarettir. Çünkü, eğer biz, çizgiyi bizzat iki iki çoğaltırsak, dört parçadan mürekkep bir düzlemimiz olur. Ve eğer düzlemi kendi kenarlarından biriyle çoğaltacak olursak, tam olarak toplam sekiz parçamız veya uzunluğuna iki genişlik ve derinliğine iki parçamız olacak.

Ontolojik statüsünün ışığında, Risâleler'in yazarı ya da yazarlarının sayıya ilişkin sabit fikri, sayının özelliklerinin, varolan her şeyin özelliği ile ilgili paradigmalar olduğu şeklindeki temel üzerinde haklı çıkarılmaktadır. "Sayıyı, onun kurallarını, doğasını, cinsini, türlerini ve özelliklerini anlayan herkes, tüm şeylerin cins ve türlerinin çokluğunu, onların uygun niteliklerinin temelinde yatan hikmeti ve onlardan, ne daha çok, ne de daha az olmamalarının nedenini anlayabilsinler." Yazarın vermiş olduğu cevap her anlamda tek olan her şeyin yaratıcısı Tanrı'ran onu, her şeyin her açıdan tek veya her açıdan çok olması gerektiği şeklinde bir yöntem olarak kabul etmemesi tarzındadır. Bu bakımdan O, onları, maddeye nispetle bir, fakat forma nispetle çok olmaları veçhiyle düzenlemiştir. Ve de onu, her şeyin ikili, üçlü, dörtlü... olması gerektiği şeklindeki bir yöntem olarak kabul etmiştir. Ancak daha çok, onların en geniş çeşitlilikleri içinde sayının özelliklerini yansıtmaları gerektiği şeklindeki yöntem olarak sayar.

Sonuç olarak, S. Hüseyin Nasr'm ifadesiyle evrenin her yerinde eşyayı anlamak için anahtar, eşya sadece kendisi olarak incelendiğinde ortaya çıkacak olan anlaşmazlık dumanını, sabah güneşi gibi dağıtan sayılardır.

X. Rakamların Dili/Şifresi

İhvân'a göre her sayının aslı bir'den dörde kadardır; diğer sayılar bunlardan meydana gelir. Bir, dörd'e eklendiğinde beş; iki dörd'e eklendiğinde altı; bir ve üç'e, dört eklendiğinde yedi olur....

Risâlelefîn müellifi, çeşitli sayıların kendilerine has özelliklerini açıklar. Bir'in özelliği, sayının aslı (ilkesi) olması, iki'ninki, kesinlikle ilk sayı olması ve bütün çift sayıların paydası olmasıdır. Üç'ün özelliği ilk tek sayı ve hem tek hem çift bütün sayıla-nn, üçte birinin paydası olmasıdır. Dört ilk kare sayı, Beş ilk dairevî sayı, altı ilk tam, yedi ilk kâmil, sekiz ilk kübik, dokuz ilk tek kare ve birler hanesinin sonu, on onlular'ın ilkidir, vs.

Şimdi, bir'den oniki'ye kadar olan sayıların, İhvan tarafından nasıl kodlandığına ve nelere tekabül ettirildiğine bakabiliriz.

"Bir"

İhvân'ın etkisi altında kaldığı ana kaynak sahiplerinden birisi olan Plotinus'a göre, dünyanın ulvî kaynağı "Bir -Vâhid'dir". O, çokluktan uzak, değişmemiş, başkalaşmamış, sırf birlik ve vahdettir. Bu "Bir", herhangi bir manada şuurlu değildir. O, yalnızca âlemin biricik kaynağı ve kendisine duyulan iştiyakın gayesidir. Âlem ondan fışkırır, akar ve ruh tekrar ona dönmeyi arzular. Plotinus'un panteist anlayışı teist yaratılış anlayışının zıddıdır. Buna rağmen bu felsefe, yaratılışı kabul eden Hıristiyanlığa girmiş ve Saint Augustin (354-430) zamanında Hıristiyanlığın temel felsefesi olmuştur. Çünkü S. Augustin sudûr'a dayanarak Baba-Oğul münasebeti ve Tanrı'nın Hz. İsa'ya hululü inancını felsefî bir temele oturtabiliyordu.

Plotinus'a göre, "Bir"den şu üç varlık sudur eder: a-Akıl veya zeka (Bu varlık zaman ve mekan üstüdür). b-Ruh (akıldan sudur eder, bu da ferdî varlıkların ruhu olmayıp âlemin ruhudur). c-Madde (bu ruhtan sudur eder, madde ve madde âlemi sırf yokluktur, vasıfsız ve belirsiz bir şeydir. Piramidin zirvesindeki en yüksek noktaya, "Bir"e, tecrübe ve akıl yoluyla değil, mistik bir vecd yoluyla ulaşılır. " Plotinus'un bu sudurcu hiyerarşisinde insan'ın belli bir mertebesi vardır. İnsan ferd halini alınca, artık, küllîlik vasfını kaybeder. İnsanın mistik vecd yoluyla "Bir" ile ittihada (birleşme) yükselişi mümkündür. Plotinus böyle bir ittihadı kendisinin birkaç defa gerçekleştirdiğini söyler, "Bir"i (Allah'ı) bilmek cezbe ile bilinmekle beraber, bu bilgi şeklin bilgisi değildir.

Fisagorcuları izleyerek sistemlerinde "Bir"e aşkın boyutlar katan İhvân'a göre, "İfadeler, anlama işaret ederler; anlam, müsemmadır, ifadeler ise isimlerdir. İfadelerin en yaygın olanı "nesnedir." "Nesne" bir olabileceği gibi birden fazla da olabilir. Bir iki şekilde gösterilebilir, - ya gerçeklik olarak ya da sembol olarak. Gerçeklik olarak, bölünemeyen ve kısımları olmayan "nesnedir", bölünemeyen her şey birdir; bölünememesinin nedeni birliğidir .... (Dilersen şöyle de: bir, gerçeklik olarak kendi içinde kendinden başka hiçbir şeyi barındırmayan şeydir) fakat sembol olarak bir, bir olarak adlandırılan her türlü kümedir. Biri çıkıp 10'un bir olduğunu ya da 100'ün bir olduğunu hat-ta, 1000'in bir olduğunu söyleyebilir.

Bir, birliğinden ötürü birdir, siyahın siyahlığından ötürü siyah olması gibi. Çokluğa gelince; o birlerin bir araya gelmesidir. İlk çokluk ikidir, sonra üç, dört, beş ve böylece sürer gider. Çokluk iki çeşittir: Ya bir sayıdır ya da "sayılmıştır". İkisi arasındaki fark sayının sayan nezdinde nesnelerin cisimlerinin miktarı olmasına karşılık "sayılmışın" nesnelerin kendileri olmasıdır."

Bütün sayılar, onlara göre, bir'in yansıması olduğu için, Risâlelerbir sayısını, sayıların başlangıcı kabul etmezler. Onlar, ikinin ilk (birinci) sayı olduğuna ve bir'in, bütün sayıların kaynağı ve başı olduğuna inanırlar.

En şümullü olan "şey"le müteradif olan "gerçek bir", Risalelerin müellifi tarafından "asla parçalan olmayan, bölünemeyen ve bölünmemesi bakımından bir olan" şeklinde tanımlanır. Diğer yandan, "mecazi bir ", bir yüz, bir küme gibi, birim yönüyle nesnelerin yekûnunu gösterir.

Muhtemelen Fisagorculuğun etkisiyle sayılara azami derecede metafizik anlamlar yükleyen İhvân-ı Safa öğretisinin büyük bir kısmı, 'bir' sayısıyla başlayarak onların sayı-teorisi ya da sayıların özelliklerinin analizi üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Onlara göre, gerçek 'bir', en genel terim olan ve bölünemeyen 'şey' terimiyle eş anlamlıdır. 'Bir', bütün sayıların temeli olabilsin diye çokluk, sıradüzen içinde bir'in bir'e eklenmesiyle ortaya çıkmaktadır. Ancak kendisi bizzat sayı değildir. "Bir", iki sayısının yansıdır.

Sayılar ilminde birincil kaynağı Plotinus'un inandığı gibi İhvan için de fiziksel alem, Tanrı'dan bir sudûrdur. Tanrı, kendi birliğinin ışığı'ndan feleklerin küllî Ruhu ve sonuçta ilk madde'nin izlediği Faai Akıl olan yalın bir cevher yaratmıştır. Bu yüzden, tam da 'bir' sayısından tüm sayıların ilk prensibi olarak söz edildiği şekilde, belki Tanrı'dan da tüm şeylerin ilk prensibi olarak söz edilebilir.

"Bir", bütün sayıların illeti, meydana getiricisi ve asıl kaynağı olduğundan varlıkların yaratıcısı, illeti ve yoktan varedeni olan Tann'ya karşılık gelmektedir. Objelerin birliği ve ayrılığı Tanrı'nm hikmetine dayanır. Çünkü hep aynı biçim üzere olsalardı, Tanrısal hikmet gerçekleşmezdi. Şu halde en güzel tertip, hali hazırdaki tertiptir. Objeler madde (Heyulâ= hyle) bakımından değişiktir. Mutlak birlik Tanrı'ya mahsûs olduğundan onun mütekabili başka hiçbir varlık yoktur."

Varlıklarda ikili, üçlü, dörtlü, beşli, altılı, yedili... nesneler bulunmaktadır , İhân'a göre. Objeler arasında dual (ikincil) olan pek çok şey vardır. Mesela madde ve süret, cevher ve araz, illet ve malûl, basît ve bileşik, iyiük ve kötülük... gibi. üçlü obje ise, üç boyut (en, boy, derinlik), üç ölçü (çizgi, yüzey, cisim), üç zaman (geçmiş, hal, gelecek) gibi sıralanabilmektedir. Dörtlü objelere gelince, dört unsur (ateş, hava, su ve toprak) dört tabiat (soğuk, sıcak, kuru ve rutubet) gibi sıralanmaktadır.

Bilim tasniflerinde de bir anlamda bu dörtlü kategorileştirmeyi yapmışlardır. Doğal olarak İhvân'ın bu konudaki esin kaynağı Fisagorculuk olmuştur. Zira Fisagorculuktan alınan disiplinlerin dörtlü ayrımına, onlann yaşadıkları Ortaçağ'ın dört yüksek bilimiyle (geometri, matematik, astronomi, müzik) devam edilmekteydi.

Fisagorculuğun açık etkisiyle İhvân-ı Safa, peygamberleri de sayısal derecelendirmeye tabi tutar. Onlar, peygamberler ve takipçilerinin ümmet içindeki konumunu ondalık sayı dizisiyle açıklar; peygamberler 1 sayısı gibi, onlara tâbi olan ashap ve yardımcısı birler, onların yolundan gidenler onlar, onlardan sonra gelenler yüzler, daha sonra- binler, on binler...gibidir.
1 | 2 | 3 | 4 | 5

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP