CEMİYET-İ İLMİYE-İ OSMANİYE VE MECMUA-İ FÜNUNUN FELSEFİ AÇIDAN TAŞIDIĞI ÖNEM - 2

Mecmuanın 23. sayısında Münif Paşa, Periandros'u tanıtıyor. O, Periandros'un doğum ve ölüm tarihleri hakkında bilgimizin bulunmadığını, insanın istediği takdirde her türlü güçlüğü yenebileceğini, hükümdarların kendilerini halka sevdirmesi gerektiğini, insanın gayret ve eyleminin karşılğî olarak altın ve gümüş beklemişinde olmamasını, dünyada emniyet ve istirahatın en aziz şey olduğunu, sadece cinayet işleyenlerin değil aynı zamanda bu niyetde olanların da katil kabul edilebieceğini, söylenen sırrın hiçbir şekilde ifşa edilmeyeceğini vs. gibi düsturları, onun bir hayat anlayışı olarak benimsediğini belirtir .

Mecmuanın 29. sayısında Münif Paşa, Hilon ve Kleobul isimli düşünürler hakkında bilgi verir. Bunlardan Hilon, insanlar gıybet etmemeli, insan kendi durumuna uygun birisiyle evlenmeli, itidale riayet edilmeli, dostluk ve düşmanlık daimiı bir durum olmadığından bir gün düşmanlık edecekmiş gibi sevilmeli ve bir gün de dostluk edecekmiş gibi düşmanlık yapılmalı, inasanın gücünü aşacak olan şeyler temenni edilmemeli, başkalarına kefil olanlar zarar çekerler vs. şeklinde fikirlere sahiptir.

Kîeobul'un fikirleri ise şu şekildedir. Fazilet zulüm ve diğer kabahatlardan çekinmektir. Herşeyde nizam, zaman ve dereceye riayet etmelidir. Dostlarınıza ve düşmanlarınıza iyilik ediniz. Çünkü böylece dostlarınızı muhafaza ve belki düşmanlarınızı kazanırsınız. Kimse hakkında kötü konuşmayınız. Akıl ve idrakına güvendiğiniz insanlarla daima istişare ediniz. Heva ve hevese kesinlikle bağlanmayınız. Cebri muameleden çekininiz. Evladınızın iyi terbiye edilmesine özen gösteriniz. Mağdurla alay etmeyiniz .

Nünif Paşa, mecmuanın 31. sayısında Epimenides ve Anaharisis üzerinde durmaktadır. Epimenides'in onbeşinci olimpiyadda Atina'ya geldiğini belirtiyor. Onun hayatı hakkında mübalağalı bilgiler verildiğini (güya elliyedi sene bir mağarada uyumuş, bir rivayete göre 154, diğer iki rivayete göre de 157 ve 298 yıl yaşamış) söylüyor. Bazı ecnebi memleketlerde seyahatler yapıp, oralarda ilmi araştırmalarla ilgilenmiş. Solon'un kanunları vaz, etmesinde yardımcı olmuş. Kadınların cenaze alaylarında icra ettikleri cahilce merasimlerin gereksiz olduğunu herkese ilan etmiş. Atinalıları tedricen ibadet etmeye ve kurban kesmeye inandırmış ve adaletle ilgili kurallara uyulması gerektiğini sölemiş. Sür şeklinde bir kaç kitap telif etmiştir. Kurbanlar konusunda bir eser yazmıştır.

Anaharsis, 47. olimpiyadda Atina'ya gelmiştir. Annesi Yunan, babası Tatar'dır. Atina'da Solon'dan bilgi alışverişinde bulunmuştur. Ona göre bağlardan üç çeşit üzüm meydana gelir ki bunlardan biri neşe, ikincisi sarhoşluk, üçüncüsü pişmanlıktır. Bir gün kendisine bir insanı şarap içmekten nasıl vazgeçirebiliriz diye sorulmuş, bu soruya o cevap olarak, iyice durumuna dikkat edebilmek için önüne bir sarhoş adam koymalıdır demiş. İnsan kendi dili ve batınına gereği gibi sahip olamlıdır, sözünü hep tekrarlamış. Dünyada dil gibi korunmasına çalışılacak birşey olamadığını göstermek için daima eliyle ağzını kapatırmış. İnsanlarda en büyük ve en kötü şey nedir? sorusuna dildir dîye cevap vermiş. İnsanın bir çok iyi gün dostu olacağına sadece bir sadık dostu olsa yeterlidir. Pazarlar insanların birbirlerini aldatmaları için kurulmuş yerlerdir. Çıkrık ile topraktan çömlek yapılması onun icadıymış. Dil, adetler ve beldenin kanunlarını öğrenmek için Yunanista'a geldiğini kendisi söylüyor.

Mecmuanın 35. sayısında Münif Paşa, Pythogoraslan bahsediyor. Pythogoras ismi ona Apollon tapınağının kahinleri gibi gaipten haber vermesi dolayısıyla verilmiştir. Yunan filozoflarına daha önceleri hakim denilirken, ilk olarak hikmet sevgisi anlamına gelen feylosof ismiyle yetinen Pythagoras olmuştur. Mısır' ve İtalya'ya gitmiş, İtalya'da hikmet ilmi eğitimine başlamıştır. Bu sebeple onun kurduğu mezhebe İtalya mezhebi denir. Ruh gücü inancına sahiptir. Bakla yemediği söyleniyor. Bazı insanlar, şeref, şan, hırs ve tamah esiri olarak doğarlar. Bazı insanlar da eşyanın hakikatini kazanmak için doğarlar. Dünyada insanlar kendi haklarında iyi olanı bilmediklerinden hiç bir kimse kendi nefsi için bir şey talebinde olmamalıdır. PythagorasHa ahiret inancı vardır. O, geometri ve astronomi ilmiyle uğraşmıştır. Biri sabahleyin, diğeri akşamleyin görünen iki yıldızın bir olduğunu göstermiştir .

Münif Paşa, Pythgorasla ilgili bilgi vermeye mecmuanın 36. sayısında devam eder. Ona göre mevcudatın aslj Bir'dir. Bir'den sayılar, sayılardan noktalar, noktalardan çizgiler, çizgilerden yüzeyler, yüzeylerden cansızlar, cansızlardan dört unsur meydana gelir. Ateş hava, su ve topraktan ibaret olan bu dört unsur, daima bir diğerine dönüşür. Yeniden meydana gelen şeyler, değişmelerden ibarettir. Arz, küre şeklindedir ve dünyanın ortasındadır. Arz, küresini kuşatan hava, kesif ve hareketsiz olup, yeryüzünde bulunan canlılar bu sebepten dolayı ölümlüdürler. Yüksek alemin havası ise tam tersine ince ve daima hareketli olduğundan onun içinde bulunan varlıklar ölümsüzdürler. Bu sebeple güneş ve ay ilahi varlıklardır.

Makalenin devamında Heraklitten bahsediliyor. Onun M.Ö. 500 yılında doğduğu ve fikirleri anlaşılmadığı için kendisine karanlık sıfatının verildiği belirtiliyor " . Münif Paşa, mecmuanın 37. sayısında Herakliti anlatmaya devam ediyor. Tabiat ilmine dair bir kitap yazmıştı. Ona göre herşeyin aslı ateştir. Bu ilk unsurun yoğunlaşmasından hava, havanın yoğunlaşmasından su, suyun yoğunlaşmasından toprak meydana gelir. Sonra toprak sözkonusu tertib üzere, yine aslına döner. Sadece bir alem olup, sınırlıdır. Bu alem, ateşten mürekkep olup, sonunda yine ateşe dönerek yok olacaktır. Oluş hadiseleri, ilahi hikmetin başlangıcı olmayıp, bütün olaylar, birtakım birbirini takibeden sebeplerin neticesidir. Ruhun mahiyeti meselesinde, bunun incelenmesi ve araştırılmasıyla uğraşmak boşuna vakit geçirmektir. Ruhun hakikatine ulaşma imkanı yoktur. 65 yaşındayken M.Ö. 435'de ölmüştür.

Makalhenin devamında Münif Paşa, Anaxagoras (M.Ö. 496-424) üserinde durmaktadır. Tabii hikmeti kendisinden Öncekilerden fazlasıyla bilir. Yunanistan'da halk için ilk felsefî usûl vaz'eden Anaxagoras tır. Maddeyi tanzim eden ve alemde olan bütün cisimlerin oluşumunu sağlayanın akıl olduğuna inanır. Çağdaşı olan filozofların kendisine akıl ismini vermeleri bundan doğmuştur. Akıl, maddeyi yoktan var etmemiştir, sadece tanzim etmiştir. Başlangıçta her şey birbirine karışmış olduğu halde, akıl bunları ayırıp, her şeyi her gün gördüğümüz şekle koymuştur. Böylece o, alemi yaratanın put olduğu inancını yıkarak, batıl fikirlere inanmayı önlemiştir. Alemde boşluk yoktur, her yer doludur. Sonsuza kadar bölünme mümkündür. Daha sonra Anaxagoras'ın alemin meydana gelişiyle ilgili düşüncelerini verir .

Münif Paşa, mecmuanın 40. sayısında aynı başlıkla yazdığı makalesinde Demokritos ve Empedokles üzerinde duruyor. Demokritos, (M.Ö. 469-360) 109 yıl yaşamıştır. Leukippos'un Demokritos'un hocası olduğu ve hocasının fikrine bağlı kaldığı söyleniyor ki, bu da atomculuktur. Eşyanın aslı atomlar (doluluk) ve boşluktur. Yokluktan hiç bir şey meydana gelmez, varlıktan da hiçbir şey yokluğa gitmez. Atomlar, ezeli ve ebedidirler. Sayıları sonsuzdur. İşte bu atomlardan sayısız alemler meydana gelir, biraz vakit geçtikten sonra bunlar harap olarak enkazlarından diğerleri meydana gelir. Güneş, ay ve diğer yıldızlar da bu çeşittendir. Atomların hareketleri devri olup ezeli ve ebedidir. Daha sonra Epikuros da aynı görüşü yani atomculuğu savunmuştur. Ancak Epikuros'un ondan ayrıldığı yönler vardır. Münif Paşa, bunu Epikuros bahsinde göstereceğiz diyor. Demokritos'a göre ruh bedenin her bir atomu arasında ilişki olmasındandır. Bundan sonra Münif Paşa Demokritos'un ilim tarihini ilgilendiren fikirlerini veriyor.

Empedokles'in M.Ö. 424 senesinde meşhur olduğu, Pythagoras'a öğrencilik ettiği ve ne zaman öldüğünün bilinmediği belirtiliyor. Tıbla uğraşmış, hitbeti güçlü imiş ve düşüncelerini şiirle ifade etmiş.

Empedokles, herşeyin aslının dört unsur (toprak, su, hava ve ateş) alduğuna inanmıştır. Bu dört unsuru birleştirecek bir sevgi ve sonra bunları ayıracak bir nefret vardır. Bunlar sürekli birbirlerinin yerlerini alırlar. Bunlardan bir zerre bile kaybolmaz. Bu se-beple bunlar ezeli ve ebedidiler. Güneş büyük bir ateş küilesidir. Ay, tepsi şeklinde yassıdır. Gökyüzü bunlara benzer bir maddeden meydana gelmiştir. Ruh göçüne inanıyor. Ruh, hertürlü cisme geçer. Hatta bu konuyla ilgili olarak, kendisinin bir zamanlar küçük kız, sonra balık, sonra kuş ve sonra da bitki olduğunu iyice hatırladığını söylemiş .

Mecmua-ı Fünun'un 41. sayısında Sokrates hakkında bilgi veriliyor. Onun M.Ö. 464'de dünyaya geldiği 70 yaşında (M:Ö. 394) öldüğü, hikmet ilmine Anaxagorastan başladığı belirtiliyor, ahlakın ıslahı üzerinde durmuştur. Felsefe usulü ahlakın ıslahı ve nefs bilgisi meselesiyle ilgilidir. Ahlakı faizleti kazandırmak esastir. Sokrates'ten öncekiler, tabiatla ilgilenmişler, o ise hayır ve şer üzerinde durmuştur. Usulü ise yanında bulunanlarla karşılıklı konuşma şeklindedir. İnsanlar Allah için ibadet etmelidir. Bu sebeple o, Allah için kurban ve cüz'i hediyeler takdim edermiş. Bu hediye az ve küçük ise de, büyük hediyeler takdim edenlerin ki kadar, makbul olur inancındadır. Çünkü gücü ancak buna müsait olup, Tanrı indinde ise kendisine takdim edilen küllî hediye cüzî hediyeden daha fazla makbul olmaz. Sokrat'ın dua ve münacaatı gayet sade, zühd ve takva usûlüne çok uygundu. Hiç bir şeye ihtiyacı olmamak ancak Tanrıca has özelik olup, bu sebeple insanın ihtiyacı ne kadar az olursa Tanrıca yakın olur. Sokrât, kendi nefsi hakkında şiddet edip diğerleri hakkında imkan uygun olduğu derecede yumuşaklık gösterdiğinden, bu durmu halk tarafından beğenilirmiş. İtidalli olmayı tavsiye dermiş. Ders hazırlama alışkanlığı yokmuş. Çünkü derselerini yukarıda da söylendiği gibi dialog şeklinde yaptığından bir şüphe haliyle sorular sorup cevaplarını alırmış. Herkesi dine bağlar ve takvaya sevkedermiş. Siteye yeni Tanrı anlayışı sokmakla, gençliği bozmakla suçlanmış, muhakeme sonunda idama mahkum edilmiştir .

Münif Paşa mecmusanın 42. sayısında aynı başlıklı makalesinde Eflatun üzerinde duruyor. Eflatun'un M.Ö. 425'de doğduğu 81 yaşındayken (M.Ö. 344) öldüğü, bir çok sahayla ilgilendiği ama felsefeyle tanıştıktan sonra diğerleriyle uğraşmayı bıraktığı söyleniyor. Sokrat'ın ölümüne kadar ona bağh kalmış, ölümünden sonra Heraklit mezhebine dahil Kratylos ve Parmenides mezhebine tabi Hermenius isimli filozoflara intisap etmiştir. 28 yaşındayken Sokrates'in diğer öğrencileryle berabar, Eukleides'de dahil olmak üzere Megara'ya oradan da Sirakuza'ya gitmiştir. Orada okutulan Hendese dersleri ile İtalya'da Pythagoras'cıların derslerini takip etmiştir.

Kısacası seyahat ettiği yerlerin ilim ve fikir hareketleriyle temasta bulunmuştur. Atina'ya döndüğünde bir akademi kurmuştur. Birçok talebe yetiştirmiştir ki, bunların içinde en önemlisi Aristo'dur. Akademinin kapısına "Hendese ilminde maharet i olmayanlar buraya girmesinler" diye yazdırmıştır. Eflatun, ruhun ölümsüzlüğüne inanır. Ancak onda Pythagorasçılardan mülhem ruh göçü inancı vardır. Yalnız onun ruh göçü biraz farklıdır. Çünkü Pythagorasçılarda ruh, doğuş çıkarından kurtulamazken, onun anlayışına göre ruh, günahtan arındıktan sonra tekrar geldiği yere dönecektir. Ona göre ruh, bir zamanlar yaşamış, bu dünyada da yaşıyor. Burada yaşarken daha önceki hayatında elde ettiği bilgileri hatırlıyor. Bunun için bilgi bir hatırlamadır. Af, iyileri ıslah ettiği derecede kötüleri bozar. Tabii akıl, insanın içinde olup ağacın damarları derecesindedir. Talim ile hasıl olan akıl, inasanın haricinde olup, ağacın dallarında meyve veren yeri derecesindedir. Bedenlerin kuvveti alış-verişten, akılların kuvveti hikmetten hasıl olur. Bundan dolayı akıllar hikmetden mahrum kaldığında, bedenleri gıda yokluığundan helak olduğu gibi helak olur. Anneler çocuklarına yemek vermeye başlamazdan önce, onları süt ile besledikleri gibi, yetkin hoca da öğrencilerine complex ilimlerin eğitiminden önce basit ilimleri öğretirler .

Mecmuanın 44. sayısında Münif Paşa, "Tarih-i Hükemay-ı Yunan" başlıklı makalesinde Antistehenes hakkında bilgi veriyor. Sokrat'ın ölümünden sonra onun öğrencileri üç gruba ayrıldılar. Birincisi kynikler, ikincisi eşrakiyun, üçüncüsü de Kyrenelilerdir.

Antistenes, kyniklerin reisidir. Antisthenes'in eğitim yaptırdığı yer, Atina kapılarırından kelp (köpeksi) manasına olan bir kapı civarında bulunduğu için bu isim verilmiştir. Eğitimine başlangıçta Gorgias'ın öğrencisi olarak başlamış, daha sonra kendi başına eğitim yapmış, hitabeti güçlü imiş. Kanaat ehli bir insanolduğu belirtiliyor. Yarabbi beni nefsani şehvetlere müptela etmektense, aklımı al diye dua edermiş. Sadece ahlak ilmi ile uğraşmak gerektiğini, diğer ilimlerle uğraşmanın hiç bir faydası olmayacağını söylemiş.

Saadete ahlaki faziletlere uymak, kibir ve gururdan uzaklaşma varılır. Kynik taifesi ekseriya sebze ile beslenip, suda başka bir şey içemezlerini«,. Kuru yerde yatmaktan rahatsız olmazlarmış. İhtiyaçtan uzak durmak ilahi özelliklerden olmakla en az ihtiyacı olanlar ilahi makama en yakın olanlardır. Zenginlik, §an, şöhret çok istenilecek, bunun tersi durumlardan üzülecek şeyler değldir. Yani her iki durum karşısında da ilgisiz kalmak tavsiye ediliyor.
1 2 | 3 | 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP