İNSAN VE SİYASET: "SİYASAL İNSAN"IN YOL HİKAYESİ - 4
|
Asıl olan, siyasetin tüm insanları ortak bir üst aklın ürünü olan güdü ile tercihe zorlamaması, onların hayatını bir üstün/'iyi" doğa ile düzenlememesidir. Siyaset, insanların doğasını, doğasının iyileştirilmesini, geliştirilmesini düzenlemek üzerine değil, insan doğasının kendisini gerçekleştirmesinin önündeki engelleri kaldırmak ve gelişmesini kolaylaştıran şartları yaratmak üzerine kurulmalıdır. Tek gelişme yolu da bireyin kendi özgürlüğünü sadece kendisinin belirlemesi /planlamasıdır. Diğer tüm belirleyici/düzenleyici/planlayıcı siyasetler bireyin köleliğini geliştirir . Bu planlayıcı politikaların amacı, yönü ve yöntemi ne olursa olsun, nereye olursa olsun. İnsanı "mutlu kılma" adına söylenen ve uygulanan tüm siyaset kurgulamaları, insanın "mutlu olma" hakkını gasp ettiği gibi, insanı, insan yapan sonsuz tercihler arasında karar verme iradesini sınırlandırır ve sonuçta "mutluluğu arama" özgürlüğünü yok eder.
Siyaset; ne kadar farklı olursa olsun, insan doğasındaki sırrın belirlenmesi üzerinden değil, keşfedilmesi; yok edilmesi, tekleştirilmesi üzerinden değil de özgürleştirilmesi ve farklılıklara saygı duyulması üzerinden barışçı yollarla sürdürülmelidir. İnsan doğasındaki farklılıklan yok etmek, tekleştirmek ile insanı köleleştirmek, hatta öldürmek arasında hiçbir fark yoktur.
SONUÇ: OLMAK YA DA OLMAMAK
Siyasal kuramların içinde barındırdığı argümanların psikolojik boyutlarını ele almak ve insanın bu argümanlar içerisindeki yerini anlamlandırmak siyasetin tartışma alanlarındandır. Çünkü, bireyin siyasal ve toplumsal alandaki rolü, ona yüklenen anlam ve değerle yakından ilgilidir. "Zoon politikon" olarak siyasal alana doğan insan, günümüzde "homo economicus"un tüm işlevlerini yerine getirme tarihini yazmaktadır. Bu iki aktörün arasında siyaset tarihi boyunca birçok "insan" başrolü oynamıştır. Aslında, insana verilen bu rollerin temelinde, insanın doğasından yola çıkarak bir teorik düzlem belirlemekten ziyade, belirlenen siyasal sisteme uyumlulaştınlacak insan özelliklerini oluşturmak ve-her kuramın kendi "siyasal insan"ım yaratmak kaygısı vardır. İnsan; kimi zaman siyasal iktidarın belirlediği bir yönetim "araç"ı; kimi zaman hiyerarşik toplumsal düzenin bir katmanının "parça"sı; kimi zaman kozmopolis bir siyasal iktidar alanının "yurttaş"ı; kimi zaman tanrının yeryüzü krallığının "kul"u; kimi zaman bir yeryüzü tanrısının "persona civitas"ı; kimi zaman dünyevi iktidar ilişkilerinin "laikus"u; kimi zaman "Evrensel Aklın" kendini gerçekleştirdiği kişisel "akıl"ı; kimi zaman mutlak, kutsal, bir ve bütün olarak ilan edilen devlete itaatle görevlendirilmiş "köle"si; kimi zaman tüm toplumsal aklın temsilcisi "genel irade"nin buyruklarına teslim olan "özel irade"si; kimi zaman işbölümü, dayanışma ve bütünleşme amacı ile kurulmuş organizmik toplumsal veya siyasal bir bedenin homojen "hücre'lerinden birisi; kimi zaman kendisinden daha aşkın bir çıkarın veya amacın sembolü bir kolektivitenin "üye"si; kimi zaman "salt amaç"; kimi zaman tarihin tek yapıcı "kahraman"ı; kimi zaman tarihin ürünü bir "materyal"; kimi zaman faydasının maksimize etmek peşinde koşan "homo economicus"; kimi zaman diğer tüm insanların mukadderatinı belirleyen ve "l'etat c'est moi" diyerek devletle özdeşleşen bir "karizma"; kimi zaman tüm siyasal ve toplumsal
ilişkilerin ve hukukun kaynağı "birey" olarak sahne almıştır. Aslında, insana yüklenen tüm bu roller, "siyasal insan"ın içinde bulunduğu siyasal tarihin de sebep-sonuç ilişkileridir.
"Siyasal insan", amaç-araç skalasının her iki ucunu da görmüş, değer olarak mutlak amaçlılığın erdemlerine yükseldiği gibi, mutlak araçlılığın aşağılanmış "kişi"liğine de düşmüştür.
Siyaset, "siyasal insan"m yol hikayesidir ve insanın siyasal mücadelesinde karşılaşacağı sorunları, insan açısından araştırmaya ve yol işaretlerinin insanın dünyasında doğurduğu etkileşimleri anlamaya çalışır. İnsan; içerisinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik çevresi nedeniyle keşfedilmek yerine, belirlenmelerle de yüz yüze kalır. İnsan, kaderini yazmaya çalışan, oynayacağı rolleri düzenlemek isteyen başka insan veya kurumlarla karşılaşır. Siyaset de, burada ortaya çıkarak, insanı "siyasal insan" yapan sürecin ne olduğunu araştırır.
Siyaset; insanın, "siyasal insan" olmak mücadelesinde karşısına çıkan engelleyiciler ve destekleyicilerin onun üzerindeki etkisini inceler. Bu yüzden, her insan kadar "insan olmak" mücadelesi, "siyasal insan" hikayesi olacaktır. Doğal olarak da, her insan, kendi gerçekliğinin kültür ve davranış normları doğrultusunda hareket edeceği için birbirinden farklı "siyasal insan" davranışları ortaya çıkacaktır. Hatta bir insanın, siyasal insan olma sürecinde girdiği farklı ilişkiler ve roller gereği, davranış ve tutum değişiklikleri ortaya çıkacaktır. Çünkü, insan; bir sayı değildir ki her toplama veya çıkarmada aynı sonucu versin; veya insan bir element değildir ki, her tepkimede aynı maddeyi oluştursun. İnsan, her tecrübede, her ilişkide yeni bir üke ve değer öğrenerek tepkimelere girer ve farklı sonuçlara neden olabilir. Hiçbir insan ve insan ilişkisi laboratuar ortamında yaratılamaz, incelenemez. Bu yüzden, insanı, her iki hidrojen gördüğünde suyu oluşturan oksijen gibi değerlendirmemek gerekir. Siyaset ve siyasal ilişkiler, bireyin siyasal değişim ve gelişim skalasıdır ki, siyaset bu argüman üzerine kuruludur. Siyaset, bireylerin edindikleri bilgi, tecrübe, statü, rol, etkileme, etkilenme, kültür edinme, çatışma ve uyuşma gibi ilişkiler ağı içinde değişebileceği ve toplumun da bu değişiklik aracılığıyla dönüşebileceği karşılıklı etkileşim sürecinin dinamiklerim ele almaktadır. Bu yönüyle, siyaset; mutlak, genel ve evrensel kanunlar koyan; sebep- sonuç ilişkileri yaratan; bireysel, toplumsal ve siyasal deterministik ilkeler geliştiren; Ahmet'in röntgenini çekip Ahmet'lere teşhis koyan bir "bilim" olarak ele
almak yerine, insanın psikolojik önceliklerinden kaynaklanan davranışların siyasetteki etki alanını ve siyasetin de insan davranışlarına etkilediği ilişkiler dünyasının ip uçlarını bulmaya çalışan bir araştırma yöntemi olarak ele almak gerekir.
İnsan; varlığını korumak, güvenlik içinde yaşamak, kendisini gerçekleştirmek, yaşam şartlarını iyileştirmek, duygu dünyasını tatmin etmek, iktidar arzusuna ulaşmak, özgürlüklerini kullanmak amacıyla içine doğduğu çevrenin gerçeklerini etkilemek ve değiştirmek ister. Çevre de, bireyin bu amaçlarına ulaşması için ya ona hizmet eder, ya da kendi belirlediği hayat standartlarım ve kültürünü dayatarak, ona engel olur. İnsanın ilk amacı, kendisinin günlük yaşam alanlarını belirleyen ve diğer kişilerle ilişkisini düzenleyen karar alım ve uygulayım alanlarına katılmak ve onları etkilemektir. Her insanın birbirinden ayrı "gerçekliği" vardır. Ama bu gerçekliğin ortak bir yönelimi söz konusudur: kendini gerçekleştirmek ve toplum ve siyasa içindeki yerini ve değerini keşfetmek.
İnsanın, "siyasal insan" olma mücadelesi bir süreçtir. İnsanın doğası, çıkarları, davranış kalıpları, değer yargıları, hayat ilkeleri bir kez kurulmaz, ilk ve son kez de kurulmaz. Kurulu bir ilkesellikten yola çıkarak da insanın toplumsal ve siyasal mukadderatı belirlenemez. Çünkü, insan, asla durağan olarak varlığını korumaz, devamlı olarak yeniden var olma mücadelesi verir ve kendim her "yeni" karşısında "yine"den yaratır. Süreklilik içinde olan da budur zaten. Siyaset de, birey-toplum-siyasal iktidar arasındaki ilişkilerin üzerine bina edildiği ilkeleri, kanunlan, değerleri belirlemekten ziyade, olan ile olması gereken arasındaki ince çizgilerin ipuçlarını verir. Siyasetin, üzerine oturduğu o hassas çizgi (kıldan ince, kılıçtan keskin) ise, insanın asla belirlenmiş tek bir psikolojik dünyasının olmadığıdır. Her bir insan kadar psikolojik güdünün, her bir insan kadar siyasetin olabileceği gerçeği, siyasetin en önemli ilkesidir. Bu yüzden, tarih boyunca siyaset teorisyenleri ile siyasetçiler arasındaki teori-pratik açmazı sürüp gitmektedir. Siyasetin teorisi, gerçek hayatta, kitapta durduğu gibi durmamaktadır. Çünkü, her siyasal ilke veya teori, karşı karşıya geldiği her bir insan psikolojisi içinde dönüşerek başkalaşır. Pratikte kullanılan; siyasette %99 ile %1 in birbirine eşit olduğu teorisi bu açıdan anlamlıdır. Veya Machiavelli'nin, modern siyasetin babası kabul edilmesinin nedeni de budur.
Siyaset, tek taraflı bir belirleyicinin bireyi ve toplumu şekillendirmesi üzerine kurulmaz. Siyasal iktidarın, bireysel ve toplumsal alana müdahil olması ile siyasetin en temel ilkesi olan, mücadele, muhalefet, dialog, çatışma gibi süreçler yok olur. Siyaseti, siyaset yapan şey iktidarın varlığı değil, tam tersine muhalefetin varlığıdır. Bu yüzden, siyasal monolog üzerine işleyen etkileşim sistemleri siyaset değil olsa olsa despotizm olur. Siyaset, iktidar tarafından belirlenmiş ilişkiler ve kurallar dünyasının gölgesinde var olamaz. Siyaset, toplumsal ilişkileri kişisel eğilimlerin belirlediği, keyfi iktidarın yönlendirdiği, siyasal iktidarın kontrol edilemediği bir süreç değildir. Çünkü, siyaset; olasılıklar arasında tercih yapmak, seçim yapmak, hatta her bir bireyin bizzat kendisinin bir olasılık olması/yaratabilmesi durumudur. Siyaset, taraf tutmaktır; tarafların olması ve kendi çıkarlarının gerçekleştirilmesi için ortak belirlenmiş yasalar içinde mücadele etmektir. Farklılıklar yoksa taraflar, taraflar yoksa siyaset de yok demektir. Tek taraflı belirlenen ilkeler, değerler, sistemler, ideolojiler kısaca tek tanımlı ve tek yönlü adalet kurgulaması siyasetin değil despotizmin göstergesidir.
Siyaset, tek tek bireylerin hayat/adalet düzenlemesi olduğu, ama bu düzenlemelerin, asla diğer bireyleri ve toplumu düzenlemesinin aracı kılınmaması gerektiği konsensüsü üzerinde yaşar. Siyaset, farklı ve sonsuz sayıda adalet düzen(leme) lerinin tartışıldığı bir arenadır, tek bir düzenin dayatıldığı değil.
Siyaset, varlığını ve sürekliliğini, insanların farklı psikolojik gerçeklerinden almalıdır. Bu, her insana özgü ilişkiler ve kanunlar belirlenmesine değil, tam tersine, herkesin özgür ve eşit, genel, kişiselliklerden uzak haklara sahip olması ile mümkündür. Siyasetin konsensüs yaratıcı bu genel ilkeleri, sürekliliğini, farklı gerçekliklere uygun, ortak hak ve özgürlüklerin meşruiyet gücünden almalıdır. Siyaset, bireysel tercih ve özgürlük inancının sürekliliğine dayanmalıdır ve siyasal iradeye ve iktidar ilişkilerine aktif katılım ve değer gücü veren toplumsal rızadan başka bir şeyden "güç" almamalıdır. Siyasetin, bireysel tercihleri kendisiyle örtüştürmesi ve siyasa} kültürün üzerine oturduğu farklılıkları ve insanların psikolojik güdülerinin çatışmasını yok etmeye çalışması despotizmin doğması demektir. Örneğin: insanın korku doğası üzerine kurulu bir siyasal düzen; güvenlik kaygısı, güç gösterisi ve teyakkuz sendromu içerisinde insanın özgürlük doğasını yok eder; kendini topluma adamak doğası üzerine kurulu bir siyaset; kamu yararı, toplumsal menfaatler, ulusal çıkar müphemlikleri arasında insanın kendini gerçekleştirme doğasına hayat hakkı tanımaz.
Unutulmamalıdır ki; daha önce belirttiğimiz gibi, insanın doğasının keşfedilmesi, insanı değiştirmedi; toplumsal yapılanmanın derinliklerinde yatan sırrın keşfi de toplumu değiştirmedi ve siyasetin, mutlak kanunlar), genel geçer teorileri ve insan psikolojisinin sayısal veriler ışığında "bilimsel" olarak yeniden düzenlenmesi de siyaseti ve iktidar ilişkilerini değiştirmeyecektir. Siyaset, insanların doğasını, doğasının iyileştirilmesini, geliştirilmesini düzenlemek üzerine değil, insan doğasının kendisini gerçekleştirmesinin önündeki engelleri kaldırmak ve gelişmesini kolaylaştıran şartlan yaratmak üzerine kurulmalıdır. Tek siyaset yolu da, insanın kendi doğasını ve doğasından kaynaklanan özgürlüklerine sadece kendisinin belirlemesi ve düzenlemesidir. Diğer tüm belirleyici ve düzenleyici siyasetler insanın köleliğini geliştirir. Bu yüzden, "siyasal insan" olmak süreci, bir ucunda özgürlük, diğer ucunda da kölelik olan bir yoldur. Bu yolda insan iki tercihle yüz yüzedir: olmak ya da olmamak.
KAYNAKÇA
Ağaoğuilan, M. Ali, Eski Yunanda Siyaset Felsefesi, V/Teori Yayınlan, Ankara, 1989.
Akal, Cemal Bali, Sivil Toplumun Tanrısı, Afa Yayınları, İstanbul, 1990.
Apter, David.A., The Politics of Modernization, Chicago: University of Chicago Press,1965.
Barker, Ernest, The Social Contract, Oxford: Oxford U.P. 1962.
Bodin, Jean, "Devlet Üstüne Altı Kitap'tan Seçme Parçalar", Çev: M. Tuncay, Batıda Siyasi
Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar II, Yeni Çağ, Der: Mete Tuncay, AÜSBF Yayınları, Ankara, 1969.
Campbell, T. D., Adam Smith and Natural Liberty, Political Studies V, 1977.
Crick, Bernard, In Defence of Politics, London: Pelican ed., 1964.
Duverger, Maurice, Politikaya Giriş, Çev: Samih Tiryakioğlu, Varlık Yayınlan, İstanbul,1964.
Ebenstien, William, Siyasi Felsefenin Büyük Düşünürleri, Çev: İsmet Özel, Şule Y., İstanbul, 1996.
Gemahling, Paul, Büyük Ekonomistler, Çev: Zühtü Uray, Devlet Basımevi, İstanbul, 1939.
Göze, Ayferi, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Beta Yayınları, İstanbul, 1987.
Güriz, Adnan, Faydacı Teori, A.Ü.Hukuk F.Yayınlan, Ankara, 1963.
Güriz, Adnan, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, A.Ü.Hukuk F. Yayınlan, Ankara, 1969.
Hayek, Friedrich A.von, Kölelik Yolu, Çev:T. Feyzioğlu-Y. Arsan, Liberté Yay, Ankara,1999.
Hegel, G.W.F., Tarihte Akıl, Çev: Onay Sözer, Ara Yayınları, İstanbul, 1991.
Hobbes, Thomas, Leviathan, Çev. Semih Lim, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 1993.
Hume, David, İnsan Zihni Üzerine Bir Araştırma, M.E.B.Yayınları, Ankara, 1984.
Kant, Immenuel, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, Çev: I. Kuçuradi, Hacettepe Ü.Yay., Ankara, 1982.
Lasswell, Harold D., Politics; Who Gets What, When, How, New York: Meridian Books,1958.
Locke, John, "Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme'den Seçme Parçalar", Çev: M.
Tuncay, Batıda Siyasi Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar II, Yeni Çağ, Der: M.Tuncay, AÜSBF Yayınlan, Ankara, 1969.
Machiavelli, Niccole, Prens, Çev: Nazım Gönenç, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul,1994.
Marx, Karl -Friedrich Engels, Devlet ve Toplum, Der: Rona Serozan, May Yayınlan, İstanbul, 1977.
Marx, Karl, 1844 Felsefe Yazıları, Çev: Murat Belge, Verso Yayınları, İstanbul, 1986.
Mili, John Stuart, Faydacılık, Çev: Nazmi Coşkunlar, M.E.B. Yayınları, İstanbul, 1986.
Minogue, Kenneth, Siyaset ve Despotizm, Çev: Ünal Gündoğan, Liberté Yayınlan, Ankara,2002.
Platon, Devlet, Çev: Sebahattin Eyüboğlu-M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995.
Rüssel, Bertrand, Batı Felsefe Tarihi 3, Say Yayınları, İstanbul, 2002.
Sabine, George, Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi, Çev: Özer Ozankaya, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1991.
Selik, Mehmet, İktisadi Doktrinler Tarihi, Gerçek Yayınlan, İstabul, 1988.
Smith, Adam, Ulusların Zenginliği, Çev: Ayşe Yunus - Mehmet Bakırcı, Alan Yayınları,İstanbul, 1985.
Spencer, Herbert, The Man Versus The State, The Beacon Press, Boston, 1950.
Sunar, İlkay, Düşün ve Toplum, Birey ve Toplum Yayınlan, İstanbul, 1986.
Şenel, Alaattin, Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınlan, Ankara.
Weber, Max, Sosyoloji Yazıları, Çev: Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınlan, İstanbul, 1993.
Siyaset; ne kadar farklı olursa olsun, insan doğasındaki sırrın belirlenmesi üzerinden değil, keşfedilmesi; yok edilmesi, tekleştirilmesi üzerinden değil de özgürleştirilmesi ve farklılıklara saygı duyulması üzerinden barışçı yollarla sürdürülmelidir. İnsan doğasındaki farklılıklan yok etmek, tekleştirmek ile insanı köleleştirmek, hatta öldürmek arasında hiçbir fark yoktur.
SONUÇ: OLMAK YA DA OLMAMAK
Siyasal kuramların içinde barındırdığı argümanların psikolojik boyutlarını ele almak ve insanın bu argümanlar içerisindeki yerini anlamlandırmak siyasetin tartışma alanlarındandır. Çünkü, bireyin siyasal ve toplumsal alandaki rolü, ona yüklenen anlam ve değerle yakından ilgilidir. "Zoon politikon" olarak siyasal alana doğan insan, günümüzde "homo economicus"un tüm işlevlerini yerine getirme tarihini yazmaktadır. Bu iki aktörün arasında siyaset tarihi boyunca birçok "insan" başrolü oynamıştır. Aslında, insana verilen bu rollerin temelinde, insanın doğasından yola çıkarak bir teorik düzlem belirlemekten ziyade, belirlenen siyasal sisteme uyumlulaştınlacak insan özelliklerini oluşturmak ve-her kuramın kendi "siyasal insan"ım yaratmak kaygısı vardır. İnsan; kimi zaman siyasal iktidarın belirlediği bir yönetim "araç"ı; kimi zaman hiyerarşik toplumsal düzenin bir katmanının "parça"sı; kimi zaman kozmopolis bir siyasal iktidar alanının "yurttaş"ı; kimi zaman tanrının yeryüzü krallığının "kul"u; kimi zaman bir yeryüzü tanrısının "persona civitas"ı; kimi zaman dünyevi iktidar ilişkilerinin "laikus"u; kimi zaman "Evrensel Aklın" kendini gerçekleştirdiği kişisel "akıl"ı; kimi zaman mutlak, kutsal, bir ve bütün olarak ilan edilen devlete itaatle görevlendirilmiş "köle"si; kimi zaman tüm toplumsal aklın temsilcisi "genel irade"nin buyruklarına teslim olan "özel irade"si; kimi zaman işbölümü, dayanışma ve bütünleşme amacı ile kurulmuş organizmik toplumsal veya siyasal bir bedenin homojen "hücre'lerinden birisi; kimi zaman kendisinden daha aşkın bir çıkarın veya amacın sembolü bir kolektivitenin "üye"si; kimi zaman "salt amaç"; kimi zaman tarihin tek yapıcı "kahraman"ı; kimi zaman tarihin ürünü bir "materyal"; kimi zaman faydasının maksimize etmek peşinde koşan "homo economicus"; kimi zaman diğer tüm insanların mukadderatinı belirleyen ve "l'etat c'est moi" diyerek devletle özdeşleşen bir "karizma"; kimi zaman tüm siyasal ve toplumsal
ilişkilerin ve hukukun kaynağı "birey" olarak sahne almıştır. Aslında, insana yüklenen tüm bu roller, "siyasal insan"ın içinde bulunduğu siyasal tarihin de sebep-sonuç ilişkileridir.
"Siyasal insan", amaç-araç skalasının her iki ucunu da görmüş, değer olarak mutlak amaçlılığın erdemlerine yükseldiği gibi, mutlak araçlılığın aşağılanmış "kişi"liğine de düşmüştür.
Siyaset, "siyasal insan"m yol hikayesidir ve insanın siyasal mücadelesinde karşılaşacağı sorunları, insan açısından araştırmaya ve yol işaretlerinin insanın dünyasında doğurduğu etkileşimleri anlamaya çalışır. İnsan; içerisinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik çevresi nedeniyle keşfedilmek yerine, belirlenmelerle de yüz yüze kalır. İnsan, kaderini yazmaya çalışan, oynayacağı rolleri düzenlemek isteyen başka insan veya kurumlarla karşılaşır. Siyaset de, burada ortaya çıkarak, insanı "siyasal insan" yapan sürecin ne olduğunu araştırır.
Siyaset; insanın, "siyasal insan" olmak mücadelesinde karşısına çıkan engelleyiciler ve destekleyicilerin onun üzerindeki etkisini inceler. Bu yüzden, her insan kadar "insan olmak" mücadelesi, "siyasal insan" hikayesi olacaktır. Doğal olarak da, her insan, kendi gerçekliğinin kültür ve davranış normları doğrultusunda hareket edeceği için birbirinden farklı "siyasal insan" davranışları ortaya çıkacaktır. Hatta bir insanın, siyasal insan olma sürecinde girdiği farklı ilişkiler ve roller gereği, davranış ve tutum değişiklikleri ortaya çıkacaktır. Çünkü, insan; bir sayı değildir ki her toplama veya çıkarmada aynı sonucu versin; veya insan bir element değildir ki, her tepkimede aynı maddeyi oluştursun. İnsan, her tecrübede, her ilişkide yeni bir üke ve değer öğrenerek tepkimelere girer ve farklı sonuçlara neden olabilir. Hiçbir insan ve insan ilişkisi laboratuar ortamında yaratılamaz, incelenemez. Bu yüzden, insanı, her iki hidrojen gördüğünde suyu oluşturan oksijen gibi değerlendirmemek gerekir. Siyaset ve siyasal ilişkiler, bireyin siyasal değişim ve gelişim skalasıdır ki, siyaset bu argüman üzerine kuruludur. Siyaset, bireylerin edindikleri bilgi, tecrübe, statü, rol, etkileme, etkilenme, kültür edinme, çatışma ve uyuşma gibi ilişkiler ağı içinde değişebileceği ve toplumun da bu değişiklik aracılığıyla dönüşebileceği karşılıklı etkileşim sürecinin dinamiklerim ele almaktadır. Bu yönüyle, siyaset; mutlak, genel ve evrensel kanunlar koyan; sebep- sonuç ilişkileri yaratan; bireysel, toplumsal ve siyasal deterministik ilkeler geliştiren; Ahmet'in röntgenini çekip Ahmet'lere teşhis koyan bir "bilim" olarak ele
almak yerine, insanın psikolojik önceliklerinden kaynaklanan davranışların siyasetteki etki alanını ve siyasetin de insan davranışlarına etkilediği ilişkiler dünyasının ip uçlarını bulmaya çalışan bir araştırma yöntemi olarak ele almak gerekir.
İnsan; varlığını korumak, güvenlik içinde yaşamak, kendisini gerçekleştirmek, yaşam şartlarını iyileştirmek, duygu dünyasını tatmin etmek, iktidar arzusuna ulaşmak, özgürlüklerini kullanmak amacıyla içine doğduğu çevrenin gerçeklerini etkilemek ve değiştirmek ister. Çevre de, bireyin bu amaçlarına ulaşması için ya ona hizmet eder, ya da kendi belirlediği hayat standartlarım ve kültürünü dayatarak, ona engel olur. İnsanın ilk amacı, kendisinin günlük yaşam alanlarını belirleyen ve diğer kişilerle ilişkisini düzenleyen karar alım ve uygulayım alanlarına katılmak ve onları etkilemektir. Her insanın birbirinden ayrı "gerçekliği" vardır. Ama bu gerçekliğin ortak bir yönelimi söz konusudur: kendini gerçekleştirmek ve toplum ve siyasa içindeki yerini ve değerini keşfetmek.
İnsanın, "siyasal insan" olma mücadelesi bir süreçtir. İnsanın doğası, çıkarları, davranış kalıpları, değer yargıları, hayat ilkeleri bir kez kurulmaz, ilk ve son kez de kurulmaz. Kurulu bir ilkesellikten yola çıkarak da insanın toplumsal ve siyasal mukadderatı belirlenemez. Çünkü, insan, asla durağan olarak varlığını korumaz, devamlı olarak yeniden var olma mücadelesi verir ve kendim her "yeni" karşısında "yine"den yaratır. Süreklilik içinde olan da budur zaten. Siyaset de, birey-toplum-siyasal iktidar arasındaki ilişkilerin üzerine bina edildiği ilkeleri, kanunlan, değerleri belirlemekten ziyade, olan ile olması gereken arasındaki ince çizgilerin ipuçlarını verir. Siyasetin, üzerine oturduğu o hassas çizgi (kıldan ince, kılıçtan keskin) ise, insanın asla belirlenmiş tek bir psikolojik dünyasının olmadığıdır. Her bir insan kadar psikolojik güdünün, her bir insan kadar siyasetin olabileceği gerçeği, siyasetin en önemli ilkesidir. Bu yüzden, tarih boyunca siyaset teorisyenleri ile siyasetçiler arasındaki teori-pratik açmazı sürüp gitmektedir. Siyasetin teorisi, gerçek hayatta, kitapta durduğu gibi durmamaktadır. Çünkü, her siyasal ilke veya teori, karşı karşıya geldiği her bir insan psikolojisi içinde dönüşerek başkalaşır. Pratikte kullanılan; siyasette %99 ile %1 in birbirine eşit olduğu teorisi bu açıdan anlamlıdır. Veya Machiavelli'nin, modern siyasetin babası kabul edilmesinin nedeni de budur.
Siyaset, tek taraflı bir belirleyicinin bireyi ve toplumu şekillendirmesi üzerine kurulmaz. Siyasal iktidarın, bireysel ve toplumsal alana müdahil olması ile siyasetin en temel ilkesi olan, mücadele, muhalefet, dialog, çatışma gibi süreçler yok olur. Siyaseti, siyaset yapan şey iktidarın varlığı değil, tam tersine muhalefetin varlığıdır. Bu yüzden, siyasal monolog üzerine işleyen etkileşim sistemleri siyaset değil olsa olsa despotizm olur. Siyaset, iktidar tarafından belirlenmiş ilişkiler ve kurallar dünyasının gölgesinde var olamaz. Siyaset, toplumsal ilişkileri kişisel eğilimlerin belirlediği, keyfi iktidarın yönlendirdiği, siyasal iktidarın kontrol edilemediği bir süreç değildir. Çünkü, siyaset; olasılıklar arasında tercih yapmak, seçim yapmak, hatta her bir bireyin bizzat kendisinin bir olasılık olması/yaratabilmesi durumudur. Siyaset, taraf tutmaktır; tarafların olması ve kendi çıkarlarının gerçekleştirilmesi için ortak belirlenmiş yasalar içinde mücadele etmektir. Farklılıklar yoksa taraflar, taraflar yoksa siyaset de yok demektir. Tek taraflı belirlenen ilkeler, değerler, sistemler, ideolojiler kısaca tek tanımlı ve tek yönlü adalet kurgulaması siyasetin değil despotizmin göstergesidir.
Siyaset, tek tek bireylerin hayat/adalet düzenlemesi olduğu, ama bu düzenlemelerin, asla diğer bireyleri ve toplumu düzenlemesinin aracı kılınmaması gerektiği konsensüsü üzerinde yaşar. Siyaset, farklı ve sonsuz sayıda adalet düzen(leme) lerinin tartışıldığı bir arenadır, tek bir düzenin dayatıldığı değil.
Siyaset, varlığını ve sürekliliğini, insanların farklı psikolojik gerçeklerinden almalıdır. Bu, her insana özgü ilişkiler ve kanunlar belirlenmesine değil, tam tersine, herkesin özgür ve eşit, genel, kişiselliklerden uzak haklara sahip olması ile mümkündür. Siyasetin konsensüs yaratıcı bu genel ilkeleri, sürekliliğini, farklı gerçekliklere uygun, ortak hak ve özgürlüklerin meşruiyet gücünden almalıdır. Siyaset, bireysel tercih ve özgürlük inancının sürekliliğine dayanmalıdır ve siyasal iradeye ve iktidar ilişkilerine aktif katılım ve değer gücü veren toplumsal rızadan başka bir şeyden "güç" almamalıdır. Siyasetin, bireysel tercihleri kendisiyle örtüştürmesi ve siyasa} kültürün üzerine oturduğu farklılıkları ve insanların psikolojik güdülerinin çatışmasını yok etmeye çalışması despotizmin doğması demektir. Örneğin: insanın korku doğası üzerine kurulu bir siyasal düzen; güvenlik kaygısı, güç gösterisi ve teyakkuz sendromu içerisinde insanın özgürlük doğasını yok eder; kendini topluma adamak doğası üzerine kurulu bir siyaset; kamu yararı, toplumsal menfaatler, ulusal çıkar müphemlikleri arasında insanın kendini gerçekleştirme doğasına hayat hakkı tanımaz.
Unutulmamalıdır ki; daha önce belirttiğimiz gibi, insanın doğasının keşfedilmesi, insanı değiştirmedi; toplumsal yapılanmanın derinliklerinde yatan sırrın keşfi de toplumu değiştirmedi ve siyasetin, mutlak kanunlar), genel geçer teorileri ve insan psikolojisinin sayısal veriler ışığında "bilimsel" olarak yeniden düzenlenmesi de siyaseti ve iktidar ilişkilerini değiştirmeyecektir. Siyaset, insanların doğasını, doğasının iyileştirilmesini, geliştirilmesini düzenlemek üzerine değil, insan doğasının kendisini gerçekleştirmesinin önündeki engelleri kaldırmak ve gelişmesini kolaylaştıran şartlan yaratmak üzerine kurulmalıdır. Tek siyaset yolu da, insanın kendi doğasını ve doğasından kaynaklanan özgürlüklerine sadece kendisinin belirlemesi ve düzenlemesidir. Diğer tüm belirleyici ve düzenleyici siyasetler insanın köleliğini geliştirir. Bu yüzden, "siyasal insan" olmak süreci, bir ucunda özgürlük, diğer ucunda da kölelik olan bir yoldur. Bu yolda insan iki tercihle yüz yüzedir: olmak ya da olmamak.
KAYNAKÇA
Ağaoğuilan, M. Ali, Eski Yunanda Siyaset Felsefesi, V/Teori Yayınlan, Ankara, 1989.
Akal, Cemal Bali, Sivil Toplumun Tanrısı, Afa Yayınları, İstanbul, 1990.
Apter, David.A., The Politics of Modernization, Chicago: University of Chicago Press,1965.
Barker, Ernest, The Social Contract, Oxford: Oxford U.P. 1962.
Bodin, Jean, "Devlet Üstüne Altı Kitap'tan Seçme Parçalar", Çev: M. Tuncay, Batıda Siyasi
Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar II, Yeni Çağ, Der: Mete Tuncay, AÜSBF Yayınları, Ankara, 1969.
Campbell, T. D., Adam Smith and Natural Liberty, Political Studies V, 1977.
Crick, Bernard, In Defence of Politics, London: Pelican ed., 1964.
Duverger, Maurice, Politikaya Giriş, Çev: Samih Tiryakioğlu, Varlık Yayınlan, İstanbul,1964.
Ebenstien, William, Siyasi Felsefenin Büyük Düşünürleri, Çev: İsmet Özel, Şule Y., İstanbul, 1996.
Gemahling, Paul, Büyük Ekonomistler, Çev: Zühtü Uray, Devlet Basımevi, İstanbul, 1939.
Göze, Ayferi, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Beta Yayınları, İstanbul, 1987.
Güriz, Adnan, Faydacı Teori, A.Ü.Hukuk F.Yayınlan, Ankara, 1963.
Güriz, Adnan, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, A.Ü.Hukuk F. Yayınlan, Ankara, 1969.
Hayek, Friedrich A.von, Kölelik Yolu, Çev:T. Feyzioğlu-Y. Arsan, Liberté Yay, Ankara,1999.
Hegel, G.W.F., Tarihte Akıl, Çev: Onay Sözer, Ara Yayınları, İstanbul, 1991.
Hobbes, Thomas, Leviathan, Çev. Semih Lim, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 1993.
Hume, David, İnsan Zihni Üzerine Bir Araştırma, M.E.B.Yayınları, Ankara, 1984.
Kant, Immenuel, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, Çev: I. Kuçuradi, Hacettepe Ü.Yay., Ankara, 1982.
Lasswell, Harold D., Politics; Who Gets What, When, How, New York: Meridian Books,1958.
Locke, John, "Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme'den Seçme Parçalar", Çev: M.
Tuncay, Batıda Siyasi Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar II, Yeni Çağ, Der: M.Tuncay, AÜSBF Yayınlan, Ankara, 1969.
Machiavelli, Niccole, Prens, Çev: Nazım Gönenç, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul,1994.
Marx, Karl -Friedrich Engels, Devlet ve Toplum, Der: Rona Serozan, May Yayınlan, İstanbul, 1977.
Marx, Karl, 1844 Felsefe Yazıları, Çev: Murat Belge, Verso Yayınları, İstanbul, 1986.
Mili, John Stuart, Faydacılık, Çev: Nazmi Coşkunlar, M.E.B. Yayınları, İstanbul, 1986.
Minogue, Kenneth, Siyaset ve Despotizm, Çev: Ünal Gündoğan, Liberté Yayınlan, Ankara,2002.
Platon, Devlet, Çev: Sebahattin Eyüboğlu-M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995.
Rüssel, Bertrand, Batı Felsefe Tarihi 3, Say Yayınları, İstanbul, 2002.
Sabine, George, Yakın Çağ Siyasal Düşünceler Tarihi, Çev: Özer Ozankaya, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1991.
Selik, Mehmet, İktisadi Doktrinler Tarihi, Gerçek Yayınlan, İstabul, 1988.
Smith, Adam, Ulusların Zenginliği, Çev: Ayşe Yunus - Mehmet Bakırcı, Alan Yayınları,İstanbul, 1985.
Spencer, Herbert, The Man Versus The State, The Beacon Press, Boston, 1950.
Sunar, İlkay, Düşün ve Toplum, Birey ve Toplum Yayınlan, İstanbul, 1986.
Şenel, Alaattin, Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınlan, Ankara.
Weber, Max, Sosyoloji Yazıları, Çev: Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınlan, İstanbul, 1993.
1 Yorum
kapsamlı,geniş bir makale.bir,iki düşünce dışında genel olarak çok haklı tesbitler var.somut durumlar üzerine çok güzel tahlil ve analizler var.bu siteye giren herkesin ilk okuması gereken makalelerden bir tanesi.teşekkür ederim.