KLASİK MANTIKTA KATEGORİLER TEORİSİ - 3

2. Süreksiz nicelikler: Ortalarında eşit bölümleri için müşterek uç teşkil edecek bir sınır bulunması imkansız olan niceliklerdir. Söz ve sayı gibi. Buna göre ortasında müşterek bir sınır bulunan her şey sürekli, ortalarında kendilerini ikiye ayıracak ve ayırdığı iki kısım arasında müşterek bir sınır olması imkansız olan şeyler ise süreksiz niceliktir. Süreksiz niceliğe “on” sayısı örnek verilebilir. “On” sayısının iki parçası, mesela “beş” ve “beş” tir. Fakat “on” sayısını meydana getiren iki tane “beş” arasında (mesela çizgide bulunduğu gibi) ortak bir sınır bulmak mümkün değildir.

Nitelik (keyfiyyet): Nitelik, “fertlerle ilgili olarak “O nasıldır?” sorusunu soran birisine verilebilecek bir cevaptır” şeklinde tanımlanır. Kısaca nitelik, cisimde sabit olarak bulunan her durumdan ibarettir, beyazlık ve siyahlık gibi. Gazali niteliğe renkler ve şekilleri örnek vererek ayrıntılı bir şekilde açıklamaya çalışır.

Farabi’ye göre, bir yüksek cins olan nitelik, dört orta cinse ayrılır.

a. Meleke ve hal,
b. Tabiî kuvvet ve tabiî kuvvetsizlik,
c. İnfiali keyfiyet ve çeşitleri,
d. Kemiyet

olmak bakımından kemiyette bulunan keyfiyetler. Gazali’ye göre nitelik, tasavvurunda dışardan bir şeye ihtiyaç duymaz ve kendisi dolayısıyla cevherlerde bir bölünme de meydana gelmez; renk, tat, koku, sertlik, kuruluk, sıcaklık, soğukluk gibi duyu ile idrak edilen duyumlar (mahsusat) ve olgunluğa (kemal) yatkın olmak veya olmamak, sağlıklı olmak-olmamak, güçlü olmak, zayıf ve hasta olmak gibi duyularla idrak edilmeyen, duyuların dışında başka bir şeyle idrak edilen niteliksel ilintiler gibidir.

İbn Sina, keyfiyetleri duyularla algılanan ve duyularla algılanmayan şeklinde bir ayrıma gider. Ayrıca İbn Sina, Farabi’nin dört orta cins olarak ele aldığı keyfiyetlerin sadece ikisini yani tabiî kabiliyet (kuvvet) ve tabiî kabiliyetsizlik (kuvvetsizlik) ile meleke ve hal’ı ele alır. İbn Sina’daki niceliklerle ilgili ayrıma Gazali’de de rastlamaktayız. İbn Sina ve Gazali’nin bu ayrımını Farabi, infiali keyfiyetler ve infialler grubu içerisinde ele alır. Bazı mantıkçılar, ayrıca niteliği, niceliğin ne olduğu yönüyle “nicelikle özelleşen” ve “nicelikle özelleşmeyen” şeklinde ikiye ayırarak, birincisine; “yüzeyin dörtgen”, “çizginin düz” ve “sayının tek ve çift” olmasını örnek verir. Nicelikle özelleşmeyen nitelik ise; “duyularla kavranan (mahsus)” ve “duyularla kavranamayan (gayri mahsus)” şeklinde ikiye ayrılır.

Göreli (İzafet): “Biri diğerine kıyas ile söylenen iki şey arasında ayniyle ve kendisiyle vaki bir nisbettir.” Diğer bir ifade ile babalık, kardeşlik, evlatlık, komşuluk, arkadaşlık, paralellik, sağında ve solunda bulunma şeklinde karşıtların bulunmasından dolayı cevherde meydana gelen ilintidir. Yani varlığı bir başka şeye kıyasla olan niteliktir. Mesela, babalık vasfı; karşısında evlatlık bulunmadan, babaya ait bir özelik olamaz. Göreliye iki kat, yarım, çocuk, baba gibi örnekler verilebilir. Göreli kategorisi “O, onun nesidir?” sorusuna verilen cevapta bulunur.

Gazali’ye göre görelik, cevher ve arazda meydana gelir ve izafe edildiği kategorilere nisbetle bir takım kısımlara ayrılır:

Cevhere nisbetine; baba ve çocuk, efendi ve köle vb.
Niceliğe nisbetine; küçük ve büyük, az ve çok, yarım ve tam vb.
Niteliğe nisbetine; meleke ve hal, his ve mahsus, ilim ve malum.
Mekana nisbetine; yukarı ve aşağı, üst ve alt, sağ ve sol.

Zamana nisbetine göre ise; hızlı ve yavaş, önce ve sonra gibi örnekler verilebilir. Gazali, göreliyi bir de şu kısımlara ayırmaktadır:

1. İzafe edilenlerin ikisinin isimlerinin değişmesi; baba ve çocuk, efendi ve köle gibi.

2. İsimleri bir birine uygun olanlar; kardeşin kardeşle, arkadaşın arkadaşla ve komşunun komşuyla olması gibi.

3. İsmin kökünün değişmesi ve türevlerinin değişmemesi; malik ve memluk, alim ve malum gibi.

Muzaf olmadığı zaman, göreli gerçekleşmez, “baba” insandır ancak o, insan olması itibariyle muzaf değildir, çünkü onun izafetine delalet eden baba lafzıdır. İzafete lafzın delalet etmesi, iki yönden uygun olmalıdır; yani “baba, çocuk için babadır” ve “çocuk, baba için çocuktur.” Eğer “baba” insanın babasıdır denirse, insan çocuk için insandır demek mümkün değildir. Görelide ittihadın gözetilmesi gerekir. İki izafe edilenden biri daha muhassal olarak bilindiğinde, diğerinin de aynı şekilde bilinmesi izafetin özeliklerindendir; onlardan birinin varlığı diğerinden önce veya sonra değil, onun varlığıyla birlikte olur.

Mekan: Mekan, altta ve üstte olması şeklinde nesnenin bir mekanda bulunması ya da cevherin, kendisinde bulunduğu mekana nisbet edilmesidir. Mekan, “O nerededir?” sorusunun cevabı olarak da tarif edilebilir. Mesela “Zeyd nerededir?” sorusuna, “O evdedir, çarşıdadır” vs. şeklinde cevap verilir. Mekan kategorisi, bir cismin kendi mekanına olan nisbeti, bağlılığıdır. Fakat bu, ne bizzat mekanın kendisidir ne de mekan ve cisimden mürekkeptir.

Gazali’ye göre, bütün cisimler bir mekandadır, ancak bunlardan bazıları açıkça bilinir; insan, tek bir alem gibi. Diğer bazılarının mekanı ise te’vil ile bilinir; bütün alemin mekanının bilinmesi gibi.

Farabi de olduğu gibi Gazali’de de mekanın iki türü vardır: Bizzat bir yerde olan şeyin mekanı ve izafet ile bir yerde olan şeyin mekanı.

a. Bizatihi Mekan: evdedir, çarşıdadır, vs.
b. İzafi Mekan: yukarıda, aşağıda, sağda, solda, etrafta ve ortada, arasında, arkasında, yanında, beraber, üstünde vs.

Bu ayrım göz önünde bulundurulduğunda, bir cismin bulunduğu cüz’i mekan, onun zati mekanıdır, gerçekte mekan olmayan fakat bir başka varlığa nisbetle söylenen şey de izafi mekan olmaktadır.

Zaman: Zaman, “Ne zaman?” sorusunun cevabı olarak söylenen şeydir. Yani nesnenin dün, önceki yıl, bugün gibi, bir zamanda bulunmasıdır. Farabi zaman kategorisini, “bir şeyin belirli bir zamana taallukudur” şeklinde tanımlar. İbn Sina’ya göre ise zaman, geçmişte, gelecekte veya belli bir zaman içinde bulunmayı ifade eden yüklemdir.

Zaman; şimdi, geçmiş veya gelecekte olması bakımından tanımlanır. Bu tanımlama ya dün, dünden önce, yarın, gelecek yıl, yüz seneye kadar gibi meşhur isimlerle ya da sahabe dönemi, hicret vakti gibi şimdiye kadar bilinen hadiselerle olur. Ayrıca, meydana gelen bir hadisenin “birinci” ve “ikinci” olmak üzere iki tane zamanı vardır. Mesela, savaşın filan sene, filan ay, filan gün saat altıda olmasında, “saat altı” ifadesi “birinci” zamandır. Yani asıl zaman “şu saatlerde” dediğimiz zamandır. “İkinci” zamanı ise filan senenin, filan ayının, filan günü vs., den ibarettir.

Durum (vaz’): Durum, oturuyor, uzanıyor, ayakta, yaslanmış, yatmıştır gibi cismin bazı parçalarının diğer parçaları ile olan ilişkisidir. Farabi durumu, “belirli (mahdud) bir cismin cüzlerinin, içinde bulundukları belirli bir mekanın bölümlerine müsavi veya uygun olmasıdır” şeklinde tanımlamaktadır. Böyle bir hal ise her cisimde mevcuttur. Çünkü her cismin belli bir durumda mekanı vardır. Mesela, bilindiği gibi insan, durum kategorisinde çeşitli durumlara sahip olabilir; durmak, oturmak, dikilmek, yaslanmak, sırtüstü yatmak gibi. İşte bu durumlarda insanın başı, sırtı, omuzları gibi organlarından her biri ya kendisine uygun yahut da ona müsavi olan bir mekan parçasında bu adı geçen durumlardan birinde bulunur.

Gazali’ye göre, insan yürüdüğü zaman, onun durumu değil, üzerinde olduğu mekan değişir, çünkü durum, mekanın değişmesi değildir. Ona göre bazen durum, cismin kendi zatına nisbetle olur, insanın cüzleri gibi. Bazen de başka bir cisme izafet ile olur, orta, sağ, alt, üst ve diğer yönler bakımından izafetin kendisinde sabit olduğu mekan böyledir. Böylece, durum hem zat ile hem de izafet ile meydana gelmektedir. Fakat zatı itibariyle durumu olmayan şeyin, izafet ile durumu olmaz. Ayrıca durum, bazen ilk özel mekanına (birinci mekan), bazen de kendisi ve kendisinin çevresindekiler arasında müşterek olan ikinci mekana nisbetle olur. Çünkü her insan için hem kendisi hem de çevresindeki şeyler bakımından bir mekanı vardır.

Sahip olma: Nesnenin, yer değiştirmesi ile içinde yer alan şeyin de yer değiştirmesidir. İnsanın sarıklı, giyinik, ayakkabılı olması veya atın semerli ve gemli olması böyledir. Atın veya insanın yer değiştirmesi ile kendileriyle bulunan şeyler de yer değiştirir. Eğer bir nesne bir nesneyi kuşatmıyor fakat onun yer değiştirmesi ile değişiyorsa kuşatan, kuşatılan nesnenin mülkü değildir. Mesela, giysisini başının üstünde taşıyan, giyinik değildir. Bir nesne bir nesneyi kuşatıyor fakat onun yer değiştirmesi ile yer değiştirmiyorsa yer değiştirmeyen, yer değiştirenin mülkü değildir. Ev, insanı; kap, suyu kuşatır, fakat ikisi de kendilerini kuşatan şeyin yer değiştirmesi ile yer değiştirmez.

Sahip olma ikiye ayrılır:

a. Tabii sahip olma: canlının derisi ve kaplumbağanın kabuğu gibi.
b. İradi sahip olma: insanın gömleğinin olması gibi.

Bir kova içinde suyun bulunması kovanın suya sahip olduğunu göstermez. Çünkü kova, suyun intikal ettirilmesiyle intikal etmez tersine su, kovanın intikaliyle yer değiştirmektedir. Gazali’ye göre suyun kovada taşınması, sahip olma kategorisine değil, mekan kategorisine girer.

Etki: Başkasına etki ederken, nesnenin etken (fail) olmasıdır; yanma eylemi esnasında ateşin yakıcı ve sıcak olması, yakıyor, kesiyor gibi. Diğer bir ifade ile etki, cevherde mevcut olan şeyin kendisinin dışında olan bir şeye etki yoluyla nispet edilmesidir. Etki kategorisinin var olabilmesi için her şeyden önce etkilenebilen bir şeyin olması gerekir.

Gazali, varlığın sebeplerine inanan bir kimseye göre, kardaki soğukluğu, ateşteki sıcaklığı, eşyadaki kesilmeyi meydana getiren bir sebebin var olduğunu ifade eder. Sebep yönüyle olan bu nisbet, etki olarak isimlendirilir. Çünkü “ısıtıyor, soğutuyor” dendiği zaman, “ısıtıyor”un anlamı ısıtma, “soğutuyor”un anlamı ise soğutma fiilini gerçekleştirmektir. Böyle biri, iradesi olmayan her şeyin fiilini mecazi olarak gördüğü için, bunların etki olarak isimlendirilmelerinin mecazi olduğunu kabul eder. Fakat bu durum onun “onu ateş ısıttı” sözünü inkar etmesini gerektirmez.
1 | 2 | 3 | 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP