ANGLOSAKSON BİLİM FELSEFESİ - 2

Bu, temel olarak Mach'ın görüşüdür. Bu görüşün pozitivistler arasındaki başlıca temsilcisi Sehlick'ti. Deneylerimizin nasıl edinildiği konusundaki açıklamalarının ayrıntılarına burada girmeyeceğiz. Önemli olan, deneylerin öznel olması ve deneyler konusunda güvenilir bilgi edinebileceğimiz düşüncesidir. Pozitivistlerin, tüm bilimsel kavramları deneye dayandırma çabalarının en geniş-çaplı ve en gelişmiş biçimini temsil eden Carnap'ın Der logische Aufbau der Welt (1928) adlı yapıtı, birinci ilkeden hareket eder. Carnap bu kitabında bütün kavramları «temel deneyler» dediği şeylere dayandırmaya çalıştı. Temel-deneyi de, belirli bir anda bütün duyulardan toplanan duyumların tümü olarak tanımladı.

İkinci ilkenin savunucuları ise (öncelikle Neurath, daha sonra da Carnap) bilimin öznel bir dayanağı olamayacağı ve tüm ampirik bilgilerin bir ölçüde güvenilmez olduğu görüşünden hareket ediyorlardı. Gözlemsel bir önermenin doğru olup olmadığını kesin olarak bilmek olanaksızdı. O halde, gözlemlenebilir olan, ama öznel olmayan neydi? Elbette ki, çoğu insanların gördüklerine inandıkları şeyler. Böylece göziemlenebilirlik özneler-arası gözlemlenebilirlik oluyordu ve özneler-arası gözlemlenebilir şeyler de, genel olarak, makro-fiziksel nesneler ve özgülükler ve tabiî ki insan davranışlarıydı. Bu görüşlere bazen fizikselcilik (physicalism) de denir. Ancak fizikselcilik, başka görüşleri de kapsar; herşeyin bir çeşit fizik nesneye dayandınlabileceğini savunur. Fizikselciler yalnızca, fiziğin temel parçacıklarına değgin terimleri kabul ederler. Onlara göre, bütün öteki terimler bunlardan kalkılarak tanımlanmalıdır.

Tek Bir Bilim

Yukarıda tanıttığımız pozitivist akımların ikisi de (Carnap'ın temel-deneyleri olsun ya da Neurath'ın gözlem terimlerinin betimlediği özneler-arası olgular olsun), bilimin tüm dallarının konusunun aynı şey olduğunu savunuyordu. Yani, mantıkçı pozitivizm tek bir bilim fikrîni ortaya atıyordu. Bu düşünce okulunun amacı, aslında böyle tek bir bilimin kurulmasıydı. 1929 yılında açıklanan «Bilimsel Dünya Görüşü: Viyana Çevresi» başlıklı programda şöyle deniyor:

«Amacımız, tek bir bilimin, yani insanlığın edinebileceği tüm bilgileri; fizik ve psikoloji, doğa bilimleri ve edebiyat, felsefe ve özel bilimler gibi birbirinden tamamen ayrı disiplinlere ayırmaksızın içinde toplayan bir bilimin yaratılmasıdır. Bu amaca ulaşmanın yolu Peano, Frege, Whitehead ve Russell'in geliştirmiş oldukları mantıksal çözümleme yöntemî'ma kullanılmasıdır. Bu yöntem, bilimi metafizik sorunlardan ve anlamsız önermelerden arındırmak ve aynı zamanda, doğrudan gözlemlenebilir içeriklerini, yani 'verilmiş olanı' göstermek yoluyla ampirik bilimin anlamını, kavramlarını ve önermelerini açıklığa kavuşturmaktır.»

«Neden» Kavramı

Değişik bilimlere özgü kavramların yanısıra, «neden» kavramı gibi, bilimlerin birçoğunda ya da tümünde kullanılan kavramlar vardır. Mantıkçı pozitivistlere göre bu kavramların da tanımlanması ya da indirgenmesi gerekiyordu. Böylece, Hume'un «neden» kavramına ilişkin çözümlemesini devraldılar, ancak katışıksız mantıksal kavramlar aygıtına uydurabilmek için bu çözümlemeyi bir ölçüde değişikliğe uğrattılar. Hume'un çözümlemesinin en önemli öğeleri şunlardı:

1 — «a, b'ye neden olur» önermesi, (bazı koşullar dışında) «a ve b türü alaylar arasında evrensel bir bağlılaşım (correlation) vardır» önermesiyle eşanlamlıdır;

2 — a'nın b'ye neden olması, a'nın zorunlu olarak b'ye yol açması demek değildir; zorunluk, biz insanların dünyadaki ilişkilere uyguladığımız öznel bir anlayıştan ibarettir.

Daha önce de söylediğimiz gibi, pozitivistlerin Hume'dan ayrıldıkları noktalardan biri önermelerin, içerdikleri kavramlardan önce geldiği görüşüdür. Bu yüzden pozitivistler «neden» kavramından çok «neden-önernıeleri»nden söz etmişlerdir. «Isı yükselmesi, uzunluğun artmasına neden olur» şeklindeki bir «neden-önermesi», pozitivist tarzda biraz basitleştirilmiş haliyle (Vx) (Tx —> - Lx) olur ve «bütün x'ler için geçerlidir: x'in ısısı yükselirse, x'in uzunluğu artar» şeklinde okunur. Bu çözümlemenin Hume'un çözümlemesiyle ortak yanı, «neden önermesi» ndeki «zorunluğun» ortadan kalkması ve önermenin yalnızca genel bir ilişkiyi ifade etmesidir. «Neden-önermeleri», evrensel bağlılaşımlar haline gelir. Buradaki «eğer-o halde» ilişkisi daha önce sözünü ettiğimiz maddesel içerimdir ve bu örnekte de bazı mantık sorunlarına yol açar. Ancak çözümü için bir hayli çaba harcanmış olan bu sorunlar üzerinde durmayacağız.

Birçok pozitivist, bu çözümlemenin vargılarından (consequence) birini, yani zorunlu ve geçici genellemeler arasında bir ayrım yapılamayacağını kabul edemedi. İki ayrı türden olayın hep birlikte görülmesinin, bir rastlantıya ya da zorunluğa dayanması arasında kavramsal bir ayrım yapılamadı. Gündüzün gecenin nedeni olduğu söylenebilir miydi? Mantıkçı pozitivizmin kullandığı kavram aygıtı çerçevesinde geçici ve zorunlu genellemeleri birbirinden ayırma denemelerinin hiçbirisi doyurucu olmamıştır. Bu sorunun şimdilerdeki en yaygın çözümü şudur: zorunlu genellemeler, yalnızca olguya-karşıt (contrary-to-fact) koşullu önermeleri (yani, «a olsa idi, b de olurdu» şeklindeki önermeleri) desteklemeleri bakımından, geçici genellemelerden ayrılırlar, Hempel'den aktaralım:

«"Şu mumu kaynar su dolu bir kaba koyarsak, eriyecektir" önermesi, parafinin 60 °C üzerindeki ısılarda sıvılaştığına ilişkin yasayla (ve suyun 100°C ısıda kaynaması olgusuyla) desteklenebilir. Ancak 'Şu kutudaki bütün taşlarda demir vardır' önermesi, olguya-karşıt bir önerme olan 'Şu taşı kutuya koyarsak, içinde demir bulunacaktır' şeklindeki önermeyi desteklemek için kullanılamaz. Bir yasa, geçici olarak doğru olan bir genellemenin tersine, birlikte-evetleyici (conjunctive) koşullu önermeleri, yani 'a olursa, b de olur' şeklindeki, a'nın olup olmayacağı sorusunun açık bırakıldığı önermeleri destekleyebilir. 'Şu mumu kaynar su dolu bir kaba koyarsak, eriyecektir' önermesi buna bir örnektir.»

Ancak, olguya-karşıt ve birlikte-evetleyici önermeler, mantıkçı pozitivizmin başlangıçta savunduğu ideal mantık diliyle ifade edilemez. Bu yüzden, ya bunun doğurduğu bütün sonuçlara rağmen, dil kurallarının değişikliğe uğratılması gerekmiş ya da zorunlu ve geçici genellemeler ayrımından vazgeçmek zorunda kalınmıştır.

Nedensel Açıklamalar

Nedensel açıklama nedir? Pozitivistlere göre, yalın bir olayın açıklanması, söz konusu olayı betimleyen tekil önermenin bir veya birkaç yasadan ve başka tekil önermelerden tümdengelim yoluyla çıkarılmasından ibarettir. En karmaşık olmayan durumda, aşağıdaki örnekteki gibidir:

Yasa: Bütün x'Ier için geçerlidir: Eğer (x bir bakır parçası ise ve ısıtılırsa), o halde (x genleşir).
Tekil önerme: a ısıtılan bir bakır parçasıdır
Tekil önerme: a genleşir

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, «a genleşir» önermesinin doğruluğu kabul edilen yasalardan ve tekil önermelerden tümdengelim yoluyla çıkarılabileceğinin gösterilmesi halinde, a'nın neden genleştiği sorusu yanıtlanmış sayılmaktadır. Bu örnek çok ilkel görünmekte ve neyin açıklandığı da pek anlaşılamamaktadır. Ancak daha karmaşık durumlarda, örneğin temel bir kavramın diferansiyel denklemlerinden çıkarımlar yapılmasının sözkonusu olduğu haillerde, bu ilkellik ortadan kalkmaktadır.

Pozitivistlere göre, açıklamalar ve ön-deyiler (predictions) aşağı yukarı aynı mantık yapısına sahiptir. Ayrıntıya girmeksizin, yukarıda verilen örnekten, aynı mantık şemasını kullanarak a'nın genleşeceği konusunda ön-deyide bulunmanın nasıl olanaklı olabileceği görülebilir. Yukarıdaki karmaşık olmayan örnekte açıklama ile ön-deyi arasındaki fark, ayrı tekil önermelerden hareket edilmesinden ibarettir. Açıklama halinde 'a genleşir' önermesinden, ön-deyi halinde 'a ısıtılır' önermesinden hareket edilir. (Bu açıklama modelinin eleştirisi için Popper'in eleştirilmesi bölümüne bakınız.)

Bazen yasaların açıklanmasının, bunların, daha güçlü yasalardan ya da kuramlardan tümdengelim yoluyla çıkarılmasından ibaret olduğu da söylenmiştir. Örneğin, Newton'un kuramından Galileo'nun düşen cisimler yasasının ve Kepler'in gezegenlere değgin yasalarının çıkarılabileceği söylenmiştir. Kuramsal terimler ve gözlem terimleri ayrımıyla birleşen bu görüş, pozitivist olarak sınıflandırılması gerekli bazı özgül görüşlerin doğmasına yol açmıştır. Galileo ve Kepler'in yasaları mesafe, hız ve zaman arasındaki ilişkilere değgindir; oysa Newton'un teorisi yerçekimi güçlerini varsayar. Galileo ve Kepler'in yasaları gözlem terimlerinden oluşur; oysa Newton'un deneysel yasalar ve kuramlar arasında bir ayrım yapılmasını gerektiren kuramı, kuramsal terimleri kapsar. Galileo ve Kepler'in «deneysel yasaları» mn Newton'un kuramından daha önce ortaya atıldığı da bir gerçektir.

Pozitivistler bakımından bütün bilim dalları için bir paradigma oluşturan fizik biliminde bilgi kuramı açısından önce geldiği kabul edilen deneysel yasalar, bu örnekte olduğu gibi, kuramdan ve kuramsal terimlerden önce ortaya çıkmıştı. Bu yüzden birçok pozitivist, bu örneği bilimsel araştırmaya model olarak gösterdi: Önce deneysel yasaları koy, sonra bunlardan kuramsal sistemler kur! Pozitivistlerin çıkış noktalarından kalkılarak bu çağrıya varılamayacağını belirtmek isteriz. Mantıkçı pozitivizm her zaman bir kurama ulaşılması («buluş bağlamı»: «context of discovery») ile bir kuramın desteklenmesi («doğrulama - haklı çıkarma bağlamı»: «context of justification») arasında çok kesin bir ayrım yapmıştır. Pozitivistler kuramların nasıl desteklenmesi gerektiği sorununun çözümünü, bilim felsefesinin görevi saymışlar; kuramlara nasıl ulaşıldığı sorununun çözümünün ise, ampirik psikolojinin alanına girdiğini, psikolojinin de felsefeyle hiçbir ilgisi olmadığını savunmuşlardır. Bu çıkış noktalarına sıkı sıkıya bağlı kalan bir bilim felsefecisinin, «önce deneysel yasaları koy» şeklinde yöntem kuralları getirmesi olanaksızdır. Yapabileceği tek şey, kuramın bundan önce veya sonra kurulmasına bakılmaksızın, kuramsal terimlerin gözlem terimlerine dayandırılması gerektiğini söylemektir.

Mantıkçı pozitivistlerin kuramlarının belitsel (axiomatic) sistemler olarak kurulması görüşüne verdikleri önem bir ölçüde bütün açıklamaların ve ön-deyilerin tümdengeümsel çıkarımlardan ibaret olduğu düşüncesine dayanır. Eğer belitsel biçimde bir kuram varsa, bu kuramdan neler çıkarılabileceğini görmek çok daha kolaydır.

Tümevarvmsal Mantık

Tamamen mantıkçı pozitivist bilim felsefesine özgü olan bir şey, tümevanmsal mantık denilen bir yöntemin geliştirilme çabasıdır. Tümevarımsal mantığın ön-koşulu, ilgilenilen kuramı ifade eden önermelerin ve söz konusu kuramın doğrulanması bakımından geçerli verileri betimleyen önermelerin (kanıt önermelerinin) verilmiş olmasıdır. Tümevanmsal mantığın, varsayımlara nasıl ulaşıldığı ya da verilerin nasıl bulunduğu konularıyla ilgisi yoktur; bu mantık, «buluş bağlamı» ile değil «doğrulama —haklı çıkarma— bağlamı» ile ilgilidir. Verilmiş olan kanıt önermelerinden harekete ve olasılık hesabı yoluyla, farklı kuramların olasılıkları belirlenmeye çalışılır. Olasılığı en yüksek oian kuram, en güçlü ampirik desteğe sahip olan kuramdır ve dolayısıyla kabullenilmesi gereken kuram da budur. Görüldüğü gibi, tümevarımsal mantıkçılar kuramların ampirik dayanaklarını ölçmeye yarayan bir yöntem geliştirmek istemişlerdir.

Tümevanmsal mantıkçıların karşılaştıktan bir güçlük şudur: eğer olasılık hesabından yararlanılacaksa bütün kuramlara, kanıt önermeleri ile bağlantıları kurulmadan önce belirli bir olasılık tanınması gerekir. Kuramların deney öncesi (a priori) olasılıkları olmalıdır. Ancak bu nasıl belirlenecektir? Bu sorun dışında bir dizi salt matematik ve biçimsel mantık sorunu da ortaya çıkar. Tümevarımsal mantıkçılar hemen hemen tümüyle bu sorunların çözümüyle uğraşmışlardır. Bildiğimiz kadarıyla tümevarımsal mantık, varolan kuramlardan herhangi birine uygulanabilmiş de değildir.

Pozitivizm ve Toplum Bilimleri

Doğa ve toplum bilimlerinin birbirlerinden temelde farklı olup olmadıkları tartışması, mantıkçı pozitivizmin doğduğu sıralarda da gündemdeydi. Mantıkçı pozitivistlere göre bu sorunun yanıtı açıktı. Bilim, gözlemlenebilir veriler arasındaki bağlılaşımların belirlenmesi işidir ve tüm bilimsel açıklamalar da belirlenmiş düzenliliklerden tümdengelimsel çıkarımlar yapmak demektir. Örneğin, başka bir insanın durumunu anlamak («özdeşleşim»: «Einfühlung») gibi bir deneyimin, bilimle hiçbir ilişkisi yoktur.

Ancak, pozitivizmin doğa ve toplum bilimleri karşısındaki tutumu konusunda söylenebilecekler bundan ibaret değildir. Pozitivizmin yerleşmiş ve yerleşmiş-olmayan bilimler konusunda tutumu pratikte farklı olmuştur. Yerleşmiş ve yerleşmiş-olmayan bilimler ayrımı, 1920'lerde ve 1930 ' larda, doğa ve toplum bilimleri ayrımını karşılıyordu. Fizik gibi yerleşmiş bilimlerde, kullanılan (protonlar, elektronlar, vb.) kuramsal terimlerin gözlem terimlerine dayandırılabileceği kabul ediliyordu. Fizikçiler, pekâlâ ön-deyilerde bulunabiliyorlardı. Mantıkçı pozitivistler yerleşmiş bilimler alanındaki görevlerini, kuramsal terimlerin deneye bağlılığının gösterilmesi olarak gördüler. Psikoloji gibi, tam yerleşmiş olmayan bilim dallarında ise, çoğunlukla başka bir tutum takındılar. Psikologların kavramlarını kurarken önce gözlem terimleriyle işe başlamaları ve ancak bundan sonra kuramsal terimler geliştirmeleri gerekli görüldü. Yerleşmiş-olmayan dallardaki bilim adamları, kullandıkları bütün kavramların gözlemlenebilir verilere dayandırılmasını güvence altına alacak şekilde davranmalıydılar. Özneler-arası doğrulama ilkesine göre, psikolojide gözlemlenebilir veriler, diğer kişilerin davranışlarıdır. Dolayısıyla, mantıkçı pozitivizm «davranışçılık» akımının felsefi dayanağı haline geldi. Ancak bazı pozitivistler fiziksel kuramlar karşısında takındıkları tutumu, bazı tartışmalı toplum bilim kuramları karşısında da gösterdiler. Örneğin Neurath şöyle yazar:

«Her ne kadar psikanaliz ve bireysel psikoloji bugünkü halleriyle bir yığın metafizik ifadeyi içeriyorlarsa da, davranış ile davranışın bilinçaltı koşulları arasındaki ilişkiyi vurgulayarak, davranışçı yaklaşımın ve sosyolojik bir yöntembilimin öncülüğünü yapmışlardır. Ön-deyilerde bulunmak için kullanılan Marksçı savların en önemlileri, ya (geleneksel dilin elverdiği ölçüde) fizikselci bir tarzda ifade edilmişlerdir, ya da özce bir şey yitirmeksizin bu tarzda ifade edilebilirler.»

Pozitivizm ve İnsan Bilimleri

Şimdiye kadar yalnızca betimleyici önermelerden söz ettik. Peki, pozitivistler, «Burası çok güzel» gibi önermeleri nasıl görüyorlar? Onlara göre bu tür önermeler, gözlemlenebilir verilere ilişkin (bilgisel) anlamlı önermelerden farklı olarak, duyguları dile getirirler. Ancak çoğu kez önermeler, gözlemlenebilir veriler ayırt edilebilir. Metafizik ve edebiyat, yalnızca duygulan ve/veya değerleri ifade etmeleri bakımından bilimden ayrılırlar. Mantıkçı pozitivistlerin böylelikle insanlarda üç yeteneği ayırt ettikleri söylenebilir: duyular, akıl ve duygular. İnsan duyularıyla gözlemlenebilir verileri kaydeder; aklıyla mantıksal çıkarımlar yapar; duygularıyla da değerler ve duygusal-deneyler edinir.
1 | 2 | 3 | 4 | 5

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP