ANGLOSAKSON BİLİM FELSEFESİ - 4

Popper ve Pozitivizm

Popper'm, bir önceki bölümde ele aldığımız pozitivist görüşler karşısındaki yeri nedir? Anlamlı-anlamsız önermeler ayrımı konusundaki görüşlerini yukarıda görmüş bulunuyoruz. Pozitivistlerin tekil olayların nedensel açıklanmasının tümdengelime dayandığı görüşünü aslında ilk olarak Popper ortaya atmıştır ve bu modele çoğunlukla Popper-Henpel modeli adı verilir. Ancak Popper, bu modele ilişkin tartışmalara hiç katılmamıştır. «Neden-önermeleri»ne ilişkin görüşleri de pozitivistlerden önemli bir farklılık göstermez. Popper «neden-önermeleri»nin bir çeşit zorunlu ilişkiyi ifade ettiklerini savunmanın anlamlı olduğunu kabul ederken bir sorunla karşılaşmadığı halde, yöntembilimsel açıdan bu zorunluluğun tümüyle geçersiz olduğu kanısındadır. Bu yüzden, bu zorunluğun bir yana bırakılabileceği görüşündedir.

Popper'a göre de, kuramlar ve yasalar, özlerinde, yani özleri bakımından evrensel bağlılaşımlardan başka şey değillerdir. Popper'm yukarıda sözünü ettiğimiz temel-önermelere koyduğu koşul, bunların gözlemlenebilir şeylere değgin olmalarıdır. Bu konuda pozitivistlerle arasında yalnızca sözde benzerlik vardır. Popper'a göre «gözlemlenebilir» kavramı, tanımlanması olanaksız ve bilim felsefecilerince öğrenilmesi gereken bir kavramdır. Kendisinin bu kavramı kullanışına bakılacak olursa, bilim adamlarının varlığını belirledikleri tüm özgülükler gözlemlenebilir şeylerdir. Pozitivist açıdan bakılınca, Popper neyin gözlemlenebilir olduğu sorusunu atlamış görünmektedir. Kuramsal terimlerle gözlem terimleri arasında da ayrım yapmamaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla, fiziksel olan herşeyin gözlemlenebilir olduğu görüşündedir.

Nedensel açıklamalar ve «neden-önermeleri» konusunda Popper'ın görüşleriyle pozitivistlerin görüşleri büyük ölçüde birbirine uymaktadır. Pozitivistlerin anlamlı-anlamsız önermeler, kuramsal terimler-gözlem terimleri ayrımlarına gelince, Popper bu ayrımlarla fazla ilgilenmemiş ve bunların ayrıntılı bir eleştirisini de yapmamıştır. Tümevarımsal mantığı ise tümüyle reddeder. Bu konuda kırk yıl süren yoğun bir mücadele vermiş, çeşitli pozitivist savları ayrıntılarıyla ele alıp, kıyasıya eleştirmiştir. Mantıkçı pozitivistlerin bir bölümünün «araçsallık»a kaymalarına karşılık, belirtmek gerekir ki Popper her zaman için bir gerçekçi (realist) olmuş, yani kuramların bizden bağımsız olarak varolan dış dünyaya değgin olduğunu savunmuştur. Ancak Popper, başka bir pozitivist anlayışı, «buluş bağlamı» ile «doğrulama bağlamı» ayrımını kabul etmiştir.

Tümevarımsal Mantığın Eleştirisi

Popper'ın tümevarımsal mantığa yönelttiği eleştiri üç bölüme ayrılabilir.

1 — Popper, öncelikle, (Hume gibi), belirli bir ampirik kuramının belirli bir olasılığı olması gerektiğini söyleyen bir önermenin kendisinin de ampirik bir önerme olması gerektiğine işaret eder. Dolayısıyla bu önermenin de ampirik bir olasılığı olacağına göre, onun da olasılığını belirleyecek yeni bir tümevarımsal mantık gerekecektir. Bu durumda yeniden belirli bir olasılığı olan yeni bir ampirik önermeyle karşılaşılacak ve bu sonsuza kadar böyle gidecektir. Tümevarımsal mantığın, tümevarımsal mantıkta ele alınmayan ampirik önermelere dayanması gerekir.

2 — Mantıkçı pozitivizmle ilgili bölümde, tümevarımsal mantıkla ele alınacak kuramlara, tümevarımsal mantığın yardımıyla kanıt önermelerine bağlanışından önce, belirli bir olasılık verilmesi zorunluğu üzerinde durmuştuk. Popper'a göre, olasılığın, örneğin yanlış kuramların olasılığının 'sıfır' ve doğru kuramların olasılığının 'bir' sayılması gibi, bazı akla uygun koşullara dayandırılması halinde, buna olanak yoktur. Tümevarımsal mantık asla gerçek kuramlara uygulanamaz.

3 — Bu, olanaklı olsa bile, arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü olası kuramlara değil, olası-olmayan kuramlara gerek vardır. Popper'in görüşü yalnızca görünüşte paradoksaldır. Tümevarımsal mantıkta, kuramların, bunlara belirli bir olasılık veren kanıt önermelerle ilişkisi kurulur. Kuramların, kanıt önermelere uygunluğu- arttıkça, olasılıkları da yükselir. Tümevarımsal mantıkçıların çoğu, kabul edilmiş kuramları da, bu kanıt önermelerden sayarlar. Popper'ın olası-olmayan kuramlar (ki, bunlar için çoğunlukla «bold conjectures» —«cesur tahminler»— deyimini kullanır) ortaya atılması gerektiği savını en iyi açıklayan da bu durumdur. Bu durumda, yüksek olasılığı olan bir kuram, kanıtlar arasında bulunan mevcut kuramlara çok benzer niteliktedir. Oysa, Popper'a göre kökten yeni olan kuramlara gereksinme vardır. Tümevarımsal mantık, mantıkçı pozitivizm bölümünde anlattığım? görüşlere benzer görüşlere, yani «önce deneysel yasalar koy, sonra bunlardan kuramsal sistemler kur» a dayanmaktadır. Tümevarımsal mantıkçılar, Popper'dan farklı olarak, bilgilerin birikerek arttığı varsayımından hareket ederler,

Popper'ın Yöntem Kuralları

Yukarıda da değinildiği gibi, Popper'm yanlışlanabilirlik ilkesinin, bilimselliğin ölçütü olarak kullanılabilmesi için, bazı yöntem kurallarıyla tamamlanması gerekmektedir. Bu kurallardan bazıları şunlardır: «Yardımcı varsayımlar, kuramsal bir sistemin yanlışlanabilirlik derecesini azaltamaz»; «Tanımlanmamış kavramların kuram tarafından örtük olarak tanımlandığı kabul edilemez» (bu durumda kuram, çözümlemesel olarak doğru olur ve yanlışlanamaz) ; «Dil kullanımının sürekli olarak değiştirilmesi yasaktır.» Popper bu kurallardan başka, bilimin gelişmesine yardımcı olacak bazı kurallar koyar. Aslında Popper'm bilim felsefesinin altında yatan temel amaç, bilimin gelişmesini sağlayacak yöntem kuralları getirmektir. Yukarıda sayılan kurallar, bilimselliğin asgari kurallarıdır ve bilimselliğe bir ölçüt getirirler. Diğer kurallar, bazen ifade ediliş tarzlarından da anlaşılacağı üzere, kuramların yanlışlanabilir olduğu noktasından hareket eder. Bu kurallardan bazıları şunlardır; «En çetin bir şekilde sınanması gereken, en yüksek yanlışlanabilirlik derecesi olan kuramlara öncelik ver»; «Yeni bir kuram, eski kuramlardan bağımsız olarak sınanabilmelidir» ; «Yeni bir kuram, şimdiye kadar birbirinden ayrı görünen olayları birleştiren özgün ve yalın bir fikre dayanmalıdır»; «Bir kuramın doğrulanması (Popper'ın kullandığı özel terimle «corroborated» sayılabilmesi) için, kabul edilmiş temel-önermelerle bağdaşması ve bu temel-önermelerin bazılarının da kuramı yanlışlamak için harcanan bilinçli çabalar sırasında kabul edilmiş olması gerekir.»

Sonuncu kural, Popper'ın bir kuramın doğrulanmasından ne anladığını ortaya koymaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken doğrulamanın alışılmış anlamda doğrulama değil, «yanlışlama çabalarının başarısızlığa uğraması» demek olduğudur. Yani, bir kuram, tümevarımsal mantıkçıların «kanıt önermeleri» dedikleri şeylerle doğrulanamaz. Bu kanıt önermelerinden kalkarak, kuranım hangi durumlarda yanlış çıkacağının kestirilmesi ve o durumlarda sınanması gerekir. Kuram ancak bu sınamalardan başarıyla çıkarsa doğrulanmış sayılabilir.

Yanlışlanabilirlik Dereceleri

Yukarıda saydığımız yöntem kurallarından ikisi yanlışlanabilirlik derecesiyle ilgilidir («yardımcı varsayımlar yanlışlanabilirlik derecesini azaltamaz» ve «yanlışlanabilirlik derecesi yüksek olan kuramlara öncelik verilmelidir» kuralları). Yanlışlanabilirlik derecesi nedir? «Bütün x'ler için geçerlidir: Eğer Fx, o halde Gx (Fx = x, F özelliğine sahiptir)» şeklindeki yalın kuramı ele alalım. X'in F özelliğine sahip, ancak G özelliğinden yoksun olduğunu bildiren her temel-önerme, bu kuramı yanlışlayacaktır.

Popper'ın kendi verdiği örnek şudur: «Bütün uzay cisimleri çember biçimindeki yörüngelerde ilerler» şeklindeki kuram, «Şu kuyruklu yıldız, parabol biçimindeki bir yörüngede ilerliyor», «Güneş hiperbol biçiminde bir yörüngede ilerler», «Merkür gezegeni fiyonk biçiminde bir yörüngede ilerler», «Ay elips biçiminde bir yörüngede ilerler» şeklindeki temel-önermeler tarafından yanlışlanır. «Bütün gezegenler çember biçimindeki yörüngelerde ilerler» önermesini ete alırsak, bu son önermeye oranla ilk sözü edilen önermeyi yanlışlayacak çok daha fazla sayıda önerme düşünülebilir. İlk sözü edilen önermenin çok daha fazla sayıda «potansiyel—gizil— yanlışlayıcıları» vardır ve dolayısıyla yanlışlanabilirlik derecesi daha yüksektir. Popper, yanlışlanabilirlik derecesini genel olarak ampirik içerikle belirlemektedir. O'na göre, bir kuramın yanlışlanabilirlik derecesi = kuramın ampirik içeriği = kuramın potansiyel yanlışlayıcılarının sayısı'dır.

Yukarıda verdiğimiz örnek, açıklamayı kolaylaştırmaktadır. Şöyle ki, son önermeye konu olan «gezegenler», ilk önermeye konu olan «uzay cisimlerimin yalnızca bir bölümüdür, Böyle bir örnekte, önermelerden hangisinin daha çok sayıda potansiyel yanlışlayıcısı olabileceğini kestirmek zor değildir. Ancak başka örneklerde bu, çoğunlukla olanaksız duruma gedir. Popper, yanlışlanabilirlik derecesinin belirlenmesi sorununun nasıl çözüleceğini tam olarak gösterememiştir. Dolayısıyla, tümevarımsal mantığa yöneltmiş olduğu şu eleştiri, kendi yöntembiliminin büyük bölümüne de yöneltilebilir: Bu yöntembilimin, mevcut varsayımları değerlendirmek için kullanılması olanaksızdır.

Popper'ın Eleştirilmesi

Yanlışlanabilirlik ilkesine yöneltilen eleştiri genişletilebilir. Popper'ın yanlışlanabilirlik derecesini belirleme yönteminin varılmak istenen kavrama uygun olup olmadığı sorulabilir. Popper'a göre, kuramlar genel içermelerden oluşur ve genel içermelerin bazı temel-önermelerle bağdaşması mantıksal olarak olanaksızdır. Sözkonusu kuram doğru ise, bazı temel-önermelerin yanlış; kuram yanlış ise, bazı temel-önermelerin doğru olması gerekir. Kuram, bazı temel-önermeleri yasaklar. Buna karşılık, kuram nedensel bir ilişkinin ifadesi olarak anlaşılırsa, temel-önermeleri, ancak geçerli başka nedensel etkenlerin bulunmaması koşuluyla yasaklar. «Isı yükselmesi halinde uzunluk artar» şeklindeki önerme, bir çubuğun ısıtılmasına rağmen aynı uzunlukta kalmasıyla bağdaşabilir. Örneğin, çubuk bir yandan ısıtılırken, öte yandan mekanik olarak sıkıştırılabilir. Bilimde normal olan durumda, birlikte veya birbirlerine karşı etki yapan birden çok sayıda nedensel etkenin varlığı kabul edilir. Dolayısıyla, Popper'ın yanlışlanabilirlik derecesi kavramı, gerçek yanlışlanabilirlik derecesini değil, yanlışlanabilirlik derecesi ölçülmek istenen önermede ifade edilen nedensel etkenlerden başka hiçbir etkenin düşünülemeyeceği durumlardaki ideal bir yanlışlanabilirlik derecesini ölçmektedir. Bu nedenlerle Popper'ın yanlışlanabilirlik derecesini belirleme yöntemi reddedilecek olursa, onun yöntem kuralları da kabul edilemez, çünkü bu kurallar gerçekten varolan durumlardaki gerçekten varolan kuramlara uygulanmak üzere düşünülmüştür.

Bu eleştirinin temeli, «neden-önermeleri»nin değil, genel içerimlerin bazı temel-önermeleri yasakladığı (ya da onlarla mantıksal olarak bağdaşmaz olduğu) görüşüdür. Popper'a göre, neden önermeleri yöntemsel açıdan genel içerimlerle eşitlenebilir; dolayısıyla yukarıdaki eleştiri Popper'ın bu fikrinin de tartışılabilir olduğunu düşündürür. Bu eleştirinin Popper-Hempel açıklama modeli bakımından da bazı sonuçları vardır. Bu model (1. Bölüm, «Neden» Kavramı'nın sonuna bakınız) bütün yasaları ve kuramları genel içerimler olarak görür ve açıklamalar, tümdengelimsel çıkarımlardan ibarettir, der. Ancak tümdengelimsel açıklamaların, nedensel açıklamalarla eşit değerde görülebilmesi için, tümdengelimsel çıkarımın kapsadığı genel içerimlerle temsil edilen nedensel etkenin dışında geçerli alabilecek hiçbir başka etken bulunmaması gerekir. Tümdengelimsel bir çıkarımın açıklama olarak anlaşılabilmesi için, bu çıkarımda söylenmeyen bir şeyi varsayması gerekir ve bu durumda da tümdengelimsel açıklamaların nedensel etkenlerin ve nedensel açıklamaların yerini ne ölçüde alabileceği sorusu sorulabilir.

Bir sonraki Bölümde ayrıntılı olarak ele alacağımız Popper'a yöneltilmiş eleştirilerden bir diğerini şimdiden özetleyeceğiz. Popper'ın yöntembilimi en azından iki varsayıma dayanır gibidir:

1 — Kuramları ve yasaları diğer önermelerden bağımsız olarak ele almak olanaklıdır;

2 — Kuramlar normal olarak yanlışlanmaz.

İlk varsayımı gerçekten yapmış olduğu, tikel önermeler için yanlışlanabilirliği tanımlamasından ve ayrıca yazılarında, bağlama bakılmaksızın her zaman için «cesur tahminler» de bulunulabileceği fikrini uyandırmasından da anlaşılmaktadır. Kuhn'a göre, bir önceki bağlamı reddetmeksizin, cesur tahminler» de bulunulamaz. Yepyeni bir paradigma kurulması gerekir (III. Bölümün başına bakınız.) Paradigmalar da, yöntembilimsel açıdan tikel önermeler gibi davranmazlar. Bu bağlamda, mantıkçı pozitivizmin giderek soyutlanmış önermelerin ele almışından nasıl uzaklaştığı hatırlanabilir. (I. Bölüm, Doğrulanabilirlik İlkesînin sonuna bakınız).

Popper'ın ikinci varsayımı yaptığı apaçıktır. Kuramları yanlışlamaya çalışmak gerektiğini önemle vurgular; normal olarak yapılan bu olsaydı, üzerinde durması gerekmezdi. Oysa Kuhn'un ortaya koyduğu bilim tarihi, kuramların normal olarak yanlışlandığına işaret eder. Popper hemen hemen tüm kuramların ampirik desteğe sahip olduklarını göstererek mantıkçı pozitivistlerin ayaklarını nasıl yerden kaydırmışsa, Kuhn da hemen hemen tüm kuramların hemen her zaman yanlışlandığını, yani kuramlara tümüyle uymayan geçerli verilerin her zaman bulunduğunu göstererek Popper'ın ayaklarını yerden kaydırmıştır. Bundan çıkan sonuç şudur: hangi kuramın kabul edilmesi gerektiği sorusu, Popper'ın yöntembilimiyle bağdaşmayan bir biçimde yeniden sorulmalıdır. Soru şöyle olacaktır: Yanlışlanan tüm kuramların hangisi ya da hangileri doğru olarak kabul edilmelidir?

Popper ve Toplum Bilimleri

Popper'a göre yöntem kuralları hem doğa hem de toplum bilimlerinde uygulanmalıydı. Mantıkçı pozitivistlerin tersine, Popper bütün bilimlerin temelde aynı tür olaylarla ilgili olduğu anlamında, tek bir bilimden hiç söz etmemiştir. Buna karşılık Popper, görece soyut bir düzeyde kalınması koşuluyla, tüm bilimlerde aynı yöntembilimin uygulanabilirliğine inanır.

Popper, «Toplum bilimlerinde deney yapılamaz, çünkü toplumsal etkenler asla fizik etkenler gibi soyutlanamaz»; «Toplum ve insanlar doğa bilimlerine konu olan olaylara oranla çok daha karmaşık olaylardır»; «Toplum bilimlerinde özel bir sezgisel anlayış olabilir, çünkü burada kuramların konusu insandır» gibi savlara, yani doğabilimsel yöntembilimin toplum bilimlerine uygulanamayacağı görüşünün çeşitli savlarına açıkça karşı çıkmıştır. Popper'ın karşı-savlarını kısaca ele alalım.

Popper'a göre deneyimlerde belirli etkenlerin birbirlerini etkileyip etkilemedikleri ya da belirli bir deneyimde değişik etkenlerin birbirinden soyutlanmış olup olmadığı deneyöncesi (a priori) olarak belirlenemez. Bu ancak etkenlerin belirlenmesi ve deneyimin yapılmasından sonra keşfedilebilir; ki bunun için de kuram biliniyor olmalıdır. Toplumsal olayların doğal olaylardan daha karmaşık olduğuna ilişkin inanç, normal bir toplumsal olayla, etkenlerin soyutlandığı fiziksel bir olayın karşılaştırılmasından ileri gelir. Oysa, normal bir toplumsal olayla normal bir fiziksel olay, örneğin bir yaprağın yere düşüşü, karşılaştırılacak olursa, her iki durumda da bir ön-deyide bulunmanın eşit ölçüde güç olduğu görülecektir. Özdeşleşim («Einfühlung»), Popper'a göre ancak buluş işlevi görebilir; bir varsayıma ulaşmamıza yardımcı olabilir, ama varsayımın sınanmasında hiçbir rolü olamaz. Benim nasıl hissettiğim, başkalarına ilişkin bir varsayım bakımından bir anlam taşımaz.
1 | 2 | 3 | 4 | 5

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP