MUTEZİLE'DE ZAMAN - 4

Yukarıda ifade edildiği gibi başkalaşma, sonluluk ve başlangıcı olmak Tanrı'nın dışındaki bütün varlıklann özelliklerindendir. Tanrı'da başkalaşma olmaz, O, değişmez, değişseydi Tanrı olmazdı. Dolayısıyla O, hem öncesiz ve hem de sonsuz bir varlıktır. Zaman da dahil, her şeyin sonradan yaratıldığını, Allah'ı hiçbir şeyin öncelemediğini söyleyen Mutezile, Tanrı ile ortaklık söz konusu olur düşüncesiyle öncelemeyi kabul etmemektedir. Bilindiği gibi öncesizlik Allah'a aittir, diğerleri hadistir.

Sonuç

Doğu ve Batı felsefelerinin en önemli sorunlanndan biri olan zamanın ne olduğu konusunda, İslâm düşünce tarihinde de farklı görüşler ve değerlendirmeler ileri sürülmüştür. İslâm düşünce okullan arasında oldukça önemli bir konuma sahip olan Mutezile, daha Aristocu İslâm düşünce ekolleri pek tanınmazken bile, çok güçlü bir konuma sahiptir. Ayrıca Mutezile bir çok teolojik teori konusunda da Ortaçağ Yahudi ve Hıristiyan düşünürlerine tesir etmiştir. Bu bakımdan Mutezile'nin zaman hakkındaki düşünceleri, bu araştırmada izah edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda onların zamanın ne olduğu hakkındaki düşünceleri ile zamanın hareket, mekân, başkalaşma, yaratma, kümûn-zuhûr, tafra, ân, sonluluk ve sonsuzluk gibi kavramlarla ilişkisi nedir? Gibi sorulara cevaplar verilmeye çalışılmıştır.

Ancak burada hemen şunu da belirtmemiz gerekir: Gerek Mutezile imamlarının kendi eserlerinde ve gerekse onları tanıtan eserlerde, bu çalışmada da görüldüğü gibi onların özellikle zaman anlayışları tam olarak belirgin değildir. Nitekim, araştırmalarında önemli Mutezile imamlarından olan Ebu'l-Huzeyl'e daha çok yer veren orientalist R.M. Frank da, bu hususa şöyle işaret eder: "... Ebu'l-Huzeyl'e göre, zaman kavramı karanlık ve muğlaktır..." Fakat yukarıda da ifade ettiğimiz gibi biz, onların zaman anlayışlarını değişik kavramlarla ilişkisi çerçevesinde ortaya koymaya çalıştık.

Zamanın ne olduğu sorunu öncelikle ve özellikle klasik felsefede olduğu gibi, çok açık olmasa da, hareket ve sükûn (durağanlık) kavramlanyla diyalektik bir tarzda ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu araştırmamızda konuyla ilgili birçok Mutezile düşünürünün görüşlerine yer verilmiştir. Ancak ağırlıklı olarak, tabiat konularına oldukça farklı ve orijinal açıklamalar getiren Nazzâm ve hocası el-Allâf'ın düşünceleri vurgulanmıştır. Bu konuda, örneğin Nazzâm, Allah'ın cisimleri yarattığında, onların hareketinin itimadı hareket olduğunu belirtirken itimadi hareketi ise, mekânda hareket olarak tanımlamıştır. Burada itimat hareketi, Allah'ın sürekli yaratmasına bir işarettir. Bu itimadi hareket, aynı zamanda evrende aynen ilkçağ filozofu Herakleitos'un dediği gibi sürekli bir oluş anlamına da gelmektedir. Bu manada zaman, cismin mekânda hareketinin sürekli oluşu çerçevesinde incelenmiş ve anlaşılmıştır.

Ebu'l-Huzeyl'in zaman-hareket ilişkisi konusundaki değerlendirmesi daha çok "hareket, zamana bölünür" görüşü ile Aristo'nun düşüncesine benzemektedir. Cismi, farklı etkenlerin farklı etkileyebileceğini söyleyen el-Allâf da, bir şeyin iki ânda aynı kalmayacağını belirtir. Bu ise ilkçağ filozofu Herakleitos'un "bir nehirde iki kere yıkanılmaz" fikrini hatırlatıyor. Fakat el-Allâf, bir şeyin iki ânda da aynı kalmasının Tanrı isteğine bağlı olduğunu ifade eder. Onun bu düşüncesi ise, farklılığını gösterir.Çünkü o, iki ânda bir şeyin aynı kalmasını Tanrı'nın isteğine bağlamaktadır. Tanrı da her ân yeni bir şey yarattığından yine değişme meydana gelmektedir. Ayrıca o, bu son düşüncesiyle özellikle İslâm'ın Tanrı anlayışıyla eski felsefenin zaman ve hareket teorisini uzlaştırmaya çalışmaktadır.

Mutezile bilginlerinin özellikle fizik problemleri konusunda ortak, homojen bir görüşe sahip olmadıklarına yukarıda işaret etmiştik. Bunun bir çok örneği gösterilebilir: Mesela, cisimlerin hareket ve sükûnu hakkındaki görüşleridir. Örneğin Nazzâm, cisimlerdeki hareketlerin oluştan başka bir şey olmadığını söylerken; Muammer, bunun aksine sükûnun oluştan başka bir şey olmadığını belirtir. Bunlardan el-Allâf ise, her ikisinden farklı hareketin de sükûnun da oluşun dışında bir başka şey olduğunu söylemektedir. Sanki burada Hegel'deki tez-antitez-sentez anlayışı ile karşılaşıyoruz. Diğer taraftan el-Cübbaî, harekete çok farklı bir anlam yüklemektedir. Ona göre de hareket zeval (yok olma) demektir; yoksa hareket, intikal demek değildir. Aslında ıstıiahî açıdan hareket, intikal ve zevalin aynı anlamı taşımalarına karşı Cübbaî, hareketi zeval anlamına almış ve onun anlamlan arasında intikalin olmadığım söylemiştir.

Zaman'ın hareket ve sükûn ile olan ilişkisine en çok yer veren el-Âllâf tır. Ona göre cismin hareketi, onun bir mekândan ikinciye geçişi ile olur ve böylece burada iki mekân ve iki zaman vardır, yani her bir mekânda bir zamana da ihtiyaç vardır. Cismin sükûnunda ise, cisim bir mekânda, iki zamanda da aynı kalır, yani sükûn için ise, sadece iki zaman gereklidir. El-Allâf'in bu tanımlan çok açık olmasa da, aynen Aristo gibi, zamanı hareketin bir ölçüsü olarak gördüğünü göstermektedir. Bununla beraber Mutezili bilginler, bu arada el-Aüâf, Aristo'dan farklı olarak zamanı, sükûnun da bir ölçüsü olarak görmektedirler.

Zaman-mekân ilişkisinde ise, öncelikle her cisim için bir mekânın gerekli olduğunu yukarıda belirtmiştik. Ayrıca bir cisimdeki her türlü oluşun göstergesi de hem mekân hem de zaman idi. Zaman-mekân ilişkisini en açık olarak anlatan teori, Nazzâm'ın tafra anlayışıdır. Bir çok Mutezile bilgininin karşı çıktığı tafra teorisi, hareket halindeki bir cismin ikinci mekâna uğramadan ve dahi pek tabii olarak, ikinci zamana da uğramadan doğrudan doğruya üçüncü mekâna geçmesi, sıçraması haline denir. Nazzâm, bu sıçrama teorisini Demokrit'ten almış; ancak onun içeriğini farklılaştırarak kendi tezi olan sonlu bir mesafenin kat edilmesi teorisini izah için kullanmıştır.

Yine daha önce belirtilmişti ki, Mutezile'nin zaman anlayışının anlaşılmasında onların yaratma ve bu bağlamda önce Nazzâm tarafından ileri sürülen, daha sonra da bir çok Mutezile bilginince kabul edilen kümûn-zuhûr teorisi önemli bir yere sahiptir. Mutezile'ye göre Allah, kendi dışında her şeyin yaratıcısıdır. Allah'ın dışında her hangi bir şeyi kadîm olarak düşünmek, onlan Allah'a ortak koşmak anlamına gelir ki, bu onlara göre imkansızdır. Allah'ın dışında her şey zaman da dahil muhdes ve Allah aracısız yaratıcıdır. Yaratma işinde Allah'ın ne zamana, ne mekâna ve ne de başka bir şeye ihtiyacı vardır. O'nu hiçbir şey öncelemez, O, her şeyden öncedir.

Kümûn-zühûr teorisine gelince: Bu teori iyi tahlil edildiğinde onda Mutezile'nin evrendeki oluş düzeni, yaratma ve buna bağlı zaman konusundaki fikirlerini bulmak mümkündür. Allah, şeyleri yarattığında bazı şeyleri onlarda gizlemiştir. Bunlar, bir ânda yaratıldıklarından, onlarda gizli olanlar, zaman içinde açığa çıkarlar. Bunlardaki yaratmada öncelik-sonralık yoktur. Öncelik-sonralık onlarda gizli olanların açığa çıkmasındadır. Bu anlayışın izahından ortaya çıkan sonuca göre Allah, her şeyi bir ânda yarattı, ancak bu yaratılanlarda bazı şeyleri müdahil, içkin, gizli olarak yarattı. Bu gizliliklerin her açığa çıkışı ânında da Allah, onları yaratmaktadır. Bu teori, Descartes'in sürekli yaratılış (creation continuity) teorisine de oldukça benzemektedir.

Mutezile'nin kümûn-zuhûr teorisi ve zaman da dahil her şeyin bir ânda yaratıldığı yönündeki görüşleri, Bergson'un özellikle zaman ve süre konusundaki düşüncelerini de hatırlatmaktadır. Nitekim onların bu düşünceleri H.Bergson'un "... iç sürenin ânları birbirinin dışında değildir..." ifadeleriyle kısmen örtüşmektedir.

Başkalaşmayı bir mahalde daha önce olmayan bir şeyin meydana gelmesi olarak niteleyen Mutezile, bu kavramı önce-sonra ilişkisi çerçevesinde değerlendirmektedir. Diğer taraftan öncesizlik-sonsuzluk sadece Allah'a ait olduğuna, Allah'ın dışındaki her şey, sonlu ve sonradan yaratıldığına göre, bu yaratmaya zaman da dahil olmaktadır. Zira zaman, kadîm olsaydı onunla hiçbir şeyi belirleyemezdik. Bu açıdan onların düşüncesinde zaman da sonradan yaratılmıştır.

Mutezile'nin burada ifade edilen, zaman, sonlu olduğundan kendisiyle sonlu şeyler belirlenir şeklindeki düşünceleri ise, Alman filozofu Martin Heidegger'in A.Einstein'e atfen ifade ettiği "... mutlak bir zaman yoktur, mutlak bir eş zamanlılık da yoktur... zaman, olayları içinde taşıyandır... değişim, zaman içindedir..." şeklindeki görüşlerini hatırlatmaktadır. Zira buna göre de zaman, mutlak değil, zaman nesnelerin değişimini belirleyen bir varlıktır.

Mutezile'nin zaman anlayışında atomik zaman, önemli bir yere sahiptir. Çünkü buna göre, her zaman, bir ândır, ânlar süreksizdir. İki ân arasındaki fasılaya da zamanın boşluğu denir. Zamanı anlayabilmek için de onda boşluklar tasavvur etmek gerekir. Onların bu düşüncesinin, âlem anlayışları ile de ilgili olduğunu belirtmiştik. Diğer taraftan Mutezile'nin bu zaman anlayışı, E.Husserl'in "...iki ayrı zaman, asla birbirine bitişik olmaz.. ." şeklindeki zaman anlayışıiîe de oldukça benzerlik göstermektedir.

Son olarak kısaca belirtmek gerekir ki, İslâm Düşünce tarihinin en renkli düşünürlerini içinde barındıran Mutezile'nin zaman anlayışlan, çok belirgin olmasa da, yine de çeşitli kavram tanımlan ve oldukça geniş bir perspektif çerçevesinde sunulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda görülmüştür ki, onların zaman görüşleri, gerek ilkçağ ve gerekse çağdaş bir çok filozofun zaman görüşleriyle paralellikler göstermektedir. Burada önemle vurgulanılması gereken bir şey de, onların bu düşüncelerini, diğer birçok İslâm düşünürü gibi, İslâm inanç esaslarını gözden uzak tutmadan ortaya koymaya çalışmış olan alandır.
1 | 2 | 3 | 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP