SPİNOZA’NIN HÜRRİYET ANLAYIŞI - 3

Yukarıda söz konusu ettiğimiz tüm bu tavırların da etkisiyle Spinoza, özellikle inanç alanında olmak üzere, her alandaki hürriyetin ve hoşgörünün baş savunucusu olmuştur. Nitekim, o, insanın seküler bağlamda fikir ve vicdan özgürlüğünü savunurken, din hususunda da inanç ve inancın gereğini yerine getirme özgürlüğünü savunmuştur. Ona göre, ister benimseyelim, ister benimsemeyelim, insan inandığı inancı yaşayabilmeli, bizler de buna hoşgörüyle bakabilmeliyiz. Zira ona göre, inanç hürriyeti, hiç kimsenin müdahale edemeyeceği, bir insan hakkıdır. Ayrıca, onun açısından, akıl ilkelerine göre düzenlenmiş olan her toplumda dinsel hoşgörü olacaktır. Yani, Spinoza, din ve inanç konusunda hoşgörüyü, dolayısıyla dini inanç hürriyetini savunmaktadır. Zira, ona göre, herkes kendi inancını seçmede özgür olmalı ve inançlar eğer yargılanacaksa ancak sonuçları açısından yargılanmalıdır.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, devletin herkese düşünme ve düşündüğünü söyleme güvencesi vermesi gerektiğini savunan Spinoza, aynı şekilde devletin, insanların manevi hayatları için hür bir ortamı sağlamak durumunda olduğunu düşünür. Zira, o, dinin bir yönüyle vicdan işi olduğunu kabul eder ve devletin de bu konuda vicdanlara herhangi bir baskı yapamayacağına inanır. Çünkü, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, devletin (yönetimin) gerçek amacı özgürlüktür. Bunun aksine devletin amacı, insanları akıllı varlıklar olarak hayvanlara ya da kuklalara dönüştürmek değil, onları, kafalarını ve bedenlerini güvenlik içinde geliştirmeye ve akıllarını bağımsız olarak kullanmaya yetenekli kılmaktır.

Nitekim, o, İspanya Kralının Yahudilere, “devlet dinini” kabul etmeleri için baskı yaptığını, kabul etmeyenleri sürgün etmekle tehdit etmesi sonucu birçok insanın dinini değiştirmek zorunda kalmasını eleştirel olarak zikreder ve devletin, insanların din ve inançlarına müdahale etmek yerine, devletin temel düzenini sarsan anarşi veya hangi amaçla olursa olsun –velev ki dini amaçlı olsun- isyanları bastırmak, bunlara müdahale ederek güvenlik, sükunet ve barışı temin etmek gayretinde olması gerektiğini savunur. Onun bu fikirlerine Treatise Theologico-Politicus adlı eserinde şahit olmaktayız. Bu eser daha ziyade, din hürriyetinin bir insan hakkı olduğunu vurgulamaya ve savunmaya çalışır. Aynı şekilde, özel olarak kişilik farklılıkları ister istemez inanç farklılıklarına sebep olacağından, dinsel hoşgörüyü daha belirgin olarak ön plana çıkarmaya çalışır. Ancak, Spinoza’nın politik kuramı, her ne kadar Hobbes’un politik kuramına benzese ve ondan etkilenmiş olsa da, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Spinoza daha hoşgörülü ve özgürlükten yana bir yönetimi arzulamaktadır. Zira, Hobbes’a göre, dini savaşlar ve bölünmeler gibi endişelerden dolayı, dinin yönetime boyun eğmesi gereklidir ve bu anlamda da devlet özgürlükleri sınırlamalıdır.

Hülasa olarak, inanma işinin ne devletle, ne bilimle bir ilgisi olmadığına inanan Spinoza, hiçbir inancın baskıyla kabul ettirilemeyeceğini ısrarla vurgulamaya çalışır. Çünkü inanç ne olursa olsun zorlanamayacak bir şeydir ve onun adına yapılan dayatma kötü sonuçlar doğurur. Ayrıca o, inancın kabulü noktasında hiç kimsenin olduğu gibi devletin de herhangi bir müdahalesini kabul etmez, ancak devletin temel ilkelerini tehdit eden her türlü faaliyete devletin müdahalesini, devletin bekası ve toplumsal barışın gerekliliği açısından gerekli görür.

SONUÇ

Alemde her şeyin zorunlulukla ortaya çıktığına inanan Spinoza’ya göre, mutlak anlamda tek hür varlık Tanrıdır. Ancak, böyle olmakla birlikte, ona göre, ikinci olarak da insanın hürlüğünden bahsetmemizde bir sakınca yoktur. Zira, bizler kendi varoluşumuzun farkında olarak Tanrı’yı bildiğimiz ve eylemlerimizin nedenleri hakkında uygun ve doğru fikre sahip olduğumuz ölçüde hür ve özgürüz demektir. Bununla birlikte özgürlüğün de bir derecesi vardır ve özgürlük zorunluluğun bilincinde olmakla belirlenir. Yani gerçek özgürlük, kendi tabiatımızın zorunluluğunu bilmek, buna uyum sağlayabilmektir. İnsanlar bilmediklerinin esiri olduklarından, ancak zorunluluklarını bildikleri ve söz konusu zorunluluklarının bilincine ulaştıklarında özgür olabilirler. Dolayısıyla Spinoza, özgürlüğü düşüncede bulmaktadır. Ayrıca, özgürlüğü, ilk kez o, zorunluluğun bilinmesi olarak anlamıştır.

Spinoza’ya göre insanın hür olması, akıl sahibi olması, aklını kullanabilmesi demektir. İnsan aklını kullanabildiği ölçüde hürdür. Ayrıca, insan hür olduğu ölçüde fıtratını, varoluşunu ve gerçek insan olma vasfını gerçekleştirir. Bu anlamda düşünce ve inanç hürriyeti insanın en doğal hakkıdır. Devlet de bu tabii hakları sağlamak ve güvence altına almakla yükümlüdür. Zira, ona göre devletin gerçek hedefi özgürlüktür. Daha önce de vurguladığımız gibi devletin amacı insanları akıllı varlıklardan hayvanlara veya kuklalara dönüştürmek değil, bilakis onların akıllarını güvenlik içinde özgürce kullanabilmelerine imkan sağlamaktır. Çünkü, böyle bir özgürlük olmazsa ona göre toplumsal saygı ve barış güvenlik içinde gelişemez. Keza, akla göre hareket eden toplumun en belirgin özelliği hoşgörü olacaktır. Bu hoşgörü yalnızca dinsel hoşgörü olmayacak, aynı zamanda özgür konuşabilme hoşgörüsü olacaktır.

Ancak bu hoşgörüye, belli bir dini inanç grubunu egemen kılmayı ve topluma zararlı olmayı amaçlamadığı, düşüncesini özgürce bildirme de toplumsal kargaşayı artırma gayesiyle eleştirmediği sürece izin verilmelidir. Yani, toplumun faydasına olan eleştiri ve tartışmaların dışında, ayaklanmaya ve yasaları çiğnemeye yönelik kışkırtma ve konuşmalara bir sınır getirilmelidir. Fakat, yalnızca özgürlüğü, düşünce ve konuşmayı baskı altına alma girişimi faydadan ziyade zarar getirir. Eğer böyle bir ciddi  gerekçe olmaksızın özgürlüğü bastırma olursa, ortam aptallara ve yaltakçılara kalır.

Kısacası, Spinoza’ya göre iki şey insan hürriyetini sınırlayabilir. Birincisi Tanrıdır. Zira, Tanrı söz konusu olduğunda insanın hürlüğü sınırlanır. Mutlak anlamda tek gerçek hür olma vasfı, Tanrı’ya aittir. İnsan ancak Tanrı’yı bildiği ve sevdiği ölçüde kendini gerçekleştirebilir ve özgür olabilir. İkinci olarak da özgürlüğün güvencesi olan devlet anarşi ortamına fırsat vermemek ve toplumsal barışın gereği olarak, insanların esenliğini temin etmek için hürriyete gerektiği yerde sınır koyabilir. Ancak, bu sınırlılık keyfi olmamalıdır. Zira, devlet özgürlüğü ve özgür ortamı sağlamak zorundadır. Bu devlet şekli de demokratik bir devlettir. Çünkü, demokrasi, özgürlüğün en iyi güvencesi ve toplumun faydası için mümkün olan en iyi yönetim şeklidir. Aynı şekilde bu yönetim şekli, bazı kusurlarına rağmen tüm yönetim şekillerinin en doğal olanı ve bireysel özgürlükle en uyumlu olanıdır.

KAYNAKÇA

1. Akarsu, Bedia, Felse Terimleri Sözlüğü, Altıncı Baskı, İst., 1997
2. Antony, Flew, A Dictionary of Philosophy, London,1979
3. Arıcan, M.Kazım, Spinoza’da Din ve Tanrı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, A.Ü. Sos.Bil.Enst., Ankara, 1996
4. Arslan, Ahmet, Felsefeye Giriş, Ank. 1996
5. Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, Üçüncü Baskı, İst.,1992
6. Bayrakdar, Mehmet, İslam Felsefesine Giriş, Ank.,1986
7.Din Felsefesine Giriş, Ank. 1998
8. Billigton, Ray, Felsefeyi Yaşamak, Çev., Abdullah Yılmaz, İst, 1997
9. Bolay, S.Hayri, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Yedinci Baskı, Ank.,1997
10. Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü,İkinci Baskı, Ankara, 1997
11. Diane, Collinson, Fifty Major Philosophers – A Reference Guide (Routledge), New York, 1987
12. Durant, Will, Kıssatü’l Felsefe, Arapçaya Çev.: Fethullah el-Muşa’şa, Beyrut, Tarih yok
13. Erdem, Hüsamettin, Bazı Felsefe Meseleleri, Konya, 1999
14. Panteizm ve Vahdet-i Vücut Mukayesesi, Ankara,1990
15. Frederik, Compleston, Felsefe Tarihi, Çeviren: Aziz Yardımlı, Cilt 4, İst.,1991
16. G.W.F., Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, çev., Cenap Karakaya, İst., 1991
17.Mantık Bilimi, çev.,Aziz Yardımlı, İst., 1996
18.Seçilmiş Yazılar, çev., Nejat Bozkurt, İst., 1986
19.  Tarihte Akıl, Üçüncü Baskı, İst., 1995
20. Tinin Görüngü Bilimi, çev., Aziz Yardımlı, İst., 1996
21. Hobbes, Thomas, Leviathan, çev., Semih Lim,İst.1995
22. Jasper, Karl, Felsefe Nedir?, İkinci Baskı, İst.,1995
23. Kaufmann, Hegel, Üzerine Yorumlar, çev., Aziz Yardımlı, İdea yay.,İst.1997,
24. Kierkegaard, Sören, Ölümcül Hastalık Umutsuzluk, çev.,M. Mukadder Yakupoğlu, İst.,1997
25. Korlaelçi, Murtaza, Vahdet-i Vücut Panteizm midir?, Ankara, Mart 1992
26.  Panteizm ile Vahdet-i Vücudun Mukayesesi,Türk Kültürü ve Felsefe Panelleri, Kayseri, 1992
27. Mark, T.Carson, Spinoza’s Theory of Truth, New York, 1972
28. Öner, Necati, İnsan Hürriyeti, Dördüncü Baskı, Ankara, 1995
29. Richard, H. Popkin, Avrum Stroll, Philosophy, Oxford, 1986,
30. Roy,Weatherford, The İmplication of Determinism, New York, 1991
31. Russell, Bertrant, Batı Felsefe Tarihi, Çev. Muammer Sencer, İst. 1994
32. Spinoza, A Theologico-Political Treatise and A Political Treatise, (Tractatus Theologico-Politicus) İng.
Çev., R.H.M.Elwes, New York, 1951
33.Geometrik Düzene Göre Kanıtlanmış Ve Beş Bölüme Ayrılmış Olan ETİKA (Ethica, Ordine Geometrico Demonstrata Et Inquınque Partes Dıstıncta, ınquibus agitur), Fransızcadan Çev., H.Z. Ülken, İst., 1984
34.On The İmprovement Of The Understanding (Tractatus De İntellectus Emendatione), Trans., Joseph Katzs, New York, 1988
35. Stanley, M. Honer, Thomas C. Hunt, Felsefeye Çağrı, çev., Hasan Ünder, Ank.1996
36. Stumpf, Samuel Enoch, Philosophy: History and Problems, New york, 1989
37. Taylan, Necip, Düşünce Tarihinde Tanrı Sorunu, İst.,1998
38. Tülin, Bumin, Hegel,Alan yay., İst., 1987
39.Hegeli Okumak, Kabalcı yay., İst., 1993
40. Tülin, Bumin, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, İst., 1996
41. Vorlander, Karl, Felsefe Tarihi, c.2, Osmanlıca’ya çev. Orhan Saadettin, İst. 1928
42. W.T., Stace, Hegel Üzerine, çev.; Murat Belge, Ank. 1986
43. Weber, Alfred, Felsefe Tarihi, Çeviren: H. Vehbi Eralp, Beşinci Baskı, İst.,1993
44. Wolfson, A. Harry, The Philosophy of Spinoza, New York, 1961
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP