MONADOLOJİ - 2
|
30- Gene zorunlu gerçekler üzerine edindiğimiz bilgi ve onların soyutlamaları iledir ki ben denilen şeyi bize düşündüren ve şunun yahut bunun bizde olup olmadığını bize dikkate aldıran düşünme edimlerine yükselmiş oluyoruz; böylece düşüncemizi kendimize çevirdiğimizde, bizde sınırlı olanın onda sınırsız olduğunu anlıyarak varlığı, tözü, basiti, bileşiği, madde ile ilgili olmıyanı, hattâ Tanrıyı düşünüyoruz; bu düşünme edimleri, akla dayanan bilgimizin başlıca konularını, verirler.
31- Akla dayanan bilgilerimiz iki büyük ilkeye dayanırlar: Birincisi çelişme ilkesidir; bu ilke uyarınca içinde çelişme olana yanlış, yanlışa karşıt yahut onunla çelişik olana da doğru hükmünü veririz.
32- İkincisi yeter sebep ilkesidir ki bu ilke uyarınca yeter bir sebep olmadıkça hiçbir olgunun doğru veya var, hiçbir hükmün gerçek olamıyacağını, olgunun niçin böyle olup da başka türlü olmadığını anlarız. Oysa, bu sebepler çoğu zaman bizce belli değildir.
33- iki türlü gerçek vardır: Akıi gerçekleri, olgu gerçekleri. Akıl gerçekleri zorunludurlar; karşıtları mümkün değildir; olgu gerçekleri ise olumsaldırlar, karşıtları da mümkündür. Bir gerçek zorunlu olduğu zaman, o gerçeğin sebebi çözümleme ile bulunabilir, bu ise o gerçeği ilk fikirlere ve gerçeklere gelinceye kadar basit fikir ve gerçeklere geri götürmekle olur.
34- Matematikçilerde kurgu dâvaları ve kılgı kuralları çözümleme yolu ile tanımlara, aksiyomlara ve postulat’lara böylece götürülmüştür.
35- Nihayet, tanımlanamıyan basit fikirler vardır; gene aksiyomlar, postulat’lar, yahut bir kelime ile, başlangıçta bulunan ilkeler vardır ki bunların tanımlanmağa ihtiyaçları yoktur, bunlar, karşıtı açık bir çelişmeyi içine alan özdeş ifadelerdir.
36- Fakat yeter sebebin, olumsallık yahut olgu gerçeklerinde, yani varlıklar evreninde yayılmış şeylerin sırası içinde bulunması da gerekir. Varlıkları bu evrende özel sebeplere dayandırmak, tabiattaki şeylerin pek büyük türlülüğü ve cisimlerin sonsuzluğa kadar giden bölünmesi doiayısiyle, sınırsız bir ayrılmaya gidilebilir. Şu yazımın etker nedenine giren, şimdiye ve geçmişe ait sonsuz biçimler ve hareketler vardır; ve ruhun ereksel nedenine giren, şimdiye ve geçmişe ait sonsuz küçük meyilleri, istidatları vardır.
37- Ve bütün bu ayrılmalar, önce gelen yahut daha ayrılmış başka olumsal şeyleri ancak içine aldığından ve bunlardan her biri anlaşılmak için benzer bir çözümlemeye ihtiyaç gösterdiğinden, böylece bir adım bile ileriye varılmamış olur. Ayrılma ne kadar sonsuz olursa olsun, yeter yahut son sebep bu olumsallıkların ayrılmaları sırasının yahut devamının dışında olmalıdır.
38- Böylece şeylerin son sebebinin zorunlu bir tözde bulunması gerekir; o töz içinde değişmelerin özel ayrılışları kaynakta olduğu gibi ancak yetkindir. İşte bu töze biz Tanrı deriz.
39- Şimdi bu töz bütün özel ayrılıkların yeter sebebi olduğundan, bunlar da her yandan bağlı bulunduğundan, yalnız bir Tanrı vardır ve bu Tanrı yeter.
40- Tek, evrensel ve zorunlu olan bu yüksek tözün dışında kendisinden bağımsız hiçbir şey bulunmaması ve mümkün varlığın basit bir sonucu olması dolayısiyle hiç sınırı olmaması ve mümkün olan her gerçeği içine alması gerekir.
41- Bundan şu sonuç çıkar: Tanrı, kesin olarak yetkindir, çünkü doğru anlamda yetkinlik, sınırı olan şeylerin sınırlannı bir yana bırakarak ele almarı müsbet gerçeğin büyüklüğünden başka bir şey değildir. Sınırların olmadığı yerde, yani Tanrıda, yetkinlik kesin olarak sonsuzdur.
42- Bundan, varlıklar yetkinliklerini Tanrının etkisinden, yetkinsizliklerini sınırsız olmağa gücü olmıyan kendi tabiatlarından alıyorlar sonucu da çıkar. Çünkü onları Tanrıdan ayıran bu noktalardır. Asıllarındaki bu yetkinsizlik cisimlerin tabiî işlemezliğinde kendini gösterir.
43- Şu da doğrudur ki Tanrı yalnız varlıkların kaynağı değil, gerçek oldukları ölçüde özlerin yahut imkân içinde gerçek olanın da kaynağıdır, çünkü Tanrının anlığı ilksiz gerçeklerin yahut onlara bağlı olan fikirlerin bölgesidir ve bu anlık olmazsa imkân alanında gerçek hiçbir şey bulunmıyacağı gibi gerek var, gerek mümkün hiçbir şey olmıyacaktır.
44- Çünkü özlerde yahut imkânlarda, yahut da ilksiz geçeklerde bir gerçeklik varsa bu gerçekliğin var yahut edimsel olan bir şeyde, dolayısiyle zorunlu varlıkta temellenmiş olması gerekir. Onda öz, varlığı içine alır yahut onda, edimsel olmak için, mümkün olmak yeter.
45- Böylece varlığı mümkün olünca, zorunlu olarak var olmak yalnız Tanrının yahut zorunlu varlığın imtiyazıdır. Ve hiçbir sınırı, hiçbir yokdemeyi, dolayısiyle de hiçbir çelişmeyi içinde bulundurmıyan şeyin imkânına engel olmadığından, Tanrının varlığını a priori olarak tanımak için yalnız bu yeter. Biz bunu ilksiz gerçeklerin gerçekliği ile gösterdik, fakat şimdi a posteriori olarak da gösteriyoruz, çünkü olumsal varlıklar vardır ve bunların son ve yeter sebepleri, varlığının sebebi kendinde bulunan zorunlu varlıkta bulunmaktadır.
46- Bununla beraber bazıları ile birlikte Descartes’la sonradan M. Poiret’nin de düşünür göründükleri gibi, ilksiz gerçeklerin Tannya bağlı olduklarından dolayı keyfi ve Tanrının iradesine bağlı olduklarını asla zihinden geçirmemeli. Bu ancak, ilkesi uygunluk yahut en iyinin seçimi olan olumsal gerçekler için doğrudur; oysa, zorunlu gerçekler yalnız onun, anlığına bağlı iç konusudur.
47- Böylece yalnız Tanrı ilk birlik yahut başlangıçtaki ilk basit tözdür, yaratılmış yahut birbirinden çıkmış olan monadların hepsi ondan olmuştur; bunlar vakit vakit -özü sınırlı olmak olan canlı varlığın alırlığı ile sınırlanmış olarak- sürekli türümlerle ondan doğarlar.
48- Tanrıda, her şeyin kaynağı olan güç, sonra fikirlerin özel ayrılışlarını içine alan bilgi, son olarak da en iyinin ilkesine göre değişiklikleri yahut doğuşları yaratan irade vardır. Ve bu, yaratılmış monadlarda, konu veya esası, algı yetisini ve iştah yetisini vücuda getiren şeye karşılıktır. Fakat Tanrıda bu sanlar mutlak olarak sonsuz ve yetkindir; ve yaratılmış monadlarda yahut entelekyalarda (veya Hermolaeus Barbarus’un bu kelimeyi çevirdiği gibi perfectihabies'lerde) bulunan sanlar kendilerinde yetkinlik olduğu ölçüde tanrılık sanların taklididirler.
49- Yaratık, yetkin olduğu ölçüde dışarıya etki yapar ve eksik olduğu ölçüde başka bir yaratıktan etki alır. Böylece monada, seçik algıları olması dolayısiyle eylem, karışık algıları olması dolayısiyle de edilgi verilir.
50- Bir yaratık, başkasında olup biten şeyleri a priori olarak açıklamaya yarıyan şeyin kendisinde bulunduğu ölçüde başka bir yaratıktan daha yetkindir, bundan dolayı da başka bir yaratığa etki yaptığı söylenir.
51- Fakat bu, basit tözlerde bir monadın başka bir monad üzerine fikir alanından bir etkisinden başka bir şey değildir ki, etkisini ancak Tanrının işe karışması ile elde edebilir; çünkü Tanrının fikirleri içinde bir monad, haklı olarak, ister ki Tanrı öbür monadları şeylerin ta başlangıcında düzenlerken kendisini de dikkate alsın. Ve madem ki yaratılmış bir monad başka bir monadın içine fizik alanından bir etkide bulunamıyor, o halde ancak bu yolladır ki birinin öteki ile bağlılığı olabilir.
52- İşte bu yüzden, yaratıklar arasında eylemler ve edilgiler karşılıklıdır. Çünkü Tanrı iki basit tözü karşılaştırarak her birinde, birini öbürüne uydurmaya kendisini zorlıyan sebepler bulur; bunun için bazı yönlerden etkin olan, başka bir bakımdan edilgindir: Kendisinde seçik olarak bilinen şeyin bir başkasında olup biteni açıklamaya yaraması dolayısiyle etkindir, ve kendisinde olup bitenin açıklanmasının başka birinde, seçik olarak bilinen şeyde, bulunması itibariyle edilgindir.
53- 0 halde Tanrının fikirlerinde sonsuz mümkün evrenler bulunduğundan ve onlardan ancak bir tanesi var olabildiğinden, Tanrının başka bir evren yerine bunu seçmesini gerektiren bir yeter sebebin bulunması gerekir.
54- Ve her mümkünde, taşıdığı yetkinlik derecesine göre varlık iddiasında bulunmak hakkı bulunduğundan, bu sebep ancak uygunlukta yahut bu dünyaların taşıdıkları yetkinlik derecelerinde bulunabilir.
55- Tanrı bilgeliğinin ona tanıttığı, iyiliğinin seçtirdiği, gücünün doğurduğu en iyinin varlığına sebep, işte budur.
31- Akla dayanan bilgilerimiz iki büyük ilkeye dayanırlar: Birincisi çelişme ilkesidir; bu ilke uyarınca içinde çelişme olana yanlış, yanlışa karşıt yahut onunla çelişik olana da doğru hükmünü veririz.
32- İkincisi yeter sebep ilkesidir ki bu ilke uyarınca yeter bir sebep olmadıkça hiçbir olgunun doğru veya var, hiçbir hükmün gerçek olamıyacağını, olgunun niçin böyle olup da başka türlü olmadığını anlarız. Oysa, bu sebepler çoğu zaman bizce belli değildir.
33- iki türlü gerçek vardır: Akıi gerçekleri, olgu gerçekleri. Akıl gerçekleri zorunludurlar; karşıtları mümkün değildir; olgu gerçekleri ise olumsaldırlar, karşıtları da mümkündür. Bir gerçek zorunlu olduğu zaman, o gerçeğin sebebi çözümleme ile bulunabilir, bu ise o gerçeği ilk fikirlere ve gerçeklere gelinceye kadar basit fikir ve gerçeklere geri götürmekle olur.
34- Matematikçilerde kurgu dâvaları ve kılgı kuralları çözümleme yolu ile tanımlara, aksiyomlara ve postulat’lara böylece götürülmüştür.
35- Nihayet, tanımlanamıyan basit fikirler vardır; gene aksiyomlar, postulat’lar, yahut bir kelime ile, başlangıçta bulunan ilkeler vardır ki bunların tanımlanmağa ihtiyaçları yoktur, bunlar, karşıtı açık bir çelişmeyi içine alan özdeş ifadelerdir.
36- Fakat yeter sebebin, olumsallık yahut olgu gerçeklerinde, yani varlıklar evreninde yayılmış şeylerin sırası içinde bulunması da gerekir. Varlıkları bu evrende özel sebeplere dayandırmak, tabiattaki şeylerin pek büyük türlülüğü ve cisimlerin sonsuzluğa kadar giden bölünmesi doiayısiyle, sınırsız bir ayrılmaya gidilebilir. Şu yazımın etker nedenine giren, şimdiye ve geçmişe ait sonsuz biçimler ve hareketler vardır; ve ruhun ereksel nedenine giren, şimdiye ve geçmişe ait sonsuz küçük meyilleri, istidatları vardır.
37- Ve bütün bu ayrılmalar, önce gelen yahut daha ayrılmış başka olumsal şeyleri ancak içine aldığından ve bunlardan her biri anlaşılmak için benzer bir çözümlemeye ihtiyaç gösterdiğinden, böylece bir adım bile ileriye varılmamış olur. Ayrılma ne kadar sonsuz olursa olsun, yeter yahut son sebep bu olumsallıkların ayrılmaları sırasının yahut devamının dışında olmalıdır.
38- Böylece şeylerin son sebebinin zorunlu bir tözde bulunması gerekir; o töz içinde değişmelerin özel ayrılışları kaynakta olduğu gibi ancak yetkindir. İşte bu töze biz Tanrı deriz.
39- Şimdi bu töz bütün özel ayrılıkların yeter sebebi olduğundan, bunlar da her yandan bağlı bulunduğundan, yalnız bir Tanrı vardır ve bu Tanrı yeter.
40- Tek, evrensel ve zorunlu olan bu yüksek tözün dışında kendisinden bağımsız hiçbir şey bulunmaması ve mümkün varlığın basit bir sonucu olması dolayısiyle hiç sınırı olmaması ve mümkün olan her gerçeği içine alması gerekir.
41- Bundan şu sonuç çıkar: Tanrı, kesin olarak yetkindir, çünkü doğru anlamda yetkinlik, sınırı olan şeylerin sınırlannı bir yana bırakarak ele almarı müsbet gerçeğin büyüklüğünden başka bir şey değildir. Sınırların olmadığı yerde, yani Tanrıda, yetkinlik kesin olarak sonsuzdur.
42- Bundan, varlıklar yetkinliklerini Tanrının etkisinden, yetkinsizliklerini sınırsız olmağa gücü olmıyan kendi tabiatlarından alıyorlar sonucu da çıkar. Çünkü onları Tanrıdan ayıran bu noktalardır. Asıllarındaki bu yetkinsizlik cisimlerin tabiî işlemezliğinde kendini gösterir.
43- Şu da doğrudur ki Tanrı yalnız varlıkların kaynağı değil, gerçek oldukları ölçüde özlerin yahut imkân içinde gerçek olanın da kaynağıdır, çünkü Tanrının anlığı ilksiz gerçeklerin yahut onlara bağlı olan fikirlerin bölgesidir ve bu anlık olmazsa imkân alanında gerçek hiçbir şey bulunmıyacağı gibi gerek var, gerek mümkün hiçbir şey olmıyacaktır.
44- Çünkü özlerde yahut imkânlarda, yahut da ilksiz geçeklerde bir gerçeklik varsa bu gerçekliğin var yahut edimsel olan bir şeyde, dolayısiyle zorunlu varlıkta temellenmiş olması gerekir. Onda öz, varlığı içine alır yahut onda, edimsel olmak için, mümkün olmak yeter.
45- Böylece varlığı mümkün olünca, zorunlu olarak var olmak yalnız Tanrının yahut zorunlu varlığın imtiyazıdır. Ve hiçbir sınırı, hiçbir yokdemeyi, dolayısiyle de hiçbir çelişmeyi içinde bulundurmıyan şeyin imkânına engel olmadığından, Tanrının varlığını a priori olarak tanımak için yalnız bu yeter. Biz bunu ilksiz gerçeklerin gerçekliği ile gösterdik, fakat şimdi a posteriori olarak da gösteriyoruz, çünkü olumsal varlıklar vardır ve bunların son ve yeter sebepleri, varlığının sebebi kendinde bulunan zorunlu varlıkta bulunmaktadır.
46- Bununla beraber bazıları ile birlikte Descartes’la sonradan M. Poiret’nin de düşünür göründükleri gibi, ilksiz gerçeklerin Tannya bağlı olduklarından dolayı keyfi ve Tanrının iradesine bağlı olduklarını asla zihinden geçirmemeli. Bu ancak, ilkesi uygunluk yahut en iyinin seçimi olan olumsal gerçekler için doğrudur; oysa, zorunlu gerçekler yalnız onun, anlığına bağlı iç konusudur.
47- Böylece yalnız Tanrı ilk birlik yahut başlangıçtaki ilk basit tözdür, yaratılmış yahut birbirinden çıkmış olan monadların hepsi ondan olmuştur; bunlar vakit vakit -özü sınırlı olmak olan canlı varlığın alırlığı ile sınırlanmış olarak- sürekli türümlerle ondan doğarlar.
48- Tanrıda, her şeyin kaynağı olan güç, sonra fikirlerin özel ayrılışlarını içine alan bilgi, son olarak da en iyinin ilkesine göre değişiklikleri yahut doğuşları yaratan irade vardır. Ve bu, yaratılmış monadlarda, konu veya esası, algı yetisini ve iştah yetisini vücuda getiren şeye karşılıktır. Fakat Tanrıda bu sanlar mutlak olarak sonsuz ve yetkindir; ve yaratılmış monadlarda yahut entelekyalarda (veya Hermolaeus Barbarus’un bu kelimeyi çevirdiği gibi perfectihabies'lerde) bulunan sanlar kendilerinde yetkinlik olduğu ölçüde tanrılık sanların taklididirler.
49- Yaratık, yetkin olduğu ölçüde dışarıya etki yapar ve eksik olduğu ölçüde başka bir yaratıktan etki alır. Böylece monada, seçik algıları olması dolayısiyle eylem, karışık algıları olması dolayısiyle de edilgi verilir.
50- Bir yaratık, başkasında olup biten şeyleri a priori olarak açıklamaya yarıyan şeyin kendisinde bulunduğu ölçüde başka bir yaratıktan daha yetkindir, bundan dolayı da başka bir yaratığa etki yaptığı söylenir.
51- Fakat bu, basit tözlerde bir monadın başka bir monad üzerine fikir alanından bir etkisinden başka bir şey değildir ki, etkisini ancak Tanrının işe karışması ile elde edebilir; çünkü Tanrının fikirleri içinde bir monad, haklı olarak, ister ki Tanrı öbür monadları şeylerin ta başlangıcında düzenlerken kendisini de dikkate alsın. Ve madem ki yaratılmış bir monad başka bir monadın içine fizik alanından bir etkide bulunamıyor, o halde ancak bu yolladır ki birinin öteki ile bağlılığı olabilir.
52- İşte bu yüzden, yaratıklar arasında eylemler ve edilgiler karşılıklıdır. Çünkü Tanrı iki basit tözü karşılaştırarak her birinde, birini öbürüne uydurmaya kendisini zorlıyan sebepler bulur; bunun için bazı yönlerden etkin olan, başka bir bakımdan edilgindir: Kendisinde seçik olarak bilinen şeyin bir başkasında olup biteni açıklamaya yaraması dolayısiyle etkindir, ve kendisinde olup bitenin açıklanmasının başka birinde, seçik olarak bilinen şeyde, bulunması itibariyle edilgindir.
53- 0 halde Tanrının fikirlerinde sonsuz mümkün evrenler bulunduğundan ve onlardan ancak bir tanesi var olabildiğinden, Tanrının başka bir evren yerine bunu seçmesini gerektiren bir yeter sebebin bulunması gerekir.
54- Ve her mümkünde, taşıdığı yetkinlik derecesine göre varlık iddiasında bulunmak hakkı bulunduğundan, bu sebep ancak uygunlukta yahut bu dünyaların taşıdıkları yetkinlik derecelerinde bulunabilir.
55- Tanrı bilgeliğinin ona tanıttığı, iyiliğinin seçtirdiği, gücünün doğurduğu en iyinin varlığına sebep, işte budur.