Pozitivizm Üzerine - 1

Recep ERTÜRK

“Pozitivistler, hem hıristiyanlığın, hem de etnolojinin önyargılarından sıyrılmış, din ve ırk ayrımını önemsemeyen; bütün ülkelerin, bulundukları coğrafi konuma ve tarihi şartlara bağlı olarak, insanlık denilen aynı ailenin az veya çok ilerlemiş kolları olduğuna inanan; ve her türlü iğfal edici etkenden ve her türlü kişisel ya da siyasal çıkardan arınmış; gayeleri, Doğu’nun ve Batı’nın ortak menfaati olan insanlar topluluğudur.”

Bu bildiride pozitivizm üstünde duracağım. Başlarken belirtelim, uzmanlık alanım felsefe değildir. O nedenle pozitivizm felsefesini ya da bu felsefenin gelişimini anlatmak çabasında olmayacağım. Pozitivizm düşüncesinin ortaya çıkışı gösterdiği gelişmeler ve bu anlayışa yönelik eleştirilerin kimi nitelikleri, ortaya çıktığından günümüze bu anlayışın ve karşıt düşüncelerin gösterdiği gelişmeleri değerlendirerek sosyoloji disiplini açısından kimi sonuçlar çıkarma çabasında olacağım. Pozitivizm düşüncesinin doğuşu ve genel serüveninin önemi yanında ülkemize gelişi ve ülkemizdeki serüvenininde toplumumuzun yaşadığı çeşitli olaylarla ve en temelde de yenileşme süreciyle İlişkisi temelinde pozitivizm anlayışını (ve pozitivizm eleştiriciliğini) anlama çabasında olacağım. Bu bildiri böyle bir anlama girişimi, konu üstüne sorduğum kimi sorulara yanıt arama çabasıdır.

O nedenle çok temel kimi hatırlatmalarla söze başlamak istiyorum. Yakın zamanlara değin bilimle uğraşan insanlann yaygın olarak genel kabulleri bu temeldeydi. Bilimle uğraşan insanların olaylara bakışlarında, bilim anlayışlarında pozitivizm temeldi. Sınırlı felsefe çevrelerinin eleştirileri elbette söz konusuydu.

Ancak bunlar söylendiği gibi çok dar çevrelerde dile getiriliyor çok da önemsenmiyordu. Yalnızca bilimle uğraşanlarla sınırlı olmayan pozitivizmin kabullerini benimseme büyük ölçüde toplumun ve doğanın bilimin yasaları içinde anlaşılabileceği varsayılıyordu. İkincisi, özellikle toplum yaşamına yönelik belli bir olumluluğu, iyimserliği de içeriyordu. Ve bu bakış açısının yaygınlığına karşılık, böyle bir felsefi temelde olaylara bakıldığının ayırdına bile yarılamayabiliyordu.

Endüstri devrimi sonrası gelişmelere bağlı olarak sorunların çözüleceğine ve bu anlamda da geleceğe olan güven ve inanç, olaylara bu şekilde bakışın temelini oluşturmuştu. Saint Simon’un endüstri ve bilim temelindeki umutlan, onun bir dönem sekreterliğini üstlenen Auguste Comte tarafından da büyük ölçüde benimsenmişti. Gerek bilimdeki gelişmelerin etkisinin yarattığı iyimserlik, gerekse bilimlerin toplum yaşamına da uygulanabileceği inancı bu temelde bir felsefi kabuller içinde toplum yaşamına da yön verilebileceği inancını yaygınlaştırmıştı. Bunda elbette fizik ve doğa bilimlerindeki gelişmelerin toplum yaşamının anlaşılması için de geçerli olacağı kabulü vardı.

Bu kabul temelinde pozitivizm, Auguste Comte tarafından ortaya konulmuş bir felsefedir. Dilimize “olguculuk” olarak çevrilmiş ve Türkçe sözlüklerde de olgu, “düşünülmüş olanın karşıtı, olmuş olan, gerçek olan, gerçekleşmiş olan, vakıa”, olguculuk ise “araştırmalarını, olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizik ötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte’un açtığı felsefe çığırı, pozitivizm” şeklinde yer almıştır. Pozitivizmin olumlu düşünce olarak değil de “olguculuk” olarak çevrilmesi, konunun bu yönünün önemine dikkat çekilmek istenmesi nedeniyle pozitivizmin “optimist” oluşundan söz edilmesine yol açmıştır.

Comte, pozitivizm adını verdiği düşünce sistemi ile toplum gelişmesini de, insan gelişmesini de bir temele oturtmuştur. Buna bir çerçeve kazandırmıştır. Bu çerçevenin kimi nitelikleri vardır. En temelde batı felsefe geleneği ile de ilişkilidir. Sözgelişi toplumların son gelişim aşaması olarak pozitif toplum, aynı zamanda mümkün son tarihsel aşamadır da... Günümüzde de yeniden yaygınlaşan, “ideolojilerin sonu”, “tarihin sonu” gibi tartışmaların hatırlanması yanında pozitivist anlayış, geçmişe dönük de bir tutum içindedir. Bu yönüyle, yapılan bir biçimde tarihçilik olduğu kadar, toplum önünde bir tutum alışı ifade etmesi nedeniyle de siyasi nitelik arzetmektedir.

Comte kuramında gelinen aşamayı “olumlu aşama” olarak tanımlarken, o zamana değin insan toplumlannın bir çizgi temelinde iki aşamadan geçtiğini de belirtmiştir. Bunlar askeri ve dini aşamadır. Birbirini izleyen bu aşamalar genel bir tarih görüşünün, bir dünya görüşünün de ifadesidir. Bu görüşün kimi özellikleri bulunmaktadır. Pozitivizm öncesi dönemde batı toplumunda ve düşüncesinde yaygın kabul, hıristiyanlık temelindeydi. Bütün ortaçağ boyunca hıristiyanlık, Batı’nın kimliğini oluşturduğu gibi, Batı, dünyaya biçim verme iddialarını da bu çerçeve içinde gerçekleştirmek istemiştir. Ancak çeşitli girişimler çok başarılı olmamıştır. En başta haçlı örgütlenmeleri ve girişimleri hıristiyanlıkça kafir sayılan bir inancı benimsemiş toplum örgütlenmelerinin direncini aşamadığı gibi onların gelişimini de önleyememiştir. O nedenle yeni bir arayışa girilmiş, bu arayış başarıyı getirmekle birlikte Fransa bu başarının dışında kalmıştır. Fransız ihtilali bu başarısızlığın sonucu gerçekleştiği gibi, eski rejimi tasfiye ederek topluma yeni biçim kazandırma yanında Fransa, İngiliz dünya egemenliğine karşı da çeşitli girişimler içinde olmuştur. İngiltere’ye karşı kıta Avrupa’sının örgütlenmesi girişimleri yanında Fransa, biri Moskova biri Mısır (Osmanlı coğrafyası) olmak üzere, Doğu’ya Atlantik dışından ulaşmanın olası iki yolunu da denetim altına almak istemiştir. Bu girişimler ilgi çekicidir. Comte da, ortaya koyduğu dünya görüşü temelinde, bir toplumsal düzenin oluşması için, o dönemin güçlü Osmanlı yöneticisi Mustafa Reşit Paşa’ya ve yine o dönemin Rus çarına mektup yazmıştır. Comte’un sonraki serüvenini biliyoruz. Kurmak istediği din “yeni hıristiyanlık”tan sonraki zamana hiçbir iz kalmadığı gibi çeşitli kişisel girişimleri de başarıya dönüşmemiştir. Ancak Comte’un sistemleştirdiği “pozitif düşünce” ve bu temeldeki felsefesi o zamanlarda henüz erken dönemlerini yaşayan “fizik sosyaf’in temelini oluşturmuştur. Felsefi temelini oluşturduğu bu yeni bilime günümüze ulaşan adını da Comte vermiştir. Çok uzun dönem boyunca da sosyolojinin temelini pozitif felsefe oluşturmuştur. Fransa sosyoloji aracılığı ile sorunlarına çözüm aradığı gibi günümüz sosyoloji tarihinin temelini oluşturan kuramlar “pozitivist” temelde yükselmiştir.

1 - 2

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP