AMERİKAN FELSEFESİNİN YENİDEN CANLANIŞI: JOHN J. MCDERMOTT - 5

McDermott, James'in felsefesinin ana temaları, çoğulculuk, şansçılık (tychism), geçicilik, radikal tecrübecilik, pragmatizm, sonuççu etik ve ahlak savaşçılığına bir sistem kazandırmaya çalışır. Fakat ona göre bu konular arasında akış/süreklilik o kadar güçlüdür ki başlıklar önemli değildir. McDermott'un ısrarla tekrarladığı nokta Pragmatism'in yazarının dar bir sunumundan daha fazla olduğudur. McDermott'a göre James'ten pragmatist olarak bahsetmek veya öyle olduğunu söylemek yetersizdir. O, kendi türünde, kendine has, kendi şahsi niteliklerini felsefeye veren ve tamamen yeni bir bağlamda konuşan bir filozoftur.

Campbell, McDermott'un James'i hayli önemsemesine rağmen bazen fikirlerini hem temel olarak hem de geniş çerçeveden eleştirdiğim ifade eder. Sözgelimi McDermott, Ralp Barton Perry'nin James'in ciddi çalışmalar yapmadığı yolundaki bazı iddialarını reddederken diğer filozofların düşüncelerinin James'ci yeniden yapılandırmasını eleştirmede tereddüt etmez. McDermott, James'in çok önemli felsefi münakaşalarda,kahramanın karşıdakinin durumunu tümüyle zikretmemesi gibi James'in de diğer filozofların düşüncelerini bağlamlarından kopararak okuduğunu ve değerlendirdiğini söyler. Ona göre bu basitleştirilmiş sunumların James'in felsefe tarihine dair bilgisinin ana hatları gösterdiğini iddia eder. Bu zayıflığın bir örneğini olarak Kant'ı insafsızca eleştirmesidir. McDermott'un diğer eleştirisi onun Emerson'u diğer yazarlardan daha çok içten ve yardımsever bulduğunu söylese de onun mirasını sistematik olarak anlamadığıdır.

McDermott bunlara ilaveten James'in sosyal felsefenin sınırlarını ciddi bir şekilde eleştirir. Sözgelimi o, James'in ferdin imkanlarının farkında iken bu imkanların diğerlerinin yaşamlarındaki güçlüklere kapalı olduğuna dikkat çeker. Ona göre James ben merkezli olmak noktasında içtendir fakat sosyal eşitsizliklerden habersizdir. James, şahsi hayatın hususi boyutlarına önem verirken eylemlerimizde sosyal matrislerin öneminin farkında değildir. McDermott, James'in sosyal meseleler konusunda -sivil savaş, San Francisco depremi, Amerika'daki kölelik problemini sona erdirilmesi konularıyla- ilgisiz kaldığını beyan eder.

Tüm bunlara rağmen McDermott, James'in tanım ve formüllerle yaşanan bir hayat yerine ve saçaklanyla gelişen, yeni, konuşulmayan, sadece onu konuşanın bildiği gizli bir hayat mesajının savunulması gerektiğini ileri sürer.

VI

McDermott, yazılarında ısrarla John Dewey'in (1859-1952) Amerika'nın en önemli düşünürü olduğunu yazar. Ona göre James, Avrupa özelliklerini taşırken Amerika'yı bir toplum olarak anlayan Dewey'in tamamen Amerikan olduğuna dikkat çeker. Ona göre bu özelliklerle Dewey, insanın odisus krizine, günlük olaylara karşı teknik düşüncesi ve temel felsefi spekülasyonuyla diğer düşünürlerden daha önceliklidir. Dewey,McDermott'a göre Emerson'u dilini ve özelliğini en iyi anlayan klasik Amerikan filozofudur. Bunun sebebi tıpkı Emerson gibi Dewey'in de işçi bir ailede doğup, büyümesidir. Campbell'e göre McDermott'un Dewey'i Emersoncu olarak takdim etmesi, Amerikan felsefesinin genel, Dewey'in felsefesinin özel olduğu meselesine tekrar gündeme getirmektir.

Dewey, Vermont Üniversitesini bitirdikten sonra bir kaç yıl Lisede felsefe öğretir. 1884'de John Hopkins Üniversitesinde doktorasını alır. Michigan ve Chicago Üniversitelerinde görev yapar. 1910 yılından sonra aralarında Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerde felsefesi ve eğitim anlayışı üzerine konferanslar verir.

McDermott, trajediler ve uğraşıların anlamı konusunda diğer filozoflar gibi Dewey'de naiv bir tutumda olmadığını ifade eder. Zira onun durumu diğer filozoflardan farklı değildir. İki çocuğunun erken yaşta ölümleri, Chicago'dan ayrılmak zorunda oluşları ve karısının şahsi problemleri bu zorluklara işaret etmektedir. McDermott, Dewey'in inatçı mizaca sahip oluşunun ve meseleleri doğrudan konuşmasının bizim açımızdan hem iyi hem de kötü oluşundan bahseder. Bu durum anlamlı yaşamlar yaratma arayışında Dewey'in dengesini keşfetmeyi zorlaştırır. Sözgelimi Dewey ne iyimserci ne kötümsercidir. Bu iki geleneğin insanın aktüel durumuna uygun cevap olmadığını düşünür. İyimserlik, tabii güçlerin kaprisleri konusunda safdilliktir. Kötümserlik ise, imkan, gelişme, yenilik ve insan ruhunun, kabiliyetlerinin boyun eğmez karakterine perde çekmektir. McDermott, Dewey'in insan eylemlerinin geleceği konusunda bu iki geleneksel görüşün gizli tuzağının farkında olduğunu yazar. Dewey, James'in girişimini benimseyerek, iyileştiriciliğin Amerikan mizacıyla uygun olduğunu söyler. Dewey, tüm problemlerin eğilebilir ve işlevsel olduğunu düşünür.

McDermott, Dewey'in, problemlerimize karşı "geçiş metafiziği" önerdiğini söyler. Dewey'e göre insan hayatı bir yerden diğer bir yere, komediden trajediye arayışta, seyahattedir. Uzun veya kısa dönemde sorunlar bütünüyle çözül(e)meyecektir. Böylesi bir dünyada açıktır ki nihai kurtuluş yoktur, ümitsiz olmaya da gerek yoktur. Dewey'in vizyonu, nihai kesinliğin ve aşkın (trancendant) anlamın olmadığı insan varoluşudur. Bu vizyonda olumsuzluk yoktur ancak bununla beraber nihilizm de anlamlı değildir. Bu arayışta 'iyileştiricilik' selamlanacak insan yaklaşımıdır. Dewey, insanın en derin duygularını harekete geçirerek 'nektarın yolculukta', insan için nihai amaçların hayal olduğunu, hayatın çeşitli zorluklarına rağmen günden güne daha iyiye doğru ilerlediğini söyler.

McDermott, Dewey'in mezhep ve dogmaya karşı olmasına rağmen dindar olarak nitelendirir. Dewey'in annesinin müdahaleci din anlayışına karşı oluşu din anlayışını oluşturmasında oldukça etkili olmuştur. Dewey'in hayat anlayışı, ona tabiatın ritmi ve insanın geçişli tabiatı için olağanüstü duyarlılığın ortaya çıktığı seküler ayin (liturgy) verir. McDermott'un tasvir ettiği gibi Dewey'in tecrübeye estetik inancı, aktüel durumun karmaşık içeriğini boşaltan, gerçekliğin tecrübesini yüksek ve aşağı tecrübelere bölen felsefi geleneği iptal eder. Bu ayrım, daimi gelişmeyi, iyileştiriciliği ve ilişkilerin oluşmasını engeller. Dewey, tecrübeye dikkatlice katıldığımızda ilişkileri, çıkarımlar, uzanımları, karşılaştırmaları, dış bakışı, yönleri ve uyanları fark edebileceğimizi söyler.

McDermott'a göre Dewey, James'in çoğulculuk, pragmatik bağlamcılık ve geçicilik formlarını devam ettirerek daha şümullü ve sofistike sosyal ve politik ürünler inşa etmeye gayret etmiştir. İlk yıllarında sosyal ve politik konularda Hegel'in etkisinde kalmışsa da daha sonra şahsi imkan ve kurumların sınırlılığı konusunda daha gerçekçi aydınlanmalara ulaşmıştır. Yine o, başlangıçta James'in psikolojisi ve ferdin gelişimi konusunda fikirlerini benimsemişse de daha sonra kendi fikirlerini oluşturarak James'e eleştiriler getirmiştir. Dewey, James'ten farklı olarak ferdi zekanın yanında sosyal zekanın keskin görünümünü vurgular. Sosyal umudumuz, insan hayatının ihtiyaçlarım besleyecek, destekleyecek değerlendirecek bir dünya yaratacağıdır. Bu noktada felsefenin görevi, durumumuzun sorunsal karakterini gösterecek haritalar oluşturmaktır. O, ne kadar plan yapılsa da geleceğin tahmin edilemezliğinin farkındadır. Gelecek konusunda tecrübelerimize güvenmekten başka çaremiz yoktur. Onun bu noktada ortaya koyduğu pragmatik duyarlılık, sonuçların etkin olarak değerlendirilmesinde ana görüştür. Ve yaratıcı zihnin tesadüfi işgalini göstermesi. Dewey için sosyal görü, dinin hayatin özüdür. Geleneksel dini inanç tarafından doyurulan insan inançlarının farkındalığı ve toplumun eylemlerinin inayeti içindir. McDermott, bu vizyonu Dewey'in Hegel'ci düşüncesinin tümünde sosyal ve kurumsal bağlamın farkındalığı ile durur James ve Peirce'den ayrılır. McDermott, Dewey'in eğitim anlayışının James ve Peirce'ün eğitim anlayışından sosyal ve kurumsal ayrımı fertten ayırmayarak ayrılır. McDermott, Dewey'in hem metafizik denge anlayışının ve hem de sosyal araştırma vizyonun eğitimin imkanlarına ve anlama kabiliyetine katkı sağladığını ifade eder.

Sosyal araştırma ile Dewey, toplumun sorumluluğunun kapasite ve limitlerine göre tüm şahısları eğitmek olduğunu söyler. Buna toplumun birinci zorunluluğu adı verir. Metafizik denge ise olağanüstü potansiyelleri, tecrübemizin ritmiyle hareket edersek nasıl öğrenebileceğimiz ve günlük tecrübemizde yüksek sanat ve kültürün tekrar girişimini nasıl sağlayacağımızla ilgilidir. Bu yolla Dewey, yavanlığın, alışkanlığın ve rutinin üstesinden gelmeyi amaçlar.

McDermott, Dewey'den başka hiç bir filozofun eğitim problemlerini bu kadar çok içtenlikle ve doğrudan yansıtarak, pratik olarak ele almadığını yazar. Dewey'e göre eğitim, genç için sosyal durumların düşünsel olarak yapılandırılıp problem çözmeye doğru güdülendiği ve kılavuzluk edildiği kontrol edilmiş ve basitleştirilmiş bir çevredir. Eğitim, doğrudan öğrenmeyi sağlamaz; aksine öğrenenin yaratıcı problem çözme aracılığıyla öğrenmeyi dolaylı yoldan sağlar. Dewey, her insanın hayat boyu eğitime ihtiyaç duyduğunu, çünkü gelişen (improved) problem çözme ihtiyacının hiçbir zaman bitmeyeceğini söyler. Dewey şöyle der: Demokrasi ve modern endüstri şartlannın gelişmesi sebebiyle, medeniyetin bundan yirmi yıl sonra tam olarak nasıl olacağını söylemek imkansızdır. Dolayısıyla çocuğu her hangi kesin bir şarta göre hazırlamak imkansızdır.

Dewey, okulları demokratik toplumun çivisi olarak kabul eder. Dewey, bu okullardaki öğretmenlerin zihnen hazır, tecrübeyle donanmış, çocukları geçiş kapasiteleriyle donanmış ve erişkinlere gerekli değişiklikler yapmaya hazır olmaları gerektiğini beyan eder. Öğretmenler, öğrencinin problem çözme yeteneğini geliştirmeye yardımcı olmalıdırlar.

Dewey'i problem çözme ile demokrasi arasında asli bir ilişki görür. Ona göre bir demokrasiye katılım, problem çözme yeteneğini gerektirir, zira modern demokrasi, bir şahsın hayatı boyunca sosyal yapısını ve ilişkilerini garanti eden sabit bir hayat formu önermez. McDermott, Dewey'in öğretmenlerin, öğrencilerin, okulların, toplumun Amerikan demokrasisinin geleceği için organize olmasını ve politik gelişmelere katılması gerektiği görüşünü aktarır.

McDermott'a göre Dewey, değer ve yargıların kültürel tecrübenin bağlamlarında şekillendiğini ileri sürer. Bu, değerlerin insandan bağımsız değerin olmadığı ve onların göreli olduğu anlamına gelir. Dewey için bu durum gayet tabii ve kaçınılmazdır. McDermott, Dewey'in stoacılığın Amerikan versiyonunu ortaya koyduğunu, bu stoacılığın, boyun eğmeye karşın insan ihtiyaçları adına tabiatın tekrar yaratılması için tabiattaki imkanları içerdiğini ifade eder.

McDermott'un yukarıdaki görüşlerden anlaşılacağı üzere Dewey'i eleştirisi oldukça azdır. Campbell'e göre bu eleştirilerden biri, Dewey'in James'te mevcut kozmolojik sorunlara dair tartışmalara ilgi göstermemesi, gizeme karşı kendisini korumasıdır. Ona göre Dewey, felsefi eğiliminin genişliğine ve insan tecrübesinin detaylarına hitap etmesine rağmen özellikle dinî formüllendirmelerde spekülasyondan kaçar. McDermott daha da ilerleyerek 1980'lerde Dewey'in politik bilgeliğini sorgular. Dewey'in eğitime iyimserci olarak bakışını eleştirir. Ona göre Dewey, akılcılığa, iyi iradeye, zekanın dağıtılmasına müthiş güven duymuştu ama maalesef insan oğlunun kötülük, şeytanî güçlerini hesap edememişti. McDermott Dewey'in eğitimin sınırlan ve iddialanyla ilgili ciddi yanlışlıklar yaptığını iddia eder. Bu eleştirilere rağmen McDermott Dewey'in Amerikan felsefesinin en önemli filozofu olduğunu, gelecek ile bugün arasını uzlaştırma bilgeliğini gösterecek başka kimseyi tanımadığını söyler.

McDermott, Amerikan felsefe tarihini yorumunda tüm hikayeyi söylemeye niyetlenmez. Ona göre bir şahsın perspektifinden tüm hikayeyi anlatabilmek yanılmacadır ve bunu ummak / beklemek haksızlıktır. McDermott'un yorumlan bizi drama ve hayatın değerini uyandırmakta kolektif felsefi geçmişi kullanarak hikayeleri paylaşma anlamına gelir. McDermott, bu çalışmalann diğerlerine kapı araladığını ve yapılacak çalışmaların Amerikan felsefesine katkı olacağını söyler, Ona göre kültür iki seviyede yaşar. Bunlardan ilki kültürün orijinal karakterini araştırmak, ikincisi araştınlan bu modeli tarihi orijininin ötesinde relatif olarak işletebilmek. McDermott daha iyi ve güçlü bir gelecek için bu görevin yerine getirilmesi gerektiğine inanır. O, pragmatik yaklaşımın ferdîliği ile olacak ki bize daima "hayatın geçişte" veya "nektarın yolculukta" olduğunu söyler.

1 | 2 | 3 | 4 | 5

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP