DILTHEY, HEIDEGGER VE GADAMER’DE ANLAMA SORUNU - 5

Gadamer, dünyanın çevre ile aynı şey olmadığını söyler. Bunlar farklı şeyleri ifade ederler; çünkü sadece insanın bir dünyası vardır. Bir dünyaya sahip olmak için de kişi önünde dünyanın kendisini olduğu gibi açabileceği bir alan oluşturmalıdır. Ona göre, bir dünyaya sahip olmak bir dile sahip olmaktır (PALMER 2002:268). Dil aracılığıyla anlaşılan şey -dilin de- içinde bulunduğu dünyadır. Dolayısıyla insan, ancak dil aracılığıyla bir dünyaya sahip olur ve bu dünya içinde yaşar. Dilin doğası yüzünden, dünyanın deneyimlendiği her yerde de hermeneutik işbaşındadır. Hermeneutik boyut, binlerce yıllık felsefe kavramları üzerine çalışmaya doğru uzanır. Kavramlar sürekli hareket halindedirler, dönüşürler ve zenginleşirler; eskiyi örten yeni bağlamlara yerleşirler, unutulurlar ve geri düşüncelerle yeniden canlanırlar. Böylece kavrama yönelik felsefi çalışma, kavram tarihi denilen bir hermeneutik boyutu esas alır. Bu çaba, bizzat kavramlarımızın kulanımında eleştirel ögeyi oluşturur.

Gadamer anlayan kişinin anladığı şeyi farklı bir tarzda anladığını söyler. Bu anlama girişiminde metafizik bir anlamadan, metafiziğin diliyle anlamadan söz edenler içinse şöyle der:

"Metafiziğin dili diye bir şey yoktur. Metafizik gelenek içinde
şekillenen kavramların türlü dönüşümler ve farklı katmanlar içinde
yaşadıkları yerde yalnızca ve daima insanın kendi dili vardır."
(GADAMER 2002e: 337).

Gadamer için, dil, daima ortak bir anlamın paylaşımıdır. Dünyanın gerçekliğiyle karşı karşıya gelişimiz her zaman dil aracılığıyla olur; yani dünyanın her dilsel deneyimi dilin deneyimi değil, dünyanın deneyimi olur.

3.5- Wittgenstein ve Gadamer Arasındaki İlişki

Gadamer ile Wittgensten arasında kurulabilecek bir ilişkiyi iki çerçevede incelemek doğru olur. Bunlar paralellikler ve farklılıklardır. İlk olarak dil Wittgenstein için bir yaşama tarzını, bir yaşam biçimini gerektirir ve bu durum, Gadamer'in dile yapmış olduğu vurguyla benzer bir konudur. İkinci olarak, Gadamer'in dilin kullanıldıktan sonra bir kenara atılabilen alet gibi bir şey olmadığı görüşü, Wittgenstein'ın da benimsediği bir görüştür. Üçüncü olarak, Wittgenstein'ın ünlü dil oyunu görüşü Gadamer'de karşılığını bulur. Gadamer için de, dil içine girdiğimiz ve paylaştığımız bir eylemsellik alanıdır.

Buna karşın, aralarındaki ilk farklılık, dil oyunları arasındaki arabuluculuk olasılığına yaklaşımdan doğar. Gadamer'in oyun teorisi bir yorum teorisine kök saldığı için, yaklaşımındaki merkezi boyut arabuluculuğun doğası fonksiyonunun incelenmesidir. Yorumcu diller arasındaki çeviri işinde kaçınılmaz bir biçimde içerilir. Gadamer yorumcunun görevini ve buna bağlı olarak hermeneutiğin görevini, zihinler arasındaki kişisel ya da tarihsel mesafenin köprü kurularak giderilmesi olarak belirler. Wittgenstein ise, Anthony Quinton'un söylediği gibi, Tractatus 'ta anlamlandırmayı bir resmetme ilişkisi olarak -dilin dünyayı resmetmesi bağlamında- bir resmetme ilişkisi olarak görürken; Felsefi Soruşturmalar 'da, dili kullanılan bir alet olarak ele alır (QUINTON 1985:120). Bu konuda, Ömer Naci Soykan'da, Wittgenstein söz konusu olduğunda, dilsel ifadelere bir eylemin eşlik etmesi gerektiğini ekler; yoksa bir dil oyunu olmaz (SOYKAN 1995:87). Ayrıca Wittgenstein'da dil, bir aletler toplamıdır. Bir alet kutusunda bulunan bir çekiç, bir testere, bir İngiliz anahtarı vs., bütün bunlar arasında bir işlev benzerliği bulunur.

"Dil oyununda tıpkı alet kutusundaki aletler arasında olduğu gibi
sözcükler arasında işlev benzerliği buluruz". (SOYKAN 1995: 91)

Bu da, Gadamer'in dilin bir alet olarak görülemeyeceği görüşüne ters bir düşüncedir.

"Hem Gadamer hem de Wittgenstein dili insani hayatın merkezi
olgusu, bu hayatın oluşturucusu olarak görüyorlarsa da, ve her ikisi
de dili bir oyun, içine girdiğimiz ve bizi kuşatan bir ortak aktivite
olarak karakterize ediyorlar ise de, Gadamer'in ontolojik dil tanı-
mı, bütün bunlara rağmen, Wittgenstein'ın temelde epistemolojik
yaklaşımıyla çelişir. Wittgenstein'ın dile ilgisini, hakkında konuşa-
mayacağımız bir alan olduğu için, dilin dışında kalan şey hakkında
hiçbir şey bilemeyeceğimiz tezini dikte eder. İki konum arasındaki
bu çelişkiyi en iyi, Gadamer'le Wittgenstein'ın "dil oyunu" kavra-
mını farklı tanımlama tazları açıklar. Wittgenstein dile, dilin insani
faaliyetin oluşturucusu olduğunu, insanın "işleri kelimelerle yürüt-
tüklerini" vurgulamak için bir oyun olarak atıfta bulunur. Ancak
Gadamer'in konumu en iyi "kelimeler işleri bizimle birlikte yürü-
tür" (words do things with us) ifadesiyle karakterize edilebilir.
Oyun analojisi, bizim oyun oynadığımıza değil, aksine oyunların
bizi oynadığına işaret etmek amacıyla kullanılır." (HEKMAN1999:158-9)

3.6- Gadamer'in Dilthey Eleştirisi

Gadamer, Dilthey'in kendi pozisyonuna, tarihsel dünyayı kavrama tarzını idealizmin aynı dünyayı kavrama tarzına karşıtlık içinde, bir epistemolojik sorun olarak görmekle sahip olur (GADAMER 1995b: 153). Buna göre Dilthey'ın amacı, Kant'ın salt aklın eleştirisini bir tarihsel akıl eleştirisiyle bütünlemekti. Dilthey'a göre, tarihsel akıl, tıpkı salt akıl gibi, tam olarak haklı gösterilmeye ihtiyaç gösterir. Gadamer'e göre, Dilthey'ın gözünde idealist/spekülatif tarih felsefesi, oldukça kaba bir dogmatizmdir.

"Bu yüzden Dilthey, tarihsel bilginin felsefi yönden temellendi-
rilmesi çabasından, Kant'ın doğa bilgisi için yaptığı şeyin aynısını,
yani bir salt doğa biliminin imkanıyla analoji içinde, bir salt tarih
biliminin imkanının soruşturulmasını talep etmek zorunda kal-
mıştır." (GADAMER 1995b: 155-6)

Tarihin, en azından doğa gibi tinin bir kendini gösterme şekli olarak düşünülmesi halinde -ki "Gadamer'e göre spekülatif idealizmin iddiası budur- insan düşüncesinin tarihi ne şekilde bilmesi gerektiği başlı başına bir sorun oluşturur. Böylece Dilthey, Gadamer'e göre, Kant'ın salt doğa biliminin nasıl olanaklı olacağına ilişkin soruya verdiği yanıtla analoji kurarak tarihsel deneyimin bir bilim olmayı nasıl mümkün kılacağı sorusuna yanıt arar. Dilthey böylece, tarihsel dünyanın tin bilimleri bazında oluşturulacak olan yapısını taşıma gücüne sahip tarihsel dünya kategorilerini soruşturur.

Gadamer, sorunun bireyin deneyiminin ve onun tarihsel deneyim hakkındaki bilgisinin nasıl ortaya çıkarılacağı olduğunu söyler. Tarihte, birey tarafından yaşanan ve bireyin yaşamış olduğu şeyin bir başka birey tarafından yeniden yaşanması arasındaki bağıntı sözkonusu değildir. Dilthey'in iddiası, sadece, bireyin yaşantıları sonradan bunları yaşaması için geçerlidir.

"Dilthey, bireyin yaşama bağıntısına nasıl sahip olduğunu, yaşa-
mayla nasıl bağıntı kurduğunu sorar ve buradan hareketle, tarihsel
bağlam ve tarihsel bağlamın bilgisi için de taşıyıcı olarak kurucu
kavramları elde etmeye girişir." (GADAMER 1995b: 159)

Gadamer, Dilthey'ın yaşantı kavramına atıfta bulunarak, yaşantının kendi içinde daha fazla ayrıştırılamayan bir içkinlik olduğunu söyler. Yaşantı dolaysız bir kesinliğe sahiptir. Dilthey, dolaysız kesinliğe sahip tinsel dünya ögesinden, yaşantıdan hareketle, genellikle yaşamanın nasıl oluştuğuna ve aynı yaşamanın nasıl mümkün olduğuna yönelir.

Gademer'e göre, Dilthey'ın tinbilimlerinin epistemolojik temellendirilmesinde attığı en önemli adım, bireyin kendi yaşama deneyimi içerisinde oluşan bağlamdan, artık hiçbir bireyin deneyimlemediği tarihsel geçişi yapmış olmasındadır. Gadamer, burada Dilthey'ın tarihsel öznenin yerine mantıksal özneyi koymak zorunda kaldığını söyler. Dilthey, bu durumu, kişilerin bir yere ait olması, durumuyla aşmaya çalışır. Kişilerin burada kendi tekillikleri ortadan kalkar; yani önemini yitirir.

"Tarih problemi, tarihsel bağlamın tekil birey tarafından nasıl
yaşanılabilir ve bilinebilir olduğu problemi değildir; tersine kimse-
nin yaşamamış olduğu bağlamların nasıl bilinebilir kılınacağıdır.
Dilthey'ın bu problemin anlama dan hareketle aydınlatılması
gerektiğini düşündüğüne hiç şüphe yoktur. Anlama, ifadeye yöne-
lik anlamadır. İfade edilmek istenen, etkinin içindeki neden olarak,
ifadenin içindedir. Yani ifade edilmek istenen, bizzat ifade içinde
açığa çıkar ve ifade anlaşıldığında, ifade edilmek istenen de anla-
şılmış olur." (GADAMER 1995b: 162).

Gadamer'e göre Dilthey'ın çabası, başlangıcından itibaren, tinsel dünyadaki bağlantıları, doğal dünya için konumlanan nedensel bağlantılar karşısında ayrı bir yere yerleştirmek olmuştur. Bu yüzden ifade kavramı ve ifadenin anlaşılması onun için merkezi bir öneme sahiptir.

Gadamer, Dilthey'ın yaşama kavramından yola çıktığını söyler. Bilme de yaşamanın içerisindedir, yani bilme yaşamayla doğrudan bağlantılıdır. Dilthey'a göre, yaşama ve bilme bağıntısının kendisi önceden verilmiştir. Dilthey için önemli olan, her türlü felsefi refleksiyonun yaşama içindeki rolünü, bu rolün kendisini, bir yaşama olgusu olarak anlamaktır. Felsefe, böylece, içinde bir rol üstlendiği yaşamanın bir felsefesi olabilir; yani felsefe, yaşama üstüne bir refleksiyon olur. Gadamer, Dilthey'ın bu şekilde 'felsefenin felsefesini' düşündüğünü söyler.

"Hegel'de olduğu gibi, bir spekülatif ilkenin birliğinden hareketle
tek bir mümkün felsefeyi temellendirmek istemez; tersine o,
tarihsel otorefleksiyonun yolu üzerinde ilerler. O artık görelilik-
çilik engeline çarpmaz; görelilikle suçlanamaz." (GADAMER 1995b: 180).

Gadamer'e göre, Dilthey anlamanın olanağını insan doğasının türdeşliğinden çıkaran eski öğretiye bağlanarak Hegel'in bilinç ile nesnesinin mutlak özdeşliğiyle çözdüğü sorunu, tarihsel bilincin kendini aşma olanağıyla çözmeye çalışmıştır; ama çözememiştir. Çünkü Gadamer için Dilthey'ın problemi gerçek bir problem değildir.

Gadamer'in eleştirdiği önemli bir nokta da, tarihsel bilincin kendisini unutup "tarihsel anlam" denen şeyi kurmaya yönelmesidir. Artık tarihsel bilinç için yaşamayı, "ifade içindeki ifade" olarak anlamaktan başka doğru bilgiye götürecek bir yol yoktur. Tarihteki her şey anlaşılabilirdir; çünkü "herşey metindir". En son olarak, tarihsel geçmişin incelenmesi, Dilthey tarafından, tarihsel deneyim temelinde değil, açığa vurulması temelinde gerçekleştirilmesi gereken bir iş olur. Dilthey'ın etkisinde kalmış olduğu epistemolojik kartezyen düşünce, kendisini öyle güçlü bir şekilde gösterir ki, onda tarihsel deneyimin tarihselliği hiç de samimi bir şekilde ortaya konulamaz. Dilthey, Gadamer'e göre, tekil ve genel yaşama deneyiminin tinbilimsel bilgi açısından sahip olduğu önemi yadsımaz; fakat bu ikisi onda çok özelde belirlenirler. Tinbilimsel bilgi elde etme yolu, yöntemsel olmayan ve doğrulanabilirliği sınırlı olan bir tümevarımdır; bilimin yöntemli tümevarımına göz kırpan bir tümevarım (GADAMER 1995b: 186-7).

Sonuç

Dilthey, Heidegger ve Gadamer bağlamında ele alınan anlama sorunu ve bu soruna bağlı olarak incelenen hermeneutik kavramı çerçevesinde, tarihsel-tinsel dünya ekseninde tinbilimleri (sosyal bilimler) üzerine bir çalışma yapıldı.

Her üç filozof da anlama sorunu bağlamında dil üzerinde durmaktadırlar. Ama, Dilthey sorunu epistemolojik bağlamda ve düzlemde ele alırken, Heidegger bütün bir Varlık alanını anlama zeminine taşımıştır. Heidegger'in felsefi düşünceye kattığı önemli kavramlardan biri önanlamadır. Bu kavramın Gadamer'deki karşılığı önyargı kavramı olmuştur.

Gadamer, önyargı kavramına duyulan önyargının, belirtildiği gibi, Aydınlanma düşüncesinden kaynaklandığını belirtir. Oysa biz önyargılarla ve önyargılar içerisinde yaşarız. Aslında kavramın kökeni Dilthey'a kadar uzanır. Çünkü, o da bizim çocukluktan itibaren bazı "kalıp"lar, yani bizim kendimizi içerisinde bulduğumuz yaşam ifadeleriyle büyüdüğümüzü söyler.

Öte yandan, bizim içerisinde geliştiğimiz/yetiştiğimiz ve önanlamalarımızın ve önyargılarımızın oluşmasına neden olan bu şey, bu ortam "gelenek" olarak adlandırılır. Biz her zaman "gelenek"in "hükmü", "baskısı", etkisi altındayızdır. Ama hal böyle iken, yine de, doğru "önanlamalar"da, doğru "önyargılar"da ya da başka bir ifadeyle, doğru değerlendirmelerde, doğru yargılarda ve hatta eylemlerde bulunabiliriz.

Son olarak, her üç filozofun da önemli bir sorunu aşmak için verdikleri çabayı dile getirmek gerekmektedir: Bu da, görelilik sorununu aşma çabasıdır. Bu aşma çabası da, doğal olarak, "dilsel olan" alanda olacaktır.


Kaynakça

BİRAND, Kamıran. Dilthey ve Ricket'te Manevi İlimlerin Temellendirilmesi,Ankara, Örnek Matbaası: 1954.
BİRAND, Kamıran. "Manevi İlimler Metodu Olarak Anlama", Kamıran Birand Külliyatı , İstanbul, Akçağ Yayınları: 1998.
COLLINGWOOD, R. G. Tarih Tasarımı, (Çev. Kurtuluş Dinçer), İstanbul,Ara Yayıncılık: 1990.
ÇÜÇEN, A. Kadir. Heidegger'de Varlık ve Zaman, Bursa, Asa Kitabevi: 1997.
DILTHEY, Wilhelm. "The Understanding of Other Persons and Their Life-Expressions", (Trans. by Patrick L. Gardiner), Nineteent-century philosophy, New York, Free: 1968.
DILTHEY, Wilhelm. Introduction to the Human Sciences, (Trans. by Ramon J. Betanzos), Detroit, Wayne State University Press: 1988.
DILTHEY, Wilhelm. "İnsan ve Tarih Dünyasında Tekilleşme ve Sanat",(Çev. Doğan Özlem), Hermeneutik ve Tin Bilimleri, İstanbul, Para-digma Yayınları: 1999a.
DILTHEY, Wilhelm. "Hermeneutiğin Doğuşu", (Çev. Doğan Özlem),Hermeneutik ve Tin Bilimleri, İstanbul, Paradigma Yayınları: 1999b.
DİNÇER, Kurtuluş. Tarihte Açıklama Sorunu, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi: 1991.
GADAMER, H. G. Philosophical Hermeneutics, (Tarns. and Edited by David E. Linge) Los Angeles, University of California Press: 1977.
GADAMER, H. G. "Hermeneutik", (Çev. Doğan Özlem), Hermeneutik(Yorumbilgisi) Üzerine Dersler, Ankara, Ark Yayınları: 1995a.
GADAMER, H. G. "Dilthey'ın Tarihselciliğin Güçlüklerinde Dolanışı", (Çev. Doğan Özlem), Hermeneutik (Yorumbilgisi) Üzerine Dersler,Ankara, Ark Yayınları: 1995b.
GADAMER, H. G. Truth and Method, (Trans. by Joel Weinsheimer and Donald G. Marshall), New York, The Continuum Publishing Company: 1996.
GADAMER, H. G. "Hermeneutik Problemin Evrenselliği", (Çev. Hüsamettin Arslan), Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler, İstanbul,Paradigma Yayınları: 2002a.
GADAMER, H. G. "Kuşkucu Hermeneutik", (Çev. Hüsamettin Arslan),Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler, İstanbul, Paradigma Yayınları: 2002b.
GADAMER, H. G. "Eleştirmenlerime Cevap", (Çev. Hüsamettin Arslan),Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler, İstanbul, Paradigma Yayınları: 2002c.
GADAMER, H. G. "Meten ve Yorum", (Çev. Hüsamettin Arslan),Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler, İstanbul, Paradigma Yayınları: 2002d.
GADAMER, H. G. "Hermeneutik ve Logosentrizm", (Çev. Hüsamettin Arslan), Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler, İstanbul, Paradigma Yayınları: 2002e.
GADAMER, H. G. "Hermeneutik Refleksiyonun Kapsamı ve Fonksiyonu",(Çev. Hüsamettin Arslan), Retorik Hermeneutik ve Sosyal Bilimler,İstanbul, Paradigma Yayınları: 2002f.
GADAMER, H. G. "İnsan ve Dil", (Çev. Hüsamettin Arslan), İnsan Bilimlerine Prolegomena, İstanbul, Paradigma Yayınları: 2002g.
HEIDEGGER, Martin. Being and Time, (Trans. by John Macquarrie-Edward Robinson), San Francisco, Harper: 1962.
HEIDEGGER, Martin. "Anlama ve Yorum", (Çev. Hüsamettin Arslan), İnsan Bilimlerine Prolegomena, İstanbul, Paradigma Yayınları: 2002.
HEKMAN, Susan. Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, (Çev. Hüsamettin Arslan), İstanbul, Paradigma Yayanları: 1999.
HOY, D. Couzenstlay. "Heidegger ve Hermeneutiğe Dönüş", (Çev. Hüsamettin Arslan), İnsan Bilimlerine Prolegomena, İstanbul, Paradigma Yayınları: 2002.
MICHELFELDER D.P.- PALMER R. E. (Edit.) Dialogue and Decostruction, New York, State University of New York Press:1989.
ÖZLEM, Doğan. Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, İstanbul, Remzi Kitabevi: 1986.
PALMER, Richard. E. Hermenöti, (Çev. İbrahim Görener), İstanbul, Anka Yayınları: 2002.
QUINTON, Anthony. "Wittgenstein'ın Çifte Felsefesi", (Çev. Oruç Aruoba),Yeni Düşün Adamları (Edit. Bryan Magee), İstanbul (Türkçe Edit. Mete Tunçay), Birey ve Toplum Yayınları: 1985.
SOYKAN, Ö. Naci. Felsefe ve Dil, İstanbul, Kabalcı Yayınevi: 1995.

1 | 2 | 3 | 4 | 5

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP