İHVÂN-I SAFA FELSEFESİNDE SAYILARIN GİZEMİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜM DENEMESİ - 5
|
XI. Sayılar ve Yaratan-Yaratilış (Sudur)
İhvan, feyz teorisini Eflatun ve Plotinus'un anlayışlarına uygun olarak tasarlamıştır. Bu nazariyeyi, Fisagor'un sayılar konusundaki felsefesi, Doğa filozoflarının dört unsuru ve Aristo'nun heyula ve suretiyle harmanlayarak oluşturmuştur. Sayısal sembolizm ve teşbihin esas yöntemleri Risalelerin tümünde mikrokozm ve makrokozm arasındaki ilişikiyi ve varlık hiyerarşisinin güzellik ve gerçekliğini ışığa çıkarmak için kullanılmıştır. Nasr'a göre, bu tür çabalar, bazı kimselere yüzeysel ve gerçek dışı gelebilir. Bununla birlikte bu sembolleri anlamak için gerekli olan "kavramsal perspektife sahip olan bir kimse bu teşbihlerin güzelliği ve ihtişamını kabul edecektir.
Bu ilkenin edebî anlatımdan daha kolay olan, görsel ve fiziksel bir "uygulaması" bir Ortaçağ katedralinde veya Hindu tapınağında görülebilir. Bu binaların ikisi de minyatür bir kozmos olduğu kadar "Evrensel İnsan'ın (insan-ı kâmil) cismidir" ve güzelliklerinde, yapımlarına zemin teşkil eden düşüncelerin ihtişamını yansıtırlar. İslâm'da da, tasavvuf ve şiir olsun mimari olsun, sufî ruhunun meyvelerinin çoğu, Tevhid'in yanısıra İslâm'da ruhî ilkelerin özünü oluşturan Evrensel İnsan (insan el-kamil) ilkesini yansıtır. Fisagorasçı kozmoloji meselesinde klasik İslâm kaynaklan Yenieflatuncu sudur (emanation) teorisinin etkisi altındadırlar. Hatta bu konuda söyledikleri şeyler Yeni-eflatuncu sudur nazariyesinin aynıdır. Nitekim İhvân-ı Safâ'ya göre Fisagorasçılar bu konuda şöyle demektedirler:
"Varlıkların illeti, var edicisi, bütünleyicisi ve yetkinleştiricısi Tanrı'dır. Her şey ondan sâdır olmuştur. Bu tüm sayıların "bir" sayısından doğmasına benzemektedir, "bir"in parçası ve bölümleri olmadığı gibi o, bütün sayıların içinde bulunmakta ve hepsini kuşatmaktadır. Tıpkı bunun gibi Tanrı da tüm varlığı kuşatmaktadır. Sayıların üzerine "bir"in eklenmesiyle farklı sayılar elde edilir. Çünkü sayılar birbirinden "bir" ile ayırt edilmektedir. Bunun gibi Tanrı da tüm varlığa varlığını ve farklı özelliklerini vermektedir. Sayıların sayılmasının devamı "bir"e bağlı olduğu gibi varlıkların devamı da Tanrı'ya bağlıdır. Onların devamını (beka)'sını Tanrı sağlamaktadır. Ayrıca sayıların tümü bire bölündüğü gibi, Tanrının bilgisi de tüm varlıkları kuşatmaktadır. Bunun için Tanrının bilgisi her şeyin derinliğine kadar inen çözümleyici (analitik) bilgidir."
Allah'ın "Vahdaniyetinin nurundan" basit bir cevher olan Faal Aklı, Bir'den tekrarla iki'yi yaratmış olduğu gibi, ilk olarak nasıl yarattığını düşünmek gerekir; daha sonra iki'ye bir ilave ederek üç'ü yarattığı gibi "Nefs'in hareketi"nden maddeyi yaratmıştır ve nihayet, diğer sayılan bu asıl dört sayıdan yarattığı gibi Akıl ve Nefs'in aracılığıyla da maddeden alemdeki varlıkları yaratmıştır. Bu bakımdan bir'in, sayının ilk prensibi olması gibi, tamamen aynı şekilde Allah'ın varlıkların ilk prensibi olduğu söylenebilir.
Tann-varlık ilişkisini böylece ortaya koyan İhvân'ı Safa varlıkların Tanrı'dan sâdır oluşunu da şöyle açıklamaktadır:
"Tanrı'nın varlığından sâdır olan ilk varlık akıldır. Aklın Tann'dan sâdır olması adet olarak ikinin birden sâdır olması gibidir. Akıldan nefis sâdır olmuştur. Nefisten heyula (Hyle-madde), heyuladan tabiat (physis) tabiattan cisim, cisimden felekler ve feleklerden unsurlar doğmuştur. Unsurlardan ise bizzat meydana gelen şeyler (el-Müvelledât) doğmuştur. Bunlar da madenleri, bitkileri ve hayvanları meydana getirmişlerdir. Bu doğuşun her basamağı birden dokuza kadar sayıların karşılığıdır. Madenler matematik olarak onlar, bitkiler yüzler ve hayvanlar da binler basamağına karşılıktırlar."
Bu tekamülcü varoluş anlayışı temel itibariyle Yenieflatuncu sudur teorisinden kaynaklanmaktadır. Varlık tabakası (ontoloji) konusunda da İhvân-ı Safa Fisagorasçılara atfen bazı bilgiler vermektedirler:
"Sayılar, nasıl tek, çift, tam sayı, kesirli sayı gibi bir takım bölümlere aynlırsa, zihnimizdeki varlık kategorileri de bazı bölümlere ayrılır. En altta tinsel tabaka (ruhî tabaka) yer almaktadır ve bu, "bir" sayısına tekabül etmektedir. Bunun üzerinde cisimler tabakası yer almaktadır ve bu, ikiye tekabül etmektedir. Üçüncü tabakada, felekler yer almaktadır ve bunlar tam sayının karşılığıdır. Dördüncü basamak ise kevnü fesad (generation-corruption) tabakasıdır ki bunun karşılığı da kesirli sayılardır."
Yaratılış ve sudûrla sayıları ilişkilendiren İhvan için, "Bir" sayısı karşılığını Tanrı'da bulmaktadır. Onlar bu mevzuda şunları ifade ederler: "Ey kardeşim (Allah sana ve bize yardımcı olsun), bilmelisin ki Allah, bütün yaratıkları yaratıp hepsini varlık alemine getirdiğinde onları bütün sayıların birden türemesine benzer bir usul içinde düzenledi ve hayat verdi. Bu nedenle çokluk (sayıların çokluğu) onun bir delili ve sayıların sınıflandırılması ile düzeni de kusursuz yaratıcılığındaki hikmete bir işaret sayılmalıdır. Bu aynı zamanda şu gerçeğin de bir delilidir: Aritmetik üzerine yaptığımız incelemede gösterdiğimiz gibi sayılar, ikiden önce gelen ve asıl, köken ve diğer sayıların kaynağı olan Bir'e bağlıdır. Aynı şekilde yaratılmışlar da kendilerini Yaratan'a bağlıdırlar. Çünkü hakikatte, Bir olan Allah'tır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın yaratılmışların, O'nun eserinin, gerçekte bir olması imkansızdır. Aksine, birlik içinde çokluğun, "çiftlik"in bulunması gereklidir, çünkü Allah (yaratmaya) emrini kabul etmeye hazır tek bir varlıkla başlamıştır ve şüphesiz sebeplerin sebebi olan da bu fiildir. İşte bu nedenledir ki Allah'ın herşeyi çifter çifter yarattığı ve ikiliği, yaratılmışların, kanunu ve varlıkların ilkesi haline getirdiği söylenir."
İhvan, yaratılışı sadece, çiftler şeklinde sınırlandırmaz. Onlara göre "bütün varlıklar her zaman çiftler halinde değildir. Bazıları, üçer, dörder, beşer, altışar, yedişer vs. yaratılmışlardır."
Yine İhvân-ı Safa, sayılarla varlık arasında bir paralelliği keşfeder. Bu aşamada onlar, sudur teorisindeki varlık hiyerarşisini sayılarla kodlarlar. Ve herbir sayıya tekabül edecek varlığı belirlerler. "Ey kardeşim, bilmelisin ki, bütün varlıklar iki çeşittir; ne daha fazla ne daha az. Küllî olanlar ve cüz'î olanlar. Küllî olanların dokuz derecesi vardır, düzenleyici Yaratandır; sonra iki gücü olan Akıl gelir; sonra üç sıfatı olan Nefs gelir; sonra dört açılımı olan materia prima (ilk madde) gelir; sonra beş unsuru bulunan (esir, ateş, hava, su, toprak) tabiat gelir sonra altı yönü olan cisim gelir; sonra yedi kat gökler gelir; sonra sekiz karışımı olan elementler gelir; sonra dokuz çeşidi olan bileşikler (hayvanlar, bitkiler ve mineraller) gelir."
İhvan, dünyanın Allah tarafından yaratılmasını veya varlığın, vücud (Being) tarafından ortaya çıkarılmasını, bütün sayıların Bir'den türemesi ile karşılaştırır. Bütün varlıkları özel (hususî) ve genel (umumî) diye ikiye ayırdıktan sonra, ikinci kategoriyi kendi arasında dokuz "varlık durumu"na ayırır. Çünkü 9, on'lar grubunun sonunda geldiği için o daireyi kapatır ve sayılar serisini sembolik olarak sona erdirir. Yaratıcı ile başlayıp, çeşitli varlık tabakalarından geçerek, en son halkası insan olan dünyevî yaratıklarla sona eren Evren'in yaratılışı aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
1. Yaratıcı - Bir, Basit (simple), Ezelî ve Ebedî Olan.
2. Akıl (Intellee) - İki çeşittir: yaratılıştan olan, sonradan kazanılan.
3. Nefis (Soul) - Üç türe sahiptir. Nebatî, hayvanı, insanî nefs.
4. Madde (heyula) dört çeşittir: El ürünü olan madde, fizikî madde, küllî madde ve orijinal madde.
5. Tabiat - Beş çeşittir: Semavî tabiat ve dört elemente bağlı tabiatlar.
6. Cisim - Altı yönü vardır: Yukarı, aşağı, ön, arka, sağ ve sol.
7. Gök — Yedi gezegene sahiptir.
8. Unsurlar (Elementler) - Sekiz nitelikleri vardır; bunlar dört niteliğin ikişer ikişer birleşmesinden meydana gelir:
Toprak - Soğuk ve kuru
Su - Soğuk ve nemli
Hava - Sıcak ve nemli
Ateş - Sıcak ve kuru
9. Bu dünyanın varlıkları — Herbiri üç parçadan oluşan mineral, bitki ve hayvan alemleri.
Kısacası îhvân, "büyük oluşum zinciri"ni şu şekilde ifade eder: "Tanrı'nın yarattığı ve varlık haline getirdiği ilk şey, basit, ruhî, mükemmel ve olağanüstü bir cevherdir ki, O bütün her şeyin şeklini içerir. Bu cevhere Akıl denir. Bu cevherden sonra, hiyerarşide daha aşağıda yer alan küllî Nefis adını alan (Nefs el külliye) cevher gelir. Nefs el-külliyeden sonra, ondan daha aşağı bir tabakada olan ilk madde yer alır. İlk Madde de, Mutlak Cisim'e yani uzunluk, genişlik ve derinliğe sahip olan ikincil Madde'ye dönüşür."
SONUÇ
Gerek Fisagorculukta gerekse İslâm düşüncesinde sayılar konusu kuşkusuz geniş şekilde ele alınmış ve ilgi görmüştür. İhvân'm sunduğu gibi Fisagorasçı anlayış, matematik, buna bağlı olarak da sayılar üzerinde temellenmiştir. Onların önemsedikleri nokta, maddede maddî olmayandır, evrende bir düzen vardır ve her şeyin temelinde bulunan matematiksel ilişkilerdir. Astronomi ve müzikte olduğu gibi geometride de her şey sayılara indirgenir. Âlemin öz ve ilkesi sayılardır ve eşya duyulur hale gelmiş sayılardan ibarettir. Her varlık bir sayıya tekabül eder, bilimin nihaî amacı, varlıklara karşılık gelen sayıları tespit etmektir.
İhvan, ilimlerde, pratik ve real olarak vâki müşahedelere dayanarak ilerleme yerine, sayılar arasındaki ilişkilere ve mantıkî analojilere uygun fantazilere bağlandı. Onların Aritmetik'i, sayıyı sayı olarak değil bir takım özellikleri ile ele alır. Keza bir şey, sayıların ifade ettikleri sayı mefhumuna uygun olarak araştırılamaz, fakat eşya bizatihi sayılar sistemine uygun olarak açıklanır. Sayı teorisi İlâhî hikmettir ve mahsus olanların hepsinin üstündedir. Çünkü mahsusât sayıların örneğine göre meydana gelmiştir.
Sayılar, İhvân-i Safa doktrininin taşıyıcısıdır. Fisagorcu sayı teorisi ve bu teorinin insanın dünya ve ahiret hayatıyla mistik bağlantısı onların zihinlerini adeta esir almıştır. İhvan'in kullandığı çeşitli sembolizm türleri arasında en önemli yeri sayılar tutar, çünkü sayılar sayesinde evrende var olan ahengi açığa çıkarmak ve çokluğu Birliğe (Tevhide) bağlamak mümkün olur. İhvan, özellikle sayılan her şeyin nedeni ve Evren'deki ahengi anlamaya yarayan bir anahtar olarak görmeleri konusunda, kendilerinin Fisagor ve Nikamokus'un öğrencileri olduklarına inanmışlardır. Onlar sayıları, tabiat ve vahiy kitapları arasındaki bağlantı ve şifre kodu konumuna yerleştirirler, İhvan'ın sık sık sayılara baş vurması ve kullandığı teşbih dili, çokluk'ta Birlik'i görme ve çokluğu Birliğin yansıtılmış bir imaji olarak görme yollarından biridir.
İhvan, her şeyi sayılara indirgeyerek varlığı sayılarla açıklama yolunu tercih etmiştir ki, bu Batınî Şia ve İsmailî üslûptur. Onlar sayılara dayandılar ve varlığı bu özel yöntemle açıklama yoluna gittiler. Sayıları gelecekle ilgili gizli şeyleri keşfetmede kullandılar. Tüm bunlar, İhvân'ın, Risâlelefde sayılara geniş bir yer ayırmasının nedenlerini yeterince ortaya koymaktadır. Ve yine onlar, sayıları yaratılışın esası ve temel prensibi olarak gördüler.
Tanrı- alem ilişkisini ve alemin mahiyetini İhvan, Fisagorasçı düşünce ve yorumların etkisiyle matematiksel sembollerle ifade etmiştir. Sayısal sembolizm Risaleleleri bir bakıma bu ilişkinin vurgulanmasında bir araç olarak kullanılmıştır. Sayılar ilmi matematik, İhvân'a göre ilimlerin aslı ve anahtarı, bilgi ve hikmetin başlangıcı ve kaynağıdır. Her ilmin hareket noktası olan matematik, nefs üzerine yerleşen aklın ilk ürünüdür, tevhid bilgisine ve Allah'ı anlamaya götüren yoldur.
İhvân-ı Safâ'nın aritmetik, geometri, astronomi, coğrafya, mûsikî, mantık ve hatta sanat ve meslekleri kapsayan matematik ilimlere olan ilgisinin tamamen pragmatik olduğu görülmektedir. Onlar, matematik tahsilinin ahlâkî ıslaha ve fikrî anlayışa yardımcı olan kendini bilmenin bir işareti olarak hizmet ettiği iddiasını sıklıkla vurgular.
Matematik öğrenmeyi, genel olarak felsefeyi özel olarak ilahiyatı anlamanın yolu olarak gören İhvan için, matematik, insanın bilimsel alanda yetkinliğe ulaşmasını sağlar.
Geometri, İhvan için tüm boyutların, sema ve yeryüzündeki cisimlerin ölçü ve mesafelerinin kendisiyle bilindiği mizandır. Hiç kimsenin kendisinden müstağni olmadığı sağlam bir sanattır. Tüm eşyayı bilmede ve tanımlamada kullanılır. Geometrinin, arınmış, saf ve temiz ruhları hikmetin nuruna teşvik etmek ve ahiret saadetine ulaştırmak gibi bir fonksiyonu vardır.
Bütün varlık ve tefekkürün mutlak prensibi "bir" sayısıdır. Sayı ilmi, bu sebeple, felsefenin başında, ortasında ve sonunda yer alır. Dolayısıyla sayılar ilmi, İhvân'a göre tabiatın üstünde yer alan ve varlıkların prensibi olan bir bilim olarak, tevhidi anlamaya ileten bir yoldur. O aynı zamanda diğer bilimlerin kökeni, ilk iksir ve en büyük kimyadır. İhvân'a göre sayının genel özellikleri saf olarak basmakalıp veya kavramsal değildir. Onlar, şeylerin hakiki doğasından türerler, başka bir deyişle, ontolojiktirler.
Sonuç olarak sayılar, ihvan için, evrende varlığı anlamak / anlamlandırmak ve hakikate ulaşmak için birer anahtardırlar.
İhvan, feyz teorisini Eflatun ve Plotinus'un anlayışlarına uygun olarak tasarlamıştır. Bu nazariyeyi, Fisagor'un sayılar konusundaki felsefesi, Doğa filozoflarının dört unsuru ve Aristo'nun heyula ve suretiyle harmanlayarak oluşturmuştur. Sayısal sembolizm ve teşbihin esas yöntemleri Risalelerin tümünde mikrokozm ve makrokozm arasındaki ilişikiyi ve varlık hiyerarşisinin güzellik ve gerçekliğini ışığa çıkarmak için kullanılmıştır. Nasr'a göre, bu tür çabalar, bazı kimselere yüzeysel ve gerçek dışı gelebilir. Bununla birlikte bu sembolleri anlamak için gerekli olan "kavramsal perspektife sahip olan bir kimse bu teşbihlerin güzelliği ve ihtişamını kabul edecektir.
Bu ilkenin edebî anlatımdan daha kolay olan, görsel ve fiziksel bir "uygulaması" bir Ortaçağ katedralinde veya Hindu tapınağında görülebilir. Bu binaların ikisi de minyatür bir kozmos olduğu kadar "Evrensel İnsan'ın (insan-ı kâmil) cismidir" ve güzelliklerinde, yapımlarına zemin teşkil eden düşüncelerin ihtişamını yansıtırlar. İslâm'da da, tasavvuf ve şiir olsun mimari olsun, sufî ruhunun meyvelerinin çoğu, Tevhid'in yanısıra İslâm'da ruhî ilkelerin özünü oluşturan Evrensel İnsan (insan el-kamil) ilkesini yansıtır. Fisagorasçı kozmoloji meselesinde klasik İslâm kaynaklan Yenieflatuncu sudur (emanation) teorisinin etkisi altındadırlar. Hatta bu konuda söyledikleri şeyler Yeni-eflatuncu sudur nazariyesinin aynıdır. Nitekim İhvân-ı Safâ'ya göre Fisagorasçılar bu konuda şöyle demektedirler:
"Varlıkların illeti, var edicisi, bütünleyicisi ve yetkinleştiricısi Tanrı'dır. Her şey ondan sâdır olmuştur. Bu tüm sayıların "bir" sayısından doğmasına benzemektedir, "bir"in parçası ve bölümleri olmadığı gibi o, bütün sayıların içinde bulunmakta ve hepsini kuşatmaktadır. Tıpkı bunun gibi Tanrı da tüm varlığı kuşatmaktadır. Sayıların üzerine "bir"in eklenmesiyle farklı sayılar elde edilir. Çünkü sayılar birbirinden "bir" ile ayırt edilmektedir. Bunun gibi Tanrı da tüm varlığa varlığını ve farklı özelliklerini vermektedir. Sayıların sayılmasının devamı "bir"e bağlı olduğu gibi varlıkların devamı da Tanrı'ya bağlıdır. Onların devamını (beka)'sını Tanrı sağlamaktadır. Ayrıca sayıların tümü bire bölündüğü gibi, Tanrının bilgisi de tüm varlıkları kuşatmaktadır. Bunun için Tanrının bilgisi her şeyin derinliğine kadar inen çözümleyici (analitik) bilgidir."
Allah'ın "Vahdaniyetinin nurundan" basit bir cevher olan Faal Aklı, Bir'den tekrarla iki'yi yaratmış olduğu gibi, ilk olarak nasıl yarattığını düşünmek gerekir; daha sonra iki'ye bir ilave ederek üç'ü yarattığı gibi "Nefs'in hareketi"nden maddeyi yaratmıştır ve nihayet, diğer sayılan bu asıl dört sayıdan yarattığı gibi Akıl ve Nefs'in aracılığıyla da maddeden alemdeki varlıkları yaratmıştır. Bu bakımdan bir'in, sayının ilk prensibi olması gibi, tamamen aynı şekilde Allah'ın varlıkların ilk prensibi olduğu söylenebilir.
Tann-varlık ilişkisini böylece ortaya koyan İhvân'ı Safa varlıkların Tanrı'dan sâdır oluşunu da şöyle açıklamaktadır:
"Tanrı'nın varlığından sâdır olan ilk varlık akıldır. Aklın Tann'dan sâdır olması adet olarak ikinin birden sâdır olması gibidir. Akıldan nefis sâdır olmuştur. Nefisten heyula (Hyle-madde), heyuladan tabiat (physis) tabiattan cisim, cisimden felekler ve feleklerden unsurlar doğmuştur. Unsurlardan ise bizzat meydana gelen şeyler (el-Müvelledât) doğmuştur. Bunlar da madenleri, bitkileri ve hayvanları meydana getirmişlerdir. Bu doğuşun her basamağı birden dokuza kadar sayıların karşılığıdır. Madenler matematik olarak onlar, bitkiler yüzler ve hayvanlar da binler basamağına karşılıktırlar."
Bu tekamülcü varoluş anlayışı temel itibariyle Yenieflatuncu sudur teorisinden kaynaklanmaktadır. Varlık tabakası (ontoloji) konusunda da İhvân-ı Safa Fisagorasçılara atfen bazı bilgiler vermektedirler:
"Sayılar, nasıl tek, çift, tam sayı, kesirli sayı gibi bir takım bölümlere aynlırsa, zihnimizdeki varlık kategorileri de bazı bölümlere ayrılır. En altta tinsel tabaka (ruhî tabaka) yer almaktadır ve bu, "bir" sayısına tekabül etmektedir. Bunun üzerinde cisimler tabakası yer almaktadır ve bu, ikiye tekabül etmektedir. Üçüncü tabakada, felekler yer almaktadır ve bunlar tam sayının karşılığıdır. Dördüncü basamak ise kevnü fesad (generation-corruption) tabakasıdır ki bunun karşılığı da kesirli sayılardır."
Yaratılış ve sudûrla sayıları ilişkilendiren İhvan için, "Bir" sayısı karşılığını Tanrı'da bulmaktadır. Onlar bu mevzuda şunları ifade ederler: "Ey kardeşim (Allah sana ve bize yardımcı olsun), bilmelisin ki Allah, bütün yaratıkları yaratıp hepsini varlık alemine getirdiğinde onları bütün sayıların birden türemesine benzer bir usul içinde düzenledi ve hayat verdi. Bu nedenle çokluk (sayıların çokluğu) onun bir delili ve sayıların sınıflandırılması ile düzeni de kusursuz yaratıcılığındaki hikmete bir işaret sayılmalıdır. Bu aynı zamanda şu gerçeğin de bir delilidir: Aritmetik üzerine yaptığımız incelemede gösterdiğimiz gibi sayılar, ikiden önce gelen ve asıl, köken ve diğer sayıların kaynağı olan Bir'e bağlıdır. Aynı şekilde yaratılmışlar da kendilerini Yaratan'a bağlıdırlar. Çünkü hakikatte, Bir olan Allah'tır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın yaratılmışların, O'nun eserinin, gerçekte bir olması imkansızdır. Aksine, birlik içinde çokluğun, "çiftlik"in bulunması gereklidir, çünkü Allah (yaratmaya) emrini kabul etmeye hazır tek bir varlıkla başlamıştır ve şüphesiz sebeplerin sebebi olan da bu fiildir. İşte bu nedenledir ki Allah'ın herşeyi çifter çifter yarattığı ve ikiliği, yaratılmışların, kanunu ve varlıkların ilkesi haline getirdiği söylenir."
İhvan, yaratılışı sadece, çiftler şeklinde sınırlandırmaz. Onlara göre "bütün varlıklar her zaman çiftler halinde değildir. Bazıları, üçer, dörder, beşer, altışar, yedişer vs. yaratılmışlardır."
Yine İhvân-ı Safa, sayılarla varlık arasında bir paralelliği keşfeder. Bu aşamada onlar, sudur teorisindeki varlık hiyerarşisini sayılarla kodlarlar. Ve herbir sayıya tekabül edecek varlığı belirlerler. "Ey kardeşim, bilmelisin ki, bütün varlıklar iki çeşittir; ne daha fazla ne daha az. Küllî olanlar ve cüz'î olanlar. Küllî olanların dokuz derecesi vardır, düzenleyici Yaratandır; sonra iki gücü olan Akıl gelir; sonra üç sıfatı olan Nefs gelir; sonra dört açılımı olan materia prima (ilk madde) gelir; sonra beş unsuru bulunan (esir, ateş, hava, su, toprak) tabiat gelir sonra altı yönü olan cisim gelir; sonra yedi kat gökler gelir; sonra sekiz karışımı olan elementler gelir; sonra dokuz çeşidi olan bileşikler (hayvanlar, bitkiler ve mineraller) gelir."
İhvan, dünyanın Allah tarafından yaratılmasını veya varlığın, vücud (Being) tarafından ortaya çıkarılmasını, bütün sayıların Bir'den türemesi ile karşılaştırır. Bütün varlıkları özel (hususî) ve genel (umumî) diye ikiye ayırdıktan sonra, ikinci kategoriyi kendi arasında dokuz "varlık durumu"na ayırır. Çünkü 9, on'lar grubunun sonunda geldiği için o daireyi kapatır ve sayılar serisini sembolik olarak sona erdirir. Yaratıcı ile başlayıp, çeşitli varlık tabakalarından geçerek, en son halkası insan olan dünyevî yaratıklarla sona eren Evren'in yaratılışı aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
1. Yaratıcı - Bir, Basit (simple), Ezelî ve Ebedî Olan.
2. Akıl (Intellee) - İki çeşittir: yaratılıştan olan, sonradan kazanılan.
3. Nefis (Soul) - Üç türe sahiptir. Nebatî, hayvanı, insanî nefs.
4. Madde (heyula) dört çeşittir: El ürünü olan madde, fizikî madde, küllî madde ve orijinal madde.
5. Tabiat - Beş çeşittir: Semavî tabiat ve dört elemente bağlı tabiatlar.
6. Cisim - Altı yönü vardır: Yukarı, aşağı, ön, arka, sağ ve sol.
7. Gök — Yedi gezegene sahiptir.
8. Unsurlar (Elementler) - Sekiz nitelikleri vardır; bunlar dört niteliğin ikişer ikişer birleşmesinden meydana gelir:
Toprak - Soğuk ve kuru
Su - Soğuk ve nemli
Hava - Sıcak ve nemli
Ateş - Sıcak ve kuru
9. Bu dünyanın varlıkları — Herbiri üç parçadan oluşan mineral, bitki ve hayvan alemleri.
Kısacası îhvân, "büyük oluşum zinciri"ni şu şekilde ifade eder: "Tanrı'nın yarattığı ve varlık haline getirdiği ilk şey, basit, ruhî, mükemmel ve olağanüstü bir cevherdir ki, O bütün her şeyin şeklini içerir. Bu cevhere Akıl denir. Bu cevherden sonra, hiyerarşide daha aşağıda yer alan küllî Nefis adını alan (Nefs el külliye) cevher gelir. Nefs el-külliyeden sonra, ondan daha aşağı bir tabakada olan ilk madde yer alır. İlk Madde de, Mutlak Cisim'e yani uzunluk, genişlik ve derinliğe sahip olan ikincil Madde'ye dönüşür."
SONUÇ
Gerek Fisagorculukta gerekse İslâm düşüncesinde sayılar konusu kuşkusuz geniş şekilde ele alınmış ve ilgi görmüştür. İhvân'm sunduğu gibi Fisagorasçı anlayış, matematik, buna bağlı olarak da sayılar üzerinde temellenmiştir. Onların önemsedikleri nokta, maddede maddî olmayandır, evrende bir düzen vardır ve her şeyin temelinde bulunan matematiksel ilişkilerdir. Astronomi ve müzikte olduğu gibi geometride de her şey sayılara indirgenir. Âlemin öz ve ilkesi sayılardır ve eşya duyulur hale gelmiş sayılardan ibarettir. Her varlık bir sayıya tekabül eder, bilimin nihaî amacı, varlıklara karşılık gelen sayıları tespit etmektir.
İhvan, ilimlerde, pratik ve real olarak vâki müşahedelere dayanarak ilerleme yerine, sayılar arasındaki ilişkilere ve mantıkî analojilere uygun fantazilere bağlandı. Onların Aritmetik'i, sayıyı sayı olarak değil bir takım özellikleri ile ele alır. Keza bir şey, sayıların ifade ettikleri sayı mefhumuna uygun olarak araştırılamaz, fakat eşya bizatihi sayılar sistemine uygun olarak açıklanır. Sayı teorisi İlâhî hikmettir ve mahsus olanların hepsinin üstündedir. Çünkü mahsusât sayıların örneğine göre meydana gelmiştir.
Sayılar, İhvân-i Safa doktrininin taşıyıcısıdır. Fisagorcu sayı teorisi ve bu teorinin insanın dünya ve ahiret hayatıyla mistik bağlantısı onların zihinlerini adeta esir almıştır. İhvan'in kullandığı çeşitli sembolizm türleri arasında en önemli yeri sayılar tutar, çünkü sayılar sayesinde evrende var olan ahengi açığa çıkarmak ve çokluğu Birliğe (Tevhide) bağlamak mümkün olur. İhvan, özellikle sayılan her şeyin nedeni ve Evren'deki ahengi anlamaya yarayan bir anahtar olarak görmeleri konusunda, kendilerinin Fisagor ve Nikamokus'un öğrencileri olduklarına inanmışlardır. Onlar sayıları, tabiat ve vahiy kitapları arasındaki bağlantı ve şifre kodu konumuna yerleştirirler, İhvan'ın sık sık sayılara baş vurması ve kullandığı teşbih dili, çokluk'ta Birlik'i görme ve çokluğu Birliğin yansıtılmış bir imaji olarak görme yollarından biridir.
İhvan, her şeyi sayılara indirgeyerek varlığı sayılarla açıklama yolunu tercih etmiştir ki, bu Batınî Şia ve İsmailî üslûptur. Onlar sayılara dayandılar ve varlığı bu özel yöntemle açıklama yoluna gittiler. Sayıları gelecekle ilgili gizli şeyleri keşfetmede kullandılar. Tüm bunlar, İhvân'ın, Risâlelefde sayılara geniş bir yer ayırmasının nedenlerini yeterince ortaya koymaktadır. Ve yine onlar, sayıları yaratılışın esası ve temel prensibi olarak gördüler.
Tanrı- alem ilişkisini ve alemin mahiyetini İhvan, Fisagorasçı düşünce ve yorumların etkisiyle matematiksel sembollerle ifade etmiştir. Sayısal sembolizm Risaleleleri bir bakıma bu ilişkinin vurgulanmasında bir araç olarak kullanılmıştır. Sayılar ilmi matematik, İhvân'a göre ilimlerin aslı ve anahtarı, bilgi ve hikmetin başlangıcı ve kaynağıdır. Her ilmin hareket noktası olan matematik, nefs üzerine yerleşen aklın ilk ürünüdür, tevhid bilgisine ve Allah'ı anlamaya götüren yoldur.
İhvân-ı Safâ'nın aritmetik, geometri, astronomi, coğrafya, mûsikî, mantık ve hatta sanat ve meslekleri kapsayan matematik ilimlere olan ilgisinin tamamen pragmatik olduğu görülmektedir. Onlar, matematik tahsilinin ahlâkî ıslaha ve fikrî anlayışa yardımcı olan kendini bilmenin bir işareti olarak hizmet ettiği iddiasını sıklıkla vurgular.
Matematik öğrenmeyi, genel olarak felsefeyi özel olarak ilahiyatı anlamanın yolu olarak gören İhvan için, matematik, insanın bilimsel alanda yetkinliğe ulaşmasını sağlar.
Geometri, İhvan için tüm boyutların, sema ve yeryüzündeki cisimlerin ölçü ve mesafelerinin kendisiyle bilindiği mizandır. Hiç kimsenin kendisinden müstağni olmadığı sağlam bir sanattır. Tüm eşyayı bilmede ve tanımlamada kullanılır. Geometrinin, arınmış, saf ve temiz ruhları hikmetin nuruna teşvik etmek ve ahiret saadetine ulaştırmak gibi bir fonksiyonu vardır.
Bütün varlık ve tefekkürün mutlak prensibi "bir" sayısıdır. Sayı ilmi, bu sebeple, felsefenin başında, ortasında ve sonunda yer alır. Dolayısıyla sayılar ilmi, İhvân'a göre tabiatın üstünde yer alan ve varlıkların prensibi olan bir bilim olarak, tevhidi anlamaya ileten bir yoldur. O aynı zamanda diğer bilimlerin kökeni, ilk iksir ve en büyük kimyadır. İhvân'a göre sayının genel özellikleri saf olarak basmakalıp veya kavramsal değildir. Onlar, şeylerin hakiki doğasından türerler, başka bir deyişle, ontolojiktirler.
Sonuç olarak sayılar, ihvan için, evrende varlığı anlamak / anlamlandırmak ve hakikate ulaşmak için birer anahtardırlar.
1 Yorum
tesekkur ederim