Bilimsel Devrim ve Osmanlı Dünyası - 5

Türkler, Bilimsel Devrimi, ancak Cumhuriyet’le birlikte yakalama imkanına kavuşacaklar, ilk bilim topluluğunu bu dönemde yaratabileceklerdir. Bugün, Türkler, Bilimsel Ligde yani (SCI)de 25. sırada bulunuyorlar (16) ve her türlü teknoloji transferine açık sayılıyorlarsa, bunu Cumhuriyet rejimine borçludurlar. Osmanlıcılık, İslamcılık, İkinci Cumhuriyetçilik, antibilimcilik gibi akımlar yeni bir Patrona Halil ayaklanmasıyla sona erdirilebilir mi?

Başbakanlardan biri genetik bilimi sonuçlarına ve Darwin’e karşı olmakla öğünüyor ve sadece teknoloji alarak durumu idare edebileceğimizi söylü­yor. Artık, 21. yy’da bilime dayanmayan bir teknoloji de yoktur. Acaba, milli bir devlet içinde müreffeh yaşamak yerine fütühat için Osmanlının 16. yy yaşayışına mı dönmeliyiz? Fütühatı hangi bilim ve teknolojiyle yapabiliriz?

Kısaca göstermeğe çalıştığımız gibi, Osmanlı bir Bilim ve Teknoloji çölüdür. Ne kadar eşerseniz eşiniz, sadece, nakli bilimlerde kendini tekrarlayan ve hiç bir yeni boyut getirmeyen “tefsirciler”, “fakih”ler, mütercimler ve namaz saatlerinden başka bir şey hesap edemeyen “müvakkitler”den başka bir şey çıkmayacaktır. DTCF’nin alınlığında yazılı olan, hiçbir Osmanlı aydınının söylemediği şu cümle, Türklerin, geç kalmış Bilimsel Devrimlerinin temel taşı­dır:

Hayatta En Hakiki Mürşit Bilimdir”  K. Atatürk.


AÇIKLAMALAR:

(1) Homeostatis: Nispeten kararlı bir denge durumu veya bir organizma veya grubun farklı fakat bağımsız elemanları arasında böyle bir dengeye doğru gidi; eğilimi. (Merriam Webster’s Seventh New Collegiate Dictionary) Bir organizmanın iç dengesini korumak için yaptığı hareketlerden oluşan bir süreç. (Dechert, 1967; 12).

(2) İlber Ortaylı bunların bazılarını sayıyor: “Türkiye, bugünkü sınırlan içinde dahi Dünya’da pek az ülkede rastlanacak dini bir çeşitlilik gösterir. Bu Hristiyanlık açısından özellikle böyledir... Rum Ortodoks Kilisesi, Ermeni Gregoryen, Ermeni Katolik, Ermeni Protestan, Süıyani Kadim dediğimiz Süryani Ortodoks, Süryani Katolik, Nasuri Kilisesi,... Roma-Katolik, Anglikan, Protestan gibi Avrupa kökenli kiliselerin Türkiye’de küçük de olsa bulunan cemaatleri... Talmud-Torah geleneğini izleyen Museviler hem de Karaim dediğimiz... Museviler vardır... Mezhep, akide ibadet biçimleri itibariyle renklilik ve bölümleme Müslümanlar için de söz konusudur.” (Mülkiyeliler Birliği, Haziran 1987) Bunlara Zerdüşt inancım, ateşe tapanları (Yezidi) da katabiliriz.

(3) Tarih boyunca ne Roma ne de İkinci Roma sayılan İstanbul, büyük bilim merkezleri arasında sayılmıyor. İskenderiye, Milet, Atina, Sakız ve birçok şehir bilim adamlarıyla ünlü iken Roma ve Constantinaple imparatorların şehridir. Alim imparatorun, Sultanın yanında rahat edemiyor. Tersi de doğru olabilir. İmparator Justinyen Eflatun’un Akademisini Ayasofya civarına çekeceği yerde, 529’da kapatıp, içindekileri Doğu’ya sürmüştü. Roma, Rönesans’da dahi bir bilim merkezinden ziyade, bir kontrol merkezi, bilimlerin önünde bir engeldi: Galileo burada eser vermedi ama yargılandı. Papa burada oturuyordu.

(4) “Bilim tarihi bakımından öncelikle şunu belirtmek gerekir ki “Arap” ve “Müslüman” terimleri her zaman birbirini karşılamamaktadır. Doğuştan Arap olmadığı halde Müslü­man olanlar olduğu gibi, Müslüman olmayan Araplar da vardı. El Harezmi doğuştan Hiva’lı, el Fergani Amu Derya ötesinden, Ebu’l Vefa ve el Battani İran kökenliydi. Oysa el Biruni ve el Kindi safkan Araptı. Farabi Türk kökenliydi, tbni Sina Belh’liydi... İslam uygarlığında Araplar kendileri dışındaki tüm ulusları “yabancı” anlamına gelen “acem” diye adlandırmışlardır... AvrupalIlar ise bu sözcüğü, yanlış olarak “Iranlılar” diye çevirmişlerdir. Bu büyük hata nedeniyle, eski İslam uygarlığının gelişmesine büyük hizmetleri bulunan Türk bilginleri de “İranlı” kabul edilmişlerdir... “İslam bilimi” yada “Arap bilimi” terimleri özünde doğru değUdir...öteki dinlere bağlı olanlar da bulunduğundan “İslam bilimi”... bir kısmı Türk ya da İranlı olduğundan “Arap bilimi”... bir ucu Endülüs’te yüksek düzeye erişmiş olduğundan “Doğu bilimi” de denemez... En uygun karşılık “Arapçadaki bilim” olabilir; çünkü yapıtların hemen tümü Arapça dilinde yapılmıştır.” (Tez, 1991,19). Bu mantıkla, Avrupa bilimine de “Latincedeki bilim” demek uygun olacaktır.

(5) Osmanlı mülkünde ilk matbaanın, İspanya muhaciri Yahudiler tarafından, 1493’te İstanbul’da, birkaç yıl sonra da Selanik’te kurulduğunu biliyoruz. İlk Ermeni matbaası, İstanbul’da, 1567’de, ilk Rum matbaası 1627’de kurulmuştur. (Adıvar, 1982; 167).

(6) (Berkes; 1964; 36-41)

(7) Bunun güzel ve güncel bir örneği, büyük bir proje sonunda 2 cilt olarak ortaya çıkan “Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi”dir. (Ed. îhsanoğlu) Eser, tüm dünyadaki Türkiye dahil, 42 ülkenin kütüphane ve koleksiyonlarını tarayarak, 14. yy-20. yy arasındaki 582 yazarın 2438 başlığım incelemiştir. Bu çalışmanın “Osmanlı bilim tarihinin ciddi şekilde araştırılıp değerlendirilmesi için” çok ayrıntılı bir araştırma ürünü olduğu yadsı­namaz. Bu eserlerin sistematik bir değerlendirilmesiyle “Osmanlı büim adamlarının bilime yaptıkları katkıların orjinalliği ve boyutu meselesi açıklığa kavuşacaktır.” Ancak, “bunlann muhtevasını Orta Çağ İslam astronomisi ile kıyaslayıp... dünya astronomi tarihi içinde değerlendirebilecek araştırmacılar var mıdır.” diye de soruluyor. (Türk Bilim Tarihi Kurumu Haber Bülteni, Sayı 15/16, Nisan/Ekim 1998) Dikkat edilirse burada iki öge var: daha katkı açığa çıkmamıştır; böyle bir katkı varsa, bu Ortaçağ İslam astronomisi ile kıyaslanabilir. Çok iyi bir ihtimalle, Kopemik türünden bir alim “keşfedilse”,bu neyi ifade eder? Kendi toplumunda hiç sesini duyuramadığı, ne Osmanlıda ne de Avrupa biliminde etkisi olmadığı ortaya çıkar. Sadece bilim tarihlerinin bir köşesine, “OsmanlI’da da, Kopemik gibi düşünen birisi vardı” diye bir dipnot düşülebilir. Ancak, bunu söylerken, bu tür çalışmaları gereksiz saydığımız kanaatini vermek istemeyiz. Türkiye, hızla, kendi bilim tarihini, en ciddi şekilde yazmalı, en azından, neler kattığını değil “niçin katamadığını” ortaya koymalıdır. Bu bakımdan İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi başta olmak üzere üniversitelerimiz ve Türk Bilim Tarihi Kurumu çok önemli görevler yüklenmiştir.

(8) İskenderiye’de, Samoslu Aristarkus’un, M.ö. 3. yy’da, Kopemik’ten 2 bin yıl önce, heliyosentrik bir sistem tasarladığını Arşimed’in yazılarından anlıyoruz. (Clagett, 1955; 114-5) etkisi olmamış, Ptolemy sistemi kendini sürdürerek, bu yaklaşımı silmiştir.

(9) Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) Marx’m Grundrisse’inin ortaya çıkmasıyla Feodal ve Köleci toplumlar arasında, kollektif mülkiyetli veya özel mülkiyetsiz, bir merkezi bü­rokrasinin yönettiği, daha çok Asya’da görülen bir kategori, bir üretim biçimi (mode) olarak 1970’lerde çok tartışılan bir kavramdı. Daha çok sulama sistemlerinin kurulması ve yönetilmesi gibi kollektif çabaların koordinasyonunu gerektiren böyle bir toplumun üst yapısının bir despotluk (oriental despotism) olacağını ve demokrasinin yeşeremiyeceğini ifade eden düşünürler de ortaya çıkmıştır. (Wittfogel, 1970) Buralarda ferde rastlanmaz, insan karıncalar, kullar ve bir tür köleler vardır: Büyük yapılar, piramitler, Çin seddi, sulama kanalları vb. gerçekleşir fakat, kişisel birikim, serbest düşünce yeşermez.

(10) Uzunçarşılı’nm “Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatında, sadece bir din öğretiminin, “nakli bilimlerin” tüm kademeleri ve Unvanları görülür. Medreselerde okutulan dersler ve eserlerle ilgili olarak bilgi verilir. Geometriyle ilgili kısmım alalım: “Osmanlı medreselerinde okutulan hendeseden Eşkalü’t-tesis, Semerkanüı Şemsettin Mehmet’in olup (ölümü 1203) Şemsettin Mehmet bu eserini Oklidis’in kitabü’l-usül isimli eserinin mukaddimesi (Giriş) üe müselleslerin (üçgenlerin) evsafını gösteren kısımlarından almış­tır. Orta zamana (Ortaçağ) ait olan bu telif, riyaziyenin (matematik) inkişafına ve basitleşmesine rağmen, son zamanlara kadar medreselerde okutulmuştur.” (Uzunçarşılı, 1984; 31)

(11) Adıvar, 16. yy’da üç kişinin düşünce ya da bilim özgürlüğü uğruna idam edildiklerini kaydediyor; ayrıntıya girmiyoruz. (Adıvar, 1982; 119-21).

(12) Londra’da 1931 ’de toplanan İkinci Uluslararası Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi’ne, Buharin Başkanlığında, ilk kez, kalabalık bir heyetle katılan Sovyet uzmanlar arasındaki, fizikçi Prof. B. Hessen’in, “Newton’un ‘Principia’sının Sosyal ve Ekonomik Kökleri” konulu tebliği, bilimsel buluşları, sadece birtakım dahilerin mevcudiyetine bağlamayıp, toplumsal talebin, pratik çözüm arayışlarının, dahi denen kimseleri uyardığını, Newton’un büyük eserinin yazıldığı dönem şartlarım inceleyerek göstermeğe çalışmış­tır. Buna göre, açık deniz seyrüseferi, topçuluk yani iç ve dış ballistik ve bazı sanayi problemleri bilimsel ve teknik çözümler gerektiriyordu. Diyalektik bir determinizm mantığı ile yapılan bu açıklamalar Newton’un dehasına inanmış ve bilimin bu zata çok şeyler borçlu olduğuna inanan Ingilizleri ve diğer uzmanlan, bir anlamda, şoke etmiştir. Gerçekte, bu tebliğ materyalist bilim tarihinin ilk örneklerinden biridir ve üzerinde çok durulmaya değer tezler getirmektedir. (Hessen, 1971; passim)

(13) Sadece, denizcilikteki teknolojiler değü, top yapımı ve muhasara tekniklerindeki değiş­meleri de takip edemeyen Türklerin, sonunda. Viyana Bozgununa nasıl geldikleri, ayrıntılarıyla yine Batılı tarihçilerin eserlerinde görülmektedir. (Parker, 1988; 125-29)

(14) Piri Reis’in, yeni keşfedilen Amerika Kıtasını da gösteren ünlü dünya haritasını, 1513’te, Kolomb’un seyahatlerine katılmış bir denizciden ele geçirdiği bir haritadan elde ettiği malumatla çizdiği, daha sonra Kuzey Atlantik Denizi’ni daha iyi resmeden bir harita yaptığı ve en önemlisi, “Kitab-ı Bahriye” diye bilinen, Türklerin ilk ve en özgün eserini 1525’te, Sultan Süleyman’a takdim ettiği bilinmektedir. (Adıvar, 1982; 74-85 ve İnan, 1987; passim) Kitab-ı Bahriye, 17. yy’da yazılmış olan Katip Çelebi’nin Cihannüma’sından daha doğru, kapsamlı ve özgün sayılmalıdır. Çünkü, Piri Reis eserini görerek, yerinde bilgi toplayarak ve çizerek gerçekleştirmiştir. Zaman içinde, 17. yy, coğrafyacılığın ilerlemek yerine geriye gittiği ve basit bir kopyacılığa dönüştüğünü görüyoruz. Katip Çelebi’nin, Cihannüma’sında, artık bilinen ve Avrupa’da yerleşen Kopernik sistemini duyduğu, ancak buna itibar etmeyerek Batlamyus sisteminde ısrar ettiği anlaşılı­yor. Eğer bu kendi görüşü, bilinçli bir tercih olsa belki, bir bilimsel tutuculuk örneği sayılabilirdi. Ancak, kendi matematik ve kozmoloji bilgisi yeterli olmadığından, kendisine çevirilerde yardım eden eski bir rahibin etkisinde kalarak, heliyoşentrik sistemin çok daha geç bir tarihte Türkiye ufkuna girmesine neden olmuştur. (Yurdaydın, 1988; 256)

(15) Peygamberin bir hadisine göre, her kim ki, birini taklit eder, onlardan biri olur. Hristiyanları taklit etmemenin, onlardan bir şey almamanın, asıl anahtarı, ulemaya göre, bu direktifte yatıyor. Ancak, kafirleri yenmek için bazı teknikleri almanın caiz olduğuna dair fetvalar alınarak, özellikle, askeri alanındaki bazı teknolojilerin transferi, 18. yy’da mümkün olmuştur. (Lewis, 1982; 224) O nedenle, ıslahatçılar, hep küffar önündeki yenilikleri misal vererek bazı değişiklikler yapmaya ve bu fetvalara sığınmaya çalışmışlardır.

(16) “Science Citation Index” denilen sistemde, yazılan bilimsel makalelere verilen atıflar (citation) miktarına göre ülkelerin bilimsel hasılaları ve etkinlikleri bir şekilde ölçülebilmektedir. Türkiye, 8 yıl içinde, 44. sıradan 25. sıraya çıkabilmiştir.



KAYNAKÇA

ADIVAR, AA., Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabeyi, 1982.
BERKES, N., The Development o f Secularism İn Turkey, McGill University Press, 1964.
CIPOLLA, C., European Culture And Overseas Expansion, Penguin, 1970.
CLAGETT, M., Greek Science In Antiquity, Collier, 1955.
HESSEN, B., "The Social and Economic Roots o f Newton’s 'Principia"’, Science at the Cross
Roads, Gen. Editor: Roy M. Macleod, Frank Cass, (1931 ilk baskı), 1971 içinde ss. 149-212.
HASSAN & HILL, Islamic Technology, Cambridge U. Press, 1986.
İNAN, A., Life and Works o f Piri Reis, Türk Tarih Kurumu, 1987.
KÜÇÜK, Y., 21 Yaşında Bir Çocuk Fatih Sultan Mehmet, Tekin Yayınevi, 1987.
LEWIS, B., The Muslim Discovery o f Europe, Phoenix, 1982.
McCLELLAN in J. E., and DORN H., Science and Technology In World History, The John Hopkins University Press, 1999.
PARKER, G., The Miliyary Revolution, Cambridge University Pres, 1988.
RONAN, C.A., The Cambridge Illustrated History of the World Science, Cambridge University Press, 1984.
TEZ, Z., Ortaçağ İslam Dünyasında Bilim ve Teknik, Dicle Üniversitesi Yayınlan, Diyarbakır, 1991.
UZUNÇARŞILI, İ. H., Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu, 1984.
YURDAYDIN, H. G., “Düşünce ve Bilim Tarihi", Türkiye Tarihi (Yön: Sina Akşin), Cem Yayınevi, 1988,3. Cilt içinde, ss. 249-320.
WnTFOGEL, K., Oriental Despotism, Yale University Press, 1970.

1 - 2 - 3 - 4 - 5

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP