Bütün zamanlar için geçerli bir estetik kavramından söz edilebilir mi
|
Estetiği, geçici ve ilk tanımlamasında, insan aklının kendi sanatçı eylemi üzerinde düşünmesine bağladığımıza göre, her zaman ve her yer için geçerli hir sanat olgusu kuramından söz eden hir estetik olamayacağı açıktır.
Sanat, Şiir, Güzellik denilen önsel (a priori) gerçeklik, nasıl algılanacağı ve hayranlıkla karşılanacağı aşkın (transcendent) bir alanda değil, bugüne kadar yaratılmış ve yaratılmağa devam edilen sayısız şiirde, sanat yapıtında, güzellikte bulunuyorsa, mantıkî önsel bir sanat kavramı da bugüne kadar oluşturduğu ve oluşturmağa devam ettiği yargılarda, ortaya çıkardığı görünümlerde, kuramlarda, çözdüğü ve bundan sonra da çözeceği sorunlarda ve sorun gruplarında yatmaktadır. Tanımlamaların ve ayrılıkların, ilişkilerin ve olumsuzlamaların her birinin kendi tarihleri vardır, yüzyıllar boyu durmadan süren bir çalışmanın sonucudurlar. Dolayısıyle estetiğe, ya da sanat bilimine (bazı skolastik kafaların yaptığı gibi) sanatın her zaman için geçerli bir tanımını yapmak ve bu kavramdan
estetik biliminin tüm alanını kaplayacak öğretileri çıkarmak gibi bir görev verilemez.
Sanatı insan aklının yarattığı belli başlı bulgulardan biri olarak, estetik görünümü içinde aklın eseri olarak kabul eden Italyan filozofu ve estetikçisi Benedetto Croce'nin (1866-1952), ülkücülüğü nedeniyle utangaç yorumlarıyle somutlaştıramadığı bu durumu, çağdaşı ve yurttaşı Carlo Salinari şöyle açıklamaktadır:
"Marx ve Engels, düşüncelerinin genel konumuyle uyumlu olarak sanata tarihsel bir kaynak tanımışlar, onu 'insanın ölümsüz niteliğinin’ yok edilemeyen bir işlevi, ‘ruhun genel bir kategorisi’ olarak anlamayı yadsımışlardır. Marx ve Engels, sanatın somut ve gerçek olan insanın etkinliklerinden (ve gereksinimlerinden) doğduğunu, bunun sonucu olarak da bütün yer ve zamanlar için geçerli bir tanımın mümkün ve yararlı olmadığını açık bir biçimde ileri sürerler. Dolayısıyle, sanat olgusunun genel kuramı olarak anlaşılan bir ‘estetik' kavramını da yadsırlar.»
İnsanın doğa karşısındaki durumu ve davranışı nasıl tarihin ilk gününden başlayarak aralıksız bir değişimle, insanın doğaya adım adım egemenliğiyle belirliyse; ilk aleti kullanan insanın bilgisiyle bugünkü bilimsel bilgi, mağara resimlerini yapan ilk büyücü-sanatçının duygusu ve bilinciyle bugünkü sanatçının duygusu ve bilinci arasında da insanın gerçeğe egemen olma mücadelesinin izlerini görmemek olanaksızdır. İnsan doğayı değiştirir, kendine düşman güçleri kontrolu altına alırken kendi öz bilincini de yaratmıştır. Dolayısıyle insanın «özne»yi yaratma süreci içinde gerçeği tanıma yetilerinin tümü temelden yapısal değişikliklere uğrar. Bir yandan maddi dünyanın, tekniğin gelişimi, öte yandan bilinç, duygu ve sezginin gelişimi sanat olgusunu, estetik değerlendirmeyi insanın dünyadaki etkinliklerinin bir ayrılmazı durumuna getirir.
Bu nedenle, «estetik, güzelliklerin bilimidir, sanatların felsefesidir» önerisi, «hangi çağda, hangi toplumsal-ekonomik ilişkiler içinde hangi güzelliklerin ve sanatın bilimidir?» sorusuyla birlikte göz önüne alınmak gerekir.
Bu durum, estetiğin daha sınırlı ve özel tanımlarına geçmeden önce bizi kendiliğinden, bu tanımlamaları hazırlayan tarihsel düşünce ve olguları, bu konuda ileri sürülen savları incelemeğe, bir bakıma estetik konusundaki düşüncelerin tarih içinde kısa bir gözden geçirilişine götürmektedir.
Modern bir estetik tanımına ve anlayışına ancak bu aşamalardan geçerek varabiliriz.
Sanat, Şiir, Güzellik denilen önsel (a priori) gerçeklik, nasıl algılanacağı ve hayranlıkla karşılanacağı aşkın (transcendent) bir alanda değil, bugüne kadar yaratılmış ve yaratılmağa devam edilen sayısız şiirde, sanat yapıtında, güzellikte bulunuyorsa, mantıkî önsel bir sanat kavramı da bugüne kadar oluşturduğu ve oluşturmağa devam ettiği yargılarda, ortaya çıkardığı görünümlerde, kuramlarda, çözdüğü ve bundan sonra da çözeceği sorunlarda ve sorun gruplarında yatmaktadır. Tanımlamaların ve ayrılıkların, ilişkilerin ve olumsuzlamaların her birinin kendi tarihleri vardır, yüzyıllar boyu durmadan süren bir çalışmanın sonucudurlar. Dolayısıyle estetiğe, ya da sanat bilimine (bazı skolastik kafaların yaptığı gibi) sanatın her zaman için geçerli bir tanımını yapmak ve bu kavramdan
estetik biliminin tüm alanını kaplayacak öğretileri çıkarmak gibi bir görev verilemez.
Sanatı insan aklının yarattığı belli başlı bulgulardan biri olarak, estetik görünümü içinde aklın eseri olarak kabul eden Italyan filozofu ve estetikçisi Benedetto Croce'nin (1866-1952), ülkücülüğü nedeniyle utangaç yorumlarıyle somutlaştıramadığı bu durumu, çağdaşı ve yurttaşı Carlo Salinari şöyle açıklamaktadır:
"Marx ve Engels, düşüncelerinin genel konumuyle uyumlu olarak sanata tarihsel bir kaynak tanımışlar, onu 'insanın ölümsüz niteliğinin’ yok edilemeyen bir işlevi, ‘ruhun genel bir kategorisi’ olarak anlamayı yadsımışlardır. Marx ve Engels, sanatın somut ve gerçek olan insanın etkinliklerinden (ve gereksinimlerinden) doğduğunu, bunun sonucu olarak da bütün yer ve zamanlar için geçerli bir tanımın mümkün ve yararlı olmadığını açık bir biçimde ileri sürerler. Dolayısıyle, sanat olgusunun genel kuramı olarak anlaşılan bir ‘estetik' kavramını da yadsırlar.»
İnsanın doğa karşısındaki durumu ve davranışı nasıl tarihin ilk gününden başlayarak aralıksız bir değişimle, insanın doğaya adım adım egemenliğiyle belirliyse; ilk aleti kullanan insanın bilgisiyle bugünkü bilimsel bilgi, mağara resimlerini yapan ilk büyücü-sanatçının duygusu ve bilinciyle bugünkü sanatçının duygusu ve bilinci arasında da insanın gerçeğe egemen olma mücadelesinin izlerini görmemek olanaksızdır. İnsan doğayı değiştirir, kendine düşman güçleri kontrolu altına alırken kendi öz bilincini de yaratmıştır. Dolayısıyle insanın «özne»yi yaratma süreci içinde gerçeği tanıma yetilerinin tümü temelden yapısal değişikliklere uğrar. Bir yandan maddi dünyanın, tekniğin gelişimi, öte yandan bilinç, duygu ve sezginin gelişimi sanat olgusunu, estetik değerlendirmeyi insanın dünyadaki etkinliklerinin bir ayrılmazı durumuna getirir.
Bu nedenle, «estetik, güzelliklerin bilimidir, sanatların felsefesidir» önerisi, «hangi çağda, hangi toplumsal-ekonomik ilişkiler içinde hangi güzelliklerin ve sanatın bilimidir?» sorusuyla birlikte göz önüne alınmak gerekir.
Bu durum, estetiğin daha sınırlı ve özel tanımlarına geçmeden önce bizi kendiliğinden, bu tanımlamaları hazırlayan tarihsel düşünce ve olguları, bu konuda ileri sürülen savları incelemeğe, bir bakıma estetik konusundaki düşüncelerin tarih içinde kısa bir gözden geçirilişine götürmektedir.
Modern bir estetik tanımına ve anlayışına ancak bu aşamalardan geçerek varabiliriz.