Estetik sözcüğünün kaynağı, çeşitli kullanılışları nelerdir?
|
Estetiğin tanımına ve kapladığı bilgi alanına geçmeden önce Estetik sözcüğünün kaynağı üzerinde duralım. Estetik sözcüğü, Yunanca Aisthanesthai (duymak, algılamak), aisthesis (duygu, duyum) sözcüklerinden gelmektedir. Günümüzdeki anlamıyla ilk kez kullanılışı 1750 tarihindedir.
Alman filozofu Baumgarten (Alexander Gottlieb, 1714 - 1762) 1750’de yayımladığı Aesthetica adlı yapıtında, Akıl’a göre daha aşağı düzeydeki «duyulardan gelen bilginin bilimi» üzerinde dururken felsefe tarihinde estetik sözcüğünü ilk kullanan filozof olmaktadır. Ancak, estetik, Baumgarten'in tanımına uygun olsun olmasın, güzellik, estetik duyumlar, sanatçı yaratış vb. konular üzerinde düşünen, kafa yoran birçok filozofun yapıtında, sözcüğün kendisinden önce vardı. Yine, isim babası olan Baumgarten’den sonra birçok anlam değişikliğine uğrayarak, alanı genişletilip daraltılarak, kimi zaman felsefenin bir dalı, kimi zaman felsefeden ayrı bir bilim dalı olarak bugüne kadar geldi. Bu nedenle, daha sonraki sorularda da göreceğimiz gibi, estetik'in kesin, kısa, bütün anlamları kapsayan bir tanımını yapmak olanaksızdır.
Bugün günlük dilde «Güzel'le, Güzellik duygusuyla, bir dereceye kadar Güzel olan şey»le ilgili olarak eksik ve yanlış bir biçimde kullanılmaktadır. Estetik davranış, estetik duruş, estetik çaba, estetik cerrahi vb. deyimlerde estetik sözcüğüyle anlatılmak istenen şey, «Güzellik ve güzelliğin insan zihnindeki ve duyularındaki etkileridir.» (Türkçe Sözlük, s. 264}
Yabancı sözlükler de buna yakın bir anlam vermektedir sözcüğe: «Doğada ve sanatta güzelin bilimi; güzel’in kendine özgü kavranışı» (Petit Robert, s. 623) «Güzelliğe ilişkin, ya da onunla uğraşan.» (Webster’s Seventh New Collegiate Dict. s. 15) «özellikle doğada ve sanatta güzel olanın temellerini ve yasalarını kapsayan bilgi.» (Das Grosse Deutsche Wörterbuck, s. 448)
Yine bugün sanayide kullanılan sınai estetik teriminin tanımında da yukarda belirtilen eksikliğe ve yanlışlığa rastlanmaktadır: «Sınaî estetik, imalat çerçevesinde yer alan yardımcı teknik. Bir işletmenin hazırladığı imalatı, maksada uygunluk, güzellik, imalat kolaylığı ve maliyeti düşürme ölçülerine vurur.» (Meydan Larousse, C. 4, s. 386)
Böylece bu tanımda işin içine «imâlat kolaylığı ve maliyeti düşürme» gibi ekonomik ve tecimsel kavramlar da girmiş oluyor.
Felsefede ise sözcük, daha geniş bir biçimde sanat ve sanatçı yaratışa değgin düşünceleri kapsamaktadır. Estetiği felsefenin bir dalı olarak düşünenler, törebilimde «iyi» kavramı, mantıkta «Doğru» kavramı ne ise estetiktede «Güzel» kavramı odur, demektedirler. Ancak, sorularımız ilerledikçe estetiğin yalnızca güzelle, güzellikle sınırlandırılmayacağım, işin içine iyi, trajik, dramatik, alımlı vb. kavramların da girdiğini; hatta XIX. yüzyılda bazı sanatçıların haklı olarak «Çirkin»i de yazmak ve dile getirmek gibi bir görevi gönüllü olarak yüklendiklerini göreceğiz.
Biz, üzerinde duracağımız estetik kavramına bir yön verebilmek ve bir tanıma varabilmek için önce şu soruları soralım kendimize:
Kitaplıkların raflarını dolduran kitaplardan kimi daha mürekkebi kurumadan neden eskimiştir de, kimi, yüzyılların ötesinden hâlâ taptaze bir soluk getirmektedir?
Sanat müzelerini dolduran insanları bir Leonardo, bir Brueghel, bir Delacroix, bir Van Gogh, bir Picasso önünde hayranlıkla toplayan nedir?
Yunus Emre'nin, Pir Sultan'ın XIV., XVI. yüzyıllardan bugüne bu kadar sıcak, bu kadar canlı seslenebilmelerindeki giz nerededir?
Bach’ın, Mozart'ın, Beethoven'in, Bartok'un ve daha nice ustaların müziklerinin herdem tazeliği, herdem yüceliği nereden gelmektedir?
Praksiteles’in Afrodit'i neden yaşlanmaz binlerce yıldır?
Homeros'tan bugüne bütün çağlardan, bütün uluslardan gelen o koskoca şairler kuşağının dizelerinde bizi coşturan, yücelten, dünyamızı ışıtan şey nedir?
llkçağ tragedyalarından, Shakespeare'den Brecht'e uzanan çizgide tiyatro, yaşamımızda nasıl bir boşluğu doldurur da, omuz omuza dolarız karanlık salonlara her gece?
Eisenstein ne yapmıştır da, Potemkin Zırhlısı’nı elli yıl sonra aynı coşku, aynı ürpertiyle seyrederiz?
Bütün bu sorulardaki ortak paydaları bir araya toplayıp şöyle geçici ve ilkel bir tanıma varabilir miyiz:
Estetik dönüşlü (Râflexivft) düşüncenin hir biçimidir. Başka bir deyişle, insan aklının, kendisine bütün tapınakları. katedralleri, sarayları, heykelleri, resimleri, ezgileri, senfonileri ve bütün şiirleri yaratma olanağı veren kendi eylemi üzerinde durup düşünmesidir.
İncelememizi bu genel tanım üzerinde derinleştirecek, bu genel ve geçici tanım çerçevesiyle sınırlı bir estetik anlayışına değgin sorunlar üzerinde duracağız.
Alman filozofu Baumgarten (Alexander Gottlieb, 1714 - 1762) 1750’de yayımladığı Aesthetica adlı yapıtında, Akıl’a göre daha aşağı düzeydeki «duyulardan gelen bilginin bilimi» üzerinde dururken felsefe tarihinde estetik sözcüğünü ilk kullanan filozof olmaktadır. Ancak, estetik, Baumgarten'in tanımına uygun olsun olmasın, güzellik, estetik duyumlar, sanatçı yaratış vb. konular üzerinde düşünen, kafa yoran birçok filozofun yapıtında, sözcüğün kendisinden önce vardı. Yine, isim babası olan Baumgarten’den sonra birçok anlam değişikliğine uğrayarak, alanı genişletilip daraltılarak, kimi zaman felsefenin bir dalı, kimi zaman felsefeden ayrı bir bilim dalı olarak bugüne kadar geldi. Bu nedenle, daha sonraki sorularda da göreceğimiz gibi, estetik'in kesin, kısa, bütün anlamları kapsayan bir tanımını yapmak olanaksızdır.
Bugün günlük dilde «Güzel'le, Güzellik duygusuyla, bir dereceye kadar Güzel olan şey»le ilgili olarak eksik ve yanlış bir biçimde kullanılmaktadır. Estetik davranış, estetik duruş, estetik çaba, estetik cerrahi vb. deyimlerde estetik sözcüğüyle anlatılmak istenen şey, «Güzellik ve güzelliğin insan zihnindeki ve duyularındaki etkileridir.» (Türkçe Sözlük, s. 264}
Yabancı sözlükler de buna yakın bir anlam vermektedir sözcüğe: «Doğada ve sanatta güzelin bilimi; güzel’in kendine özgü kavranışı» (Petit Robert, s. 623) «Güzelliğe ilişkin, ya da onunla uğraşan.» (Webster’s Seventh New Collegiate Dict. s. 15) «özellikle doğada ve sanatta güzel olanın temellerini ve yasalarını kapsayan bilgi.» (Das Grosse Deutsche Wörterbuck, s. 448)
Yine bugün sanayide kullanılan sınai estetik teriminin tanımında da yukarda belirtilen eksikliğe ve yanlışlığa rastlanmaktadır: «Sınaî estetik, imalat çerçevesinde yer alan yardımcı teknik. Bir işletmenin hazırladığı imalatı, maksada uygunluk, güzellik, imalat kolaylığı ve maliyeti düşürme ölçülerine vurur.» (Meydan Larousse, C. 4, s. 386)
Böylece bu tanımda işin içine «imâlat kolaylığı ve maliyeti düşürme» gibi ekonomik ve tecimsel kavramlar da girmiş oluyor.
Felsefede ise sözcük, daha geniş bir biçimde sanat ve sanatçı yaratışa değgin düşünceleri kapsamaktadır. Estetiği felsefenin bir dalı olarak düşünenler, törebilimde «iyi» kavramı, mantıkta «Doğru» kavramı ne ise estetiktede «Güzel» kavramı odur, demektedirler. Ancak, sorularımız ilerledikçe estetiğin yalnızca güzelle, güzellikle sınırlandırılmayacağım, işin içine iyi, trajik, dramatik, alımlı vb. kavramların da girdiğini; hatta XIX. yüzyılda bazı sanatçıların haklı olarak «Çirkin»i de yazmak ve dile getirmek gibi bir görevi gönüllü olarak yüklendiklerini göreceğiz.
Biz, üzerinde duracağımız estetik kavramına bir yön verebilmek ve bir tanıma varabilmek için önce şu soruları soralım kendimize:
Kitaplıkların raflarını dolduran kitaplardan kimi daha mürekkebi kurumadan neden eskimiştir de, kimi, yüzyılların ötesinden hâlâ taptaze bir soluk getirmektedir?
Sanat müzelerini dolduran insanları bir Leonardo, bir Brueghel, bir Delacroix, bir Van Gogh, bir Picasso önünde hayranlıkla toplayan nedir?
Yunus Emre'nin, Pir Sultan'ın XIV., XVI. yüzyıllardan bugüne bu kadar sıcak, bu kadar canlı seslenebilmelerindeki giz nerededir?
Bach’ın, Mozart'ın, Beethoven'in, Bartok'un ve daha nice ustaların müziklerinin herdem tazeliği, herdem yüceliği nereden gelmektedir?
Praksiteles’in Afrodit'i neden yaşlanmaz binlerce yıldır?
Homeros'tan bugüne bütün çağlardan, bütün uluslardan gelen o koskoca şairler kuşağının dizelerinde bizi coşturan, yücelten, dünyamızı ışıtan şey nedir?
llkçağ tragedyalarından, Shakespeare'den Brecht'e uzanan çizgide tiyatro, yaşamımızda nasıl bir boşluğu doldurur da, omuz omuza dolarız karanlık salonlara her gece?
Eisenstein ne yapmıştır da, Potemkin Zırhlısı’nı elli yıl sonra aynı coşku, aynı ürpertiyle seyrederiz?
Bütün bu sorulardaki ortak paydaları bir araya toplayıp şöyle geçici ve ilkel bir tanıma varabilir miyiz:
Estetik dönüşlü (Râflexivft) düşüncenin hir biçimidir. Başka bir deyişle, insan aklının, kendisine bütün tapınakları. katedralleri, sarayları, heykelleri, resimleri, ezgileri, senfonileri ve bütün şiirleri yaratma olanağı veren kendi eylemi üzerinde durup düşünmesidir.
İncelememizi bu genel tanım üzerinde derinleştirecek, bu genel ve geçici tanım çerçevesiyle sınırlı bir estetik anlayışına değgin sorunlar üzerinde duracağız.