Terör, Din, ve Yeni Politika - 4
|
JD: Bunları spesifikleştirmek için uzun zamana ihtiyacımız var. Avrupa'da öteden beri bir arabulma hamlesi olduğunu düşünüyorum. Avrupa büyük Ölçüde Hıristiyan olsa da, komünite olarak Avrupa, Birleşik Devletler kadar teokratik değildir. Avrupa daha sekülerdir ve bir Devletler ittifakı olduğu, farklılıklara Birleşik Devletler'den daha duyarlı ve saygılı olduğu için bir arabuluculuk rolü üstlenebilir ve üstlenmesini umut ediyorum. Bir Devletler ittifakı olarak Avrupa Birleşik Devletlerce baskı uygulamalıdır. Bu düzeyde sizinle hemfikirim. Gerçek Avrupa yalnızca Hıristiyanlığın yön verdiği Avrupa değildir — bu yeniden ele alınarak işlenmeyi gerektiren bir şey. İşte burada sizinle benim aramdaki farklılığa geliyoruz. Khöra kavramıyla kastettiğim şeyi tahayyül etmek Avrupa'da dünyanın başka bir yerinde olduğundan daha kolaydır. Bugün bu Birleşik Devletler'in bazı yerlerinde de gerçekleşebilir, fakat bu "Avrupa"nın Devletler içindeki bir boyutu olacaktır. Bazı Amerikan düşünürleri sayesinde Bileşik Devletler'de bir şeyler gerçekleşebilir. Fakat bu kendinizi "olabilecek bir Tanrı"dan değil, Khöra diye adlandırdığım şey istikametinde bir Tanrı'dan özgürleştirme tarzıyla ilişkili olmak durumundadır. Khöra derken, herhangi bir şeyi dışarda bırakmıyorum, aksine aynı zamanda Khöra politikasına, yani mutlak belirlenemezliğe — bu uzlaşmanın olmasa bile, en azından kozmopolitanizmin ötesinde bir evrensel politikanın mümkün biricik temelidir — atıfta bulunuyorum.
RK: Khöra'dan, yani bu boşluktan/uzaydan doğan "Tanrı'nın kim olabileceğini" anlayabildiğimi varsayıyorum. Onu bir yerde konuşlandırmaya çalışsaydım, mesihçiliğin Tanrı'sı ve Varlık ile Khöra arasında bir yerde konuşlandırırdım. "Olması muhtemel Tanrı" bu ikisi arasında bir sarkaç gibi gider-gelir ve bilinmesi zorlaşır. O Khöra ile özdeş değildir. Bu kitabım boyunca sizinle Jack Caputo arasmda geliştirdiğim türde bir diyalog türüdür. Tanrı'dan nasıl söz edilebileceği sorunuyla ilgili farklılıklarımızın bilincindeyim. Bu benim için hermenoytik bir problemdir: tekrar metafiziğe ve ontoteolojiye (ontoloji+teoloji, ç.) sürüklemeksizin ve yine "Tanrı Khöra'dır " demeksizin bir tanrı'dan nasıl söz edebilir, onu nasıl adlandırabilir ve teşhis edebiliriz?
JD: Ben hiçbir zaman bunu söylemedim.
RK: Hiçbir zaman bunu söylemediğinizi biliyorum, fakat problematik olan şeyi görüyorsunuz....
JD: Kitabınızı okurken ele aldım bu farklı sorunları. Aramızdaki farklılıklar kısa bir tartışmada hakkını veremeyeceğimiz ölçüde hassas farklılıklar. Politikaya tercüme edemeyeceğimiz ölçüde hassas ve bazen farkına varılması zor farklılıklar yada nüanslar var aramızda. Onları bu şekilde politikaya indirgeyemeyiz. Bu kitapta söylediğiniz her şeye yakın hissediyorum kendimi — kendinizi dikkatle çok ince bir çizgiyle, yani yeniden dirilişle (resurrection) tanımladığınız ana kadar yakın. Yeniden dirilişe karşı değilim. Yerliden diriliş, uzlaşma ve kurtuluş umudunuzu paylaşıyorum sizinle. Fakat ben... ben dekonstrüktivist tarzda düşünen biri olarak bir sorumluluğum olduğunu düşünüyorum; kurtuluş rüyası görsem bile. Vahyin antropoteolojik-mantığın ürünü Tanrısıyla ilişkiden çok Khora ile ilişki imkânının zorunluluğunu kabul etme, bu ilişkiyi teslim etme sorumluluğum var. Richard bir noktada belirlenebilir bir şeye inanma ihtiyacını- tercüme ediyor ve böylece yeniden diriliş "kavramını" muhafaza etmek zorunda kalıyorsun. İnancı benim kavrayışım inancın herhangi bir kesinliğin terk edildiği ve fakat yine de bir umudun var olduğu yerde mümkün olduğudur. Eğer insan yeniden dirilişin umudunun ufku olduğunu söylüyorsa "yeniden diriliş" kavramını kullandığında ne söylediğini bilebilir — inanç saf inanç değildir. İnanç aynı zamanda bilgidir. Bazen bana ateist demenizin nedeni de budur.
RK: Haklı olarak ateist olarak düşünülen biri.
JD: Bazen inancın, saf inançın gerçekleşmesi için ateist olmakla karşı karşıya kalabileceğinizi öne sürebilirim. Demek oluyor ki, burada çok karmaşık bir mantık var.
RK: The God Who May Be'de şöyle söylemiştim: "Dinin böylesine rahatsız edici olduğu yerde kendimi tout court bir aşk ve adalet arayıcısı diye adlandırabilirim."
JD: Ben de. Bir adalet ve aşk arayıcısı. Bu, bununla mutlu olduğum anlamına gelmez. Bu ıztırap verici bir şeydir.
RK: Benim için bu, hermenoytik ile dekonstrüksiyon arasındaki diyalogun kritik anıdır. Benim diyakritik hermenoytiğim bazı bakımlardan Gadamer'inkinden ve Heidegger'inkinden ve hatta Ricoeur'ünkinden farklıdır. Fakat The God Who May Be ve Strangers, Gods and Monsters' da izah etmeye ve geliştimeye çalıştığım şey hermenoytik-dekonstrüktif araftır (interface). Burada Tanrı sorunu hakkında dile getirmek istediğim şeylerden biri kendimi çok özdeşleştirdiğim Villanova'da söylediğim şeydir. Bir masabaşı tartışmasında "Tanrı'ya ilgi duysaydım, bu Tanrı gücü olmayan bir Tanrı olurdu..."
JD: Kesinlikle. Size her şeyden önce kitabınızı güçlü bulduğumu söylemek isterim. Paylaştığımız, bugüne kadar yirmi yıldır paylaştığımız tarihte olup-biten şeyi görecek kadar etkilendim ve sevinç duydum. Kitabınız soruları hayret uyandırıcı tarzda şekillendiriyor. Kitabınızı her zaman güç sorunu hakkındaki bu mini farklılıkla uzlaşarak okudum. "Ola-bilir." "Olabilir" iki şekilde anlaşılabilir. "Olabilirim" "belki"dir; aynı zamanda "ebilirim" ya da "ebilirdim"dir. "Belki" [peut-être] egemenlik dışı bir koşulsuzluğa atıfta bulunur. Bu güç arzusundan çok güçsüzlük arzusu olan bir koşulsuzluktur. Tanrı'yı bir egemen, kadir-i mutlak olarak değil, kesinlikle güçsüz bir şey olarak adlandırmakta haklısınız Adalet ve sevgi kesinlikle bu güçsüzlükten doğuyor. Fakat khöra güçten yoksundur. Zayıf ve kırılgan anlamında güçsüzlük değil. Güçsüzlük gücü-olmamaktır/iktidar olmamaktır. Hiçbir şekilde güç/iktidar değil.
RK: Tamam, fakat khöra önünde diz çökerek dua edebilirmiyiz?
JD: Hayır. Hayır. Bu kesinlikle farklı bir şey. Hemen ekleyeyim; dua etmem gerekiyorsa dua ederim. Fakat en azından khöra'nin beni dua etmeye yetenekli kıldığını söyleyebilirim. Bu mesafe alanı/ boşluk; beni dua etmeye elverişli hale getiren — bir nötr, kayıtsız, aşılamaz mesafe alanının/boşluğun — mevcudiyetidir. Khöra yoksa dua da olamaz. Khöra'sız Tanrı'nın, Öteki'nin, mesafe alanının/ boşluğun olamayacağını da düşünmemiz gerekir. Fakat dua edeni khöra'yâ değil yalnızca birisine, bir şeye yöneltebilirsiniz. Sorunuza dönmek gerekirse şunlardan hiçbirine karşı değilim: uzlaşma, dua eden, kurtuluş vb. Fakat ben bunların/ bu nötr, aşılamaz, kayıtsız, araf niteliğindeki khöra alanının/ boşluğu olmaksızın imkânsız olacağını düşünüyorum: khöra oluşun/varlığın ötesinde "dir."
RK: Bütün bu farklılıkları önceleyen, fakat yine de farklılığı mümkün kılan şey......
JD: Evet.
RK: Ve bu yeni bir politikaya, bir başka kozmopolitanizme götürebilir.
JD: Kozmopolitanizmin dışında/ötesinde bir şeye, çünkü kozmopolitarizm devlete, yurttaşa ve kozmosa imada bulunur. Khöra kozmopolitanizmin dışmda bir evrensellik sunar. İşte ben bu noktadadır ki, khöra düşüncesinin günümüzde aciliyet kazandığını düşündüğüm politik sonuçlarını ele almayı planlıyorum. Eğer bir gün korkunç düşmanlar arasmda bir uzlaşma olacaksa, bu uzlaşma kozmos olmayan, yaratılmış dünya olmayan/ ulus, devlet, küresel yönelim olmayan, işte tam da khöra durumundaki bir açık alan, bir khöra, bir boş, paylaşılmış alan olduğu için gerçekleşebilecektir.
New York City - 16 Ekim 2001.
KAYNAK: Richard Kearney - Çağdaş Filozoflarla Söyleşiler
RK: Khöra'dan, yani bu boşluktan/uzaydan doğan "Tanrı'nın kim olabileceğini" anlayabildiğimi varsayıyorum. Onu bir yerde konuşlandırmaya çalışsaydım, mesihçiliğin Tanrı'sı ve Varlık ile Khöra arasında bir yerde konuşlandırırdım. "Olması muhtemel Tanrı" bu ikisi arasında bir sarkaç gibi gider-gelir ve bilinmesi zorlaşır. O Khöra ile özdeş değildir. Bu kitabım boyunca sizinle Jack Caputo arasmda geliştirdiğim türde bir diyalog türüdür. Tanrı'dan nasıl söz edilebileceği sorunuyla ilgili farklılıklarımızın bilincindeyim. Bu benim için hermenoytik bir problemdir: tekrar metafiziğe ve ontoteolojiye (ontoloji+teoloji, ç.) sürüklemeksizin ve yine "Tanrı Khöra'dır " demeksizin bir tanrı'dan nasıl söz edebilir, onu nasıl adlandırabilir ve teşhis edebiliriz?
JD: Ben hiçbir zaman bunu söylemedim.
RK: Hiçbir zaman bunu söylemediğinizi biliyorum, fakat problematik olan şeyi görüyorsunuz....
JD: Kitabınızı okurken ele aldım bu farklı sorunları. Aramızdaki farklılıklar kısa bir tartışmada hakkını veremeyeceğimiz ölçüde hassas farklılıklar. Politikaya tercüme edemeyeceğimiz ölçüde hassas ve bazen farkına varılması zor farklılıklar yada nüanslar var aramızda. Onları bu şekilde politikaya indirgeyemeyiz. Bu kitapta söylediğiniz her şeye yakın hissediyorum kendimi — kendinizi dikkatle çok ince bir çizgiyle, yani yeniden dirilişle (resurrection) tanımladığınız ana kadar yakın. Yeniden dirilişe karşı değilim. Yerliden diriliş, uzlaşma ve kurtuluş umudunuzu paylaşıyorum sizinle. Fakat ben... ben dekonstrüktivist tarzda düşünen biri olarak bir sorumluluğum olduğunu düşünüyorum; kurtuluş rüyası görsem bile. Vahyin antropoteolojik-mantığın ürünü Tanrısıyla ilişkiden çok Khora ile ilişki imkânının zorunluluğunu kabul etme, bu ilişkiyi teslim etme sorumluluğum var. Richard bir noktada belirlenebilir bir şeye inanma ihtiyacını- tercüme ediyor ve böylece yeniden diriliş "kavramını" muhafaza etmek zorunda kalıyorsun. İnancı benim kavrayışım inancın herhangi bir kesinliğin terk edildiği ve fakat yine de bir umudun var olduğu yerde mümkün olduğudur. Eğer insan yeniden dirilişin umudunun ufku olduğunu söylüyorsa "yeniden diriliş" kavramını kullandığında ne söylediğini bilebilir — inanç saf inanç değildir. İnanç aynı zamanda bilgidir. Bazen bana ateist demenizin nedeni de budur.
RK: Haklı olarak ateist olarak düşünülen biri.
JD: Bazen inancın, saf inançın gerçekleşmesi için ateist olmakla karşı karşıya kalabileceğinizi öne sürebilirim. Demek oluyor ki, burada çok karmaşık bir mantık var.
RK: The God Who May Be'de şöyle söylemiştim: "Dinin böylesine rahatsız edici olduğu yerde kendimi tout court bir aşk ve adalet arayıcısı diye adlandırabilirim."
JD: Ben de. Bir adalet ve aşk arayıcısı. Bu, bununla mutlu olduğum anlamına gelmez. Bu ıztırap verici bir şeydir.
RK: Benim için bu, hermenoytik ile dekonstrüksiyon arasındaki diyalogun kritik anıdır. Benim diyakritik hermenoytiğim bazı bakımlardan Gadamer'inkinden ve Heidegger'inkinden ve hatta Ricoeur'ünkinden farklıdır. Fakat The God Who May Be ve Strangers, Gods and Monsters' da izah etmeye ve geliştimeye çalıştığım şey hermenoytik-dekonstrüktif araftır (interface). Burada Tanrı sorunu hakkında dile getirmek istediğim şeylerden biri kendimi çok özdeşleştirdiğim Villanova'da söylediğim şeydir. Bir masabaşı tartışmasında "Tanrı'ya ilgi duysaydım, bu Tanrı gücü olmayan bir Tanrı olurdu..."
JD: Kesinlikle. Size her şeyden önce kitabınızı güçlü bulduğumu söylemek isterim. Paylaştığımız, bugüne kadar yirmi yıldır paylaştığımız tarihte olup-biten şeyi görecek kadar etkilendim ve sevinç duydum. Kitabınız soruları hayret uyandırıcı tarzda şekillendiriyor. Kitabınızı her zaman güç sorunu hakkındaki bu mini farklılıkla uzlaşarak okudum. "Ola-bilir." "Olabilir" iki şekilde anlaşılabilir. "Olabilirim" "belki"dir; aynı zamanda "ebilirim" ya da "ebilirdim"dir. "Belki" [peut-être] egemenlik dışı bir koşulsuzluğa atıfta bulunur. Bu güç arzusundan çok güçsüzlük arzusu olan bir koşulsuzluktur. Tanrı'yı bir egemen, kadir-i mutlak olarak değil, kesinlikle güçsüz bir şey olarak adlandırmakta haklısınız Adalet ve sevgi kesinlikle bu güçsüzlükten doğuyor. Fakat khöra güçten yoksundur. Zayıf ve kırılgan anlamında güçsüzlük değil. Güçsüzlük gücü-olmamaktır/iktidar olmamaktır. Hiçbir şekilde güç/iktidar değil.
RK: Tamam, fakat khöra önünde diz çökerek dua edebilirmiyiz?
JD: Hayır. Hayır. Bu kesinlikle farklı bir şey. Hemen ekleyeyim; dua etmem gerekiyorsa dua ederim. Fakat en azından khöra'nin beni dua etmeye yetenekli kıldığını söyleyebilirim. Bu mesafe alanı/ boşluk; beni dua etmeye elverişli hale getiren — bir nötr, kayıtsız, aşılamaz mesafe alanının/boşluğun — mevcudiyetidir. Khöra yoksa dua da olamaz. Khöra'sız Tanrı'nın, Öteki'nin, mesafe alanının/ boşluğun olamayacağını da düşünmemiz gerekir. Fakat dua edeni khöra'yâ değil yalnızca birisine, bir şeye yöneltebilirsiniz. Sorunuza dönmek gerekirse şunlardan hiçbirine karşı değilim: uzlaşma, dua eden, kurtuluş vb. Fakat ben bunların/ bu nötr, aşılamaz, kayıtsız, araf niteliğindeki khöra alanının/ boşluğu olmaksızın imkânsız olacağını düşünüyorum: khöra oluşun/varlığın ötesinde "dir."
RK: Bütün bu farklılıkları önceleyen, fakat yine de farklılığı mümkün kılan şey......
JD: Evet.
RK: Ve bu yeni bir politikaya, bir başka kozmopolitanizme götürebilir.
JD: Kozmopolitanizmin dışında/ötesinde bir şeye, çünkü kozmopolitarizm devlete, yurttaşa ve kozmosa imada bulunur. Khöra kozmopolitanizmin dışmda bir evrensellik sunar. İşte ben bu noktadadır ki, khöra düşüncesinin günümüzde aciliyet kazandığını düşündüğüm politik sonuçlarını ele almayı planlıyorum. Eğer bir gün korkunç düşmanlar arasmda bir uzlaşma olacaksa, bu uzlaşma kozmos olmayan, yaratılmış dünya olmayan/ ulus, devlet, küresel yönelim olmayan, işte tam da khöra durumundaki bir açık alan, bir khöra, bir boş, paylaşılmış alan olduğu için gerçekleşebilecektir.
New York City - 16 Ekim 2001.
KAYNAK: Richard Kearney - Çağdaş Filozoflarla Söyleşiler