Ahlak
|
AHLAK (yun. ethos', lat. ethos\ fr. morale; alm. Moral', ing. moral). Bir dönemde benimsenen davranış kurallarının bütünü. Bu kuralları inceleyen bilgi alanı. Eylemlerimiz için genel kurallar belirleyen bilgi alanı. Ahlak, davranışlarımıza toplumsal bir geçerlilik kazandırmak istediğimiz yerde başlar. Böylece ahlak alanı mutlak olarak, evrensel olarak geçerli olması gereken kurallardan oluşmuştur.
Ahlak felsefenin bir dalıdır. Felsefenin ahlaka ağırlık verdiği dönemler toplumsal bunalım dönemleridir. İlk filozoflar diye bilinen Yedi Bilgeler Yunanistan’ın çok sorunlu bir döneminin ahlakçıları oldular. Daha sonra Sokrates gibi kimi filozoflar felsefelerinde ahlaka birinci yeri verdiler. Descartes gibi kimi filozoflar da ahlakla çok az ilgilendiler. Kuralkoyucu bir bilgi alanı olarak ahlak bağlayıcı yanıyla her zaman bireysel seçimlere engel çıkarmış ve böylece kişisel düzeyde çeşitli tepkiler uyandırmıştır. Diderot bu tepkiyi “Ahlak da erdem de başeğenler için gereklidir” sözleriyle ortaya koyar. Rimbaud “Ahlak beynin zayıflığıdır” der.
Ahlakı uygulamalı ve kuramsal diye ayırmak kuramsal ahlakı başka bir ad altında toplamak yaygın bir eğilimdir. Buna göre ahlakın yanında bir de ahlakbilgisi (fr. éthique', alm. Ethik\ ing. ethics) olacaktır. Ancak her alanda olduğu gibi bu alanda da kuramı başlıbaşına bir bilgi alanı oluşturacak biçimde uygulamadan ayrı tutmak pek de sağlıklı bir tutum değildir. Kuramda da uygulamada da başlıca sorun hangi davranışlarımızın iyi hangi davranışlarımızın kötü olduğu, buna göre iyinin ve kötünün ne olduğu sorunudur. Demek ki ahlakta bütün bilgilerimiz bir iyi-kötü karşıtlığı üzerine temellenmektedir. Bu karşıtlık birey-toplum ikilemi içinde çeşitlilenir ve değişik anlamlar kazanır. Birey her zaman yükümlenen durumundadır, yükümlenenin ahlakı (kişi ahlakı) çok zaman yükümleyenin ahlakına (toplum ahlakı) engel çıkarır. Bu karşıtlığı ahlakçılar bir denge düzeninde uzlaştırmaya çalışırlar. Bu karşıtlık içinde toplumsal ahlakın biçimsel ahlak olduğunu ve gerçek ahlakla ilgisi bulunmadığını savunanlar vardır. Bergson bireyi yükümleyen toplum ahlakını kapalı ahlak diye adlandırır, seçkin kişinin ahlakını da açık ahlak diye belirler. Açık ahlak bir öngörülükişi ahlakı olduğu gibi bir bakıma bir kahramanlık ahlakıdır.
Göreneklerde, fikirlerde, kurumlarda yerleşik olan ve kitlenin değerlerini karşılayan kapalı ahlak durallığıyla belirginken açık ahlak etkin ahlaktır. Birey-toplum karşıtlığı içinde ahlak bir takım altbölümlere ayrılırken (aile ahlakı, yurttaşlık ahlakı, meslek ahlakı), toplumsal ayrışmalara göre de özellikler gösterir (yahudi ahlakı, burjuva ahlakı, faşist ahlaki). Bütün bölümlemeler, ahlakın temel iki eğilimi karşısında daha az belirleyici kalır. Bu iki eğilim, bir bakıma karşıt eğilimler olarak, değişik bakış açılarına bağlıdır.
Buna göre insan davranışları iki ayrı açıdan, insanı erince götürecek yollar açısından (mutluluk ahlaki), insanı başka insanlar karşısında yükümlü kılan zorunluluklar açısından (ödev ahlakı) ele alınır. Birey ve toplum mutlulukla ödev arasına kesin sınırlar koyamayacağından bu ahlakları birbirinden bağımsız düşünmek yanlış olur.
Ahlak tanımına şu dört başlıkla da katkıda bulunabiliriz:
1- a. Belli bir dönemde belli insan topluluklarınca benimsenmiş olan, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen törel davranış kurallarının, yasalarının, ilkelerinin toplamı. b. Çeşitli toplumlarda ve çağlarda kapsamı ve içeriği değişen ahlaksal değerler alanı.
2- Bir kişi ya da bir insan öbeğince benimsenen eyleme kurallarının toplamı.
3-Ahlaksal olan şeylerle bağlantısı olan bir görüşler dizgesi (tek kişinin, bir ulusun, bir toplumun, bir çağın).
4- Felsefenin bir dalı olarak : a. Ahlak üzerine kavramsal öğretiler. b. İnsanların kişisel ve toplumsal yaşamdaki ahlaksal eylemlerine ilişkin sorunları inceleyen felsef öğretileri.
Yine başka bir açıdan tanımı elealmak istersek "Ahlakı":
Toplumsal bir bilinç biçimi, toplumsal yaşamın tüm alanlarında insanların hal ve gidişini düzene koyan bir toplumsal kurum. Ahlak, kitlesel etkinliği düzene koymanın öbür biçimlerinden (yasalardan, hükümet kararnamelerinden, halk geleneklerinden, vb.) bu etkinliğin gereklerinin yerine getirişi ve bunları uygulayış biçimiyle ayrılır. Ahlak, toplumun ya da sınıfların toplumsal gereksinim ve çıkarlarını, alışkanlık, görenek ve kamuoyunun gücünden destek alan, kendiliğinden biçimlenmiş ve genel kabul görmüş yasaklama ve değerlendirmeler halinde dile getirir. Bu nedenle, ahlaki gerekler, herkese eşit seslenen, ama tek bir kişinin elinden çıkmayan, kişisel-olmayan bir yükümlülük biçimini alır. Ahlaki gerekler, hemen gelip geçici değildir. Bunlar, kurulu düzenin gücünden aldıkları destekle, insanın yaşam ve davranış tarzı üstündeki anlayışta kendilerini ideolojik yönden doğrulayışlarıyla, ortak görenek ve geleneklerden ayrılırlar.
Ahlak, hukuktan da iki bakımdan ayrılır:
Birincisi, bireyin ahlaki gereklere uyması herkesin gözetimi altındadır, bireyin ahlaki otoritesi gücünü resmilikten almaz; İkincisi, ahlaki gereklerin gözetimi, yalnızca (kamu onayı, yapılan işlerin onanması ya da mahkûm edilmesi vb.) manevi etki biçiminde, yaptırım gücü taşır. Böyle bir şey, bilincin Ahlak'ta öbür toplumsal denetim biçimlerinden daha çok rol oynamasına yol açar; burada bilinç, hem kavramsal ve yargılar halinde akılcı biçimde, hem de itilim ve eğilimler halinde coşkusal biçimde dile gelir.
Bireysel bilincin Ahlak içindeki rolü, toplumsal bilincin rolünden aşağı kalmaz. Birey, toplumun ürettiği ahlak anlayışlarına dayanarak, bunları eğitim süreci içinde kendinde özümleyerek, kendi davranışını kendi başına düzene koyacağı gibi, çevresinde olup biten bütün gelişmelerin ahlaki önemi üstüne tek başına kendi yargısını da verir. Böylece, birey, Ahlak alanında, yalnızca toplumsal denetimin nesnesi olarak hareket etmekle kalmaz, ama aynı zamanda, toplumsal denetimin bilinçli öznesi olarak, yani etik bir kişilik olarak da hareket eder.
Karmaşık bir toplumsal oluşum olarak Ahlak, şu öğeleri içine alır: Kendi içeriği ve güdülenimi içinde ahlaki etkinlik (hangi eylemlerin toplumda kabul gördüğü, hangi davranış normlarını benimsendiği, hangi töre'lerin yaygın olduğu); bu etkinliği düzene koyan ve insan karşısındaki çeşitli ödev ve yükümlülükler biçiminde kendini gösteren ahlaki ilişkiler (bak. Ahlak Normları; Ödev; Sorumluluk; Vicdan); bu ilişkileri (normlar, ilkeler, toplumsal ve ahlaki ideal’ler, iyi ve kötü, adalet ve adaletsizlik kavramları, vb.) bunlara yakın kavramlar halinde yansıtan ahlaki bilinç. Bütün bu ahlaki bilinç biçimleri, ahlaki eylemleri şu ya da bu biçimde önceden belirleyen, güdülendiren ve değerlendiren, mantıki düzen taşıyan bir sistem içinde biraraya gelir. Toplumsal yaşamın değişik alanlarına özel Ahlak kuralları karşılık verir (çalışma Ahlak’ı, mesleki etik, gündelik Ahlak, aile Ahlak'ı); bunlar, ortak bir doğrulanım altında birleşen, birbirinden görece bağımsız Ahlak alanlarıdırlar.
Ahlak, toplumun oluşmasının en erken evrelerinde kendini göstermiş ve toplumsalekonomik ilişkilerin etkisi altında, insanlığın maddi ve manevi kültürünün ilerlemesi doğrultusunda, uzun bir gelişimden geçmiştir. Ahlak, genel insani öğelerden başka, tarihsel olarak geçici ve sınıfsal norm, ilke ve idealler de taşır. Sınıflara bölünmüş bir toplumda Ahlak da, sınıf mücadelesini yansıtacak biçimde, sınıfsal bir karakter taşır. Her uyuşmaz sınıflı toplumda, varolan toplumsal ilişkileri yaptırımlaştıran ve egemen sömürücü sınıfın çıkarlarını dayatan Ahlak sistemine, bu Ahlak sistemini yadsıyan bir Ahlak eşlik eder. Bu İkincisi, toplumu değiştirmek üzere mücadeleye geçen, egemen Ahlak'ın manevi egemenliğinden kendini kurtaran ve kendi Ahlak'ını üreten sömürülen sınıf tarafından üretilir; böyle bir şey geleceğin toplumunun Ahlak’ının oluşması için gerekli zemini yaratır. Bu açıdan bakıldığında, komünist ahlak'ın temelden farklı, kendine özgü özellikleri olması gerekir. Bu Ahlak proletaryanın sınıf Ahlak'ı olarak kendini gösterme, daha sonra, sosyalist bir toplumda bütün halkın Ahlak'ı, son çözümlemede, komünist toplumda da genel insanlık Ahlak’ı olma durumundadır.
Ahlak felsefenin bir dalıdır. Felsefenin ahlaka ağırlık verdiği dönemler toplumsal bunalım dönemleridir. İlk filozoflar diye bilinen Yedi Bilgeler Yunanistan’ın çok sorunlu bir döneminin ahlakçıları oldular. Daha sonra Sokrates gibi kimi filozoflar felsefelerinde ahlaka birinci yeri verdiler. Descartes gibi kimi filozoflar da ahlakla çok az ilgilendiler. Kuralkoyucu bir bilgi alanı olarak ahlak bağlayıcı yanıyla her zaman bireysel seçimlere engel çıkarmış ve böylece kişisel düzeyde çeşitli tepkiler uyandırmıştır. Diderot bu tepkiyi “Ahlak da erdem de başeğenler için gereklidir” sözleriyle ortaya koyar. Rimbaud “Ahlak beynin zayıflığıdır” der.
Ahlakı uygulamalı ve kuramsal diye ayırmak kuramsal ahlakı başka bir ad altında toplamak yaygın bir eğilimdir. Buna göre ahlakın yanında bir de ahlakbilgisi (fr. éthique', alm. Ethik\ ing. ethics) olacaktır. Ancak her alanda olduğu gibi bu alanda da kuramı başlıbaşına bir bilgi alanı oluşturacak biçimde uygulamadan ayrı tutmak pek de sağlıklı bir tutum değildir. Kuramda da uygulamada da başlıca sorun hangi davranışlarımızın iyi hangi davranışlarımızın kötü olduğu, buna göre iyinin ve kötünün ne olduğu sorunudur. Demek ki ahlakta bütün bilgilerimiz bir iyi-kötü karşıtlığı üzerine temellenmektedir. Bu karşıtlık birey-toplum ikilemi içinde çeşitlilenir ve değişik anlamlar kazanır. Birey her zaman yükümlenen durumundadır, yükümlenenin ahlakı (kişi ahlakı) çok zaman yükümleyenin ahlakına (toplum ahlakı) engel çıkarır. Bu karşıtlığı ahlakçılar bir denge düzeninde uzlaştırmaya çalışırlar. Bu karşıtlık içinde toplumsal ahlakın biçimsel ahlak olduğunu ve gerçek ahlakla ilgisi bulunmadığını savunanlar vardır. Bergson bireyi yükümleyen toplum ahlakını kapalı ahlak diye adlandırır, seçkin kişinin ahlakını da açık ahlak diye belirler. Açık ahlak bir öngörülükişi ahlakı olduğu gibi bir bakıma bir kahramanlık ahlakıdır.
Göreneklerde, fikirlerde, kurumlarda yerleşik olan ve kitlenin değerlerini karşılayan kapalı ahlak durallığıyla belirginken açık ahlak etkin ahlaktır. Birey-toplum karşıtlığı içinde ahlak bir takım altbölümlere ayrılırken (aile ahlakı, yurttaşlık ahlakı, meslek ahlakı), toplumsal ayrışmalara göre de özellikler gösterir (yahudi ahlakı, burjuva ahlakı, faşist ahlaki). Bütün bölümlemeler, ahlakın temel iki eğilimi karşısında daha az belirleyici kalır. Bu iki eğilim, bir bakıma karşıt eğilimler olarak, değişik bakış açılarına bağlıdır.
Buna göre insan davranışları iki ayrı açıdan, insanı erince götürecek yollar açısından (mutluluk ahlaki), insanı başka insanlar karşısında yükümlü kılan zorunluluklar açısından (ödev ahlakı) ele alınır. Birey ve toplum mutlulukla ödev arasına kesin sınırlar koyamayacağından bu ahlakları birbirinden bağımsız düşünmek yanlış olur.
Ahlak tanımına şu dört başlıkla da katkıda bulunabiliriz:
1- a. Belli bir dönemde belli insan topluluklarınca benimsenmiş olan, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen törel davranış kurallarının, yasalarının, ilkelerinin toplamı. b. Çeşitli toplumlarda ve çağlarda kapsamı ve içeriği değişen ahlaksal değerler alanı.
2- Bir kişi ya da bir insan öbeğince benimsenen eyleme kurallarının toplamı.
3-Ahlaksal olan şeylerle bağlantısı olan bir görüşler dizgesi (tek kişinin, bir ulusun, bir toplumun, bir çağın).
4- Felsefenin bir dalı olarak : a. Ahlak üzerine kavramsal öğretiler. b. İnsanların kişisel ve toplumsal yaşamdaki ahlaksal eylemlerine ilişkin sorunları inceleyen felsef öğretileri.
Yine başka bir açıdan tanımı elealmak istersek "Ahlakı":
Toplumsal bir bilinç biçimi, toplumsal yaşamın tüm alanlarında insanların hal ve gidişini düzene koyan bir toplumsal kurum. Ahlak, kitlesel etkinliği düzene koymanın öbür biçimlerinden (yasalardan, hükümet kararnamelerinden, halk geleneklerinden, vb.) bu etkinliğin gereklerinin yerine getirişi ve bunları uygulayış biçimiyle ayrılır. Ahlak, toplumun ya da sınıfların toplumsal gereksinim ve çıkarlarını, alışkanlık, görenek ve kamuoyunun gücünden destek alan, kendiliğinden biçimlenmiş ve genel kabul görmüş yasaklama ve değerlendirmeler halinde dile getirir. Bu nedenle, ahlaki gerekler, herkese eşit seslenen, ama tek bir kişinin elinden çıkmayan, kişisel-olmayan bir yükümlülük biçimini alır. Ahlaki gerekler, hemen gelip geçici değildir. Bunlar, kurulu düzenin gücünden aldıkları destekle, insanın yaşam ve davranış tarzı üstündeki anlayışta kendilerini ideolojik yönden doğrulayışlarıyla, ortak görenek ve geleneklerden ayrılırlar.
Ahlak, hukuktan da iki bakımdan ayrılır:
Birincisi, bireyin ahlaki gereklere uyması herkesin gözetimi altındadır, bireyin ahlaki otoritesi gücünü resmilikten almaz; İkincisi, ahlaki gereklerin gözetimi, yalnızca (kamu onayı, yapılan işlerin onanması ya da mahkûm edilmesi vb.) manevi etki biçiminde, yaptırım gücü taşır. Böyle bir şey, bilincin Ahlak'ta öbür toplumsal denetim biçimlerinden daha çok rol oynamasına yol açar; burada bilinç, hem kavramsal ve yargılar halinde akılcı biçimde, hem de itilim ve eğilimler halinde coşkusal biçimde dile gelir.
Bireysel bilincin Ahlak içindeki rolü, toplumsal bilincin rolünden aşağı kalmaz. Birey, toplumun ürettiği ahlak anlayışlarına dayanarak, bunları eğitim süreci içinde kendinde özümleyerek, kendi davranışını kendi başına düzene koyacağı gibi, çevresinde olup biten bütün gelişmelerin ahlaki önemi üstüne tek başına kendi yargısını da verir. Böylece, birey, Ahlak alanında, yalnızca toplumsal denetimin nesnesi olarak hareket etmekle kalmaz, ama aynı zamanda, toplumsal denetimin bilinçli öznesi olarak, yani etik bir kişilik olarak da hareket eder.
Karmaşık bir toplumsal oluşum olarak Ahlak, şu öğeleri içine alır: Kendi içeriği ve güdülenimi içinde ahlaki etkinlik (hangi eylemlerin toplumda kabul gördüğü, hangi davranış normlarını benimsendiği, hangi töre'lerin yaygın olduğu); bu etkinliği düzene koyan ve insan karşısındaki çeşitli ödev ve yükümlülükler biçiminde kendini gösteren ahlaki ilişkiler (bak. Ahlak Normları; Ödev; Sorumluluk; Vicdan); bu ilişkileri (normlar, ilkeler, toplumsal ve ahlaki ideal’ler, iyi ve kötü, adalet ve adaletsizlik kavramları, vb.) bunlara yakın kavramlar halinde yansıtan ahlaki bilinç. Bütün bu ahlaki bilinç biçimleri, ahlaki eylemleri şu ya da bu biçimde önceden belirleyen, güdülendiren ve değerlendiren, mantıki düzen taşıyan bir sistem içinde biraraya gelir. Toplumsal yaşamın değişik alanlarına özel Ahlak kuralları karşılık verir (çalışma Ahlak’ı, mesleki etik, gündelik Ahlak, aile Ahlak'ı); bunlar, ortak bir doğrulanım altında birleşen, birbirinden görece bağımsız Ahlak alanlarıdırlar.
Ahlak, toplumun oluşmasının en erken evrelerinde kendini göstermiş ve toplumsalekonomik ilişkilerin etkisi altında, insanlığın maddi ve manevi kültürünün ilerlemesi doğrultusunda, uzun bir gelişimden geçmiştir. Ahlak, genel insani öğelerden başka, tarihsel olarak geçici ve sınıfsal norm, ilke ve idealler de taşır. Sınıflara bölünmüş bir toplumda Ahlak da, sınıf mücadelesini yansıtacak biçimde, sınıfsal bir karakter taşır. Her uyuşmaz sınıflı toplumda, varolan toplumsal ilişkileri yaptırımlaştıran ve egemen sömürücü sınıfın çıkarlarını dayatan Ahlak sistemine, bu Ahlak sistemini yadsıyan bir Ahlak eşlik eder. Bu İkincisi, toplumu değiştirmek üzere mücadeleye geçen, egemen Ahlak'ın manevi egemenliğinden kendini kurtaran ve kendi Ahlak'ını üreten sömürülen sınıf tarafından üretilir; böyle bir şey geleceğin toplumunun Ahlak’ının oluşması için gerekli zemini yaratır. Bu açıdan bakıldığında, komünist ahlak'ın temelden farklı, kendine özgü özellikleri olması gerekir. Bu Ahlak proletaryanın sınıf Ahlak'ı olarak kendini gösterme, daha sonra, sosyalist bir toplumda bütün halkın Ahlak'ı, son çözümlemede, komünist toplumda da genel insanlık Ahlak’ı olma durumundadır.