İBN TEYMİYYE'YE GÖRE FELSEFE VE FİLOZOFLAR
|
Kazım SARIKAVAK
Şeyhülislam ve Takiyuddin lakaplarının yanında Ebu'l-Abbas künyesiyle meşhur olan İbn Teymiyye'nin asıl adı Ahmed'dir. 1263'de Harran'da doğan İ.Teymiyye çok aktif bir ilmi hayat geçirdikten sonra 1328'de Şam'da öldü. İlimle uğraşan bir aileden gelen İbn Teymiyye'nin ilk hocası babasıydı. Bir çok hocadan pekçok konuda ders alan İ. Teymiyye, yirmi yaşlarında tahsilini tamamladı. İslam düşünce tarihinde, özellikle Gazzali'den sonraki dönemde, felsefe ve filozofları tenkitte onu dahi geride bırakan İ. Teymiyye, onların, İslam dışında diğer ilahi dinleri ifsad ettiklerini şöyle belirtir;
"...İsa'nın getirdiği hak dini putlara, güneşe, aya, yıldızlara tapan filozoflar ifsad etti. Ancak onlar, İslam'da kötüleyecek bir şey bulamadılar..."
O. filozoflara en şiddetli tepkiyi göstermesine rağmen, filozofların ve felsefenin kabul edilmesi gereken yönlerine de eserlerinde işaret etmiştir. İşte bu çalışma, onun bu iki yönünü mümkün olduğunca ortaya koymaya çalışacaktır.
Bir çok konuda pek çok eser bırakan î. Teymiyye'nin tenkitleri sadece felsefe ve filozoflara yönelmiş değildir. Aynı zamanda O, kitap ve sünnetin dışına çıktığına inandığı bütün kelâmı ekollerle, şia ve tasavufî grupları da tenkit eder. Onun tenkit okları bir taraftan eş'ariliğe yönelirken, diğer taraftan Gazzalî'ye, İ. Arabi'ye de yönelmektedir. O, eş'ariliğin bir takım ehl-i sünnet dışı fırkaların etkisinde olduğunu ifade ederken, diğer taraftan Ömer b. Hattab'ın ve Ali b. Ebû Talib'in dahî hata yaptıklarını ifade edecek kadar tenkitlerini ileri götürmektedir.
Hanbeli mezhebine bağlı olan İ. Teymiyye, çeşitli konularla ilgili görüşlerinden dolayı pek çok sıkıntı çekti. Sufilere karşı yaptığı fikri mücadelesi sonucu onlardan çok zarar görmesinin yanında, bir çok kez hapse de giren İ.Teymiyye peygember makamlarıyla kutsal yerleri ziyaret gibi konularda verdiği fetvalar üzerine de bir keresinde kitapları ve hokkası elinden alındı'. Bütün bunlara ragmen onun görüşleri, hem kendi devrinde ve hem de kendisinden sonraki devirlerde sürekli ilgi merkezi olmuştur.
İslam tarihinde, özellikle 14. yüzyıldandan sonra İslam toplumlarında uyanan her dinî yeniden canlanma hareketinde İ. Teymiyye ilgi odağı olmuştur. Bu bakımdan da o. İslamın özünden olmayan her hurafenin, lüzumsuz kör taklitlerin, İslam'ın aslına uymayan her türlü tefsir ve tecillerin, her türlü aşın bağnaz ve şartlanmışlığın karşısında yer almıştır.
Bu araştırmada izah edilmeye çalışılacak olan İ. Teymiyye'nın felsefe ve filozoflar hakkındaki görüşleri, bazı eserlerinde doğrudan doğruya, bazı eserlerinde ise dolaylı olarak yer alır. Onun bu konuyla ilgili görüşlerini birbirine zıt iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlardan biri onun felsefe ve filozofları tenkitleri: diğeri ise tasvipleridir, Burada öncelikle onun tenkitleri üzerinde duracağız. Sonra da tasvip ettiği konulara temas edeceğiz.
İbn Teymiyye'nin Felsefe ve Filozoflara Yönelttiği Tenkitler
Burada konuya girmeden önce, hemen şu önemli ayrıntıya dikkat çekmek istiyoruz: O, filozofları ve felsefeyi tenkidini ve bunun yanında kuşkusuz tasvibini de hem mantıkçıları reddetmek ve onların çelişkilerini göstermek için yazdığı eserlerinde ve hem de diğer bazı eserlerinde' söz konusu etmektedir. Biz konuyu mümkün olduğunca kendi eserlerine ve diğer kaynaklara dayanarak açıklamaya çalışacağız.
Burada belirtilmesi gereken önemli bir başka husus da İ. Teymiyye'nin bütün görüşlerinin temelinde yer alan metodudur. Buna göre O, ele aldığı bir meseleyi incelerken, onun doğruluğunu ortaya koymak için önce Kur'an'a müracaat eder. Eğer o konuda Kur'an'da bir ayet bulamazsa, bu kez, hadis ve sünnete müracaat eder. Ancak o, her hadisi kabul etmez: sadece ravileri hadis tenkitçilerince araştırılmış ve yine bu tenkitçilerce her yönüyle güvenilir olduğu kabul edilmişlerin rivayet ettiği hadisleri kabul eder.
Bunlarla birlikte o, bir çok fıkıh imamının kabul ettiği re'yi de kabul etmez . Bütün müslümanların Kur'an ve sünnetin ışığında düşünmelerini isterken İ.Teymiyye, bu kaynakların dışına çıkan her hareketi, sapkın bid'atler olarak niteler. İbn Teymiyye'nin felsefeye ve filozoflara bakışıyla yönelttiği tenkitlerin hepsi, burada zikredilen metot temeline dayandırılarak yapılmıştır. Ayrıca onun tenkit ettiği filozoflardan kasdettiklerinin ise genelde Meşşaî diye adlandırılan müslüman Aristocu filozoflar olduğunu yine kendisi belirtiyor . Bu yüzden, bu çalışmada İ. Teymiyye'nin tenkitlerine muhatap olan filozoflar, çoğunlukla Meşşaîler ve onların görüşleridir. O mantık, felsefe ve kelam konularının büyük bir kısmında mantıkçı, filozof ve kelamcıları suçlar. Mantık konusunda özellikle kavramların tanımla açıklanması düşüncesiyle, kıyas fikrine şiddetle karşı çıkar. Felsefe konularından ise filozofların ileri sürdükleri sudur teorisi, alemin vé hareketin kıdemi gibi konulara karşı kesin tavrını gayet açık bir şekilde ortaya kovar. İ. Teymiyye döneminde, kelamcıların ileri sürdüğü konuları, filozofların, üzerine görüş beyan ettiği konulardan ayırmak zor olmakla beraber, yine de, her iki grubun kendilerine özel bazı konuları olduğunu da ifade etmek gerekir. Burada hemen şunu da belirtelim ki konu olarak o dönemde felsefe ve mantık alanları farklı fakat bir mantıkçı aynı zamanda filozof, filozofsa mantıkçıdır. Onun filozof kelamcı değerlendirmesine gelince, kısaca o bazı konularda mesela ilahiyatla ilgili olanlarda kelamcıların, filozoflardan daha çok bilgi sahibi olduklarını söylemektedir. Buna rağmen İslam'da tefrikayı körükleyenler olarak da, tenkit ettiği kelamcılarla felsefecileri müştereken şöyle suçlamaktadır:
"Felsefeciler ve kelamcılar, aynı kirlenmiş kaynaktan beslenmişlerdir. Onların bu kirli kaynaklarından biri de Harranlı Sabiîlerin doktrinidir..."
İ. Teymiyye, öncelikle mantıkçıların, dolayısıyla felsefecilerin "tasavurat (kavramlar), ancak tanımlarla elde edilir" sözlerine karşı ileri sürdüğü birçok delilden birisini şöyle belirtir:
"...Ademoğlunun bütün ilimleri tanımsız elde edilmiştir. Mesela peygamberler ve onların insanlardan ve bilginlerden takipçilerinin bu konuda hiçbir tanıma ihtiyaçları yoktur. Hz. Peygamber'den sonra ilk üç asırda Ümmet-i Muhammed. beniademin en bilginiydi, halbuki onların hiçbir tanıma ihtiyaçları yoktu. Bu tanımlar, üçüncü asırdan sonra kelama ve felsefecilerle çıktı ve böylece de aralarında cehalet ve ihtilaf da çıkmış oldu. Tıp ve matematik ilimlerinin imamlarının da cins ve fasıldan meydana gelmiş tanımlara ihtiyaçları bulunmamaktaydı..."
Mantıkçıların, tanımın gerekliliği konusunda ileri sürdükleri birçok görüşü çeşitli açılardan reddeden İ. Teymiyye'nin bu konudaki delillerinden bîr diğeri de şu şekildedir:
"...İnsan bazı varlıkları, dışsal duyularıyla tasavvur eder ki bunlar, nesnelerdeki nitelikler olan tat, koku ve renk gibi şeylerdir. Bir de insanların gizli duyumları vardır ki bunlarla da insan, açlık-doygunluk, sevgi-buğz, sevinç-hüzün, lezzet-acı, bilgi-bilgisizlik gibi şeyleri tasavvur eder. İnsanın, bu iki duyumuyla olan tasavvurlarının bir tanıma ihtiyacı yoktur..."
Yine O tanımın gereksizliğini bir başka açıdan şöyle ifade eder: "...Bir şeyi örnekle anlatmak ve tanıtmak, onu uygun olan bir tanımla anlatmaktan çok daha basittir...". Burada zikredilenler gibi O, daha pekçok delile mantıkçı filozofların ileri sürdükleri "açık olmayan kavramların, ancak tanımla bilinebilecekleri" iddialarını çürütmeye ve bu iddiaların yersiz olduğunu göstermeye çalışır.
î. Teymiyyê, tanım konusunda olduğu gibi kıyas konusunda da, mantıkçı filozofların ileri sürdüğü görüşleri birçok karşı görüşle reddeder. O, kıyası öncelikle ikiye ayırır:
1. İlimlerin ölçüsü (mizanı) olan mutlak kıyas,
2. İlimlerde kullanılan kıyas.
Buradaki birinci tür kıyasta iki öncülün olması normaldir. Bu ise "her sarhoşluk veren şaraptır ve her şarap haramdır" hadisinde olduğu gibi, buradaki kıyas, fıtrîdir ve herhangi bir öğretime ihtiyaç yoktur . Bunların dışında da İ. Teymiyye, kıyasın bir takım kısımlarından daha bahseder. O'na göre, kıyasla ilgili mantıkçıların yaptığı ve söylediği "kıyas, tasdikatla ilim ifade eder" sözlerinin hiçbir ilmi gerçekliği yoktur.
Filozofların yaptığı kıyas taksimatının da hiçbir ilmi değeri yoktur. Ancak o, çok geniş olarak yer verdiği ve reddettiği kıyaslardan sadece temsili kıyası, Kur'an'da geçen kiyas sekli olduğundan, güvenilecek kıyas olarak görür". Bütün bunlarla beraber O'nun Aristo mantığına dayanan kıyas hakkındaki genel düşüncesi, şu şekildedir:
"...Aristo'ya dayanan kıyasla ilgili Yunan mantığının her çeşidinde hiçbir ilmî fayda yoktur. Onların maktıkî kıyasla mümkün gördükleri her ilim bu mantıki kıyaslar olmaksızın da mümkündür. Onların, kıyas olmadan mümkün görmedikleri ilmin, söz konusu ettikleri kıyasla da imkanı yoktur... Dolayısıyla onların kıyasında ilim için bir fayda yoktur. Ayrıca bu kıyas, zihinleri yormak, zaman kaybı ve hezeyan kalabalığıdır.... Halta "Keşfü Esrari'l-Manlık" ve "el-Mu'ciz" gibi mantık kitaplarının sahibi ve devrindeki mantıkçıların imamı Efdalü'd-Din Muhammed el-Huncî(öl. 1251). ölürken şöyle demiştir: "Hiçbir şey öğrenmeden ölmekteyim."
İ. Teymiyye filozofların "Birden ancak Bir çıkar" sözleriyle Allah'ın birliğini isbat etme çabalarını tenkit eder. Onların "sudur" teorisiyle Allah'ın birliğini isbat etme gayretlerinin Kur'an'ın kendi mesajlarına aykırı olduğunu O şu sözleriyle belirtir:
"...Filozofların "Birden ancak Bir çıkar" sözleri yanlıştır: zira Allah şöyle buyuruyor: "Biz her şeyden iki tane yarattık..." Bu gibi ayetler ise şunu gösteriyor: Çıkış(tevellüd)ların Allah'tan olduğunun imkansızlığını ve bu çiftlerin yaratıcısının tek olduğunu hatırlatır. Yine 'yerin ve göklerin yaratıcısına ne bir çocuk, ne de bir eş isnad edilir. O her şeyi yaratmıştır ve O her şeyi bilir." ayeti, Allah'tan tevellüdü nefyeder, çünkü bir şeyden tevellüd imkansızdır: zira tevellüd ancak iki şey arasında olur..."
Burada İ. Teymiyye"nin filozofların sudur teorisini reddederken söylediği bu son cümleleri, kendisinin sıkı sıkıya bağlı olduğu ve hiçbir tavizi kabul etmediği kitap ve sünnete zıt bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Onun bu konuda söyledikleri belki doğru ancak gösterdiği delil zayıf görünmektedir. Burada söylediklerine karşı şöyle söylenebilir. Gerek Kur"an"da ve gerekse sahih hadislerde ilk insan olan Adem'in tek olarak yaratıldığı belirtilmektedir. Bu da "Birden Bir çıkar' tezini teyiden delil olarak kullanılabilir.
Şeyhülislam ve Takiyuddin lakaplarının yanında Ebu'l-Abbas künyesiyle meşhur olan İbn Teymiyye'nin asıl adı Ahmed'dir. 1263'de Harran'da doğan İ.Teymiyye çok aktif bir ilmi hayat geçirdikten sonra 1328'de Şam'da öldü. İlimle uğraşan bir aileden gelen İbn Teymiyye'nin ilk hocası babasıydı. Bir çok hocadan pekçok konuda ders alan İ. Teymiyye, yirmi yaşlarında tahsilini tamamladı. İslam düşünce tarihinde, özellikle Gazzali'den sonraki dönemde, felsefe ve filozofları tenkitte onu dahi geride bırakan İ. Teymiyye, onların, İslam dışında diğer ilahi dinleri ifsad ettiklerini şöyle belirtir;
"...İsa'nın getirdiği hak dini putlara, güneşe, aya, yıldızlara tapan filozoflar ifsad etti. Ancak onlar, İslam'da kötüleyecek bir şey bulamadılar..."
O. filozoflara en şiddetli tepkiyi göstermesine rağmen, filozofların ve felsefenin kabul edilmesi gereken yönlerine de eserlerinde işaret etmiştir. İşte bu çalışma, onun bu iki yönünü mümkün olduğunca ortaya koymaya çalışacaktır.
Bir çok konuda pek çok eser bırakan î. Teymiyye'nin tenkitleri sadece felsefe ve filozoflara yönelmiş değildir. Aynı zamanda O, kitap ve sünnetin dışına çıktığına inandığı bütün kelâmı ekollerle, şia ve tasavufî grupları da tenkit eder. Onun tenkit okları bir taraftan eş'ariliğe yönelirken, diğer taraftan Gazzalî'ye, İ. Arabi'ye de yönelmektedir. O, eş'ariliğin bir takım ehl-i sünnet dışı fırkaların etkisinde olduğunu ifade ederken, diğer taraftan Ömer b. Hattab'ın ve Ali b. Ebû Talib'in dahî hata yaptıklarını ifade edecek kadar tenkitlerini ileri götürmektedir.
Hanbeli mezhebine bağlı olan İ. Teymiyye, çeşitli konularla ilgili görüşlerinden dolayı pek çok sıkıntı çekti. Sufilere karşı yaptığı fikri mücadelesi sonucu onlardan çok zarar görmesinin yanında, bir çok kez hapse de giren İ.Teymiyye peygember makamlarıyla kutsal yerleri ziyaret gibi konularda verdiği fetvalar üzerine de bir keresinde kitapları ve hokkası elinden alındı'. Bütün bunlara ragmen onun görüşleri, hem kendi devrinde ve hem de kendisinden sonraki devirlerde sürekli ilgi merkezi olmuştur.
İslam tarihinde, özellikle 14. yüzyıldandan sonra İslam toplumlarında uyanan her dinî yeniden canlanma hareketinde İ. Teymiyye ilgi odağı olmuştur. Bu bakımdan da o. İslamın özünden olmayan her hurafenin, lüzumsuz kör taklitlerin, İslam'ın aslına uymayan her türlü tefsir ve tecillerin, her türlü aşın bağnaz ve şartlanmışlığın karşısında yer almıştır.
Bu araştırmada izah edilmeye çalışılacak olan İ. Teymiyye'nın felsefe ve filozoflar hakkındaki görüşleri, bazı eserlerinde doğrudan doğruya, bazı eserlerinde ise dolaylı olarak yer alır. Onun bu konuyla ilgili görüşlerini birbirine zıt iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlardan biri onun felsefe ve filozofları tenkitleri: diğeri ise tasvipleridir, Burada öncelikle onun tenkitleri üzerinde duracağız. Sonra da tasvip ettiği konulara temas edeceğiz.
İbn Teymiyye'nin Felsefe ve Filozoflara Yönelttiği Tenkitler
Burada konuya girmeden önce, hemen şu önemli ayrıntıya dikkat çekmek istiyoruz: O, filozofları ve felsefeyi tenkidini ve bunun yanında kuşkusuz tasvibini de hem mantıkçıları reddetmek ve onların çelişkilerini göstermek için yazdığı eserlerinde ve hem de diğer bazı eserlerinde' söz konusu etmektedir. Biz konuyu mümkün olduğunca kendi eserlerine ve diğer kaynaklara dayanarak açıklamaya çalışacağız.
Burada belirtilmesi gereken önemli bir başka husus da İ. Teymiyye'nin bütün görüşlerinin temelinde yer alan metodudur. Buna göre O, ele aldığı bir meseleyi incelerken, onun doğruluğunu ortaya koymak için önce Kur'an'a müracaat eder. Eğer o konuda Kur'an'da bir ayet bulamazsa, bu kez, hadis ve sünnete müracaat eder. Ancak o, her hadisi kabul etmez: sadece ravileri hadis tenkitçilerince araştırılmış ve yine bu tenkitçilerce her yönüyle güvenilir olduğu kabul edilmişlerin rivayet ettiği hadisleri kabul eder.
Bunlarla birlikte o, bir çok fıkıh imamının kabul ettiği re'yi de kabul etmez . Bütün müslümanların Kur'an ve sünnetin ışığında düşünmelerini isterken İ.Teymiyye, bu kaynakların dışına çıkan her hareketi, sapkın bid'atler olarak niteler. İbn Teymiyye'nin felsefeye ve filozoflara bakışıyla yönelttiği tenkitlerin hepsi, burada zikredilen metot temeline dayandırılarak yapılmıştır. Ayrıca onun tenkit ettiği filozoflardan kasdettiklerinin ise genelde Meşşaî diye adlandırılan müslüman Aristocu filozoflar olduğunu yine kendisi belirtiyor . Bu yüzden, bu çalışmada İ. Teymiyye'nin tenkitlerine muhatap olan filozoflar, çoğunlukla Meşşaîler ve onların görüşleridir. O mantık, felsefe ve kelam konularının büyük bir kısmında mantıkçı, filozof ve kelamcıları suçlar. Mantık konusunda özellikle kavramların tanımla açıklanması düşüncesiyle, kıyas fikrine şiddetle karşı çıkar. Felsefe konularından ise filozofların ileri sürdükleri sudur teorisi, alemin vé hareketin kıdemi gibi konulara karşı kesin tavrını gayet açık bir şekilde ortaya kovar. İ. Teymiyye döneminde, kelamcıların ileri sürdüğü konuları, filozofların, üzerine görüş beyan ettiği konulardan ayırmak zor olmakla beraber, yine de, her iki grubun kendilerine özel bazı konuları olduğunu da ifade etmek gerekir. Burada hemen şunu da belirtelim ki konu olarak o dönemde felsefe ve mantık alanları farklı fakat bir mantıkçı aynı zamanda filozof, filozofsa mantıkçıdır. Onun filozof kelamcı değerlendirmesine gelince, kısaca o bazı konularda mesela ilahiyatla ilgili olanlarda kelamcıların, filozoflardan daha çok bilgi sahibi olduklarını söylemektedir. Buna rağmen İslam'da tefrikayı körükleyenler olarak da, tenkit ettiği kelamcılarla felsefecileri müştereken şöyle suçlamaktadır:
"Felsefeciler ve kelamcılar, aynı kirlenmiş kaynaktan beslenmişlerdir. Onların bu kirli kaynaklarından biri de Harranlı Sabiîlerin doktrinidir..."
İ. Teymiyye, öncelikle mantıkçıların, dolayısıyla felsefecilerin "tasavurat (kavramlar), ancak tanımlarla elde edilir" sözlerine karşı ileri sürdüğü birçok delilden birisini şöyle belirtir:
"...Ademoğlunun bütün ilimleri tanımsız elde edilmiştir. Mesela peygamberler ve onların insanlardan ve bilginlerden takipçilerinin bu konuda hiçbir tanıma ihtiyaçları yoktur. Hz. Peygamber'den sonra ilk üç asırda Ümmet-i Muhammed. beniademin en bilginiydi, halbuki onların hiçbir tanıma ihtiyaçları yoktu. Bu tanımlar, üçüncü asırdan sonra kelama ve felsefecilerle çıktı ve böylece de aralarında cehalet ve ihtilaf da çıkmış oldu. Tıp ve matematik ilimlerinin imamlarının da cins ve fasıldan meydana gelmiş tanımlara ihtiyaçları bulunmamaktaydı..."
Mantıkçıların, tanımın gerekliliği konusunda ileri sürdükleri birçok görüşü çeşitli açılardan reddeden İ. Teymiyye'nin bu konudaki delillerinden bîr diğeri de şu şekildedir:
"...İnsan bazı varlıkları, dışsal duyularıyla tasavvur eder ki bunlar, nesnelerdeki nitelikler olan tat, koku ve renk gibi şeylerdir. Bir de insanların gizli duyumları vardır ki bunlarla da insan, açlık-doygunluk, sevgi-buğz, sevinç-hüzün, lezzet-acı, bilgi-bilgisizlik gibi şeyleri tasavvur eder. İnsanın, bu iki duyumuyla olan tasavvurlarının bir tanıma ihtiyacı yoktur..."
Yine O tanımın gereksizliğini bir başka açıdan şöyle ifade eder: "...Bir şeyi örnekle anlatmak ve tanıtmak, onu uygun olan bir tanımla anlatmaktan çok daha basittir...". Burada zikredilenler gibi O, daha pekçok delile mantıkçı filozofların ileri sürdükleri "açık olmayan kavramların, ancak tanımla bilinebilecekleri" iddialarını çürütmeye ve bu iddiaların yersiz olduğunu göstermeye çalışır.
î. Teymiyyê, tanım konusunda olduğu gibi kıyas konusunda da, mantıkçı filozofların ileri sürdüğü görüşleri birçok karşı görüşle reddeder. O, kıyası öncelikle ikiye ayırır:
1. İlimlerin ölçüsü (mizanı) olan mutlak kıyas,
2. İlimlerde kullanılan kıyas.
Buradaki birinci tür kıyasta iki öncülün olması normaldir. Bu ise "her sarhoşluk veren şaraptır ve her şarap haramdır" hadisinde olduğu gibi, buradaki kıyas, fıtrîdir ve herhangi bir öğretime ihtiyaç yoktur . Bunların dışında da İ. Teymiyye, kıyasın bir takım kısımlarından daha bahseder. O'na göre, kıyasla ilgili mantıkçıların yaptığı ve söylediği "kıyas, tasdikatla ilim ifade eder" sözlerinin hiçbir ilmi gerçekliği yoktur.
Filozofların yaptığı kıyas taksimatının da hiçbir ilmi değeri yoktur. Ancak o, çok geniş olarak yer verdiği ve reddettiği kıyaslardan sadece temsili kıyası, Kur'an'da geçen kiyas sekli olduğundan, güvenilecek kıyas olarak görür". Bütün bunlarla beraber O'nun Aristo mantığına dayanan kıyas hakkındaki genel düşüncesi, şu şekildedir:
"...Aristo'ya dayanan kıyasla ilgili Yunan mantığının her çeşidinde hiçbir ilmî fayda yoktur. Onların maktıkî kıyasla mümkün gördükleri her ilim bu mantıki kıyaslar olmaksızın da mümkündür. Onların, kıyas olmadan mümkün görmedikleri ilmin, söz konusu ettikleri kıyasla da imkanı yoktur... Dolayısıyla onların kıyasında ilim için bir fayda yoktur. Ayrıca bu kıyas, zihinleri yormak, zaman kaybı ve hezeyan kalabalığıdır.... Halta "Keşfü Esrari'l-Manlık" ve "el-Mu'ciz" gibi mantık kitaplarının sahibi ve devrindeki mantıkçıların imamı Efdalü'd-Din Muhammed el-Huncî(öl. 1251). ölürken şöyle demiştir: "Hiçbir şey öğrenmeden ölmekteyim."
İ. Teymiyye filozofların "Birden ancak Bir çıkar" sözleriyle Allah'ın birliğini isbat etme çabalarını tenkit eder. Onların "sudur" teorisiyle Allah'ın birliğini isbat etme gayretlerinin Kur'an'ın kendi mesajlarına aykırı olduğunu O şu sözleriyle belirtir:
"...Filozofların "Birden ancak Bir çıkar" sözleri yanlıştır: zira Allah şöyle buyuruyor: "Biz her şeyden iki tane yarattık..." Bu gibi ayetler ise şunu gösteriyor: Çıkış(tevellüd)ların Allah'tan olduğunun imkansızlığını ve bu çiftlerin yaratıcısının tek olduğunu hatırlatır. Yine 'yerin ve göklerin yaratıcısına ne bir çocuk, ne de bir eş isnad edilir. O her şeyi yaratmıştır ve O her şeyi bilir." ayeti, Allah'tan tevellüdü nefyeder, çünkü bir şeyden tevellüd imkansızdır: zira tevellüd ancak iki şey arasında olur..."
Burada İ. Teymiyye"nin filozofların sudur teorisini reddederken söylediği bu son cümleleri, kendisinin sıkı sıkıya bağlı olduğu ve hiçbir tavizi kabul etmediği kitap ve sünnete zıt bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Onun bu konuda söyledikleri belki doğru ancak gösterdiği delil zayıf görünmektedir. Burada söylediklerine karşı şöyle söylenebilir. Gerek Kur"an"da ve gerekse sahih hadislerde ilk insan olan Adem'in tek olarak yaratıldığı belirtilmektedir. Bu da "Birden Bir çıkar' tezini teyiden delil olarak kullanılabilir.