İNSAN BENLİĞİ

Murtaza KORLAELÇİ

İnsan "ben"inin ne olduğunu tesbit için lügatlere baktığımız zaman, "ben" kelimesinin anlamının birkaç grup altında toplandığını görüyoruz. André Lalande'ın belirttiğine göre:

1- Ahlâkî ve psikolojik anlamda:

a) Ampirik bireyselliğin şuuru.
b) Kendi yararlarına dikkat eden veya kendi lehine*taraf tutan, bu nedenle her şeyi kendine maledcn bireysel şuur.

2- Ontolojik anlamda: Ampirik "ben"i oluşturan süredeş ve devamlı ilineklerin (arazların) sabit dayanağı olarak düşünülen sürekli ve değişmeyen hakikat.

3- Mantıkî ve eleştirel anlamda: Sezgideki değişik verilerin ilişkisi (liaison) tarafından ihtiva edilmiş olan kendi birliği ve kimliğini, zarurî şartlar olarak düşünen düşünce .

4- "Ben", insan varlığının bireyselliğini, şahsiyetini oluşturan şeydir. Ayrıca bir grubun şahsiyetini oluşturan şeye de "ben" denilir .

5- Ontolojik veya özle ilgili (nouménal) "ben": düşünen süjenin hallerini ve fiillerini yüklediği metafizik ilke.

6- Gazâlî'nin kurucusu olduğu İslâm ilahiyatı ekolüne göre "ben": "Bizim nefsi durumlarımız kitlesinden tamamen ayrı ve zaman sürecinin etkisinden bütünüyle uzak kalan, sade, bölünmez ve değişmez ruhanî cevherdir .

7- Nietzsche'ye göre "ben": İsteme ve hissetme kadar düşünmeyi de içine alan, insan tarafından yaşanmış hakikatlerin tümü .

8- Prof. Dr. Bedia Akarsu'nun belirttiğine göre "ben": "Bilinçli bireyin kendini başkalarından ayırmasını dile getiren sözcük"

Böylece çeşitli tanımlarını vermeye çalıştığımız benliğin ayırdedici özelliklerinden bazılarının üzerinde durmak, konumuza açıklık getirecektir.

"Benlik zaman içinde doğmuş olmasına rağmen, varlığı zamandan önce yoktu ve bu bakımdan zamana karşı öncelik tanınmaz" . Bu nedenle, benlik kendi kendini zaman içinde düzenler ve disipline koyar. Dolayısıyla kendi tecrübesi ile oluşur ve gelişir . Bilindiği gibi Fichte'ye göre "ben kendi karşısında, kendinden ayırt edeceği madde olmasaydı kendini tanıyamazdı. Ben, kendini kör bir maddeden ayırırsa, doğayı ve doğanın nedenselliğini kendi özüne karşıt, kendi örneğine aykırı bir şey diye alırsa, kendini anlayabilir, kendi özgürlük ve özerkliğini kavrayabilir" .

Benlik zaman ve mekanla sınırlandırılamaz. Oysa vücut için daima bir mekan söz konusudur. Bir mekanla ilgili fikirler, o mekana bağlı kalmaz. Beniik birden fazla mekanı aynı anda tasavvur edebilir. Sözgelişi Taçmahal'ın güzelliği onu gören "ben"e, her mekanda etkisini sürdürebilir .

Her "ben" tektir. Onun yükünü başka hiçbir "ben" yüklenemez. İnsan "ben"inin mutlak değerini en iyi bir şekilde ortaya koyan ise dindir . "Ben"e gereken değeri vermesi bakımdan en başta gelen din de İslâm dinidir. Kur'an-ı Kerim'de bu hususta birçok ayetler vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

"Öyle bir günden korkunuz ki, o günde hiç Kimse diğer kimseye hiçbir fayda sağlayamaz. Onda ne bir şefaat kabul edilir ne de bir fidye alınır. Onlara yardım da edilmez" . "Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Eğer kötülük ederseniz (yine) kendinize kötülük (etmiş, olursunuz.) . "Kim hidayet yolunu seçerse bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü üstlenemez..." . "Kim zerre miktarı bir hayır işlerse, onun mükafaatını görecek; kim de, zerre miktan bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir" . Birçok düşünürün, belirtilen bu doğrultuda derin düşünceler sergilediğini görmekteyiz.

Kierkegaard'in ifadesi ile: "Birey olarak her insan tektir, zira her birey kesin olarak bizzat kendisi olan, bütün diğerlerinden farklı olan bir varlıktır; öyleki dünyada tıpa tıp biribirine benzer iki birey yoktur. Hiç kimse benim yerime yaşayıp var olamaz" .

Muhammet İkbal'in ifadesi ile: "Önümde birden çok hareket ihtimali bulunduğu zaman, bizzat Cenab-ı Hak bile benim yerime hissetmez, hüküm vermez ve seçmez" .

Karl Jaspers'in ifadesi ile: "Hiçbir kimse benim için seçemez, benim hürriyetimi kullanamaz. Dununla beraber, insanın tecrit edilmiş olarak gerçekleşemeyeceği de bir hakikattir. En şahsî "ben" bile bir monat değildir. Aksine her biri bizzat kendi olmak için, diğer "benler"e ilişkiye girmeye muhtaçtır" .

Her "ben" gelişir, olgunlaşır fakat değişmez. Bir şahsın çocukluğunda babasına mektup yazan "ben"i ile, ihtiyarlığında kitap yazan "ben"i aynı "ben'dir , İnsan daima kendi öz fiillerinden sorumludur. O halde şahsî kimlik olmaksızın, sorumluluğu anlamak imkansızdır . Hegel'e göre de vücut değişir fakat insan "ben"i daima aynı kalır. "Benim bugünkü vücudum dünkünden, hele bir yıl Öncekinden büsbütün başkadır. Bununla beraber dünkü ben, önceki ben, bugünkü ben hep aynıdır. Ben çocukken yaşamış olduğum şeyi anımsarım. Ben yıllarca önce yaşayan bir birlik olarak, bir ben olarak kendimi bilirim (...) Zaman içinde aynı kalmak bu "ben" dediğimiz şeyin özü gereğidir. Bu "ben"in çeşitli yaşantıları, deneyimleri arasında bir birlik olması, yine bu "ben"in özü gereğidir" .

İnsanda bulunan hafıza da "ben"in değişmediğine bir delil teşkil eder. Çünkü hafıza geçmişte hissetmiş olduğu duyumları yenileyebiliyor. Bir kimse işlemiş olduğu bir suçtan dolayı, çok zaman geçse bile mesW oluyor. Beden daima değişmekte onu meydana getiren hücrelerin daima bir kısmı gidip diğerleri geldiği halde, benlik şahsî aynılığını korur .

Beden zayıflar fakat benlik zayıflamaz. Sözgelimi, güneşe dikkatlice baktıktan sonra, göz zayıf ışıkları göremeyecek hale gelir. Şiddetli bir gürültüden sonra hafif sesler işitilmez olur. Oysaki uzun bir tecrübe ve devamlı bir tekrar neticesinde "benliğin" idrak kuvveti artar. İnsanın ihtiyarlık zamanında hatıralarından bir kısmını unutmasına gelince bu, zayıf ve dermansız kalmış bir bedene, benliğin tesir edememesinden başka bir şey değildir.

Ben, hürdür. Aşkın Varlık'ın hürriyet alanı içinde hür olarak ortaya konulan bir "ben" olmaksızın, insan dünya olayları zincirinde sadece bir halka olup gelişemeyecektu . İnsan "ben"i Nihâî Hakikat veya Nihâî "ben"in "hayat ve hürriyetini paylaşır. O Nihâî Ego ki, özel girişime muktedir, bitimli veya geçici bir egonun doğuşuna izin vermekle kendi hür iradesinin hürriyetini sınırlamıştır" . İnsan "ben"i, var oluşta ebedîliğini devam ettirebilmek için, ilâhî "Ben"e yükselmek mecburiyetindedir. İnsan "ben"i Mutlak "Ben" sayesinde kendi kimliğini ortaya koyabiliyor . Mutlak Ben "tektir, her yaratım muhtaç olduğu eksiksiz bir varlıktır, doğmamış ve doğurulmamıştır" . Mutlak Ben her yerde hazır ve nazırdır. "O ilk ve sondur, içte ve Dışta olan O'dur" .

İnsan "ben"i, kendinden önce var olan Mutlak Ben'e bağlanarak ancak var olur . Mutlak olmayan insan "ben"i, Mutlak Ben'e doğru durmadan çaba sarfeder, O'na en yakın olduğu zaman kurtulur ve yokolmayı yener .

İnsan "ben"inin, ben kimim veya bu süjenin tabiatı nedir diyerek kendi kendini sorgulamaya başlamasıyla şahsiyet ortaya çıkar . "Şahsiyet insanın kime ve neye olursa olsun, körükörüne itaati reddettiği ve aklın, ruhun üstün değerlerini kabul ettiği yerde başlar .

Felsefe lügatlerinde şahsiyet kelimesine verilen anlamlardan bazıları şöyledir:

a- Ahlâkî veya hukukî bir şahıs olan varlığın özelliği,

b- Bireyin onunla kendi kendini tek ve devamlı bir "ben" olarak düşündüğü psikolojik fonksiyon.

c- Şahsı, basit biyolojik bir bireyden ayıran üstün nitelikleri kendinde gerçekleştiren ahlâklı bir kişilik .

Muhammet İkbal bu hususta şöyle diyor: "Benim gerçek kişiliğim bir şey değil, bir ameldir. (...) Bütün gerçeğim benim yönlendirici tutumumda yatar. "Ben"i mekanda bir şey veya zamana ait düzen içinde bir takım tecrübeler olarak idrak edemezsiniz. Beni hükümlerimle, iradî tutumlarımla, amaçlarımla ve emellerimle yorumlamalı, anlamalı ve takdir etmelisiniz' .

Kierkegaard'a göre "her insan daima oluşum halindedir. O yoktur oluşur. İnsan egzistansı kendini aşmak, kendini fethetmek, kendinde bütünleşmek için, kısacası bizzat kendi olmak için daimî bir çabadır" .

Görüldüğü gibi çabalamak hayatın muhtevası ve özüdür. "Ben", şahsiyetini bu çaba ve gayretle elde eder. Yoksa şahsiyet insana kendiliğinden verilmez. Kısaca belirtilmeye çalışılan bu şahsiyeti yüklenen şahsın anlamı ise lügatlerde şöyle verilmektedir:

a- Manevî şahıs, yaratılış ve akıl meziyetleri itibarı ile insan.
b- Fizikî şahıs, manevî şahsiyetin tezahürü demek olan bedeni itibarı ile insan.
c- Hukukî şahıs, kanun ile tayin edilmiş haklara ve vazifelere sahib olmak itibarı ile insan .

Aziz Lahbabî'nin ifadesine göre şahıs: "Kendi iradesine sahip, hareketlerini ve onlardan çıkan sonuçlan bilen, ferdiyet kazanmış mes"ul bir bütündür . Temeli ahlakî şahsiyetimize dayanan yaratıcı, iradî ve hür bir etkinlik olan "ben"in taşıyıcısı, bu insanın yapısının ne olduğuna kısaca bir göz atmanın yararlı olacağı inancını taşıyoruz.

Mengüşoğlu'nun ifade ettiği gibi "insan biyopsişik bir varlıktır. İnsanın bir "bios"u bir de "psyche"si vardır; fakat insanın biosu ile psychesi arasındaki bağlılık bir eklenti değil, bir bütündür . Burada çözülmesi olanaksız bir problem vardır. Nasıl oluyor da ruh ve beden gibi bu kadar heterojen iki varlık alanı bir araya geliyor ve bir "birlik", bir bütünlük oluşturuyor. Bilim burada bize yardım edemiyor; çünkü biz suda yapıldığı gibi, ruh ve beden "birliğini", canlılığı bir potanın içine koyarak çözümleyemiyoruz, yeniden birleştiremiyoruz. Buna bizim hayat, canlılık adını verdiğimiz, kavranılmasına, çözülmesine olanak olmayan "bilmece" engel oluyor. Çünkü hayat her iki unsurun bir arada bulunduğu zaman vardır. Bios ve psyche'nin bir birliği olan hayat, ebedî kavranılmayan, çözülemeyen olarak kalacaktır" .

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP