ALTHUSSER, İDEOLOJİ VE İDEOLOJİ İLE İLGİLİ SON SÖZ - 2

Althusser’in ideoloji ile ilgili olarak yapmış olduğu kavramsallaştırma biraz şematik olarak gözükse de, bu kavramsallaştırma anlık değil uzunca bir süredir yaptığı çalışmaların sonucudur. Althusser hem bu durumu açıklamış hem de bu tezlerin düzeltilebilir olduğunu özellikle belirtmiştir. Yapısalcı bu düşünüre göre ideoloji, toplumsal formasyonla birlikte varolan, her şeyi etkileyen önemli bir yapı ve güçtür. İdeoloji yaymada kullanılan aygıtlar devletin olabileceği gibi devlet dışı da olabilirler. Devletin hem baskıcı aygıtları hem de ideolojik aygıtları vardır. Ama aralarında kesin sınır yoktur. İdeolojik çaba hem kullanılan aygıtta hem de onun eylem ve işleminde konuşlanmıştır ve yaşam pratiğiyle birlikte yürür. Üretim ilişkilerinin yeniden üretimini de sahip olduğu ideolojik gücü kullanarak, devletin bu iki tür aracı sağlar (Althusser,1970: 39). Bu iki kaynağın çabaları, kimi kez birbiriyle örtüşür. Althusser’e göre ekonomik yapı ya da temel tek başına çalışmaz, işlemez. O, birazdan göreceğimiz gibi, toplumsal formasyonun farklı düzeylerinin işleyişi ile bağıntılıdır hatta iç içedir. Bu savlar Marksist açıklamalara, Marksist sosyolojiye hiç uymaz. Üstyapı öğesi olan ideolojinin oluşumu farklı gerekçeler üzerine oturmaktadır. Çok daha önemlisi altyapı ile üstyapı içindeki alt sistemler arasında bulunan sınır ortadan kalkmış gibidir. Yine bu önerme ile Marksist sistematik bozulmakta, olayları daha iyi anlamak için getirilen açıklama ve saptamalar (altyapı-üstyapı şeması gibi) tartışılır duruma gelmektedir. Gerçi Klasik Marksizm’de maddi yapının kendini yeniden üretimi uzun bir tartışma konusudur ama bu tartışmada ve özellikle sistemin kendini yeniden üretmesinde ideolojiye verilen önem çok gerilerde ve çok küçüktür. Marksist kuramda üstyapının temele karşı göreli (izafi) bir özerkliği vardır. Üst yapı bileşenlerinin kendi güçleriyle kendi başlarına gerçekleştirecekleri şeyler vardır. Kuşkusuz Marksizm altyapı-üstyapı etkileşimini açıklamış, kertelerin birbirini etkilediğini ileri sürmüştür ama bu kuramda ideolojiye önemli ve belirgin bir rol vermemiştir. Marksizm her toplumun yapısını özgül bir belirlemeyle, eklemlenmiş “düzey” ya da “kertelerden” oluştuğunu varsaymaktadır. Burada anılan etmenler içinde ideoloji vardır ama rolü ve önemi gerilerdedir.

Oysa Althusser, ideolojinin gücü ve oluşumunu oldukça farklı bir biçimde yorumlamıştır. Althusser’e göre, ideoloji yapının özne üzerindeki bir etkisidir. Yalnızca zihinsel bir işlem değildir, bir pratiktir; hem de yaşamın içinde oluşan ve ondan kaynaklanan bir pratik. Yaşamla eşzamanlı ve gidişiyle eşyönlüdür. Bu bağlamda çizilen ideoloji modeli kültüre çok yaklaşmaktadır. İdeoloji, Althusser’e göre bir sınıfın diğerine kabul ettirdiği, empoze ettiği bir düşünceler dizgesi değil tüm sınıfların katıldığı, geçmişten gelen fakat geleceğe de uzanan, her yana yayılmış pratikler toplamıdır. Ondan kaçmak olanaksızdır. İdeoloji bireylere, egemen değer ve nosyonları benimseterek onların yaşadıkları sistemle uyumlu hale gelmelerini ya da yeni uyumlu yaşam sistemleri kurmalarını sağlar. Althusser’e göre bu işleyiş adeta otomatiktir ve ideoloji; kavrayışla ilgili değil deneyimle,
pratikle ilgili bir gerçektir. Onu insanların beynini sarmış, somutlaşması olmayan manevi bir varoluş biçimi olarak tanımlamak yanlıştır. Oluşumu maddidir ve maddi yapılar tarafından belirlenir. Ona göre bu misyonun özel olarak belirlenmesine gerek de yoktur. Ne var ki bu özellikler, sürekli olarak görmezlikten gelinmiş, ideolojinin gücü, oynadığı önemli rol Marksist öğretiye ters düşebilir korkusuyla, endişesiyle uzun yıllar akademik tartışma dışında tutulmuştur. Althusser işte bu örtülü gerçeği gün ışığına çıkarmak için büyük bir çaba harcamıştır. Yapıtları iyi incelenirse görülür ki Althusser, Marksizmi çağdaş veriler ışığında, eleştirel aklın yardımıyla yeniden yorumlayan, belirli segmentleri örneğin ideoloji segmentini materyalizmin ışığında yeniden kuran bir düşünürdür.

Çağdaşları kendisini Marksistten daha çok “Yeni Aristocu” diye eleştirmişlerdir. Çünkü Aristo’nun ideoloji benzeri kavramlara verdiği önemle Althusser’in ideolojiye verdiği önem arasında büyük bir fark yoktur. Ancak Althusser’in ideolojiye yüklediği görev çok farklıdır. Ayrıca bilinmektedir ki Marks da, Aristo’ya özel bir değer vermektedir. Çok daha önemlisi ideolojinin oluşumu konusunda ki, eleştirel akla uygun fakat aynı zamanda yenilikçi açıklamasıyla Althusser, öncellerinin tümünden ayrılmaktadır. Althusser çok eser vermiş bir düşünür değildir. Hatta biçimsel planda bir “üniversite kariyeri” yapmış olduğu dahi söylenemez. 1975’de Amiens Üniversitesinde bir tez savunmasıyla doktorluk derecesi almıştır (Timur, 2005:96). Ama hemen eklemek gerekir ki, toplumsal sistemi incelemede benimsediği yaklaşımlar, toplumsal formasyonun oluşumu ve onu yaratan etmenler ve olayların sınıflandırılması konusunda kullandığı ve itibar ettiği göstergeler konusunda Althusser çok gerçekçi ve çok farklıdır. Bu düşünürü Amerikan pragmatizmine ezdirmemek ve onu, yazdıklarıyla tekrar tekrar yorumlayıp güncelleştirmek gerekir.

Gençliği Nazilerle mücadele içinde geçen hatta bir ara Nazi Kampına gönderilen Althusser’in son yılları, eşini öldürmesi nedeniyle hiç de iyi geçmemiştir. 1990 yılında kendi hayatına kendi eliyle son veren Althusser, ortaya koyduklarına, yazdıklarına yöneltilen eleştirileri göğüsleyerek ideolojiyi, Marksizmin geleneksel platformundan alıp, yeni bir platform içine, hem de Marksizme belirli ölçüde karşı gelerek, daha doğrusu, katkıda bulunarak konuşlandırmaya çalışmıştır. Althusser Marksizmin temel yaklaşımlarını Marksist sistematiği kullanmakta fakat özellikle ideolojinin yerini ve işlevini farklı görüp yorumlamaktadır. Amacı Marks üzerine biraz daha fazla ışık tutmaktır. Daha doğrusu Marksizm üzerine Marksist ışık tutmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki bu noktada Althusser özellikle Marksistler tarafından çok eleştirilmiştir. Sözgelimi onun uzun yıllar öğrenciliğini yapan  Balibar, Althusser’i “Marksizmin ana taşlarını oynatan, “yapı sökümüne” kadar varacak önermeler ortaya atan” kişi olarak eleştirmeye başlamıştır. Daha sonraları Lucien Sève, G.Labica gibi dönem düşünürleri de Althusser’i eleştirmekten geri kalmamışlardır.

Kuşkusuz tüm öteki düşünürler gibi Althusser de önceli olanlardan etkilenmiş, onlardan belirli kavramları ve tanımları almıştır. Görüşlerine katılmamakla hatta karşı çıkmakla birlikte diyalektiğin açımlanmasında Hegel’in etkisindedir. Yaklaşımlarında sığ olmakla eleştirdiği Gramsci’den yine de etkilendiği bilinmektedir. “Üstbelirleme” kavramını Freud’dan, ikinci tezinde önemli bir yer tutan, ana temayı oluşturan “çağırma” kavramını Lacan’dan almıştır.Epistemolojik kesinti kavramını Gaston Bachelard’dan ödünç aldığını söylemektedir. (Althusser,1974:14-30) Doğruluğun genel bir ölçütü olduğu düşüncesini yıkan Hollandalı filozof Spinoza’ya büyük bir yakınlık duymuştur. Spinoza’ ya göre ideoloji “mukaddemi olmayan muhassaladır” yani başlangıcı olmayan bir sonuçtur. Spinoza’nın bu tanımı, ideolojinin tarihi yoktur, o bir ortamı ifade eder diyen Althusser’in ideoloji tanım ve anlayışı ile büyük bir yakınlık, benzerlik göstermektedir.

D. İDEOLOJİNİN OLUŞUMU

İdeolojinin oluşumu maddidir. Yani onu oluşturan yapı ve işleyişlerin maddi bir oluşumu vardır (Althusser, 1976 :299). Bir ara tez olmasına karşın etkisi ve söylem olarak yeri çok önemli olan bu tez Althusser’i hem ilginç kılmakta hem de kurgudaki gücünü göstermektedir. Althusser’e göre nesnenin bilgisi nesnenin yerine geçmez, geçemez. Onun varlığını ortadan kaldıramaz. Bilgiyi üreten bilimden, ideolojik kip tümüyle farklıdır. İdeoloji maddi oluşumdan hem etkilenir hem de onu etkiler. Maddi pratikler ya da ritüeller (ayinler, törenler vb.) tarafından yönetilmesi ona maddi bir özellik kazandırır. Bu etkileşim kimi kez eş yönlü kimi kez ters yönlüdür. Örneğe ve olaya göre kip değişir. O, bir üstyapı kurumunun oluşumunun maddi olduğunu ve maddi yapıya etkisini vurgulamaktadır. İdeoloji hem aygıtın pratiğinde vardır hem de aygıtta (Althusser, 1970:58). Nitekim devletin baskıcı aygıtları da zaman zaman ideolojik çabanın kaynağı olmaktadır. Oluşumun maddi olması kanımızca bağlı bir başka sonucu da beraberinde getirmektedir: İdeolojinin sonuçları da maddidir. Hacca gitme, Musevilerin cumartesi günleri ateşten kaçınmaları, Katoliklerin cuma günleri kırmızı et yememeleri gibi. Yeter ki kurucu öğe, çağıran ideoloji oluşsun ve egemen ideoloji olsun. Sözgelimi Kibele tapınışı (culte) Roma İmparatorluğu’nun onu Hıristiyanlığa karşı bir kalkan gibi kullanma istek ve desteğine karşın gelişememiş, baskın hale gelememiş, Sivrihisar yakınında Pessinüs’de doğup oralarda kaybolup gitmiştir. Oysa Müslümanlık ya da Hıristiyanlık yalnız doğdukları yerleri değil denizaşırı bölgeleri bile etkileyip değiştirmişlerdir.

İdeoloji maddi etkinlikleri, maddi ilişkileri onların pratiğinde onlarla birlikte var olması nedeniyle etkilemekte, maddi sonuçlar doğurmaktadır. Kuşkusuz burada çok dikkatli olmak gerekir. İdeoloji bir fabrikada üretilen kazan değildir, yine Althusser’in deyimiyle, kaldırım taşı da değildir. Devletin ideolojik araçlarının her biri, bir önceki ideolojinin gerçekleşmiş biçimidir. Bir önceki ideolojik söylem maddi pratikle uyuşuyorsa, güncel olanın hem kaynağı hem de nedenidir. Bu ideoloji her zaman hem bir aygıtta hem de aygıtın pratiğinde yer tutmuştur. Dolayısıyla varoluşu maddidir. Dikkat etmek gerekir ki kendisi madde değildir. Daha önce kendi biçimlendirdiği, kurguladığı maddi gelişmelerin üzerine kendini kurgulamıştır, madde ile birliktedir. Bu ideoloji başattır, çağırandır. Nesneyi özne haline çevirendir. Althusser’deki bu ideolojik kurguyu ve onun öğelerini iyi kavramak için, bu söylediklerimizi örnekleyelim. TRT belirli amaçlar yanında, ideolojik etki için de kurulmuştur. Diyelim ki ülkenin birlik ve beraberliğini güçlendirmek amaçlarından biridir. Bu kurumda amaçlanan, sağlanmak istenen ideolojik ülkü yani “birlik ve beraberlik” TRT’nin tüm yayınlarında, mesajlarında kendini belli ettiği gibi etkisini TRT’nin organlarında, iç işleyişinde, çalışanlarında, kurumlaşmasında da belli eder, yansıtır. İdeolojik oluşum öğelerin eylem ve işlemlerini biçimlendirir. Sözgelimi ülke birliği ülküsüne bağlı olmayan memur TRT’de tutulmaz. Bu personel kendine uygun gelecek kendini ideolojik olarak karşılayacak başka bir sistemin içine girer. Personel bu ülküye uygun biçimde hareket etmek zorundadır. Yani her eyleminde, her pratiğinde özgür öznenin kabul ettiği, empoze ettiği düşünceleri yansıtmak zorundadır. Birlik ve beraberlik konusunda yayın yapacak bir birim kurulur. Program ve yayın daireleri yeniden düzenlenir. Toplantılar yapılıp kararlar alınır. Bu toplantılar özel gündemli ve bürokratik kurallara uygun olarak gerçekleştirilir. Althusser’in belirttiği rituel, burada bürokratik rituel, bürokratik usül olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu amaç için yeni araç, gereç alınır. İdeoloji ile bu maddi gelişmeler birlikte yürümektedir. İdeolojik bir söylem maddi oluşumlara yol açmış, yeni oluşumların yaratıcısı olmuştur. Özgür öznenin belirlediği ideolojik dozun, ya da önceli olan ideolojik dozun sisteme enjekte edilmesi, aşılanması için bir yapı oluşmuştur. Bu maddi yapının dokusunu, örgüsünü benimsenen ideoloji belirlemektedir. Alt sistemler bu ideolojiye göre düzenlenmekte ve çalışmaktadır. İdeoloji, dokunun ve yönetsel örgünün içindedir. Bir sonraki ideolojik oluşum da burada temellenir ama aynısı olmayacaktır ya da aynısı olması zorunlu değildir. Kurumun düşüncesi, eylem ve maddi yapıyla iç içedir ve birlikte varolmaktadır. Althusser’in deyişiyle ideoloji ile madde içiçedir. İdeoloji maddenin soyut yansıması değildir. Çünkü onunla içiçedir, onun ayrılmazıdır. Onunla birlikte var olmuştur ve onunla birlikte var olmaya devam edecektir.

Geliştirdiği model içinde Althusser, ekonomik indirgemeciliği reddetmektedir. İdeolojiye üstbelirleme görevi yüklemekte daha doğrusu yüklenmiş olduğunu kanıtlamaktadır. Sonra da “Majesteleri Ekonomiyi” toplumsal formasyonun en önünde alıp, biraz geriye atmaktadır. Bu kurgusu, sistematiğinde en zayıf halka diye oldukça çok eleştiri almıştır. Ancak felsefi kurgusunda, yaşamdan kaynaklanmayan ve örneklendirilemeyen ya da başka düzenliliklerle ilişkilendirilmesi olanaksız benzetmelerden ve “örneksiz basitten” kaçınmaktadır. Örnekleri herkesin anlayacağı kadar yalın ve açık olgulara dayanmaktadır. Hem basitten kaçınmak için hem de pratiği daha anlamlı biçimde örneklemek için büyük bir çaba harcadığı görülmektedir. Onu bir kalemde silmek, birkaç sayfayla açık düşürmek olanaksızdır.

Devletin ideolojik aygıtları maddi bir yapı olarak kendi içindeki ideolojik oluşumları topluma çıktı olarak, sözgelimi haber olarak verirler. Buradaki maddi sözcüğünü Althusser değişik anlamları karşılamak üzere kullanmaktadır. Bunlar, pratikler, maddi ritüeller, maddi ideolojik aygıtlardır. Düşünsel olan maddi olanın içinde gerçekleşmektedir. Bu saptama çok önemlidir.Dolayısıyla Althusser, çoğumuzun yaşamımızda başvurduğumuz ya da yorum olarak uyguladığımız hayali (imgelemsel), manevi olan-maddi olan ayrımından uzaklaşmakta, bu ayırımı reddetmemekle birlikte, önerisini yeni bir saptama ve anlayış üzerine oturtmaktadır. Maddi olanla düşünsel olanı kesin çizgilerle birbirinden ayırma ve onları kompartımanlara kilitleme Althusser’in sistematiğine uymaz. Tekrar edelim ki ona göre düşünsel ya da hayali olan maddi olanın içinde gerçekleşir. Kendi deyimiyle bu; koşullu, görünüşe dayalı ve sonrası gelecek başlangıç tezi (orijinal metinde kullanılan terim: thèse présomptive), daha sonraki ideolojiyi yerli yerine konuşlandırma ve kavramlaştırma çalışmalarında çok önemli bir rol oynayacaktır. İdeoloji, ekonomik pratiğin bağımlı bir sonucu ya da uzantısı değil, kendi özerk belirleyici gücü ve etkisi olan maddi bir pratiktir. Bu saptama kitle iletişimi ile de çok yakından ilgilidir. Gerçekten günümüzde kitle iletişimi böyle bir önermenin en güzel örneklerini vermekte, pratiğini yansıtmaktadır. İdeolojinin önemi anlaşıldıkça ve gücü arttıkça, kitle iletişiminin yoğunluğu da artacak, dolayısıyla topluma aşılanacak ideolojik doz da çoğalacaktır. Günümüzün küreselleşen dünyası böyle bir ortamı yaşamaktadır. Bu ideolojik abanma her türlü ilişkiye egemendir ya da egemen olma yolundadır. Türkiye’ye küreselleşmenin maddi pratiklerinden önce ideolojisi gelmiştir. Ama bu ideoloji başka ülkelerdeki maddi pratiklerin içinde onlarla birlikte varolmuştur. Örneğimizde bu ideoloji kurucu yani çağıran ideolojidir. Althusser’in tanımına atfen diyebiliriz ki, yeni doğan çocuğun adı gibi yeni oluşum içindeki Türkiye’ye Batı tarafından verilen ad “küreselleşmekte olan ülkedir.”(Yüz yıl önce hasta adam, yirmi otuz yıl önce gelişmekte olan ülke derlerdi.) Türkiye bundan sonraki ödevlerini bu amaçla yapacak derslerini bu amaçla çalışacaktır. Yine bu ideoloji, küreselleşecek olan Türkiye’nin alt yapısını hazırlayacaktır. Bu ithal ideoloji, henüz kendine uygun düşen maddi bir ortamın üst yapısı değildir. Bir başka anlatımla Türkiye’de küreselleşmenin, yaşadığımız biçimde ideolojisi var, kendisi yoktur. Zaman içinde kurucu ideolojinin yine ideolojik olan yansıması kendine uygun düşen alt yapıyı kuracak, yeni ideolojik süreç onunla birlikte oluşacaktır. Yani bu ideoloji sistemi “üstbelirleyecektir”. Çünkü kalıcı olma özelliği buna bağlıdır. Küreselleşme ülkemizde her şeyi örtmüştür. Ona karşı ne güçlü bir tepki ne de güçlü bir siyasal muhalefet vardır. Bu örnek, Hall’un yönelttiği “toplumda ezilen sınıfların, muhalif görüşlerin ideoloji üretiminden yoksun bırakılmış olması” eleştirisine Althusser’den bir yanıt gibidir.

Öte yandan topluma haber yayan kuruluşlar, hem maddi oluşumun ideolojik çıktısı fakat aynı zamanda maddi oluşuma katkıda bulunan kuruluşlardır. Bunların temel çıktısı olan haber, özü itibariyle maddi olay ve katmanlar içinde doğup, gelişir, sonunda çökelti olarak ve sürekli var olmak amacıyla ideolojik katman içinde kendine yer bulur. İşte bu aşamada kitle iletişim araçlarının çıktısı olan haberin farklı bir kimliğe büründüğü görülür. Haber ideolojinin kurucu öğelerinden biri olmuştur.

Althusser ideolojinin maddenin soyut yansıması olmadığını onunla içiçe olduğunu belirtir. Bu yüzden de onun maddi özellik kazandığını söyler. Buradan ideolojinin doğru ya da yanlış tartışması dışında kalması gibi bir sonuç ortaya çıkar. Çünkü ideoloji aynı zamanda gerçeği ifade eder, Ayrıca ideoloji maddenin içinde olması nedeniyle gerçeğin ta kendisi olmaktadır. Çünkü ideoloji çok somut örnekler olan dil, gelenek ve aile yaşamı vb. gibi toplumsal uygulamalar, pratikler içinde yer alır. Bir kez daha yineleyelim ki ideoloji Althusser’in belirttiği gibi kaldırım taşı değildir, tüfek değildir. Ona böyle bir maddilik anlayışı izafe edilemez. Bu pratikler kimi kez yazılı kimi kez sözlü olarak açıklanırlar. Kimi kez de görüntülüdür. Althusser’e göre burada yapılan en önemli yanlış, nesnenin kendisi ile nesnenin bilgisinin birbirine karıştırılmakta olmasıdır. Kanımca kendisinden sonra onu eleştiren, başta Zizek (Jijek okunur) olmak üzere, birçok düşünür bu yanlışa düşmüştür. Althusser’in ideoloji kavramsallaştırması ile ilgili olarak birçok ülkede düşünürler ve yazarlar uzun süre hem Althusser kavramsallaştırmasını anlamakta güçlük çekmişler hem de onun anlatımını farklı biçimde yorumlamışlardır. Sözgelimi böyle bir olay anımsayabildiğim kadarıyla Çekoslovakya ve İtalya’da yaşanmıştır. Türkiye’de ise Selahattin Hilav ile Hilmi Yavuz arasında Althusser’in ideoloji anlayışı üzerine önemli bir tartışma olmuştur. Hilmi Yavuz, Hilav’ın Althusser’i anlamadığı görüşündedir. Bu konuda yazıya döktüğü birkaç kanıt vardır. Hilav’ın ideolojiyi yaşayan bir ilişki olarak (oysa yaşanan olacak) tanımlamasını Yavuz haklı olarak yanlış bulmaktadır. Hilav ise Yavuz’u Althusser kavramlaştırmasındaki dizgeyi ters çevirmiş olmakla suçlamaktadır (Yavuz,1975:51).

Günümüz toplumsal ve siyasal bilimler terminolojisinde ideoloji artık farklı bir yer ve konuma oturtulmuş bulunmaktadır. İdeoloji eskimez, çünkü yaşam pratiğinin çok önemli bir parçası hatta tümleyicisidir. Farklı bir kavramlaştırmadan hareket edilse bile ideolojinin sonunun gelmesi fiziki olarak olanaksızdır.

 İdeoloji maddi hayatın temel pratiğidir. Onunla iç içedir. Althusser hiçbir yapıtında eksiksiz ve ideolojinin tüm öğelerini zikreden bir ideoloji tanımı yapmamıştır. İdeolojinin ana ve oluşturucu öğeleriyle ilgili tanımlara gitmiş, onların ideoloji ile bağıntılarını açıklamış ama ideolojiyi tümüyle betimleyen tanım yapmamıştır. Marks İçin adlı kitabının 281. sayfasında ilk bakışta ideoloji tanımı gibi görünen cümle : “Kendine göre bir mantığı ve tutarlığı olan, belli bir toplum içinde tarihi varlığı ve tarihi görevi bulunan bir tasavvurlar (imajlar, mitler) bütünüdür” hemen belirtmek gerekir ki tanım amacına yönelik değildir. Althusser burada ideoloji tanımı vermemekte yalnızca ideolojinin bilinen birçok özelliğinden birkaçını sıralamakla yetinmektedir. Ayrıca ideoloji tanımı yapmadığını aynı paragrafta da açıklamaktadır (Althusser, 2002:281 vd.).

Althusser ideoloji ile ilgili üç önemli kurucu tez ortaya atmakta ve bu tezler üzerinde kavramlaştırma yapmaktadır. Bunlar birbiriyle ilintili ama birbirlerinin sonucu değildir:

a.İdeoloji gerçekliğin bir temsili olmayıp tam tersine bireylerin gerçek varoluş koşullarıyla ilişkilerinin hayali (imgesel) bir temsilidir. Bu hem gerçek bir ilişkiyi hem de imgesel bir ilişkiyi varsayar. Dolayısıyla ideoloji, birey ile bireyin dünyası arasındaki ilişkinin ifadesinden başka bir şey değildir (Althusser, 1970:51). İdeoloji gerçekliğe ilişkin çarpıtılmış, programlanmış düşüncelere değil gerçek ilişkilere gönderme yapmaktadır. Bir çarpıtılma varsa, çarpıtılan gerçeklik değil insanın gerçek varoluş koşullarıyla olan ilişkisi, bağıntısıdır. Ama insanın kendi dünyasıyla yaşadığı bu ilişki hem hayalidir hem de gerçektir.

1 | 2 | 3 | 4 | 5

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP