ALTHUSSER, İDEOLOJİ VE İDEOLOJİ İLE İLGİLİ SON SÖZ - 5

İdeolojinin kapsama alanı dışında kalan bir insan (pratik olarak olanaksızdır) yalnızca bir nesnedir. Yani “şey” olarak nitelendirilir. Her obje ve insan adlandırılır. İnsanın isimlendirilmesi, çevresi tarafından algılanması ancak ideolojik çalışma ile mümkündür. Bu ideolojik çalışma hem bugünün hem de geçmişin dolaylı ya da dolaysız aktarımlarının ışığında olur. Gerçekliğin bir biçimidir, bir görünümüdür. Bu nedenle ideolojinin ne sonu gelir ne de önemi azalır. Her zaman ön plandadır. Bilinçli bilinçsiz olarak bütün formasyonlar onu kullanır ya da kendisinden yararlanılmasını zorunlu kılar. Bir yandan ekonomik, siyasal düzeyler doğal olarak kendisi arasında harç doku görevi görür, öte yandan da dönemler arasında uyumu sağlar. O bir dönemin bir başka döneme yani izleyen döneme eklemlenmesinin (articulation) hem temel aracı hem de baş mimarıdır.

Tarihte birçok uygarlığın yok olmasının nedeni yalnızca yabancı güçlerin işgali değil, ideolojiyi kullanarak kendi kültürlerini yeniden üretememeleridir. Bu kural yıllardan beri, çağlardan beri aynıdır. İşte ideolojinin bir aracı olarak iletişimin önem ve gücü de burada yatar. Çünkü iletişim, kendisine çok önemli misyonlar yüklediğimiz ideolojinin bazen uygulama biçimi, bazen bir türü olarak her yerde vardır ve çok şeye gücü yeter. Her mesajın her haberin ideolojik bir etki ve bağlantısı vardır. Kimi kez insanları savaştırarak seve seve ölüme götürür, kimi kez dünyevi her şeyi unutturur, kimi kez de uyuşturur ama kimi kez de uyandırır. İletişim her şey değildir ama çok şeydir. Kuşkusuz bizden öncekilerin yaptığı gibi toplumsal oluşum ve gelişmeyi yalnız bir öğeye bağlamak ve yüklemek tıpkı ekonomik yapıya atfedilenler gibi, yanıltıcı olabilir. Bu nedenle, kitle iletişimi ile ilgili olarak da temkinli olmak onun her şeye gücünün yeteceğini, her şeyi belirleyeceğini söylemek biraz abartı olacaktır. Ancak kabul edilmelidir ki, iletişim çok şey ifade eder. Burada bir kez daha yineleyelim ki, toplumda her şeyi ekonominin belirlediği gerçeğini mekanik bir biçime sokarak, insanları yalnızca ekonomik çıkarların güdüleyip yönlendirdiğini sanmak yanlış ve sığ bir yaklaşımdır. Günümüzün iletişim ortamıyla bu tür savlar kesinlikle bağdaşık değildir. Bir toplumsal formasyonu, ona etkide bulunan bütün öğeler dikkate alarak incelemek çok daha doğru sonuçlar vermektedir.

F. ALTHUSSERE ELEŞTİRİLER

Yirminci yüzyılda yerli yerine oturmuş kuramları yeni bir anlayış ve özgün düşüncelerle eleştiren ve hatta yıkan Althusser birçok düşünür tarafından eleştirilmiştir. Bu eleştirilerin bir kısmı haklılık payı da taşır.Çünkü Althusser bütün değil bütünün bir kısmını inceleyebilmiş ve bu kısmı eleştirmiş ve sonunda yıkmıştır. Yıkmıştır çünkü yaptığı saptama ile yaşadıklarımız birbiri ile tümüyle örtüşmekte Althusser çoğu tartışmadan haklı çıkmaktadır. İşlediğimiz önerme ile ilgili olarak Althusser’e yöneltilen önemli eleştirilerden biri de isimlendirmenin, özne olarak çağırmanın zaman içindeki evriminin eksikliği ve başlangıçsız kaldığıdır. Bu sırf eleştirmek için yapılmış bir eleştiriye benzemektedir. Bundan on bin yıl önceki uygulama önemli değildir. Ayrıca o dönemde çağırmanın bugünkü gibi işlemediği, farklı olduğu kanıtlanmış değildir. Bunu tarihçiler merak eder ve nedenini araştırırlar, gerekiyorsa günümüzle ilişkilendirirler. Ama önemli olan, bu önermenin günümüz içinde gerçekleşene uygun olması, günümüz pratiğiyle bu önermenin tümüyle örtüşmekte olmasıdır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi çağırma, bireyi özne konumuna getiren, özne haline dönüştüren bir prosedürdür. Bu yolla özneler başkalarının dikkatini çekerler, “şey” olmaktan “özne” durumuna geçmiş olmanın tüm üstünlüklerinden yararlanırlar ama bu arada kendi üretilme koşullarını yanlış tanıyabilirler. Marksizme göre işçi sınıfı bu durumdadır. Ama çağırma yalnız özneleri kuran bir operasyon değil aynı zamanda onların kendi konumlarını (üretim koşullarını değil) doğru biçimde kavramalarını da sağlayan bir faaliyettir. Özne haline gelmiş her nesne kendi konumuna uygun eylem ve işlemde bulunur. Çağırılmasına uygun, çevresinin sınırlamasıyla uyumlu ama özne olmasının bilincinde olarak sistem içinde kendine yer bulur. Birey işçi iken onu proleter olarak veya onu anımsatan sözcüklerle çağırırlardı. Bu birey zaman içinde işadamı olduysa şimdi onu sermayedar olarak çağırırlar (Pêcheux,1975:24). Yalnızca çağırma değil çağırıldığını algılamak da çok önemlidir. Yoksa ideolojik prosedür işlemez. Ama pratik, bunun hep birlikte yürüdüğünü göstermektedir. Her ne kadar neye ideolojik seslenme yani çağırma denilebileceği konusunda bir değerlendirme içermese de, Therborn’un belirttiği gibi, Althusser’in bu kavramlaştırması ile ideolojiyi fikir ve düşünceler toplamı olarak gören gelenekle olan tarihi bağ kesilmiş olmaktadır (Therborn, 1989). İdeoloji düşünce sistemi değildir. Bloklara bölünmüş düşünce kalıpları da değildir. Yine Althusser’e göre ideoloji, insanlara özne olarak seslenip onu nesne halinden özne haline dönüştüren ama bunu yaparken “seslenen söylem” olarak da bir işlev gören pratiktir. Bu yaklaşımın kitle iletişimi açısından büyük bir önemi olduğu açıktır.

Yapılmış kimi eleştirilere, Althusser’in görüşleri doğrultusunda yanıt vermek mümkün. Ancak bu eleştiriler üzerinde yine de düşünmek gerekmektedir. Sözgelimi Hirst’in saptaması : “Bütün öznelerin insan öznesine indirgenmiş olması” (Hirst, 1976:11) ; Hall’da okuduğumuz : “Toplumda ezilen sınıfların ideoloji üretiminden yoksun bırakılmış olmaları” (Hall ,1998:51); Eagleton’un belirttiği : “Maddi sözcüğü adeta kutsallaştırılarak her şeyi örter ve kavrar hale gelmiştir. Böylece ideolojinin maddi olması savında maddilik nitelemesi ayırıcı özelliğini yitirmiştir” (Eagleton,1991:22) biçimindeki savlarının üzerinde durmak gerekir. Bunlar gerçekten yanıtlanması gereken önemli ve temel soru ve konulardır.

Çağırma işlemi de sıklıkla eleştiriye uğrayan bir açıklamadır. Birçok düşünürün bu konuda eleştirisi bulunmaktadır. Belirtmek gerekir ki bu eleştirilerden bazılarını dikkate almak gerekmektedir. Sözgelimi Zizek’e göre “Althusser, devletin ideolojik araçları ile isimlendirme arasındaki bağıntıyı kuramamıştır. Bu nasıl işliyor açıklayamamıştır. Ayrıca özne olarak çağırılan birey, kavramsal olarak tanımlanmaz, ön varsayılması gereken hipotetik bir ‘X’’den ibarettir” demektedir (Zizek, 2002: 11). Oysa bilmekteyiz ki devletin ideolojik araçlarına göre, sosyolojik olarak isimlendirilen kişi artık bir öznedir. Bu araçlar ve baskıcı aygıtlar isimlendirilmiş kişileri yani özne durumuna gelmiş kişileri kendi belleğine almaktadır. Bu kimi kez deftere kayıt, kimi kez künye tutma (sürücü belgesi, nüfus cüzdanı vb gibi) ya da şimdilerde olduğu gibi bilgisayar ortamına aktarma gibi işlemlerle gerçekleşmektedir. İsimlendirme esastır. Çağırma da buna göre gerçekleşir. Devlet özneyi artık hep bu kodla çağırır. Zizek Althusser’i eleştirirken son derece katı ve acımasızdır ama bir o kadar da haksızdır. Aynı durumu iki önemli yapıtını dikkatle okuduktan sonra Eagleton için de söylemek haksızlık olmayacaktır.

G. ALTHUSSERSİZ İDEOLOJİ YAZILAMAZ

Althusser ideolojisinin en basit anlatımı için “balığın içinde yaşadığı su” benzetmesini yapmak gerekir. Su, balığın ayrılmazı ya da varlık nedenidir. Su olduğu için balık vardır ama balık başka yerde olamadığı için suyun içindedir. Balık için su her yerdedir ve her yerdir. Ama o, içinde yaşadığı suyun farkında değildir Onunla ilgili her şey aynı zamanda suyla da ilgilidir. Sanır ki tüm dünya sudur. Yalnız suyu bilir ve tanır. Çünkü su kendisi ile birliktedir ve o, suyun içinde var olmuştur. Var oluşu suya bağlıdır. Suyun dışına çıktığında suyun ne olduğunu anlayabilir. Ama hiçbir zaman (çıkarılmadığı sürece) suyun dışına çıkmaz. Çünkü yaşaması suya bağlıdır. Suda yaşayabilmesi için yaratılmış, adlandırılmıştır. Öteki balıklarla iletişimi için su gerekir. Yani haberleşmesi için zorunlu ortam “sulu” ortamdır. Başka bir yerden gelecek haberi kendisine su taşır. Su mesajın ayrılmaz parçasıdır. Su olmazsa haber de olmaz iletişim de. Kendisine gelen ve kendisinin gönderdiği tüm iletiler ancak su içinde oluşabilir. Balığın başka bir ortamda var olması ve başka öğelerle iletişim kurması olanaksızdır. Suyun dışında yaşayabilmesi için balıktan başka, farklı bir şey olması gerekir.

Althusser’in sistematiği ideolojiyi, hem oluşum hem etki hem de sonuçları bakımından çok farklı bir yere oturtmuştur. İdeoloji tüm sistemleri etkileyebilen, kendini koruması kadar, kendini yeniden üretmesini yaşam pratiğinden alan önemli fakat karmaşık bir yapıdır. İdeoloji toplumsal güç ve pratiğin ta kendisidir. İdeoloji maddenin bir yansıması değil onunla iç içedir. İşte bu konuda, saptadığı bu postula ile Althusser hemen hemen tüm öncüllerinden ayrılmaktadır. Ona göre ideoloji, bir ortamı ifade eder. Toplumda çok şey onun aracıdır ya da onun için çalışır.

Althusser insanın her şeyi, her zaman yeniden düşünmesinin yolunu açan önemli bir düşünürdür. İdeoloji, Althusser’in çalıştığı alanlardan biridir ve onu farklı biçimde değerlendirmekte ve farklı bir teorik kalıba oturtmaktadır. Bu kalıbın ideolojinin geleneksel tanımlanması ile hiçbir ilişkisi yoktur. Ayrıca ideoloji denildiğinde ilk akla gelen kişidir Althusser. Kurguladığı gerçekliği, her gün defalarca yaşıyor, her gün defalarca sınıyoruz. Pratik yaşantıdan güç alan ideolojik sarmalın, nasıl  geliştiğini ve başta kitle iletişim araçları olmak üzere, çeşitli araçlar yoluyla toplumu sarıp, ona hükmettiğini açıkça görüyoruz.

Althusser, başta Marks sonra Spinoza ve Lacan’ın düşüncelerinden, saptamalarından hareket ederek fakat kendine özgü açıklamaları ile ideolojiyi yeniden tanımlamakta, bireyin onunla birlikteliğini açıklamakta, bireyin ondan kurtulamayacağını belirtmekte ve onu doğal hayatın kendiliğinden yürüyen önemli bir öğesi olarak görmektedir. Yaşanılan tüm pratikler Althusser’in görüşleri ile uyuşmaktadır. Althusser’i bilmeden ideoloji ile ilgili hiçbir şey yazılamaz, tartışılamaz. Hatta Althusser’i bilmeden ideoloji bile okunamaz. O’nu kıyıdan köşeden ve sırf eleştirebilmek için eleştirmenin de hiçbir bir geçerliliği yoktur.


KAYNAKÇA

ALLARDT, Erik (1971). “Finland: Institutionalized Radicalism” Decline Of Ideology, Rejai Mostofa
(der.). Chicago: Aldine·Atherton
ALTHUSSER, Louis (1959). Montesquieu-La Politique et Histoire. Paris: PUF.
ALTHUSSER, Louis (2002). Marks İçin, (Çev. I.Ergüden) İstanbul: İthaki Yay.
ALTHUSSER, Louis (1970). “Idéologie et Appareils Idéologiques d’Etat.” La Pensée. S.151, Paris.
ALTHUSSER, Louis (1974). Eléments d’Autocritique. Paris: Hachette Literature.
ALTHUSSER, Louis (1976). Positions. Paris: Editions Sociales.
ALTHUSSER, Louis (1995). Sur La Reproduction Paris: PUF.
BAECHLER, Jean (1976). Qu’est-ce que l’Idéologie. Paris: Gallimard.
BALIBAR, Etienne (1991). Althusser İçin Yazılar, (Çev. H. Tufan),İstanbul: İletişim Yay.
BARRET, Michèle (1991). The Politics of Truth : From Marx to Foucault. Oxford: Polity Press.
ÇELİK, Nur Betül (2005). İdeolojinin Soykütüğü Marx ve İdeoloji. Ankara: Bilim ve Sanat.
DURSUN, Çiler ( 2001). TV Haberlerinde İdeoloji. Ankara: İmge Yayınları.
EAGLETON, Terry (1991). Ideology: An Introduction. London: Verso.
FISKE, John (2003). İletişim Çalışmalarına Giriş. (Çev. Süleyman İrvan). Ankara: Bilim ve Sanat.
GRAMSCI, Antonio (1986). Hapishane Defterleri. (Çev. Kenan Somer). İstanbul: Onur Yayınları.
GRAMSCI, Antonio (1975). Felsefe ve Politika Sorunları. (Çev: Adnan Cemgil). İstanbul: Payel.
HALL, Stuart ,(1998) “Anlamlandırma, Temsil, İdeoloji, Althusser ve Postyapısalcı Tartışmalar”,
Kitle İletişim Kuramları. ( Der ve Çev. Erol MUTLU ).Ankara: Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları.
McLENNAN G., MOLINA, M. ve PETERS, R. (1978). “Althusser’s Theory of Ideology”, On
Ideology, London: Hutchinson Co.
HIRST, Paul (1976). “Althusser and the Theory of Ideology”. Economy and Society, 5 (4): 385-412.
İNAL, Ayşe (1996). Haberi Okumak. İstanbul: Temuçin Yayınları.
KAZANCI, Metin (2002). “Althusser,İdeoloji ve İletişimin Dayanılmaz Ağırlığı”, A.Ü. Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, 57 (1) : 55-87.
KAZANCI, Metin (2003).”Althusser İle İdeoloji Üzerine Yapılamamış Bir Söyleşi”, Ankara.
Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi, 1 (2): 37-55. .
LEFEVBRE, Henri (1964). Sociologie de Marx. Paris: PUF Collection SUP.
LUKACS, György (1978). Birey ve Toplum. (Çev: Veysel Atayman). İstanbul: Günebakan Yayınları.
MARDİN, Şerif (1969). Din ve İdeoloj. Ankara: SBF Yayını.
MARDİN, Şerif (1976). İdeoloji. Ankara: Sosyal Bilimler Derneği Yayınları.
MARKS, Karl ve ENGELS, Friedrich (1974). Felsefe İncelemeleri. (Çev: Cem Eroğlu. Ankara: Dogan Yayınları.
MARKS, Karl ve ENGELS, Friedrich. (1977). Devlet ve Hukuk Üzerine. (Çev: Rona Serozan). İstanbul: May Yayınları.
MILIBAND, Ralph, POULANTZAS, Nicos ve LACLAU, Ernesto. (1977). Kapitalist Devlet Sorunu. (Çev:Yasemin Berkman). İstanbul: Birikim Yayınları.
PÊCHEUX, Michèle (1975). Les Vérités de la Palice., Paris: Ed. 10/18.
SANCAR ÜŞÜR, Serpil (1997). İdeolojinin Serüveni. Ankara: İmge Yayınları.
THERBORN, Goran (1989). İktidarın İdeolojisi ve İdeolojinin İktidarı. (Çev: İrfan Cüre). İstanbul: İletişim Yayınları.
TİMUR,Taner (1993). Türk Devrimi ve Sonrası. Ankara: İmge Yayınları.
TİMUR,Taner,(2005). Felsefi İzlenimler, İstanbul: İmge Kitabevi.
TRACY, Destutt De (1956). Elements d’Idéologie. Paris: Montchretien.
YAVUZ, Hilmi (1975). Felsefe ve Ulusal Kültür. İstanbul: Çağdaş Yayınları. .
YILMAZ, Zafer (2001) “Althusser’in Bilim, İdeoloji ve Düzeyler Teorisinin Açmazları:
Üstbelirlenimden Post-Belirlenime”, Praksis, S. 4.Güz, Ankara.
ZIZEK Slavoj (2002). İdeolojinin Yüce Nesnesi. (Çev: Tuncay Birkan). İstanbul:Metis Yayınları.

1 | 2 | 3 | 4 | 5

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP