Epikür'ün Hayatı ve Felsefesi - 5
|
Epikür işte böyle, daima yeni ve keskin yargılarla, ölümün insanlar üzerindeki kudretini onun elinden almıştır. Bununla sıkı sıkıya ilgili olarak da, başka, hatalı olarak tasarımlanan ikinci bir korku kaynağı ile de savaşır: Bizi sağken de, öldükten sonra da tehdit edebilen tanrılardan, onların hiddetlerinden ve cezalarından korkma! İnsanların bütün işlerinde mutluluklarına zehir katan, onların ruh sükûnunu boyuna bozan ve yok eden bu korku da tamamiyle sebepsizdir.
Epikür tanrıların varlığını hiç bir zaman inkâr etmemiştir. Rüyalarda görülen tabiat-üstü güzellik ve kuvvetteki, uynakken gözümüzün asla görmemiş olduğu varlıklardan tanrıların var olduklarına intikal eder. Ama bir tanrının özelliği olarak ölümsüzlükten başka, asla bulanmıyan bir mutluluğu gördüğü için, heyecan tanımıyan, şu halde sevgi ve kinden de uzak olan tanrıların biz insanların hayatı üzerinde asla tesirleri olmıyacağı inancına varmıştır. Onlar ne kimseyi mükâfatlandırırlar ne de cezalandırırlar; bize aldırış bile etmezler; kozmik oluş ve yok oluşlarla da alış verişleri yoktur. Onlar tam ihtirassızlık ve değişmezlik içinde, kosmoslar arasındaki uzayda, «Meta-kosmos»larda yaşarlar. Şu halde Epikür onları nezaketle insan hayatından uzaklaştırmış ve böylelikle de bütün korkunçluklarından sıyırmıştır. İşte üstadın isteği de buydu; böylelikle ikinci korkuyu, papazların tanrının gazabiyle tehditlerini de insanların hayatından söküp atmış oluyordu.
Böylece Epikür, doktrinlerini tam ve açık bir şekilde kavramış ve ona uymuş olan insanlara, mutluluğa erişmek için tamamiyle kendi başlarına yol tutma imkânını vermiş oluyordu. Epikürcü tamamiyle akılla ve doğrulukla, bu sayede de mutluluk içinde yaşıyacaktır. Çünki doğruluk, yüksek duygululuk ve akıllılıkla yaşanmazsa mutlu olarak yaşamak mümkün değildir; ama bunun karşılığı olarak doğruluk, yüksek duygululuk ve akıllılıkla yaşamak da eğer mutlu yaşanmazsa mümkün değildir. Tabiatın çizdiği yolda aklın idare ettiği bir hayat aynı zaman da mutlu bir hayattır. Bu, sakin bir inziva hayatı olacaktır (Lathe biosas): Taşkın bir gözü doymazlık ve mevki düşkünlüğü, başkalarının menfaatlerine dokunma, kanunu herhangi bir şekilde zedeleme olmıyan, ihtirastan uzak bir hayat! Çünkü kanunlar, bilgelere göre, kendisinin haksızlık etmemesi için değil, aksine, başkalarından haksızlık görmemesi için vardır.
Böylece Epikürcü hayatını ve mutluluğunu, üstadının derslerine göre her gün yeniden kurar. Bu sırada hiç bir şeyi raslantıya bırakmaz, çünkü onun için değişmez bir «Alın yazısı» yoktur. Gelecek doğrudan doğruya kendi elimizdedir, çünkü ona aklımızla şekil verebiliriz; öte yandan tamamiyle de elimizde değildir, çünki ne kadar kaçınmak istersek istiyelim ve ne kadar kaçınırsak kaçınalım hatalar yapabiliriz.
Bütün bu vasıtalarla kendi kendine yeterlik durumuna erişmiş oluruz ki Epikür buna büyük bir önem verir. Bu, Cinique’lerde olduğu gibi, istiyerek yoksulluklara katlanmak, kendi seçtiği zahmetlere tahammül değildir ,aksine, daima ruhumuza neşe sağlıyan ve bizim kişiliğimizi soylulaştıran ve yücelten içimiz ve dışımızdaki nimetlerle birleşme sayesinde kişiliğimizin pozitif bir özgürleşmesi ve mükemmelleşmesidir. Kim Epikür’ün yolunu böyle takibeder ve bunu tamamiyle benimserse, üstadın dediğine göre, insalnar arasında bir tanrı gibi yaşar; çünkü Ölümsüz nimetler içinde yaşıyan biri, artık, ölümlü bir insana hiç bir bakımdan benzemez.
Burada bir bütün halinde düşünülmüş ve kesin şeklini almış olarak gördüğümüz bu dünya görüşü Antroposantrik bir dünya görüşüdür. Ama Epikürcü kendisini asla öteki insanlardan tamamiyle ayırmaz; kendisi gibi düşünenleri yanma toplamıya ve candan kendisine bağlamıya çalışır. Onlarla, asil, yüksek ruhlu bir topluluk içinde mutluluğunu yüceltmiye uğraşır. Bu sebeple, Epikür’ün ve her yanda kurduğu, mektuplariyle, ziyaretleriyle daima bağlantılı bulunduğu cemaatlerinin çevrelerinde dostluğa daima büyük bir değer verilmiştir. Dostluk Epikürcü için yüksek, cok değerli bir nimettir. Üstadın dediğine göre «Dostluk bütün dünyayı dolanır ve hepimizi olanca sesiyle, mutlu olmak için uzanmıya çağırır.» Epikürcü bir egoist olmaktan çok uzaktır dostlarına, bazan bunu yapmakla beraber, onlardan birşey istemek için değil, zengin, merhametli kalbinden onlara vermek için yakınlık gösterir. Epikür de böyle idi, onun için öğrencileri ve dostları onu bir tanrı gibi sayarlardı; o da doktrininin ruhunu tamamiyle kavramış olan bir öğrencisine sevinç ve şükranla bağlanırdı.
Epikürün Tesirlerinin Devamı
Buraya kadar söylenenlerden, değerli bir insan tipinin hayat tarzını çizmiş olan Epikür felsefesinin, üstadın ölümünden sonra da yüzyıllar boyunca ta zamanımıza kadar, neden o kadar hayran tarafdarlar bulmuş olduğu kolayca anlaşılır. Her yandan kadınlar ve erkekler üstadın yanına koşup gelirlerdi ve Atinadaki okulu, «Bahçe», ta Roma İmparatorluk zamanına kadar arası kesilmeden sürdü. Epikürün doktrininin tarafdarları yalnız Hellenler değildi, sonraları aynı derecede kalabalık ve aynı derecede samimi olarak önemli Romalılar da bunlar arasına girmişti. İ.Ö. birinci yüzyılda, Roma Cumhuriyeti devrinin sonlarında, Sezar ve Cicero zamanında bu hareket bilhassa kuvvetli idi. Roma şairleri arasında en büyük deha, ve Epikür’ün dünya görüşünün en başta gelen yayıcısı olan Lucretius Carus altı kitap olarak ve heksametre vezninde yazdığı «De rerum natura» şiiri ile kendi devrinde ve sonradan bütün Batı Dünyasında Epikür felsefesinin yayılmasına büyük yardım etti, Catullus’un çevresindekiler gibi zamanının şairleri, Lucretius’un ölümünden sonra Cicero tarafından yayınlanan bu şiiri herhalde okumuşlardı ve kendi hayat anlayışlarına uyduğu için tamamiyle benimsemişlerdi. Cicero’nun en yakın dostu ve onun eserlerinin de —her halde Lucretius’un şiirinin de— , naşiri olan T, Pomponius Atticus Epikürcü idi. Cicero da, kendisi Platon’un Akademisinin bir mensubu olmakla beraber, Hellen Epikürcüleriyle samimi münasebette idi. Epikürcülük, bundan sonra özellikle Lucretius’un şiiri sayesinde genç kuşağın yeni yetişen iki şairine, Vergil ve Horaz’a etki yaptı; her ikisi de Epikürcü görüşünde örnekler vermişlerdir. Ancak sonradan, Augostus’un İmparatorlukta yaptığı reformların etkisi altında bundan ayrılmışlardır. Bununla beraber o sıralarda, Napoli çevresinde Epikürcü Hellenlerden bir mahfel bulunmaktaydı ve yukarıda adı geçenlerden başka bazı aydın Romalılar da buna dahildiler. îşte orada, Vesuv’ün Î.S. 79 yılındaki patlamasında lavlar altında kalan Herkulanum’da yapılan kazıda aralarında üstadın kendi eserleri bulunan bütün bir Epikürcü eserler kitaplığı meydana çıkarıldı.
Muhakkak ki îsadan sonra ikinci ve üçüncü yüzyıllarda Hellen Doğuda da, Romalı Batıda da Epikürcülüğe bağlı insanların sayıları az değildi. Bunu gösteren iki örnekten biri, önceden söylemiş olduğumuz Oinanda’lı Diogenes, Öteki de filozofların biyografilerine dair olan eserinin onuncu kitabını baştan sona kadar Epikür’e ayıran ve tercümelerini vereceğimiz birkaç kısa yazısını da olduğu gibi alan Diogenes Laertios’tur.
Yunanca Batı Dünyasında yavaş yavaş unutulmaya başlayınca, Epikür felsefesini uyanık tutan Lucretius’un şiiri oldu. Bu eser Karolenjiyenler devrinde, 9. yüzyılda sık sık kopya edildi ve yazmalara alındı, bunlar hâlâ elimizdedir. Rönesansta da bu şiir tanındı ve onu yeniden bulan Paggio’nun himmetiyle 15. yüzyılın ilk yarısında yeni kopyaları her yana yayıldı.
Epikür incelemeleri, Pariste College Royal’de felsefe profesörü Pierre Gassendi’nin 1647-1655 de yayınladığı eserle- yeni bir hız kazandı. Gassendi bu eserinde Diogenes Laertios’un X. kitabına dayanarak Epikür felsefesini açıklıyor ve onun Atomcu görüşünü Descartes’in Akılcılığına karşı savunuyordu. Denebilir ki Epikür, özellikle bu aydınlar tartışması yüzünden daha sonraki devirde yeniden ün kazanmış ve tanınmıştır. Lucretius’un şiiri Fransızcaya çevrildiği için atomcu evren izahı «Uyanma Çağının» fikir istikametlerine etki yapmış ve Özellikle modern Tabiat bilimlerine çalışma yolu açmıştır. Atomcu görüşü Büyük Friedrich de bu yoldan benimsemişti.
Goethe sadece arkadaşı von Knebel’in Lucretius tercümesiyle ilgilenmekle kalmamış, kendisi de Lucretius hakkında bir kitap yazmak istemiştir bundan taslaklar kalmıştır.
Bütün 19. yüzyıl boyunca bu Dünya izahı çok yaygındı. Bu da güvenilir tabiat araştırmalarının ve ilmi metodun ampirizminin bütün alanlara, teknik ve maddeciliğin insan hayatının her tarafına damgasını vurduğu bir devir için tabiî görülmelidir. Epikürün yazılarının her dilde birçok tercümeleri vardır ve bunlara boyuna yenileri eklenmektedir. Modern atomculuğun büyük gelişmeler kaydetmesine, Epikür’ün tasarımından bambaşka açıklamalara kavuşmasına rağmen Epikür’ün bu alandaki başarısı boşuna olmamıştır. Epikür’ün zevk felsefesi bugünün insanları için de bir teşvik, mutluluk ve te selli kaynağı olabilir.
KAYNAK
Epikür - Mektuplar ve Maksimler (1963) adlı kitaptan Hayrullah Örs çevirisiyle
Epikür tanrıların varlığını hiç bir zaman inkâr etmemiştir. Rüyalarda görülen tabiat-üstü güzellik ve kuvvetteki, uynakken gözümüzün asla görmemiş olduğu varlıklardan tanrıların var olduklarına intikal eder. Ama bir tanrının özelliği olarak ölümsüzlükten başka, asla bulanmıyan bir mutluluğu gördüğü için, heyecan tanımıyan, şu halde sevgi ve kinden de uzak olan tanrıların biz insanların hayatı üzerinde asla tesirleri olmıyacağı inancına varmıştır. Onlar ne kimseyi mükâfatlandırırlar ne de cezalandırırlar; bize aldırış bile etmezler; kozmik oluş ve yok oluşlarla da alış verişleri yoktur. Onlar tam ihtirassızlık ve değişmezlik içinde, kosmoslar arasındaki uzayda, «Meta-kosmos»larda yaşarlar. Şu halde Epikür onları nezaketle insan hayatından uzaklaştırmış ve böylelikle de bütün korkunçluklarından sıyırmıştır. İşte üstadın isteği de buydu; böylelikle ikinci korkuyu, papazların tanrının gazabiyle tehditlerini de insanların hayatından söküp atmış oluyordu.
Böylece Epikür, doktrinlerini tam ve açık bir şekilde kavramış ve ona uymuş olan insanlara, mutluluğa erişmek için tamamiyle kendi başlarına yol tutma imkânını vermiş oluyordu. Epikürcü tamamiyle akılla ve doğrulukla, bu sayede de mutluluk içinde yaşıyacaktır. Çünki doğruluk, yüksek duygululuk ve akıllılıkla yaşanmazsa mutlu olarak yaşamak mümkün değildir; ama bunun karşılığı olarak doğruluk, yüksek duygululuk ve akıllılıkla yaşamak da eğer mutlu yaşanmazsa mümkün değildir. Tabiatın çizdiği yolda aklın idare ettiği bir hayat aynı zaman da mutlu bir hayattır. Bu, sakin bir inziva hayatı olacaktır (Lathe biosas): Taşkın bir gözü doymazlık ve mevki düşkünlüğü, başkalarının menfaatlerine dokunma, kanunu herhangi bir şekilde zedeleme olmıyan, ihtirastan uzak bir hayat! Çünkü kanunlar, bilgelere göre, kendisinin haksızlık etmemesi için değil, aksine, başkalarından haksızlık görmemesi için vardır.
Böylece Epikürcü hayatını ve mutluluğunu, üstadının derslerine göre her gün yeniden kurar. Bu sırada hiç bir şeyi raslantıya bırakmaz, çünkü onun için değişmez bir «Alın yazısı» yoktur. Gelecek doğrudan doğruya kendi elimizdedir, çünkü ona aklımızla şekil verebiliriz; öte yandan tamamiyle de elimizde değildir, çünki ne kadar kaçınmak istersek istiyelim ve ne kadar kaçınırsak kaçınalım hatalar yapabiliriz.
Bütün bu vasıtalarla kendi kendine yeterlik durumuna erişmiş oluruz ki Epikür buna büyük bir önem verir. Bu, Cinique’lerde olduğu gibi, istiyerek yoksulluklara katlanmak, kendi seçtiği zahmetlere tahammül değildir ,aksine, daima ruhumuza neşe sağlıyan ve bizim kişiliğimizi soylulaştıran ve yücelten içimiz ve dışımızdaki nimetlerle birleşme sayesinde kişiliğimizin pozitif bir özgürleşmesi ve mükemmelleşmesidir. Kim Epikür’ün yolunu böyle takibeder ve bunu tamamiyle benimserse, üstadın dediğine göre, insalnar arasında bir tanrı gibi yaşar; çünkü Ölümsüz nimetler içinde yaşıyan biri, artık, ölümlü bir insana hiç bir bakımdan benzemez.
Burada bir bütün halinde düşünülmüş ve kesin şeklini almış olarak gördüğümüz bu dünya görüşü Antroposantrik bir dünya görüşüdür. Ama Epikürcü kendisini asla öteki insanlardan tamamiyle ayırmaz; kendisi gibi düşünenleri yanma toplamıya ve candan kendisine bağlamıya çalışır. Onlarla, asil, yüksek ruhlu bir topluluk içinde mutluluğunu yüceltmiye uğraşır. Bu sebeple, Epikür’ün ve her yanda kurduğu, mektuplariyle, ziyaretleriyle daima bağlantılı bulunduğu cemaatlerinin çevrelerinde dostluğa daima büyük bir değer verilmiştir. Dostluk Epikürcü için yüksek, cok değerli bir nimettir. Üstadın dediğine göre «Dostluk bütün dünyayı dolanır ve hepimizi olanca sesiyle, mutlu olmak için uzanmıya çağırır.» Epikürcü bir egoist olmaktan çok uzaktır dostlarına, bazan bunu yapmakla beraber, onlardan birşey istemek için değil, zengin, merhametli kalbinden onlara vermek için yakınlık gösterir. Epikür de böyle idi, onun için öğrencileri ve dostları onu bir tanrı gibi sayarlardı; o da doktrininin ruhunu tamamiyle kavramış olan bir öğrencisine sevinç ve şükranla bağlanırdı.
Epikürün Tesirlerinin Devamı
Buraya kadar söylenenlerden, değerli bir insan tipinin hayat tarzını çizmiş olan Epikür felsefesinin, üstadın ölümünden sonra da yüzyıllar boyunca ta zamanımıza kadar, neden o kadar hayran tarafdarlar bulmuş olduğu kolayca anlaşılır. Her yandan kadınlar ve erkekler üstadın yanına koşup gelirlerdi ve Atinadaki okulu, «Bahçe», ta Roma İmparatorluk zamanına kadar arası kesilmeden sürdü. Epikürün doktrininin tarafdarları yalnız Hellenler değildi, sonraları aynı derecede kalabalık ve aynı derecede samimi olarak önemli Romalılar da bunlar arasına girmişti. İ.Ö. birinci yüzyılda, Roma Cumhuriyeti devrinin sonlarında, Sezar ve Cicero zamanında bu hareket bilhassa kuvvetli idi. Roma şairleri arasında en büyük deha, ve Epikür’ün dünya görüşünün en başta gelen yayıcısı olan Lucretius Carus altı kitap olarak ve heksametre vezninde yazdığı «De rerum natura» şiiri ile kendi devrinde ve sonradan bütün Batı Dünyasında Epikür felsefesinin yayılmasına büyük yardım etti, Catullus’un çevresindekiler gibi zamanının şairleri, Lucretius’un ölümünden sonra Cicero tarafından yayınlanan bu şiiri herhalde okumuşlardı ve kendi hayat anlayışlarına uyduğu için tamamiyle benimsemişlerdi. Cicero’nun en yakın dostu ve onun eserlerinin de —her halde Lucretius’un şiirinin de— , naşiri olan T, Pomponius Atticus Epikürcü idi. Cicero da, kendisi Platon’un Akademisinin bir mensubu olmakla beraber, Hellen Epikürcüleriyle samimi münasebette idi. Epikürcülük, bundan sonra özellikle Lucretius’un şiiri sayesinde genç kuşağın yeni yetişen iki şairine, Vergil ve Horaz’a etki yaptı; her ikisi de Epikürcü görüşünde örnekler vermişlerdir. Ancak sonradan, Augostus’un İmparatorlukta yaptığı reformların etkisi altında bundan ayrılmışlardır. Bununla beraber o sıralarda, Napoli çevresinde Epikürcü Hellenlerden bir mahfel bulunmaktaydı ve yukarıda adı geçenlerden başka bazı aydın Romalılar da buna dahildiler. îşte orada, Vesuv’ün Î.S. 79 yılındaki patlamasında lavlar altında kalan Herkulanum’da yapılan kazıda aralarında üstadın kendi eserleri bulunan bütün bir Epikürcü eserler kitaplığı meydana çıkarıldı.
Muhakkak ki îsadan sonra ikinci ve üçüncü yüzyıllarda Hellen Doğuda da, Romalı Batıda da Epikürcülüğe bağlı insanların sayıları az değildi. Bunu gösteren iki örnekten biri, önceden söylemiş olduğumuz Oinanda’lı Diogenes, Öteki de filozofların biyografilerine dair olan eserinin onuncu kitabını baştan sona kadar Epikür’e ayıran ve tercümelerini vereceğimiz birkaç kısa yazısını da olduğu gibi alan Diogenes Laertios’tur.
Yunanca Batı Dünyasında yavaş yavaş unutulmaya başlayınca, Epikür felsefesini uyanık tutan Lucretius’un şiiri oldu. Bu eser Karolenjiyenler devrinde, 9. yüzyılda sık sık kopya edildi ve yazmalara alındı, bunlar hâlâ elimizdedir. Rönesansta da bu şiir tanındı ve onu yeniden bulan Paggio’nun himmetiyle 15. yüzyılın ilk yarısında yeni kopyaları her yana yayıldı.
Epikür incelemeleri, Pariste College Royal’de felsefe profesörü Pierre Gassendi’nin 1647-1655 de yayınladığı eserle- yeni bir hız kazandı. Gassendi bu eserinde Diogenes Laertios’un X. kitabına dayanarak Epikür felsefesini açıklıyor ve onun Atomcu görüşünü Descartes’in Akılcılığına karşı savunuyordu. Denebilir ki Epikür, özellikle bu aydınlar tartışması yüzünden daha sonraki devirde yeniden ün kazanmış ve tanınmıştır. Lucretius’un şiiri Fransızcaya çevrildiği için atomcu evren izahı «Uyanma Çağının» fikir istikametlerine etki yapmış ve Özellikle modern Tabiat bilimlerine çalışma yolu açmıştır. Atomcu görüşü Büyük Friedrich de bu yoldan benimsemişti.
Goethe sadece arkadaşı von Knebel’in Lucretius tercümesiyle ilgilenmekle kalmamış, kendisi de Lucretius hakkında bir kitap yazmak istemiştir bundan taslaklar kalmıştır.
Bütün 19. yüzyıl boyunca bu Dünya izahı çok yaygındı. Bu da güvenilir tabiat araştırmalarının ve ilmi metodun ampirizminin bütün alanlara, teknik ve maddeciliğin insan hayatının her tarafına damgasını vurduğu bir devir için tabiî görülmelidir. Epikürün yazılarının her dilde birçok tercümeleri vardır ve bunlara boyuna yenileri eklenmektedir. Modern atomculuğun büyük gelişmeler kaydetmesine, Epikür’ün tasarımından bambaşka açıklamalara kavuşmasına rağmen Epikür’ün bu alandaki başarısı boşuna olmamıştır. Epikür’ün zevk felsefesi bugünün insanları için de bir teşvik, mutluluk ve te selli kaynağı olabilir.
KAYNAK
Epikür - Mektuplar ve Maksimler (1963) adlı kitaptan Hayrullah Örs çevirisiyle