ARISTOTELES (M.Ö. 385-322)
|
Tüm zamanların tartışmasız en büyük filozofu olarak görülen Aristoteles, var olmak bakımından varlığın ne anlama geldiğini sorgulayarak, asıl varlık bilimini “ilk felsefe” olarak tanımlar. Ona göre var olmak, bir şey olmak demektir. Şu halde onun düşüncesine göre gerçekten var olan şeyler, Platon’un ideaları gibi evrensel değil, kendisine mantıkta bahsedilen kategorilerin yüklendiği özne olan bireysel tözlerdir. Bu açıdan, Aristoteles için var olmak, belirli türden bir töz olmak anlamına gelmektedir. Töz bağımsız bir var oluşa sahip olup diğer her şeyin varlık sebebi olarak karşımıza çıkar. Aristoteles’a göre, tözler bulunmasaydı, başka herhangi bir şeyin var olması imkansız olurdu. Kategorilerin ilki olan töz, diğer kategorilerin hepsine öncelikli olması bakımından onların da var oluşunun nedenidir. Tözün kategorilerden önce gelmesi, onlar olmaksızın var olması anlamına gelmez. Herhangi bir kategori, varlığın bir dalı olması bakımından varlık için gereklidir.
Varlık, bölünebilir olma açısından madde ve formdan meydana gelmektedir. Meydana gelen varlık ne Platon’da olduğu gibi salt bir form ne de Demokritos’taki gibi salt bir maddedir. Form veya töz meydana gelmez olup meydana gelen şey ise, bu formun bir maddeyle birleşmesinden dolayı ortaya çıkan bütündür. Madde ve form ayrımı, doğada bulunan her şeye uygulanmak durumunda olan bir ayrımdır. Aristoteles’e göre, somut varlık anlamında ele alınan her töz oluş ve bozuluşa bağlıyken, form ise oluşa bağlı olmadığı için bozuluşa da bağlı değildir. Meydana gelen şey mahiyet değil de o şeyin varlığı olduğundan, durum bu şekildedir. Bireysel duyusal tözlerin ne tanımı ne de kanıtlanması mümkündür, zira bu tözlerin maddesi vardır ve maddenin doğası ise olmak ya da olmamak imkanıdır. Bundan dolayı bireysel duyusal tözlerin tümü bozuluşa yani yok oluşa tabidir.
Aristoteles dört unsurun da madde ve formunun bulunduğunu ve bunların maddelerinin, bütünüyle belirsiz ve yapısız yerlerde durma gereğinin bir sonucu olarak var oluşu varsayılan, ancak analoji yoluyla bilinen ilke olan ilk madde (prote hyle) denilen şey olduğunu söylemektedir. Duyulur cisimlerin maddeleri formdan ayrık değildirler ve sürekli bir karşıtlığa eşlik ederler. Karşıtların konusu olduğu için maddeyi ilke ve ilk saymanın gerektiğini belirten Aristoteles, başta ileri sürülecek ilkeyi, edim halinde duyusal bir cisim olarak tanımlar. Formun maddeyle olan ilişkisi, hareket veya maddeyi içeren dünyadaki her şeyin tabi olduğu değişime olanak sağlar. Gerçekte hareket kuvve halinde olanın gerçekleşmesinden başka bir şey değildir.
Aristoteles, üç türlü varlığa geliş tarzından bahseder: Doğal, sanata dayalı ve kendiliğinden oluş. Birincisinde Aristoteles, doğayı tanımlayarak onu her türlü varlığı içinde bulundurup değişimlere yol açan güç olarak gösterir. Doğal oluşta her şey bir şey tarafından, bir şeyden meydana gelir ve bir şey olarak ortaya çıkar. İkincisinde, formun önceden varlığı daha az açıktır ve bilfiil var edeni gerektiren bu oluşta bilfiil bir var olanın ortaya çıkması gerekmemekte, varlığın formu bilfiil var edenin zihninde olmaktadır. Üçüncü tür oluş, ilk iki türe bağlı olarak ortaya çıkar ve burada önemli olan taklit (mimesis) kavramıdır. Gerek doğal gerekse sanatsal meydana gelmelerde meydana gelen şeyin bir kısmının daha önceden var olması gerekir. Var oluşta ne form ne de madde oluşmaktadır. Aristoteles’e göre, zaten formun ezeli bir varlığı vardır. Form, içlerinde gerçekleştiği varlıkların aralıksız olarak birbirlerinin ardından gelmeleri sayesinde ezeli-ebedi olmaktadır. Form, somut varlığa işaret etmez, bundan dolayı da Platoncu ideaların açıklamaları bize bir şey ifade etmez.
Aristoteles, fiili, kuvvenin kendisine yöneldiği erek (telos) olarak açıklar. Bir şeyi yapabilmek için o yetiye sahip olunur, bunun tersi değil. Kuvve de böylece fiilin gerçekleşmesi için vardır. Ezeli-ebedi olan, doğal olarak bozuluşa tabi olandan önce gelmektedir ve kuvveyle hiçbir şey ezeli-ebedilik kazanmış değildir. En gerçek anlamda bilfiil olan, kuvveye sahip olmadığı için Tanrıdır. Salt kuvve olması nedeniyle madde de ezeli-ebedi olmuştur. Hareket ise, bunlardan bir kuvve değildir, zira her şey doğası gereği ezeli-ebedi hareket halindedir. Hareketin oluşu bir hareket ettirici sayesinde olabilir. Kendisi hareket edenin hareket ettirmesi imkansız olduğundan, hareketin bir sebebi olan hareketsiz bir şeyin olması gerekir. Formlar, ezeli-ebedi hareketi güçten yoksundurlar ve salt bilfiil değildirler. Bu güce sahip olmayan bir şeyin verdiği hareket ezeli-ebedi olamayacağından, tüm bu niteliklere sahip ve hareketi zorunlu olarak devam ettirecek ezeli-ebedi bir töz, hareketin gerçek sebebidir. Bu tözün de salt form ve salt fiil olan Tanrı olduğu muhakkaktır. Tanrının, değişimin ereksel nedeni olarak fail neden olmasını, etkisinin daima tüm evren içinde devam etmesi olup bu harekete şevk katmasında aramalıdır.
Var olan şeylerdeki oluşum ve değişimi, Aristoteles, dört nedenle açıklar: Birincisi kendisinde değişmenin ortaya çıktığı dayanak olan maddi neden, ikincisi bir şeyin ne olduğunu belirleyen formel neden, üçüncüsü hareketin veya değişmenin kaynağına karşılık gelen ve aynı bireyde birleşen fail neden, dördüncü ve sonuncusu da bir şeyin amacını veren ereksel nedendir. Aristoteles’in dört nedeninden yalnızca etkin ve ereksel neden bugün için neden kavramına karşılık gelmektedir.
Varlık, bölünebilir olma açısından madde ve formdan meydana gelmektedir. Meydana gelen varlık ne Platon’da olduğu gibi salt bir form ne de Demokritos’taki gibi salt bir maddedir. Form veya töz meydana gelmez olup meydana gelen şey ise, bu formun bir maddeyle birleşmesinden dolayı ortaya çıkan bütündür. Madde ve form ayrımı, doğada bulunan her şeye uygulanmak durumunda olan bir ayrımdır. Aristoteles’e göre, somut varlık anlamında ele alınan her töz oluş ve bozuluşa bağlıyken, form ise oluşa bağlı olmadığı için bozuluşa da bağlı değildir. Meydana gelen şey mahiyet değil de o şeyin varlığı olduğundan, durum bu şekildedir. Bireysel duyusal tözlerin ne tanımı ne de kanıtlanması mümkündür, zira bu tözlerin maddesi vardır ve maddenin doğası ise olmak ya da olmamak imkanıdır. Bundan dolayı bireysel duyusal tözlerin tümü bozuluşa yani yok oluşa tabidir.
Aristoteles dört unsurun da madde ve formunun bulunduğunu ve bunların maddelerinin, bütünüyle belirsiz ve yapısız yerlerde durma gereğinin bir sonucu olarak var oluşu varsayılan, ancak analoji yoluyla bilinen ilke olan ilk madde (prote hyle) denilen şey olduğunu söylemektedir. Duyulur cisimlerin maddeleri formdan ayrık değildirler ve sürekli bir karşıtlığa eşlik ederler. Karşıtların konusu olduğu için maddeyi ilke ve ilk saymanın gerektiğini belirten Aristoteles, başta ileri sürülecek ilkeyi, edim halinde duyusal bir cisim olarak tanımlar. Formun maddeyle olan ilişkisi, hareket veya maddeyi içeren dünyadaki her şeyin tabi olduğu değişime olanak sağlar. Gerçekte hareket kuvve halinde olanın gerçekleşmesinden başka bir şey değildir.
Aristoteles, üç türlü varlığa geliş tarzından bahseder: Doğal, sanata dayalı ve kendiliğinden oluş. Birincisinde Aristoteles, doğayı tanımlayarak onu her türlü varlığı içinde bulundurup değişimlere yol açan güç olarak gösterir. Doğal oluşta her şey bir şey tarafından, bir şeyden meydana gelir ve bir şey olarak ortaya çıkar. İkincisinde, formun önceden varlığı daha az açıktır ve bilfiil var edeni gerektiren bu oluşta bilfiil bir var olanın ortaya çıkması gerekmemekte, varlığın formu bilfiil var edenin zihninde olmaktadır. Üçüncü tür oluş, ilk iki türe bağlı olarak ortaya çıkar ve burada önemli olan taklit (mimesis) kavramıdır. Gerek doğal gerekse sanatsal meydana gelmelerde meydana gelen şeyin bir kısmının daha önceden var olması gerekir. Var oluşta ne form ne de madde oluşmaktadır. Aristoteles’e göre, zaten formun ezeli bir varlığı vardır. Form, içlerinde gerçekleştiği varlıkların aralıksız olarak birbirlerinin ardından gelmeleri sayesinde ezeli-ebedi olmaktadır. Form, somut varlığa işaret etmez, bundan dolayı da Platoncu ideaların açıklamaları bize bir şey ifade etmez.
Aristoteles, fiili, kuvvenin kendisine yöneldiği erek (telos) olarak açıklar. Bir şeyi yapabilmek için o yetiye sahip olunur, bunun tersi değil. Kuvve de böylece fiilin gerçekleşmesi için vardır. Ezeli-ebedi olan, doğal olarak bozuluşa tabi olandan önce gelmektedir ve kuvveyle hiçbir şey ezeli-ebedilik kazanmış değildir. En gerçek anlamda bilfiil olan, kuvveye sahip olmadığı için Tanrıdır. Salt kuvve olması nedeniyle madde de ezeli-ebedi olmuştur. Hareket ise, bunlardan bir kuvve değildir, zira her şey doğası gereği ezeli-ebedi hareket halindedir. Hareketin oluşu bir hareket ettirici sayesinde olabilir. Kendisi hareket edenin hareket ettirmesi imkansız olduğundan, hareketin bir sebebi olan hareketsiz bir şeyin olması gerekir. Formlar, ezeli-ebedi hareketi güçten yoksundurlar ve salt bilfiil değildirler. Bu güce sahip olmayan bir şeyin verdiği hareket ezeli-ebedi olamayacağından, tüm bu niteliklere sahip ve hareketi zorunlu olarak devam ettirecek ezeli-ebedi bir töz, hareketin gerçek sebebidir. Bu tözün de salt form ve salt fiil olan Tanrı olduğu muhakkaktır. Tanrının, değişimin ereksel nedeni olarak fail neden olmasını, etkisinin daima tüm evren içinde devam etmesi olup bu harekete şevk katmasında aramalıdır.
Var olan şeylerdeki oluşum ve değişimi, Aristoteles, dört nedenle açıklar: Birincisi kendisinde değişmenin ortaya çıktığı dayanak olan maddi neden, ikincisi bir şeyin ne olduğunu belirleyen formel neden, üçüncüsü hareketin veya değişmenin kaynağına karşılık gelen ve aynı bireyde birleşen fail neden, dördüncü ve sonuncusu da bir şeyin amacını veren ereksel nedendir. Aristoteles’in dört nedeninden yalnızca etkin ve ereksel neden bugün için neden kavramına karşılık gelmektedir.