ANGLOSAKSON BİLİM FELSEFESİ - 5
|
Doğa ve toplum bilimlerinin bazı ortak yöntem kuraldan bulunduğunu ve tek bir yöntembilimden sözedilebileceğini savunmak, bilimsel disiplinlerin kendilerine özgü belirli kuralları olduğu görüşüyle bağdaşır. Popper, toplum bilimlerinde özel bir «yöntembilimsel bireycilik» koşulu arar. Der ki:
«[...] toplumsal kuramların görevi, sosyolojik modellerimizi betimsel ya da adcı (nominalist) terimlerle, yani bireylere, onların tutumlarına, beklentilerine, ilişkilerine, vb. ilişkin terimlerle, titizlikle oluşturmak ve çözümlemektir. Bu, 'yöntembilimsel bireycilik' diyebileceğimiz bir ilkedir.»
Carnap'ın bireyleri somut temel-deneylerden kurulan mantıksal kurulumlar (constructions) olarak görmesi gibi (I. Bölüm, Gözlemlenebilir Olan'a bakınız), Popper da, sınıflar gruplar ve kurumlar gibi toplum bilim kategorilerini, somut bireylerden kurulu kuramsal kurulumlar alarak görür. Tüm sosyolojik kuramlar, tutumlar, beklentiler, vb., psikolojik terimlerle çözümlenebilirse, o zaman sosyolojiyi psikolojiye indirgemek (psikolojizm) mümkün değil midir? Popper'm bu soruya yanıtı olumsuzdur. Ancak, Popper'm yöntembilimsel bireyciliği ile psikolojizme yönelttiği eleştirilerin nasıl bağdaştırılacağını anlamak güçtür. Bu¬nun için, bu konudaki görüşlerini aşağıya aktaracağız:
«[...] psikolojizmin, yöntembilimsel bireyciliği savunarak ve yöntembilimsel kollektivizme karşı çıkarak kazandığı büyük erdemleri küçümsememeliyiz. Psikolojizm, bütün toplumsal olayların ve özellikle bütün toplumsal kurumların işleyişinin, her zaman için bireylerin kararlarının, eylemlerinin, tutumlarının, vb., sonucu olarak anlaşılması gerektiğini savunan ve sözde 'kollektifler'e (devletler, uluslar, ırklar, vb.) dayanılarak yapılan açıklamalarla asla yetinilmemelidir diyen önemli öğretiyi destekler. Psikolojizmin hatası, toplum bilimleri alanındaki bu yöntembilimsel bireyciliğin tüm toplum olaylarının ve tüm toplumsal düzenliliklerin (regularities) psikolojik olaylara ve psikolojik yasalara indirgenmesi programını içerdiğini varsaymasıdır.»
Popper'ın tarih bilimi üzerine de özel bazı görüşleri vardır. O'na göre, bilimsel açıklamalar ve ön-deyiler, daha önce verdiğimiz (I. Bölüm, Nedensel Açıklamalar'a bakınız) şemayı izler. Ancak genel olarak tarihsel olaylar bakımından bir sınırlama yapılması gerekir: bunlar konusunda ön-deyide bulunmak olanaksızdır. Popper'ın gösterdiği gerekçeler şunlardır:
1 — Tarihin akışı, insan bilgisinin gelişmesinden büyük ölçüde etkilenir.
2 — Akılsal (rational) ya da bilimsel yöntemlerle bilimsel bilgilerimizin gelecekteki ilerlemeleri üzerine ön-deyilerde bulunamayız. [Bilimsel bir kuram üzerine ön-deyide bulunabilmek için, o kuram konusunda şimdiden bilgi sahibi olmak gerekir.]
3 — Dolayısıyla gelecekteki tarihsel olaylar konusunda öndeyide bulunamayız.
Bu durumda, Popper'e göre, örneğin kuramsal fizik gibi bir kuramsal tarih disiplini olamaz. O halde tarih kitapları nasıl yazılır? Önce tarihe belirli bir bakış açısından («point of view») bakmaya karar verilir; sonra da tarihteki bu görüş açısından geçerli olaylar betimlenir. Popper, böyle bir bakış açısına, «tarih anlayışı» adını verir ve bir tarih anlayışına sahip olmaksızın tarih
yazılamayacağını savunur. Bir tarih anlayışına sahip olmadıklarını söyleyenler de, bunun, bilincinde olmasalar bile, böyle bir anlayışa sahiptirler. Tarih anlayışları sınanamaz ve dolayısıyla, doğru ya da yanlış oldukları söylenemez. Herkes ilginç bulduğu tarih anlayışını benimseyebilir. Tarih, sınıflar, ırklar, dinsel fikirler, aaçık» ve «kapalı» toplumlar arasında bir mücadele olarak görülebilir.
Eleştirel Akılcılık
Popper'ın bilim felsefesinin insan bilimleri ve politika konusundaki görüşleriyle nasıl bağlandığını görmeden önce, koymuş olduğu yöntem kuralları üzerine görüşlerini ele almamız gerekir. Popper'a göre, yöntem kuralları, daha iyileri bulunana kadar kabul edilmesi kararlaştırılan uzlaşmalardan (conventions) ibarettir. Yöntem kuralları değişmez değildir ve bilimin gelişmesinde oynadıkları rol açısından her zaman için eleştirilebilirler. Bir kuramı eleştirmek, onu yanlışlamaya çalışmaktır. Bir yöntem kuralını eleştirmek ise, onun bilimin gelişmesine nasıl engel olduğunu göstermeye çalışmaktır. Her iki durumda da hata veya yanlış aranır. Ancak hatanın bulunması için (kuramı veya kuralı) denemek gerekir. Popper'e göre her iki durum da genel bir yöntemin, «deneme ve yanılma» (trial and eror») ya da «eleştirel akılcılık» («critical rationalism») yönteminin örnekleridir. Yapılan hatalardan ders alınır. Her zaman bir sorundan (Pı) hareket edilir. Sonra buna bir çözüm önerilir (TT = «tentative theory» / «deneme kuramı») ve bu çözümün yanlış olduğu gösterilmeye çalışılır (EE = «error elimination» / «yanlış-eleme» ). Bu gösterilince de yeni bir sorunla (Pt) karşılaşılır; ancak bu kez, bilgiler artmıştır. Popper bu metodu Pı —> TT —» EE —» P* semasıyla ifade eder.
Popper'a göre bu şema tüm bilimsel disiplinlere, yöntem kurallarına, felsefeye ve politikaya uygulanabilir ve uygulanmalıdır. Bu şema, kişinin her zaman yamlabileceği görüşüne dayanır. Bu görüşe, başkalarının da doğru olabileceği görüşünü eklersek, şema Popper'in «eleştirel akılcılık» adını verdiği tutumu temsil eder.
«Bu tutum, tartışma ve deneye verdiği önemden dolayı, 'Ben yanılıyor olabilirim, sen de haklı olabilirsin; birlikte çalışarak doğruya yaklaşabiliriz' şeklindeki yaklaşımıyla, daha önce de değindiğimiz gibi, bilimsel tutumla çok yakından ilişkilidir. Bu tutum, herkesin hata yapabileceği; bu hatanın kendisi, başkaları veya başkalarının yardımıyla kendisi tarafından keşfedilebileceği görüşüne bağlıdır. Kimsenin kendi kendinin yargıcı olamayacağı fikrini ve tarafsızlık fikrini içerir [...] Bu tutumun akla olan inancı, yalnızca kişinin kendi aklına değil, —belki daha da çok— başkalarının aklma olan inançtır.» «Eleştirel akılcılık» in bu belirlenişi, pozitivistlerin (bilimle metafiziği ayıran) ayrım-ölçütü'ne tekabül eder.
Popper'a göre, (özneler-arası) eleştirilebilir ve eleştirilemez önermeler; daha doğrusu, önermeleri özneler-arası olarak eleştirilebilir sayan ve saymayan iki ayrı tutum vardır. Popper, metafizik saydığı önermelerin çoğunu eleştirilebilir bulur. Örneğin, determinizm ve idealizm başlıkları altına giren felsefi görüşler yanlıştır ve eleştirilebilir, ancak bunları yanlışlamak olanaksızdır. Pozitivistlerin bilim — metafizik ayrımının Popper'daki karşılığının akılcılık — akıldışıcılık (irrationalism) ayrımı olduğu, Popper'm akıldışılığa ilişkin olarak söylediklerinden anlaşılmaktadır. Bu sözler, pozitivistlerin metafizik hakkındaki sözlerini anımsatır. Kısa bir örnek verelim:
«Marx bir akılcıydı. Sokrates ve Kant gibi o da, insanlığın birliğinin temeli olarak insan aklma inanıyordu. Ancak, fikirlerin sınıf çıkarları tarafından belirlendiği şeklindeki öğretisi, insan aklına inancın çöküşünü hızlandırdı. Hegel'in, fikirlerin ulusal çıkarlar ve gelenekler tarafından belirlendiği şeklindeki öğretisi gibi, Marx'ın bu öğretisi de akla olan akılcı inancı sarsıcı bir eğilim taşıyordu. Hem sağdan hem de soldan tehdit edilen tutum, yani toplumsal ve ekonomik sorunlara değgin akılcı tutum, tarihsici (historicist) kehanet ve kehanetçi akıldışıcılığın cepheden saldırısına uğradığında kendini savunamadı. Akılcılık ile akıldışıcılık arasındaki çatışmanın, çağımızın en önemli düşünsel ve belki de ahlaksal sorunu oluşunun nedeni budur.»
Popper'a göre akılcı tutumun kendisi akılsal savlara dayandırılamaz. İnsanlığın ortak bir akılsallığı olduğuna inanmak gerekir. Buna inanarak ancak Popper'ın bu terime verdiği anlamda akılcı olunur.
Eleştirel Akılcılık ve İnsan Bilimleri
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Popper'ın felsefe konusundaki görüşü şudur: Felsefe kuramlarının çoğu, her ne kadar yanhşlanamaz nitelikte ise de, akılsal olarak tartışılabilir. Felsefe ne edebiyattır, ne de, pozitivistlerin iddia ettikleri gibi, sözcüklerle oynanan bir oyun. Felsefenin konusu, gerçek sorunlardır.
İnsan bilimleri de Pı —>TT —> EE —» P 2 şemasını izlemelidir. Popper'ın bu konuda en çok vurguladığı şudur: Yapılması gereken şey, önce sorun durumunu (Pı) iyi anlamak, sonra da yazarın ya da sanatçının yapıtım bu sorunun çözümü için az ya da çok başarılı bir deneme olarak değerlendirmektir. Popper'a göre, sorun durumları, tıpkı matematik sorunları (problemleri) gibi, nesnel olarak vardır. Matematikçinin deneyleri değil, önerdiği çözümün söz konusu sorunu çözüp çözmediği tartışılır. Sanat, edebiyat ve düşünce tarihçileri, sorun durumlarını yeniden kurmaya çalışıp, sözkonusu olan yapıtın sorunu ne ölçüde çözdüğü konusunda bir yargıya varmalıdırlar. Örneğin Popper'a göre, Batı sanatının bir bölümü, gerçekliğin imgesinin, görüntüsünün (örneğin perspektiften yararlanılarak) nasıl yaratılabileceği problemini çözmekle; diğer bir bölümü de, seyircinin eyleme geçirilip, kendi başına yorum yapmasının nasıl sağlanabileceği sorununu çözmekle uğraşmıştır denilebilir.
Eleştirel Akılcılık ve Politika
Popper, bilimsel akılcılığın, yalnızca özel bir durumunu oluşturduğu temel bir akılsallığı belirlemeye çalışmıştır. Bu akılsallığın politikaya da uygulanması gerekeceği açıktır. Toplumsal normlar, tıpkı bilimsel normlar (yöntem kuralları) gibi tartışılabilmelidir. Birincisinde, insanlığın çektiği acıların azaltılması: ikincisinde, insanlığın bilgi dağarcığının genişletilmesi amacı söz konusudur. Poper şöyle der:
«Poltikada bilimsel yönteme benzer bir yöntem uygulamanın tek yolu, belirli olumsuz yanlan, bazı istenmeyen sonuçlan olmayan hiçbir politik davranışın bulunmadığı varsayımından hareket etmektir. Hataları aramak, bulmak ve günışığma çıkarmak, çözümlemek ve bunlardan ders çıkarmak, bilimsel bir politikacının ve politikacı bir bilim adamının yapması gereken şeydir. Bilimsel yöntemi politikaya uygulamak, hiç hata yapmadığımıza kendimizi inandırmak, hatalarımızı görmezden gelmek, gizlemek ve başkalarına yüklemek sanatının yerine daha üstün bir sanatı, yaptığımız hataların sorumluluğunu yüklenmek, bunlardan ders almak ve derslerden ileride aynı hatalan yinelememek için yararlanmak sanatını koymak demektir.»
Eleştirel akılcılığa göre, hataların ortaya çıkarılabilmesi için özgür tartışmaya gerek vardır. Özgür tartışma ise, buna olanak tanıyan kurumların ve geleneklerin varlığını gerektirir. Bu hem «bilim adamları toplumu» hem de tüm toplumlar için geçerlidir. Denebilir ki, Popper önce bilim dünyasının nasıl örgütlenmesi gerektiğine ilişkin bir fikir geliştirmiş, sonra bunu bütün topluma uygulamıştır. Varılan sonuç, Popper'ın «açık toplum» dediği ultra-liberal toplumdur.
Popper'a göre toplumu değiştirirken de Pi —> TT —> EE —» P2 şeması uygulanmalıdır. Burada TT toplumsal bir kurumun değiştirilme denemesini, EE alman sonuçların özgürce tartışılmasını temsil eder. Popper, toplumda devrimci değişiklikler yapılırsa, hangi sonucun hangi nedene dayandığını görebilmenin olanaksızlaşacağı görüşündedir. Bu ise, Pı —»TT—»EE —»P* şemasını uygulanamaz hale getirir. Bu ve başka nedenlerle Popper toplumu değiştirmede devrimci yöntemler yerine «adım adım toplumsal düzeltme» («piecemeal social engineering») yönteminin uygulanmasını savunur. Her adımda, fazla kapsamlı olmayan, tek bir düzeltme (reform) yapılmalıdır.
Poppercilik
1950'lerin-ortalarına kadar Popperciliği tek başına Popper temsil etmiştir. O zamandan bu yana, Popper'm görüşlerini savunan ve Popper'a dayanan ya da Popper'ın felsefesinin içerdiği düşünceleri geliştirdiğini söyleyen kimselerin sayısı giderek çoğalmıştır. 1960'lara gelindiğinde, bu çevre o kadar büyümüştür ki, Poppercilikten başlı başına bir bilim felsefesi okulu olarak söz etmek zorunlu hale gelmiştir. Popperci çevreye dahil bazı düşünürlerin, Popper'ın bazı görüşlerinin, temel savlarıyla bağdaşmadığını göstermeye çalışmaları da bunu göstermektedir. Örneğin, Popper'm kendisi tutarlı bir Popperci olmamakla eleştirilmiştir. Popperciliğin önde gelen temsilcileri arasında Joseph Agassi, Hans Albert, (Popper'ın profesörlük kadrosunu devralan) Imre Lakatos, Alan Musgrave ve J.W.N. Watkins sayılabilir.
«[...] toplumsal kuramların görevi, sosyolojik modellerimizi betimsel ya da adcı (nominalist) terimlerle, yani bireylere, onların tutumlarına, beklentilerine, ilişkilerine, vb. ilişkin terimlerle, titizlikle oluşturmak ve çözümlemektir. Bu, 'yöntembilimsel bireycilik' diyebileceğimiz bir ilkedir.»
Carnap'ın bireyleri somut temel-deneylerden kurulan mantıksal kurulumlar (constructions) olarak görmesi gibi (I. Bölüm, Gözlemlenebilir Olan'a bakınız), Popper da, sınıflar gruplar ve kurumlar gibi toplum bilim kategorilerini, somut bireylerden kurulu kuramsal kurulumlar alarak görür. Tüm sosyolojik kuramlar, tutumlar, beklentiler, vb., psikolojik terimlerle çözümlenebilirse, o zaman sosyolojiyi psikolojiye indirgemek (psikolojizm) mümkün değil midir? Popper'm bu soruya yanıtı olumsuzdur. Ancak, Popper'm yöntembilimsel bireyciliği ile psikolojizme yönelttiği eleştirilerin nasıl bağdaştırılacağını anlamak güçtür. Bu¬nun için, bu konudaki görüşlerini aşağıya aktaracağız:
«[...] psikolojizmin, yöntembilimsel bireyciliği savunarak ve yöntembilimsel kollektivizme karşı çıkarak kazandığı büyük erdemleri küçümsememeliyiz. Psikolojizm, bütün toplumsal olayların ve özellikle bütün toplumsal kurumların işleyişinin, her zaman için bireylerin kararlarının, eylemlerinin, tutumlarının, vb., sonucu olarak anlaşılması gerektiğini savunan ve sözde 'kollektifler'e (devletler, uluslar, ırklar, vb.) dayanılarak yapılan açıklamalarla asla yetinilmemelidir diyen önemli öğretiyi destekler. Psikolojizmin hatası, toplum bilimleri alanındaki bu yöntembilimsel bireyciliğin tüm toplum olaylarının ve tüm toplumsal düzenliliklerin (regularities) psikolojik olaylara ve psikolojik yasalara indirgenmesi programını içerdiğini varsaymasıdır.»
Popper'ın tarih bilimi üzerine de özel bazı görüşleri vardır. O'na göre, bilimsel açıklamalar ve ön-deyiler, daha önce verdiğimiz (I. Bölüm, Nedensel Açıklamalar'a bakınız) şemayı izler. Ancak genel olarak tarihsel olaylar bakımından bir sınırlama yapılması gerekir: bunlar konusunda ön-deyide bulunmak olanaksızdır. Popper'ın gösterdiği gerekçeler şunlardır:
1 — Tarihin akışı, insan bilgisinin gelişmesinden büyük ölçüde etkilenir.
2 — Akılsal (rational) ya da bilimsel yöntemlerle bilimsel bilgilerimizin gelecekteki ilerlemeleri üzerine ön-deyilerde bulunamayız. [Bilimsel bir kuram üzerine ön-deyide bulunabilmek için, o kuram konusunda şimdiden bilgi sahibi olmak gerekir.]
3 — Dolayısıyla gelecekteki tarihsel olaylar konusunda öndeyide bulunamayız.
Bu durumda, Popper'e göre, örneğin kuramsal fizik gibi bir kuramsal tarih disiplini olamaz. O halde tarih kitapları nasıl yazılır? Önce tarihe belirli bir bakış açısından («point of view») bakmaya karar verilir; sonra da tarihteki bu görüş açısından geçerli olaylar betimlenir. Popper, böyle bir bakış açısına, «tarih anlayışı» adını verir ve bir tarih anlayışına sahip olmaksızın tarih
yazılamayacağını savunur. Bir tarih anlayışına sahip olmadıklarını söyleyenler de, bunun, bilincinde olmasalar bile, böyle bir anlayışa sahiptirler. Tarih anlayışları sınanamaz ve dolayısıyla, doğru ya da yanlış oldukları söylenemez. Herkes ilginç bulduğu tarih anlayışını benimseyebilir. Tarih, sınıflar, ırklar, dinsel fikirler, aaçık» ve «kapalı» toplumlar arasında bir mücadele olarak görülebilir.
Eleştirel Akılcılık
Popper'ın bilim felsefesinin insan bilimleri ve politika konusundaki görüşleriyle nasıl bağlandığını görmeden önce, koymuş olduğu yöntem kuralları üzerine görüşlerini ele almamız gerekir. Popper'a göre, yöntem kuralları, daha iyileri bulunana kadar kabul edilmesi kararlaştırılan uzlaşmalardan (conventions) ibarettir. Yöntem kuralları değişmez değildir ve bilimin gelişmesinde oynadıkları rol açısından her zaman için eleştirilebilirler. Bir kuramı eleştirmek, onu yanlışlamaya çalışmaktır. Bir yöntem kuralını eleştirmek ise, onun bilimin gelişmesine nasıl engel olduğunu göstermeye çalışmaktır. Her iki durumda da hata veya yanlış aranır. Ancak hatanın bulunması için (kuramı veya kuralı) denemek gerekir. Popper'e göre her iki durum da genel bir yöntemin, «deneme ve yanılma» (trial and eror») ya da «eleştirel akılcılık» («critical rationalism») yönteminin örnekleridir. Yapılan hatalardan ders alınır. Her zaman bir sorundan (Pı) hareket edilir. Sonra buna bir çözüm önerilir (TT = «tentative theory» / «deneme kuramı») ve bu çözümün yanlış olduğu gösterilmeye çalışılır (EE = «error elimination» / «yanlış-eleme» ). Bu gösterilince de yeni bir sorunla (Pt) karşılaşılır; ancak bu kez, bilgiler artmıştır. Popper bu metodu Pı —> TT —» EE —» P* semasıyla ifade eder.
Popper'a göre bu şema tüm bilimsel disiplinlere, yöntem kurallarına, felsefeye ve politikaya uygulanabilir ve uygulanmalıdır. Bu şema, kişinin her zaman yamlabileceği görüşüne dayanır. Bu görüşe, başkalarının da doğru olabileceği görüşünü eklersek, şema Popper'in «eleştirel akılcılık» adını verdiği tutumu temsil eder.
«Bu tutum, tartışma ve deneye verdiği önemden dolayı, 'Ben yanılıyor olabilirim, sen de haklı olabilirsin; birlikte çalışarak doğruya yaklaşabiliriz' şeklindeki yaklaşımıyla, daha önce de değindiğimiz gibi, bilimsel tutumla çok yakından ilişkilidir. Bu tutum, herkesin hata yapabileceği; bu hatanın kendisi, başkaları veya başkalarının yardımıyla kendisi tarafından keşfedilebileceği görüşüne bağlıdır. Kimsenin kendi kendinin yargıcı olamayacağı fikrini ve tarafsızlık fikrini içerir [...] Bu tutumun akla olan inancı, yalnızca kişinin kendi aklına değil, —belki daha da çok— başkalarının aklma olan inançtır.» «Eleştirel akılcılık» in bu belirlenişi, pozitivistlerin (bilimle metafiziği ayıran) ayrım-ölçütü'ne tekabül eder.
Popper'a göre, (özneler-arası) eleştirilebilir ve eleştirilemez önermeler; daha doğrusu, önermeleri özneler-arası olarak eleştirilebilir sayan ve saymayan iki ayrı tutum vardır. Popper, metafizik saydığı önermelerin çoğunu eleştirilebilir bulur. Örneğin, determinizm ve idealizm başlıkları altına giren felsefi görüşler yanlıştır ve eleştirilebilir, ancak bunları yanlışlamak olanaksızdır. Pozitivistlerin bilim — metafizik ayrımının Popper'daki karşılığının akılcılık — akıldışıcılık (irrationalism) ayrımı olduğu, Popper'm akıldışılığa ilişkin olarak söylediklerinden anlaşılmaktadır. Bu sözler, pozitivistlerin metafizik hakkındaki sözlerini anımsatır. Kısa bir örnek verelim:
«Marx bir akılcıydı. Sokrates ve Kant gibi o da, insanlığın birliğinin temeli olarak insan aklma inanıyordu. Ancak, fikirlerin sınıf çıkarları tarafından belirlendiği şeklindeki öğretisi, insan aklına inancın çöküşünü hızlandırdı. Hegel'in, fikirlerin ulusal çıkarlar ve gelenekler tarafından belirlendiği şeklindeki öğretisi gibi, Marx'ın bu öğretisi de akla olan akılcı inancı sarsıcı bir eğilim taşıyordu. Hem sağdan hem de soldan tehdit edilen tutum, yani toplumsal ve ekonomik sorunlara değgin akılcı tutum, tarihsici (historicist) kehanet ve kehanetçi akıldışıcılığın cepheden saldırısına uğradığında kendini savunamadı. Akılcılık ile akıldışıcılık arasındaki çatışmanın, çağımızın en önemli düşünsel ve belki de ahlaksal sorunu oluşunun nedeni budur.»
Popper'a göre akılcı tutumun kendisi akılsal savlara dayandırılamaz. İnsanlığın ortak bir akılsallığı olduğuna inanmak gerekir. Buna inanarak ancak Popper'ın bu terime verdiği anlamda akılcı olunur.
Eleştirel Akılcılık ve İnsan Bilimleri
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Popper'ın felsefe konusundaki görüşü şudur: Felsefe kuramlarının çoğu, her ne kadar yanhşlanamaz nitelikte ise de, akılsal olarak tartışılabilir. Felsefe ne edebiyattır, ne de, pozitivistlerin iddia ettikleri gibi, sözcüklerle oynanan bir oyun. Felsefenin konusu, gerçek sorunlardır.
İnsan bilimleri de Pı —>TT —> EE —» P 2 şemasını izlemelidir. Popper'ın bu konuda en çok vurguladığı şudur: Yapılması gereken şey, önce sorun durumunu (Pı) iyi anlamak, sonra da yazarın ya da sanatçının yapıtım bu sorunun çözümü için az ya da çok başarılı bir deneme olarak değerlendirmektir. Popper'a göre, sorun durumları, tıpkı matematik sorunları (problemleri) gibi, nesnel olarak vardır. Matematikçinin deneyleri değil, önerdiği çözümün söz konusu sorunu çözüp çözmediği tartışılır. Sanat, edebiyat ve düşünce tarihçileri, sorun durumlarını yeniden kurmaya çalışıp, sözkonusu olan yapıtın sorunu ne ölçüde çözdüğü konusunda bir yargıya varmalıdırlar. Örneğin Popper'a göre, Batı sanatının bir bölümü, gerçekliğin imgesinin, görüntüsünün (örneğin perspektiften yararlanılarak) nasıl yaratılabileceği problemini çözmekle; diğer bir bölümü de, seyircinin eyleme geçirilip, kendi başına yorum yapmasının nasıl sağlanabileceği sorununu çözmekle uğraşmıştır denilebilir.
Eleştirel Akılcılık ve Politika
Popper, bilimsel akılcılığın, yalnızca özel bir durumunu oluşturduğu temel bir akılsallığı belirlemeye çalışmıştır. Bu akılsallığın politikaya da uygulanması gerekeceği açıktır. Toplumsal normlar, tıpkı bilimsel normlar (yöntem kuralları) gibi tartışılabilmelidir. Birincisinde, insanlığın çektiği acıların azaltılması: ikincisinde, insanlığın bilgi dağarcığının genişletilmesi amacı söz konusudur. Poper şöyle der:
«Poltikada bilimsel yönteme benzer bir yöntem uygulamanın tek yolu, belirli olumsuz yanlan, bazı istenmeyen sonuçlan olmayan hiçbir politik davranışın bulunmadığı varsayımından hareket etmektir. Hataları aramak, bulmak ve günışığma çıkarmak, çözümlemek ve bunlardan ders çıkarmak, bilimsel bir politikacının ve politikacı bir bilim adamının yapması gereken şeydir. Bilimsel yöntemi politikaya uygulamak, hiç hata yapmadığımıza kendimizi inandırmak, hatalarımızı görmezden gelmek, gizlemek ve başkalarına yüklemek sanatının yerine daha üstün bir sanatı, yaptığımız hataların sorumluluğunu yüklenmek, bunlardan ders almak ve derslerden ileride aynı hatalan yinelememek için yararlanmak sanatını koymak demektir.»
Eleştirel akılcılığa göre, hataların ortaya çıkarılabilmesi için özgür tartışmaya gerek vardır. Özgür tartışma ise, buna olanak tanıyan kurumların ve geleneklerin varlığını gerektirir. Bu hem «bilim adamları toplumu» hem de tüm toplumlar için geçerlidir. Denebilir ki, Popper önce bilim dünyasının nasıl örgütlenmesi gerektiğine ilişkin bir fikir geliştirmiş, sonra bunu bütün topluma uygulamıştır. Varılan sonuç, Popper'ın «açık toplum» dediği ultra-liberal toplumdur.
Popper'a göre toplumu değiştirirken de Pi —> TT —> EE —» P2 şeması uygulanmalıdır. Burada TT toplumsal bir kurumun değiştirilme denemesini, EE alman sonuçların özgürce tartışılmasını temsil eder. Popper, toplumda devrimci değişiklikler yapılırsa, hangi sonucun hangi nedene dayandığını görebilmenin olanaksızlaşacağı görüşündedir. Bu ise, Pı —»TT—»EE —»P* şemasını uygulanamaz hale getirir. Bu ve başka nedenlerle Popper toplumu değiştirmede devrimci yöntemler yerine «adım adım toplumsal düzeltme» («piecemeal social engineering») yönteminin uygulanmasını savunur. Her adımda, fazla kapsamlı olmayan, tek bir düzeltme (reform) yapılmalıdır.
Poppercilik
1950'lerin-ortalarına kadar Popperciliği tek başına Popper temsil etmiştir. O zamandan bu yana, Popper'm görüşlerini savunan ve Popper'a dayanan ya da Popper'ın felsefesinin içerdiği düşünceleri geliştirdiğini söyleyen kimselerin sayısı giderek çoğalmıştır. 1960'lara gelindiğinde, bu çevre o kadar büyümüştür ki, Poppercilikten başlı başına bir bilim felsefesi okulu olarak söz etmek zorunlu hale gelmiştir. Popperci çevreye dahil bazı düşünürlerin, Popper'ın bazı görüşlerinin, temel savlarıyla bağdaşmadığını göstermeye çalışmaları da bunu göstermektedir. Örneğin, Popper'm kendisi tutarlı bir Popperci olmamakla eleştirilmiştir. Popperciliğin önde gelen temsilcileri arasında Joseph Agassi, Hans Albert, (Popper'ın profesörlük kadrosunu devralan) Imre Lakatos, Alan Musgrave ve J.W.N. Watkins sayılabilir.