ÇAĞDAŞ İNGİLİZ AHLAK FELSEFESİNDE OLGU - DEĞER PROBLEMİ - 3
|
Maclntyre'in burada sorduğu sual şudur: Hume; bu ifadelerinde ahlâkî bir konuyu mu tesbit eder, sosyolojik bir ilişkinin varlığını mı ileri sürer yoksa mantıkî bir noktayı mı tesbit eder?
Maclntyre'a göre Hume'un yaptığı şey; hem ahlakî, hem sosyolojik, hem de mantıkîdir. Hume, adalet kurallarının doğrulanmasının, o kurallara uymanın herkesin uzun vadedeki menfaatine olduğu gerçeğinde yattığını, kurallara uymamız gerektiğini çünkü kurallara uyan herkesin uymayandan daha kazançlı olduğunu iddia eder. Bunu söylemek ise doğrudan doğruya, olgu'dan değer'i çıkarmak demektir.
"Buraya kadar söylediğim şey, Hume'un bizzat kendisinin adalet kavramını izah ederken olgu'dan değer'i çıkardığıdır. Bu durumda o, meşhur pasajdaki kendi doktrini ile tutarsızlığa mı düşmüştür? Bir insan çıkıp Hume'un tutarsızlığını, adalet konusunda olgu'dan değer'i çıkarmak, zorunlu bir gerektirme şeklinde değildir. Zaten Hume 'un inkar ettiği şey, olgusal ifadelerin değer yüklü olanları gerektirebileceği iddiasıdır, bu durumda adalet konusundaki tutumu doğrudur şeklinde savunmayı deneyebilir. Fakat bunu söylemek, adı geçen pasajı yanlış anlamak demektir. Çünkü şimdi ben bu pasajın zorunlu gerektirme konusu ile hiç alakasının olmadığını savunacağım."
Maclntyre; adalet kavramım açıklarken Hume'un olgu'dan değer'i mantıken çıkardığım savunur. Bu durumda cevabı aranması gereken soru şu olur: Hume değer'in olgu'dan mantıkî çıkarımım nasıl gerçekleştirmiştir? Bu sorunun cevabını "isteme" kavramıyla veren Maclntyre, Hume'un adıgeçen pasajını şu şekilde yorumlar:
"Bu pasajda Hume, ahlâkın otonomluğunu ileri sürmez. Çünkü o, buna inanmaz. Olgu ile değer arasındaki zorunlu olarak gerektirme hususunda da herhangi bir tesbitte bulunmamıştır -çünkü o buna işaret etmez. O, esas mantıkî problemin, olgusal temelin ahlâkla ilgisinin nasıl kurulduğu meselesi olduğunu; bunun üzerinde düşünmenin bir insanı, içinde mantıkî geçişin mümkün olduğu metodlar ile mümkün olmayan metodlarm varlığını farketmeye sevkettiğini ileri sürer. Bir insan, bunların ne olduğunu anlamak için pasajın ötesine geçmek zorundadır. Böyle yapan bir insan; Hume'un olgularla değer'i birbirine, tutku(passions) başlığında topladığı kavramlarla bağladığını kolayca anlar. Ben olgu ile değer'i; isteme, ihtiyaç ve duyma gibi kavramlarla bağlayabileceğimizi düşünüyorum."
Maclntyre'ın yorumuna göre Moore, Hare, Ayer ve Smith'in iddia ettiği mânâda Hume ahlâkın otonom olduğunu ileri sürmez. Aynı şekilde olgu ile değer arasındaki mantıken zorunlu olarak gerektirme ilişkisi üzerinde de durmaz. Hume için esas mantıkî problem, olgusal temelin ahlâk ile ilgisinin nasıl kurulacağı meselesidir. Bu ilişki üzerinde düşünen insan, olgu'dan değer'e geçişin mümkün olduğu metodları farkedecektir. Ancak bunu farkedebilmek için, Hume'un tek bir pasajıyla sınırlı kalmamak gerekir.
G.F.HUNTER VE OLGU DEĞER PROBLEMİ
Olgu değer konusunda G.F. Hunter de Maclntyre gibi Hume'un yanlış yorumlandığı düşüncesindedir. Hunter; "acaba Hume, adı geçen pasajda, insanların yapmaları gereken şey ile ilgili önermelerin, sırf olgusal önermelerden bütünüyle farklı olduklarını mı iddia etmektedir'? Değer yüklü önermelerin herhangi bir olgusal önerme tarafından zorunlu olarak asla gerektirilemeyeceğini ima etmektedir?" diye sorar. Bu soruların cevabı Hunter'e göre "Hare, N.Smith, Ayer,..'e rağmen hayırdır".
Hunter'e göre Hume, değer yüklü önermeler ile olgusal önermelerin farkı üzerinde durmadığı gibi, birinin diğerini zorunlu olarak gerektirip gerektirmediği meselesi üzerinde de durmaz. Bunun için Hume'un sıkça iktibas edilen pasajından hemen önceki paragrafa dikkat çeker. Hunter'in dikkat çektiği bu paragrafta Hume, şunları söylemektedir: Herhangi bir eylem veya karakterin kötü olduğunu ilan etliğiniz zaman, onun üzerinde derin düşünceden doğan bir ayıplama duygusunu kendi tabiatınızda bulduğunuzu ifade etmekten başka bir şey yapmazsınız. (Treatise III, i, 1, p. 469)
Hume'un burada söylediği şey şudur: "Bu eylem kötüdür" anlamı, bu eylem üzerindeki derin düşünce, bende bir ayıplama duygusunun doğmasına sebep otur, demektir. "Şimdi bu eylem üzerindeki derin düşünce, bende bir ayıplama duygusunun doğmasına sebep olur' ifadesi, Hume'un klasik yorumcularının anladığı anlamda 'olgusal bir ifadedir' Ve Hume, buna benzer bir tahlilin, ahlakî yükümlülük bildiren ifadeler de dahil hertürlü ahlakî hüküm için geçerli olduğunu düşünür."
Hunter, Hume'un olgusal bir önermeden değer yüklü bir önermeyi rahatlıkla çıkardığını düşünür. Çünkü Hunter; Hume'un sisteminde ahlakî hükümlerin birer olgu ifadeleri olduğu fikrindedir. Hatta bu durum ona göre,Hume'un sisteminin merkezidir. Olgu ifadeleri ile, klasik yorumcuların anladığı anlamda bir "olgu ifadesi"ni anlar. Yani Hume'a göre "insanın birtakım gerçek ya da hayalî durumları üzerinde düşünmesi ile belirli duygulan ya da hisleri arasında bir sebeplilik ilişkisi vardır."
Hume, Hunter'in anlayışına göre. değer yüklü önermeleri belirli türden hislerin sebepleri hakkındaki olgusal önermelerin bir alt-tabakası yapar. Çünkü o, değer yüklü önermelerin olgusal önermelere mantıken eşit olduğunu düşünür. Bu sebepten olgu ve değer hakkındaki Hume'un pasajı, son on yıldır yapılanlandan çok farklı bir şekilde yorumlanmalıdır. Olgu ve değer hakkındaki bu pasaj hakkında en az iki tane yorum mümkündür. Hunter'in sözünü ettiği yorumların birincisi şudur:
"Değer yüklü önermelerin olgusal önermelerden çıkarılması gerektiği anlaşılmaz gözükür. Fakat gerçekte o anlaşılmaz değildir. Hume, "anlaşılmazdır değil de "anlaşılmaz gözükür demektedir. "
Bu yoruma göre; Hume'un önceki yazarların yazılarında itiraz ettiği şey, değer ile olgu arasında kurulan ilişkiyi izah etmekteki başarısızlıklarıdır. O, değer olgu'dan çıkarılamaz demez. Söylediği şey, önceki yazarların bu deduksiyonun nasıl mümkün olduğunu açıklamakta başarısız olduklarıdır. Bunun nasıl mümkün olduğunu açıklamaya bizzat Hume'un kendisi koyulmuştur. Hunter'in bu yorumuna göre Hume, içinde olgu'dan deduksiyon yoluyla değer'in çıkarıldığı teorileri kesinlikle reddetmez; çünkü kendi teorisi de, bu türden bir teoridir.
Hunter'in Hume'a getirdiği ikinci yorum ise şöyledir.
Değer yüklü önermeler, olgusal önermelerden asla deduksiyon yoluyla çıkarılamazlar. Bunun sebebi, değer yüklü önermeleri ifade eden cümlelerin, olgusal önermeleri ifade eden belirli cümlelerin açıklamalan olmasıdır. Açıklama yapmak ise, deduksiyon yapmak değildir. Bir açıklama getirmek, herhangi bir deduktif işlem ya da çıkaran değildir, sadece aynı şeyi başka bir şekilde tekrar söylemektir.
Eğer Hume'u bu şekilde yorumlamak doğru ise, onun "değer" "olgu"dan deduksiyon yoluyla çıkarılamaz demesinin sebebi, klasik yorumcuların iddia ettiği gibi olgusal önermelerle değer yüklü önermeler arasında sabit büyük bir kopukluğun olması değil de şudur: "Değer yüklü önermeler belirli olgusal önermeler ile aynı karakterde olduğu için, birinden öbürüne herhangi bir çıkarımsal hareketten söz etmek saçmadır."
Hunter'e göre hernekadar Hume'u iki şekilde yorumlamak mümkünse de, bu yorumların doğru olanı ikincisi değil birincisidir. Esasen ona göre, sözü edilen pasajı bu iki yorumdan farklı şekillerde de yorumlamak mümkündür. Fakat Hume'u 'ahlakî hükümler olgu hükümleri değildir' veya 'herhangi bir olgu ifadesiyle ahlakî bir hüküm arasında mantıkî bir uçurum vardır' şeklindeki bir görüşün sahibi gibi gösteren yorumlar, "bütünüyle imkansız gibi gözükmektedir."
j.SEARLE VE OLGU DEĞER PROBLEMİ
"Olgu değer problemi" ile ilgilenen düşünürler arasında Searle'ün özel bir yeri vardır. Çünkü Searle; meseleyi ahlâk felsefesinden daha çok dil felsefesinin bir problemi olarak görür. Ayrıca, problem hakkında geliştirilen tezlerin tarihî süreç içinde ne gibi değişiklikler gösterdiğine dikkat çekmekle beraber, Hume'un problemi ele alış tarzı ile ilgilenmez.
Searle; Hume'u, olgu'dan değer'in çıkarılamayacağı tezini savunan bir filozof olarak yorumlayanların görüşlerini yeteri kadar açık bulmaz. "Sık sık olgu'dan değer'in çıkarılamayacağı söylenir. Hume'un Treatise'indeki meşhur pasaj'dan gelen, olması gerektiği kadar da açık olmayan bu tezin esası, ana tatlarıyla şudur:
Değer ifadeleri türünden mantıken farklı olan bir olgusal ifadeler türü mevcuttur. Bu olgusal ifadeler dizisi, kendi basma herhangi bir değer ifadesini mantıken gerektirmez. Daha modern terminoloji ile bu tezi şöyle ifade edebiliriz: Hiç değilse bir tane değer ifade eden öncül ilave edilmeksizin tasvir edici ifadeler dizisinin hiçbiri, değer yüklü herhangi bir sonucu mantıken gerektirmez. Aksini düşünmek, tabiatçının yanılgısı diye isimlendirilen- hataya düşmek demektir.
İşte Searle, anahatlarıyîa dile getirdiği bu tezi nakzeden karşı bir tez geliştirmeyi deneyecektir. Geliştireceği "karşı tez"e geçmeden önce, onun itiraz ettiği klasik tezi lıangi noktalardan tenkid ettiğini görmekte fayda vardır. Öncelikle belirtilmelidir ki Searle, olgu ile değer arasındaki ayırım konusunda, Moore ile Moore'un takipçileri arasında gözardı edilmemesi gereken bir farklılık görür. Olgu ile değer arasındaki sözünü ettiğimiz ayırımı Moore, 'sarı' gibi 'tabiî nitelikler ile 'iyilik' gibi 'tabiî olmayan' adını verdiği nitelikler arasındaki farkda görüyordu. Oysa daha sonra Moore'un takipçileri; bu metafizik ayırımı, dildeki mantıken zorunlu gerektirme ilişkisi (deduksiyon) hakkında bir tez olarak algılamışlardır. Böyle anlaşılınca da Moore'un takipçilerinin elinde "olgu değer problemi"; tasvir edici olgusal önermelerin, değer yüklü önermeleri zorunlu olarak gerektiremeyeceğini dile getiren bir tez haline gelmiştir.
Moore'un takipçilerinin metafizik karakterdeki bir ayırımı, mantıken zorunlu gerektirme ilişkisi 'hakkındaki bir tez olarak görmelerini Searle, son derece tuhaf karşılar. Ona göre dil, "olgulardan değer çıkarılmaz" tezini nakzeden örneklerle doludur. Dolayısıyla "olgu değer problemi"ni, hem bir dil meselesi olarak görüp hem de tasvir edici olgusal önermeler dizisinden değer yüklü önermelerin çıkarılamayacağını savunmak, mantıkî bir tutarsızlıktır. Çünkü ona göre herhangi bir önerme hakkında "geçerlidir" ya da "geçersizdir" gibi bir hüküm bildirmek, adı geçen önermeyi zaten değerlendirmek demektir. Bu sebepten Searle, tasvir edici olgusal önermeler dizisinden değer ifade eden önermelerin çıkarılmasının imkansızlığı iddiası üzerinde derinliğine duracaktır. O, bu iddiayı nakzeden karşı bir tez geliştirerek, olgu değer konusunda ileri sürülmüş olan klasik tez'in tutarsızlığını göstermeyi dener.
Maclntyre'a göre Hume'un yaptığı şey; hem ahlakî, hem sosyolojik, hem de mantıkîdir. Hume, adalet kurallarının doğrulanmasının, o kurallara uymanın herkesin uzun vadedeki menfaatine olduğu gerçeğinde yattığını, kurallara uymamız gerektiğini çünkü kurallara uyan herkesin uymayandan daha kazançlı olduğunu iddia eder. Bunu söylemek ise doğrudan doğruya, olgu'dan değer'i çıkarmak demektir.
"Buraya kadar söylediğim şey, Hume'un bizzat kendisinin adalet kavramını izah ederken olgu'dan değer'i çıkardığıdır. Bu durumda o, meşhur pasajdaki kendi doktrini ile tutarsızlığa mı düşmüştür? Bir insan çıkıp Hume'un tutarsızlığını, adalet konusunda olgu'dan değer'i çıkarmak, zorunlu bir gerektirme şeklinde değildir. Zaten Hume 'un inkar ettiği şey, olgusal ifadelerin değer yüklü olanları gerektirebileceği iddiasıdır, bu durumda adalet konusundaki tutumu doğrudur şeklinde savunmayı deneyebilir. Fakat bunu söylemek, adı geçen pasajı yanlış anlamak demektir. Çünkü şimdi ben bu pasajın zorunlu gerektirme konusu ile hiç alakasının olmadığını savunacağım."
Maclntyre; adalet kavramım açıklarken Hume'un olgu'dan değer'i mantıken çıkardığım savunur. Bu durumda cevabı aranması gereken soru şu olur: Hume değer'in olgu'dan mantıkî çıkarımım nasıl gerçekleştirmiştir? Bu sorunun cevabını "isteme" kavramıyla veren Maclntyre, Hume'un adıgeçen pasajını şu şekilde yorumlar:
"Bu pasajda Hume, ahlâkın otonomluğunu ileri sürmez. Çünkü o, buna inanmaz. Olgu ile değer arasındaki zorunlu olarak gerektirme hususunda da herhangi bir tesbitte bulunmamıştır -çünkü o buna işaret etmez. O, esas mantıkî problemin, olgusal temelin ahlâkla ilgisinin nasıl kurulduğu meselesi olduğunu; bunun üzerinde düşünmenin bir insanı, içinde mantıkî geçişin mümkün olduğu metodlar ile mümkün olmayan metodlarm varlığını farketmeye sevkettiğini ileri sürer. Bir insan, bunların ne olduğunu anlamak için pasajın ötesine geçmek zorundadır. Böyle yapan bir insan; Hume'un olgularla değer'i birbirine, tutku(passions) başlığında topladığı kavramlarla bağladığını kolayca anlar. Ben olgu ile değer'i; isteme, ihtiyaç ve duyma gibi kavramlarla bağlayabileceğimizi düşünüyorum."
Maclntyre'ın yorumuna göre Moore, Hare, Ayer ve Smith'in iddia ettiği mânâda Hume ahlâkın otonom olduğunu ileri sürmez. Aynı şekilde olgu ile değer arasındaki mantıken zorunlu olarak gerektirme ilişkisi üzerinde de durmaz. Hume için esas mantıkî problem, olgusal temelin ahlâk ile ilgisinin nasıl kurulacağı meselesidir. Bu ilişki üzerinde düşünen insan, olgu'dan değer'e geçişin mümkün olduğu metodları farkedecektir. Ancak bunu farkedebilmek için, Hume'un tek bir pasajıyla sınırlı kalmamak gerekir.
G.F.HUNTER VE OLGU DEĞER PROBLEMİ
Olgu değer konusunda G.F. Hunter de Maclntyre gibi Hume'un yanlış yorumlandığı düşüncesindedir. Hunter; "acaba Hume, adı geçen pasajda, insanların yapmaları gereken şey ile ilgili önermelerin, sırf olgusal önermelerden bütünüyle farklı olduklarını mı iddia etmektedir'? Değer yüklü önermelerin herhangi bir olgusal önerme tarafından zorunlu olarak asla gerektirilemeyeceğini ima etmektedir?" diye sorar. Bu soruların cevabı Hunter'e göre "Hare, N.Smith, Ayer,..'e rağmen hayırdır".
Hunter'e göre Hume, değer yüklü önermeler ile olgusal önermelerin farkı üzerinde durmadığı gibi, birinin diğerini zorunlu olarak gerektirip gerektirmediği meselesi üzerinde de durmaz. Bunun için Hume'un sıkça iktibas edilen pasajından hemen önceki paragrafa dikkat çeker. Hunter'in dikkat çektiği bu paragrafta Hume, şunları söylemektedir: Herhangi bir eylem veya karakterin kötü olduğunu ilan etliğiniz zaman, onun üzerinde derin düşünceden doğan bir ayıplama duygusunu kendi tabiatınızda bulduğunuzu ifade etmekten başka bir şey yapmazsınız. (Treatise III, i, 1, p. 469)
Hume'un burada söylediği şey şudur: "Bu eylem kötüdür" anlamı, bu eylem üzerindeki derin düşünce, bende bir ayıplama duygusunun doğmasına sebep otur, demektir. "Şimdi bu eylem üzerindeki derin düşünce, bende bir ayıplama duygusunun doğmasına sebep olur' ifadesi, Hume'un klasik yorumcularının anladığı anlamda 'olgusal bir ifadedir' Ve Hume, buna benzer bir tahlilin, ahlakî yükümlülük bildiren ifadeler de dahil hertürlü ahlakî hüküm için geçerli olduğunu düşünür."
Hunter, Hume'un olgusal bir önermeden değer yüklü bir önermeyi rahatlıkla çıkardığını düşünür. Çünkü Hunter; Hume'un sisteminde ahlakî hükümlerin birer olgu ifadeleri olduğu fikrindedir. Hatta bu durum ona göre,Hume'un sisteminin merkezidir. Olgu ifadeleri ile, klasik yorumcuların anladığı anlamda bir "olgu ifadesi"ni anlar. Yani Hume'a göre "insanın birtakım gerçek ya da hayalî durumları üzerinde düşünmesi ile belirli duygulan ya da hisleri arasında bir sebeplilik ilişkisi vardır."
Hume, Hunter'in anlayışına göre. değer yüklü önermeleri belirli türden hislerin sebepleri hakkındaki olgusal önermelerin bir alt-tabakası yapar. Çünkü o, değer yüklü önermelerin olgusal önermelere mantıken eşit olduğunu düşünür. Bu sebepten olgu ve değer hakkındaki Hume'un pasajı, son on yıldır yapılanlandan çok farklı bir şekilde yorumlanmalıdır. Olgu ve değer hakkındaki bu pasaj hakkında en az iki tane yorum mümkündür. Hunter'in sözünü ettiği yorumların birincisi şudur:
"Değer yüklü önermelerin olgusal önermelerden çıkarılması gerektiği anlaşılmaz gözükür. Fakat gerçekte o anlaşılmaz değildir. Hume, "anlaşılmazdır değil de "anlaşılmaz gözükür demektedir. "
Bu yoruma göre; Hume'un önceki yazarların yazılarında itiraz ettiği şey, değer ile olgu arasında kurulan ilişkiyi izah etmekteki başarısızlıklarıdır. O, değer olgu'dan çıkarılamaz demez. Söylediği şey, önceki yazarların bu deduksiyonun nasıl mümkün olduğunu açıklamakta başarısız olduklarıdır. Bunun nasıl mümkün olduğunu açıklamaya bizzat Hume'un kendisi koyulmuştur. Hunter'in bu yorumuna göre Hume, içinde olgu'dan deduksiyon yoluyla değer'in çıkarıldığı teorileri kesinlikle reddetmez; çünkü kendi teorisi de, bu türden bir teoridir.
Hunter'in Hume'a getirdiği ikinci yorum ise şöyledir.
Değer yüklü önermeler, olgusal önermelerden asla deduksiyon yoluyla çıkarılamazlar. Bunun sebebi, değer yüklü önermeleri ifade eden cümlelerin, olgusal önermeleri ifade eden belirli cümlelerin açıklamalan olmasıdır. Açıklama yapmak ise, deduksiyon yapmak değildir. Bir açıklama getirmek, herhangi bir deduktif işlem ya da çıkaran değildir, sadece aynı şeyi başka bir şekilde tekrar söylemektir.
Eğer Hume'u bu şekilde yorumlamak doğru ise, onun "değer" "olgu"dan deduksiyon yoluyla çıkarılamaz demesinin sebebi, klasik yorumcuların iddia ettiği gibi olgusal önermelerle değer yüklü önermeler arasında sabit büyük bir kopukluğun olması değil de şudur: "Değer yüklü önermeler belirli olgusal önermeler ile aynı karakterde olduğu için, birinden öbürüne herhangi bir çıkarımsal hareketten söz etmek saçmadır."
Hunter'e göre hernekadar Hume'u iki şekilde yorumlamak mümkünse de, bu yorumların doğru olanı ikincisi değil birincisidir. Esasen ona göre, sözü edilen pasajı bu iki yorumdan farklı şekillerde de yorumlamak mümkündür. Fakat Hume'u 'ahlakî hükümler olgu hükümleri değildir' veya 'herhangi bir olgu ifadesiyle ahlakî bir hüküm arasında mantıkî bir uçurum vardır' şeklindeki bir görüşün sahibi gibi gösteren yorumlar, "bütünüyle imkansız gibi gözükmektedir."
j.SEARLE VE OLGU DEĞER PROBLEMİ
"Olgu değer problemi" ile ilgilenen düşünürler arasında Searle'ün özel bir yeri vardır. Çünkü Searle; meseleyi ahlâk felsefesinden daha çok dil felsefesinin bir problemi olarak görür. Ayrıca, problem hakkında geliştirilen tezlerin tarihî süreç içinde ne gibi değişiklikler gösterdiğine dikkat çekmekle beraber, Hume'un problemi ele alış tarzı ile ilgilenmez.
Searle; Hume'u, olgu'dan değer'in çıkarılamayacağı tezini savunan bir filozof olarak yorumlayanların görüşlerini yeteri kadar açık bulmaz. "Sık sık olgu'dan değer'in çıkarılamayacağı söylenir. Hume'un Treatise'indeki meşhur pasaj'dan gelen, olması gerektiği kadar da açık olmayan bu tezin esası, ana tatlarıyla şudur:
Değer ifadeleri türünden mantıken farklı olan bir olgusal ifadeler türü mevcuttur. Bu olgusal ifadeler dizisi, kendi basma herhangi bir değer ifadesini mantıken gerektirmez. Daha modern terminoloji ile bu tezi şöyle ifade edebiliriz: Hiç değilse bir tane değer ifade eden öncül ilave edilmeksizin tasvir edici ifadeler dizisinin hiçbiri, değer yüklü herhangi bir sonucu mantıken gerektirmez. Aksini düşünmek, tabiatçının yanılgısı diye isimlendirilen- hataya düşmek demektir.
İşte Searle, anahatlarıyîa dile getirdiği bu tezi nakzeden karşı bir tez geliştirmeyi deneyecektir. Geliştireceği "karşı tez"e geçmeden önce, onun itiraz ettiği klasik tezi lıangi noktalardan tenkid ettiğini görmekte fayda vardır. Öncelikle belirtilmelidir ki Searle, olgu ile değer arasındaki ayırım konusunda, Moore ile Moore'un takipçileri arasında gözardı edilmemesi gereken bir farklılık görür. Olgu ile değer arasındaki sözünü ettiğimiz ayırımı Moore, 'sarı' gibi 'tabiî nitelikler ile 'iyilik' gibi 'tabiî olmayan' adını verdiği nitelikler arasındaki farkda görüyordu. Oysa daha sonra Moore'un takipçileri; bu metafizik ayırımı, dildeki mantıken zorunlu gerektirme ilişkisi (deduksiyon) hakkında bir tez olarak algılamışlardır. Böyle anlaşılınca da Moore'un takipçilerinin elinde "olgu değer problemi"; tasvir edici olgusal önermelerin, değer yüklü önermeleri zorunlu olarak gerektiremeyeceğini dile getiren bir tez haline gelmiştir.
Moore'un takipçilerinin metafizik karakterdeki bir ayırımı, mantıken zorunlu gerektirme ilişkisi 'hakkındaki bir tez olarak görmelerini Searle, son derece tuhaf karşılar. Ona göre dil, "olgulardan değer çıkarılmaz" tezini nakzeden örneklerle doludur. Dolayısıyla "olgu değer problemi"ni, hem bir dil meselesi olarak görüp hem de tasvir edici olgusal önermeler dizisinden değer yüklü önermelerin çıkarılamayacağını savunmak, mantıkî bir tutarsızlıktır. Çünkü ona göre herhangi bir önerme hakkında "geçerlidir" ya da "geçersizdir" gibi bir hüküm bildirmek, adı geçen önermeyi zaten değerlendirmek demektir. Bu sebepten Searle, tasvir edici olgusal önermeler dizisinden değer ifade eden önermelerin çıkarılmasının imkansızlığı iddiası üzerinde derinliğine duracaktır. O, bu iddiayı nakzeden karşı bir tez geliştirerek, olgu değer konusunda ileri sürülmüş olan klasik tez'in tutarsızlığını göstermeyi dener.