ÇAĞDAŞ İNGİLİZ AHLAK FELSEFESİNDE OLGU - DEĞER PROBLEMİ - 4
|
"Olgu değer problemi ile ilgili olarak klasik tezi nakzeden karşı bir tez geliştirme teşebbüsünde Searle'ün göz önünde bulundurduğu noktalardan birisi şudur: Sözünü ettiği nakzedici karşı örnek, "klasik tezi savunan herhangi bir insanın sırf olgusal ya da tasvir edici olarak kabul edeceği ifade ya da ifadeleri ele almalı ve onlann, yine bu tezi savunan insanların açıkça değer ifade ettiğini kabul edeceği bir ifade ile mantıken nasıl ilişkili olduğunu göstermelidir."
Searle, önermeler hakkında sıkça kullanılmakta olan "değer ifade eden" ya da "tasvir-edici" gibi terimlerin açık seçik terimler olmadığı düşüncesindedir. Ama başlangıçta bunların "yeteri kadar açık olduğunu farzederek işe başlayıp,sonunda bu kavramlarda hangi açıdan bir karışıklığın olduğunu" göstermeyi dener.
Searle'e göre, olgu'dan değer'i çıkarmanın imkansızlığını savunan tez, kelimeler ile dünya arasında kurulan ilişki tarzının belirli bir tasavvuruna dayanır. Ama bu tasavvurda önemli bir yanlış vardır. "Bir kere bu tasavvur, farklı türdeki tasvir edici olgusal önermelere uygun bir açıklama getirmekten acizdir."
Searle'ün olgusal önermelerden deduksiyon yoluyla değer yüklü önermelere geçişin imkanını nasıl gösterdiğini anlayabilmek için, klasik tezin- temeli olduğunu söylediği tasawvuru ve bu tasavvurdaki eksikliğin ne olduğunu görmemiz gerekecektir. Searle'ün bu konudaki fikirlerini "Speech Acts" isimli eserinden hareketle tesbit etmeyi deneyeceğiz.
Klasik tasavvura göre ilk olarak tasvir-edici olgusal önermeler diye isimlendirilen "Benim arabam saatte 80 mil hız yapar", "Jones 6 feet boyundadır", "Smith'in saçlarının rengi kahverengidir" gibi önermeler yapılır. Bunlar, değer ifade eden önermeler diye isimlendirilen "Benim arabam iyi arabadır", "Jones Smith'e 5 dolar ödemelidir", "Smith çirkin bir adamdır" gibi önermeler ile karşılaştırılır. Bu önermeler arasındaki fark, herkes tarafından farkedilebilecek karakterdedir.
Örneklerini verdiğimiz olgusal önermeler ile değer ifade eden önermeler arasındaki fark şu şekilde ifade edilebilir: "Tasvir edici önermelerin doğruluk ya da yanlışlığı meselesi objektif olarak karar verilebilecek bir meseledir. Çünkü tasvir edici açıklamaların anlamını bilmek demek, bu açıklamaları içeren önermelerin tahkik edilebilir hangi objektif şartlar altında doğru ya da yanlış olduğunu bilmek demektir."
Fakat değer ifade eden önermelerde durum oldukça farklıdır. Değer ifade eden açıklamaların anlamını bilmek, bu açıklamaları içeren önermelerin hangi şartlar altında doğru ya da yanlış olduğunu bilmek için kendi başlarına yeterli değildir. "Çünkü konuşan insanın verebileceği herhangi bir doğrulama, esas olarak ya aldığı tavırlara, ya değerlendirmede kabul ettiği kriterlere ya da kendi hayatını yaşamak ve başkalarını yargılamak için seçmiş olduğu ahlâk prensiplerine müracaatı ihtiva eder." Böylece klasik tasavvurdaki tasvir-edici önermeler objektif, değer ifade eden önermeler sübjektif olarak kabul edilir. Aralarındaki fark, kullanılan farklı türdeki kavramların bir sonucu olur. Bu farklılıkları ortaya çıkaran sebep; değer ifade eden önermelerin, olgusal önermelerden bütünüyle farklı bir görev icra etmeğinde aranmalıdır.
Buna göre değer ifade eden önermelerin görevi, dünyanın herhangi bir özelliğini tasvir etmek değil, konuşan insanın duygularını, tavırlarını açığa vurmak, övmek veya yermek, methetmek ya da hakaret etmek, tavsiye etmek, nasihat etmek, emretmek ve benzeri durumlardır. Searle'e göre bir kere iki tür ifadenin sahip olduğu farklı "illocutionary" güçleri görürsek, bunların arasında mantıkî bir ayırım olması gerektiğini anlarız.
Değer ifade eden önermeler kendi işlerini yapabilmeleri için tasvir edici olgusal önermelerden farklı olmalıdırlar. Çünkü eğer onlar objektif olsalardı, değerlendirmek için herhangi bir fonksiyon icra edemezlerdi. Metafizik olarak ifade edersek: Klasik tasavvura göre değerler, dünyada bulunmazlar. Eğer dünyada bulunmuş olsalardı değer olma özelliklerini kaybederler ve dünyanın sadece başka bir parçası olurlardı.
"Meseleyi formel tarzda şöyle ifade ederiz: Bir insan değer ifade ederi kelimeleri, olgusal kelimelerle tarif edemez; tarif ettiği takdirde değer ifade eden kelimeyi sadece tasvir etmek için kullanmaya gücü yeter, tavsiye etmek için kullanmaya gücü yetmez. Aynı konuyu başka bir açıdan şöyle dile getirebiliriz: Olgu'dan değer'i çıkarmak için harcanan gayret, bir zaman israfı olmalıdır. Çünkü bu gayret başarılı olmuş bile olsa, olgu'nun gerçek bir olgu değil, sadece kılık değiştirmiş bir değer olduğunu ya da değer'in gerçek bir değer değil de sadece kılık değiştirmiş bir olgu olduğunu göstermekten başka bir şey yapmaz."
Klasik tasavvur, değer ifade eden önermeler ile olgusal önermeler arasındaki ilişki konusunda birtakım modeller ortaya koyar. Bu modele göre olgusal önerme ya da önermeler dizisinden değer ifade eden önermeye yapılan bir çıkarımın "geçerli" olabilmesi için, her zaman değer ifade eden ilave bir önerme tarafından ortalanmalıdır. Bu tür akıl yürütmelerin rasyonel inşası, şu formu alır:
"Değer ifade eden büyük önerme: mesela, Bir insan sözünde durmalıdır.
Tasvir edici küçük önerme: " Jones X'i yapma sözü verdi.
Değer ifade eden sonuç: Bu sebepten Jones X'i yapmalıdır."
Searle; klasik tezin kelimeler ile dünya arasında kurduğu ilişki tasavvurunu bu şekilde belirledikten sonra, bu tasavvura itirazlarını yöneltecektir. Searle'ün itirazı, klasik tasavvurun olgular ya da olgusal önermeler arasında herhangi bir ayınm yapmaması noktası üzerinde yoğunlaşır. Ona göre, "Kedi sedir'in üzerindedir" önermesi ile "Ahmet evlendi" önermelerinin ikisi de tasvir edici olgusal önermedir. Buna rağmen bu iki önermede işaret edilen olgular biribirinden farklı karakterdedir. Bunlardan birinci tür olgulara kaba; ikinci tür olgulara da kurumlaşmış olgular adını verir. Searle'ün esas vurgusu, klasik tasavvurun kurumlaşmış olgularla ilişki kurmakta yetersiz olduğu noktasıdır. Ona göre de "bir insanın belirli yükümlülüklerinin, taahhütlerinin, haklarının ve sorumluluklarının olduğu bir olgu meselesidir; ama bu, kaba bir olgu değil kurumlaşmış bir olgu meselesidir.
Searle'ün tasvir edici olgusal önermeler ile ilgili görüşlerini "How to derive ought from is" isimli makalesinden takip edeceğiz.
Bu klasik tasavvurdaki yanlışlardan birisi, bu tasavvurun taahhüt, sorumluluk ve yükümlülük gibi kavramlara uygun bir izah getirememesidir. "Benim arabam saatte 80 mil hız yapar", "John'un boyu altı feet'tir", "Smith'in saçları kahverengidir" gibi önermelerin yanında "Jones evlendi", "Smith söz verdi" türünden ifadeleri de klasik tasavvur, tasvir edici olgusal önermelerden kabul eder. Oysa "evlendi", "söz verdi" gibi yüklemler ihtiva eden türden önermeler, sırf tecrübî karakterde olan tasvir edici olgusal önermelerden oldukça farklıdır.
Searle bu önermelerin arasındaki farkları şu şekilde belirler: Her iki tür önermeler de objektif olguları ifade ederler, Ancak, "evlendi", "söz verdi"...gibi yüklemleri ihtiva eden önermeler, belirli kurumların varlığını önceden farzeden olguları ifade ederler. Buna göre "Bir insanın beş doları var" önermesi, para kurumunun varlığını önceden farzeder. Bu kurumu çekip alırsanız, elinizde geriye yeşil mürekkepli dikdörtgen şeklinde kağıt parçasından başka bir şey kalmaz.
Aynı şekilde "bir insan evlendi" ya da "bir taahhütte bulundu" önermeleri, yalnızca evlilik ve taahhüt etme kurumları içinde bir anlam ifade ederler. Bu kurumlar olmadan, bu önermeleri söyleyen insanın yaptığı bütün şey, bazı kelimeleri söylemek, ya da jest-mimik hareketleri yapmaktır. Searle; bu tür olguları kurumlaşmış olgular, diğerlerini kaba olgular diye isimlendirir. "İşte klasik tasavvur, kaba olgular ile kurumlaşmış olanlar arasındaki farkı izah etmekten acizdir."
Searle, kaba olguları esas alan dünya ve bilgi anlayışının, kurumlaşmış olguları izahta yetersizliğini somut örneklerle gösterir. Bunun için, kurumlaşmış bir olguyu, kaba olgusal terimler içinde tarif etmenin nasıl bir şey olacağını tahayyül etmemizi ister. Verdiği örneklerden birisi Amerikan futboludur. "Amerikan futbol maçının sadece kaba olgusal önermelerle tarif edildiğini düşünelim. Bu yolla yapılacak bir tarifte, belirli renkte forma giyen insanların olduğu, bu insanların belli periyodlarla bir araya geldikleri...tesbit edilebilir. Ama bu şekilde Amerikan futbolu tarif edilmiş olmaz. Bu tür bir tarifte; 'touchdown', 'offside', 'maç' gibi bir oyunu futbol maçı yapan kavramlar atlanmış olur. Daha kesin bir ifadeyle, sahadaki fenomeni bir futbol maçı olarak tarif eden bütün önermeler, atlanmış olmaktadır. Kaba olguların tarifleri, kurumlaşmış olgular ile yapılabilir. Fakat kurumlaşmış olguların tarifleri, ancak temellerinde bulunan insani kurallar vasıtasıyla yapılabilir."
Searle'ün kurumlaşmış olgular ile ne türden kurumlara işaret ettiğinin açıklığa kavuşabilmesi için, "inşa edici kurallar'm anlaşılması gerekir. Searle, olgular ile ilgili olarak 'tanzim edici'(regulative) ve 'inşa edici'(constitutive) diye iki tür kuraldan bahseder. Tanzim edici kurallar iie inşa edici kurallar arasındaki farkı şöyle belirler:
"Tanzim edici kurallar, görgü kurallarında olduğu gibi, önceden var olan davranış formlarım düzene koyarlar. "Pek çok görgü kuralı, bu kurallardan bağımsız olarak mevcut olan beşerî ilişkileri düzenlerler."
Yine yemek yeme âdabı, yemek yeme eylemini düzenler. Fakat yemek yeme işinin kendisi, bu kurallardan bağımsız olarak önceden mevcuttur. Oysa inşa edici kurallar; sadece birtakım davranış formlarını düzenlemekle kalmazlar, aynı zamanda yeni davranış formları yaratır, ya da tarif ederler. Mesela satranç veya futbol kurallarını düşünelim. Bu" kurallar; daha önce mevcut olan futbol ya da satranç oyunu diye isimlendirilen bir faaliyet türünü sadece düzenlemekle kalmazlar. Bunlar satranç veya futbol adı verilen faaliyetin ya imkanını yaratırlar ya da bu faaliyetin tanımını yaparlar. "Futbol veya satranç oynama faaliyetleri, bu kurallara uygun olarak yapılan eylem ile inşa olunurlar." Sözünü ettiğimiz inşa edici kurallar olmaksızın satrancın veya futbolun bir oyun olarak varoluşa geçmesi düşünülemez.
Searle'ün "kurumlaşmış olgular" derken sözünü ettiği kurumlar; inşa edici kuralların sistemleri olmaktadır. Evlilik, para ve taahhüt kurumlan, bu tür inşa edici kuralların sistemleri olmaları açısından futbol ya da satranç kurumları gibidir. "Kurumlaşmış olgular diye isimlendirdiğim olgular, bu tür kurumları önceden farzeden olgulardır."
Demek ki Searle'ün değer'i olgu'dan çıkarmaya teşebbüs ederken müracaat ettiği olgular, kurumlaşmış olgulardır. Şimdi onun olgu'dan değer'i çıkarmak için ne gibi bir yol takip ettiğini görelim. Searle işe; önce bir insanın belirli kelimeleri söylemesi olgusu ile başlar. Sonra bir kuruma müracaat eder. Bu müracaatını; kurumlaşmış olgular vücuda getirip, bunlarla bir yükümlülük gereği bir insanın diğerine beş dolar ödemesi gerektiği sonucuna'ulaşacak tarzda yapar. Bunu nasıl yaptığını görmek için "aşağıdaki önermeler dizisini gözden geçirelim:
1. Jones "Smith, sana beş dolar ödeyeceğime söz veriyorum" kelimelerini söyledi.
2. Jones Smith'e beş dolar ödeyeceğine söz verdi.
3. Jones kendini Smith'e beş dolar ödeme yükümlülüğü altına koydu.
4. Jones Smith'e beş dolar ödeme yükümlülüğü altındadır.
5. Jones'in Smith'e beş dolar ödemesi gerekir (ödemelidir).
Searle'e göre burada herhangi bir önermeyle ardından gelen önerme arasındaki ilişki, her nekadar her aşamada mantıken zorunlu bir gerektirme ilişkisi olamasa da, bütünüyle olumsal bir ilişki değildir. Bu ilişkiyi mantıken zorunlu bir gerektirme ilişkisi yapmak, için gerekli olan ilave önermelerin ve belirli düzeltmelerin değer yüklü önermeler, ahlâk ilkeleri veya bu türden herhangi bir şey içermelerine lüzum yoktur.
Searle, önermeler hakkında sıkça kullanılmakta olan "değer ifade eden" ya da "tasvir-edici" gibi terimlerin açık seçik terimler olmadığı düşüncesindedir. Ama başlangıçta bunların "yeteri kadar açık olduğunu farzederek işe başlayıp,sonunda bu kavramlarda hangi açıdan bir karışıklığın olduğunu" göstermeyi dener.
Searle'e göre, olgu'dan değer'i çıkarmanın imkansızlığını savunan tez, kelimeler ile dünya arasında kurulan ilişki tarzının belirli bir tasavvuruna dayanır. Ama bu tasavvurda önemli bir yanlış vardır. "Bir kere bu tasavvur, farklı türdeki tasvir edici olgusal önermelere uygun bir açıklama getirmekten acizdir."
Searle'ün olgusal önermelerden deduksiyon yoluyla değer yüklü önermelere geçişin imkanını nasıl gösterdiğini anlayabilmek için, klasik tezin- temeli olduğunu söylediği tasawvuru ve bu tasavvurdaki eksikliğin ne olduğunu görmemiz gerekecektir. Searle'ün bu konudaki fikirlerini "Speech Acts" isimli eserinden hareketle tesbit etmeyi deneyeceğiz.
Klasik tasavvura göre ilk olarak tasvir-edici olgusal önermeler diye isimlendirilen "Benim arabam saatte 80 mil hız yapar", "Jones 6 feet boyundadır", "Smith'in saçlarının rengi kahverengidir" gibi önermeler yapılır. Bunlar, değer ifade eden önermeler diye isimlendirilen "Benim arabam iyi arabadır", "Jones Smith'e 5 dolar ödemelidir", "Smith çirkin bir adamdır" gibi önermeler ile karşılaştırılır. Bu önermeler arasındaki fark, herkes tarafından farkedilebilecek karakterdedir.
Örneklerini verdiğimiz olgusal önermeler ile değer ifade eden önermeler arasındaki fark şu şekilde ifade edilebilir: "Tasvir edici önermelerin doğruluk ya da yanlışlığı meselesi objektif olarak karar verilebilecek bir meseledir. Çünkü tasvir edici açıklamaların anlamını bilmek demek, bu açıklamaları içeren önermelerin tahkik edilebilir hangi objektif şartlar altında doğru ya da yanlış olduğunu bilmek demektir."
Fakat değer ifade eden önermelerde durum oldukça farklıdır. Değer ifade eden açıklamaların anlamını bilmek, bu açıklamaları içeren önermelerin hangi şartlar altında doğru ya da yanlış olduğunu bilmek için kendi başlarına yeterli değildir. "Çünkü konuşan insanın verebileceği herhangi bir doğrulama, esas olarak ya aldığı tavırlara, ya değerlendirmede kabul ettiği kriterlere ya da kendi hayatını yaşamak ve başkalarını yargılamak için seçmiş olduğu ahlâk prensiplerine müracaatı ihtiva eder." Böylece klasik tasavvurdaki tasvir-edici önermeler objektif, değer ifade eden önermeler sübjektif olarak kabul edilir. Aralarındaki fark, kullanılan farklı türdeki kavramların bir sonucu olur. Bu farklılıkları ortaya çıkaran sebep; değer ifade eden önermelerin, olgusal önermelerden bütünüyle farklı bir görev icra etmeğinde aranmalıdır.
Buna göre değer ifade eden önermelerin görevi, dünyanın herhangi bir özelliğini tasvir etmek değil, konuşan insanın duygularını, tavırlarını açığa vurmak, övmek veya yermek, methetmek ya da hakaret etmek, tavsiye etmek, nasihat etmek, emretmek ve benzeri durumlardır. Searle'e göre bir kere iki tür ifadenin sahip olduğu farklı "illocutionary" güçleri görürsek, bunların arasında mantıkî bir ayırım olması gerektiğini anlarız.
Değer ifade eden önermeler kendi işlerini yapabilmeleri için tasvir edici olgusal önermelerden farklı olmalıdırlar. Çünkü eğer onlar objektif olsalardı, değerlendirmek için herhangi bir fonksiyon icra edemezlerdi. Metafizik olarak ifade edersek: Klasik tasavvura göre değerler, dünyada bulunmazlar. Eğer dünyada bulunmuş olsalardı değer olma özelliklerini kaybederler ve dünyanın sadece başka bir parçası olurlardı.
"Meseleyi formel tarzda şöyle ifade ederiz: Bir insan değer ifade ederi kelimeleri, olgusal kelimelerle tarif edemez; tarif ettiği takdirde değer ifade eden kelimeyi sadece tasvir etmek için kullanmaya gücü yeter, tavsiye etmek için kullanmaya gücü yetmez. Aynı konuyu başka bir açıdan şöyle dile getirebiliriz: Olgu'dan değer'i çıkarmak için harcanan gayret, bir zaman israfı olmalıdır. Çünkü bu gayret başarılı olmuş bile olsa, olgu'nun gerçek bir olgu değil, sadece kılık değiştirmiş bir değer olduğunu ya da değer'in gerçek bir değer değil de sadece kılık değiştirmiş bir olgu olduğunu göstermekten başka bir şey yapmaz."
Klasik tasavvur, değer ifade eden önermeler ile olgusal önermeler arasındaki ilişki konusunda birtakım modeller ortaya koyar. Bu modele göre olgusal önerme ya da önermeler dizisinden değer ifade eden önermeye yapılan bir çıkarımın "geçerli" olabilmesi için, her zaman değer ifade eden ilave bir önerme tarafından ortalanmalıdır. Bu tür akıl yürütmelerin rasyonel inşası, şu formu alır:
"Değer ifade eden büyük önerme: mesela, Bir insan sözünde durmalıdır.
Tasvir edici küçük önerme: " Jones X'i yapma sözü verdi.
Değer ifade eden sonuç: Bu sebepten Jones X'i yapmalıdır."
Searle; klasik tezin kelimeler ile dünya arasında kurduğu ilişki tasavvurunu bu şekilde belirledikten sonra, bu tasavvura itirazlarını yöneltecektir. Searle'ün itirazı, klasik tasavvurun olgular ya da olgusal önermeler arasında herhangi bir ayınm yapmaması noktası üzerinde yoğunlaşır. Ona göre, "Kedi sedir'in üzerindedir" önermesi ile "Ahmet evlendi" önermelerinin ikisi de tasvir edici olgusal önermedir. Buna rağmen bu iki önermede işaret edilen olgular biribirinden farklı karakterdedir. Bunlardan birinci tür olgulara kaba; ikinci tür olgulara da kurumlaşmış olgular adını verir. Searle'ün esas vurgusu, klasik tasavvurun kurumlaşmış olgularla ilişki kurmakta yetersiz olduğu noktasıdır. Ona göre de "bir insanın belirli yükümlülüklerinin, taahhütlerinin, haklarının ve sorumluluklarının olduğu bir olgu meselesidir; ama bu, kaba bir olgu değil kurumlaşmış bir olgu meselesidir.
Searle'ün tasvir edici olgusal önermeler ile ilgili görüşlerini "How to derive ought from is" isimli makalesinden takip edeceğiz.
Bu klasik tasavvurdaki yanlışlardan birisi, bu tasavvurun taahhüt, sorumluluk ve yükümlülük gibi kavramlara uygun bir izah getirememesidir. "Benim arabam saatte 80 mil hız yapar", "John'un boyu altı feet'tir", "Smith'in saçları kahverengidir" gibi önermelerin yanında "Jones evlendi", "Smith söz verdi" türünden ifadeleri de klasik tasavvur, tasvir edici olgusal önermelerden kabul eder. Oysa "evlendi", "söz verdi" gibi yüklemler ihtiva eden türden önermeler, sırf tecrübî karakterde olan tasvir edici olgusal önermelerden oldukça farklıdır.
Searle bu önermelerin arasındaki farkları şu şekilde belirler: Her iki tür önermeler de objektif olguları ifade ederler, Ancak, "evlendi", "söz verdi"...gibi yüklemleri ihtiva eden önermeler, belirli kurumların varlığını önceden farzeden olguları ifade ederler. Buna göre "Bir insanın beş doları var" önermesi, para kurumunun varlığını önceden farzeder. Bu kurumu çekip alırsanız, elinizde geriye yeşil mürekkepli dikdörtgen şeklinde kağıt parçasından başka bir şey kalmaz.
Aynı şekilde "bir insan evlendi" ya da "bir taahhütte bulundu" önermeleri, yalnızca evlilik ve taahhüt etme kurumları içinde bir anlam ifade ederler. Bu kurumlar olmadan, bu önermeleri söyleyen insanın yaptığı bütün şey, bazı kelimeleri söylemek, ya da jest-mimik hareketleri yapmaktır. Searle; bu tür olguları kurumlaşmış olgular, diğerlerini kaba olgular diye isimlendirir. "İşte klasik tasavvur, kaba olgular ile kurumlaşmış olanlar arasındaki farkı izah etmekten acizdir."
Searle, kaba olguları esas alan dünya ve bilgi anlayışının, kurumlaşmış olguları izahta yetersizliğini somut örneklerle gösterir. Bunun için, kurumlaşmış bir olguyu, kaba olgusal terimler içinde tarif etmenin nasıl bir şey olacağını tahayyül etmemizi ister. Verdiği örneklerden birisi Amerikan futboludur. "Amerikan futbol maçının sadece kaba olgusal önermelerle tarif edildiğini düşünelim. Bu yolla yapılacak bir tarifte, belirli renkte forma giyen insanların olduğu, bu insanların belli periyodlarla bir araya geldikleri...tesbit edilebilir. Ama bu şekilde Amerikan futbolu tarif edilmiş olmaz. Bu tür bir tarifte; 'touchdown', 'offside', 'maç' gibi bir oyunu futbol maçı yapan kavramlar atlanmış olur. Daha kesin bir ifadeyle, sahadaki fenomeni bir futbol maçı olarak tarif eden bütün önermeler, atlanmış olmaktadır. Kaba olguların tarifleri, kurumlaşmış olgular ile yapılabilir. Fakat kurumlaşmış olguların tarifleri, ancak temellerinde bulunan insani kurallar vasıtasıyla yapılabilir."
Searle'ün kurumlaşmış olgular ile ne türden kurumlara işaret ettiğinin açıklığa kavuşabilmesi için, "inşa edici kurallar'm anlaşılması gerekir. Searle, olgular ile ilgili olarak 'tanzim edici'(regulative) ve 'inşa edici'(constitutive) diye iki tür kuraldan bahseder. Tanzim edici kurallar iie inşa edici kurallar arasındaki farkı şöyle belirler:
"Tanzim edici kurallar, görgü kurallarında olduğu gibi, önceden var olan davranış formlarım düzene koyarlar. "Pek çok görgü kuralı, bu kurallardan bağımsız olarak mevcut olan beşerî ilişkileri düzenlerler."
Yine yemek yeme âdabı, yemek yeme eylemini düzenler. Fakat yemek yeme işinin kendisi, bu kurallardan bağımsız olarak önceden mevcuttur. Oysa inşa edici kurallar; sadece birtakım davranış formlarını düzenlemekle kalmazlar, aynı zamanda yeni davranış formları yaratır, ya da tarif ederler. Mesela satranç veya futbol kurallarını düşünelim. Bu" kurallar; daha önce mevcut olan futbol ya da satranç oyunu diye isimlendirilen bir faaliyet türünü sadece düzenlemekle kalmazlar. Bunlar satranç veya futbol adı verilen faaliyetin ya imkanını yaratırlar ya da bu faaliyetin tanımını yaparlar. "Futbol veya satranç oynama faaliyetleri, bu kurallara uygun olarak yapılan eylem ile inşa olunurlar." Sözünü ettiğimiz inşa edici kurallar olmaksızın satrancın veya futbolun bir oyun olarak varoluşa geçmesi düşünülemez.
Searle'ün "kurumlaşmış olgular" derken sözünü ettiği kurumlar; inşa edici kuralların sistemleri olmaktadır. Evlilik, para ve taahhüt kurumlan, bu tür inşa edici kuralların sistemleri olmaları açısından futbol ya da satranç kurumları gibidir. "Kurumlaşmış olgular diye isimlendirdiğim olgular, bu tür kurumları önceden farzeden olgulardır."
Demek ki Searle'ün değer'i olgu'dan çıkarmaya teşebbüs ederken müracaat ettiği olgular, kurumlaşmış olgulardır. Şimdi onun olgu'dan değer'i çıkarmak için ne gibi bir yol takip ettiğini görelim. Searle işe; önce bir insanın belirli kelimeleri söylemesi olgusu ile başlar. Sonra bir kuruma müracaat eder. Bu müracaatını; kurumlaşmış olgular vücuda getirip, bunlarla bir yükümlülük gereği bir insanın diğerine beş dolar ödemesi gerektiği sonucuna'ulaşacak tarzda yapar. Bunu nasıl yaptığını görmek için "aşağıdaki önermeler dizisini gözden geçirelim:
1. Jones "Smith, sana beş dolar ödeyeceğime söz veriyorum" kelimelerini söyledi.
2. Jones Smith'e beş dolar ödeyeceğine söz verdi.
3. Jones kendini Smith'e beş dolar ödeme yükümlülüğü altına koydu.
4. Jones Smith'e beş dolar ödeme yükümlülüğü altındadır.
5. Jones'in Smith'e beş dolar ödemesi gerekir (ödemelidir).
Searle'e göre burada herhangi bir önermeyle ardından gelen önerme arasındaki ilişki, her nekadar her aşamada mantıken zorunlu bir gerektirme ilişkisi olamasa da, bütünüyle olumsal bir ilişki değildir. Bu ilişkiyi mantıken zorunlu bir gerektirme ilişkisi yapmak, için gerekli olan ilave önermelerin ve belirli düzeltmelerin değer yüklü önermeler, ahlâk ilkeleri veya bu türden herhangi bir şey içermelerine lüzum yoktur.