GAZZALİ VE KELÂM FELSEFESİ - 2
|
3— ilahiyatcılar: Sokrates, Eflatun ve Aristo bunlardandı. islam filozoflarından Farabi ve İbn Sina bunların görüşlerini yansıtmışlardı . Gazzali'ye göre İlahiyatçı olan filozoflar 17 sorunda sapıklığa, 3 sorunda da küfre düşmüşlerdi. Onların küfre düştükleri başlıca sorunlar şunlardır:
1— Alem kadimdir: " Felsefecilere göre Alem kadimdir. Eğer âlem hadis olsaydı, onun vücudu için bir müreccihin var olması gerekirdi. Bir kimsenin "böyle bir müreccih vardır. Bu da Allah'tır. Allah alemi yaratmıştır" demesine felsefeciler şöyle cevap veriyor: Eğer alem yaratılmış olursa, bir zamanda yaratılmış olması gerekir. Bu durumda akla şu soru gelir. Niçin Allah onu kendisi ile beraber değil de, şu veya bu zamanda yaratmıştır. Eğer "Allah başlangıçta güç sahibi değildi; sonradan güç sahibi olup alemi yarattı" denirse, bu "Allah evvelce murid değildi; sonradan irade sahibi oldu" demektir. Oysaki böyle bir irade, Allah' ın zatında türeyemez. Böyle bir iradenin Allah' ın zatı dışında türemesi de imkansızdır. Çünkü o zaman murid olanın, Allah' ın dışında bir varlık olması gerekirdi. Alemi yaratmak için Allah' ın sonradan murid olması imkansız olduğuna göre Mem Allah'la beraber vardı. Yani zaman ve alem kadimdir.
Gazzali, felsefecilerin bu iddiasını şöyle çürütmüştür. Allah kesin iradesiyle yaratmak istediği bir şeyi dilediği zaman seçebilir. Eğer Allah'ın böyle bir tercih gücü olmasaydı , gücünün ve iradesinin koşullara bağli olması gerekirdi. Oysaki Allah hiç bir koşul ve hiç bir engel ile sınırlanamaz. O gizli olanı da, açık olanı da bilir. Dilediğini dilediği zamanda yapar. Buna gücü her zaman yeter.
Felsefeciler zaman fikrini ele alarak da alemin kıdemini isbata çalışırlar: Onlara göre Allah alemden zaman bakımından değil, zat bakımından önce gelmiştir. Bu bir sayısının ikiden önce gelişi gibidir. Yahut bir kimsenin harekete başlamasiyle beraber gölgesinin de hareket etmesi gibidir. Gerçekde zaman bakımından öncelik sonralık yoktur. Alemin var oluşu da zaman bakımından Allah' ın varlığı ile aynı ana rastlar. Daha doğrusu zaman da Allah gibi kadimdir, Zaman kadim olunca hareket edenin de kadim olması gerekir. Başka bir deyimle zaman hareketten doğar ve kadimdir. Alem ise hareket etmektedir. O halde kendisinden hareket ve dolayısiyle zaman husule gelen alem de kadimdir.
Gazzali, bu düşünceyi de çürütür: Allah vardı sözünden, Allah'in zaman içinde var olduğu anlamının çıkarılmamasını hatırlatır. Allah alemden ve zamandan önce mevcut idi. Sonra Allah' ın yaratmasiyle Allah'la beraber alem de var olmuştur. Bu işe zamanı karıştırmak vehmin işidir. Zaman yaratılmış olan alemden doğmuştur. Allah hiç bir Bağla bağlı değildir.
Felsefecilerin bir diğer iddiası da şudur: Her hadisten önce bir madde vardır. Hiç bir hâdis maddeden mustağni olamaz. Madde ise hadis değildir. Hadis olan maddenin şekilleri, arazları ve keyfiyetidir. Her hadis olanın, var olmadan önce vücûdu ya mustahil, ya vacip veyahut da mümkindir. Alemin ve dolayısıyle maddenin vücûdünün var olmadan önce mustahil veya vacip olması düşünülemez. Üçüncü olarak alemin vücûdünün mümkin olması akla geliyor. Fakat vücudün imkanı da kendi kendine dayanağı olmıyan izafi bir vasıftır. Bunu izafe edecek bir yer lazımdır. Bu yerde maddedir. Sonuç olarak imkanı kendi başına bir varlık olarak değil, maddenin bir vasfı olarak kabul etmek gerekir. O halde her hadisin vücûdünden önce bir maddenin varlığını kabul etmelidir. Sonsuza kadar böyle maddeler bulunamıyacağından, âlemin kadim olduğu sonucu çıkar."
Gazzali'nin cevabı : Mümkin, Mustahil ve vacip olmak aklın hükümleridir. Imkan, imtina ve vucubiyet birer vasıf olarak her hangi bir şeye muhtaç değillerdir. Eğer imkanı bir şeye izafe edersek, imtinayı da bir şeye izafe etmemiz gerekir. Bu ise imkansızdır. O halde felsefecilerin bu mevhumlara dayanarak âlemin kıdemini ileri sürmeleri yanlıştır.
Gazzali'nin felsefecileri tekfir ettiği ikinci sorun, Allah' ın cüziyatı bilmiyeceği sorunudur: Felsefeciler diyorlar ki Allah cüziyatı bilmez. Çünki olaylar değişkendir. Değişmede bilinen bilime bağlıdır. Bilinen değiştiği zaman bilimin ve onu bileninde değişmesi gerekir. Bu duruma göre Allah' ın cüziyatı bildiği farzedilirse, Allah'in zatının değişmesi gerekir. Allah' ın zatında ise değişmeler olamaz. O, her türlü degişmeden uzaktır. O halde Allah cüziyat ı bilmez.
Gazzali'nin cevabı : Bilim bilenin zatına izafettir. Bilim ve bilinen değiştiği zaman, bilen değişmez. Benim sağımda duran bir kimse, soluma geçse değişiklik bende değil, o kimsenin hareketindedir. Eğer bilinen, bilenin zatında değişiklik yapsaydı, nebatı, hayvanı ve cansızları bilenin başka başka zatlar olması gerekirdi. Hem felsefeciler, bir yandan alem ve Allah kadimdir diyorlar. Diğer yandan alemde değişiklik vardır ve fakat Allah'ın zatında böyle bir şey yoktur diyorlar. Böylece de çelişmeye düşüyorlar. Bu, onların âlemin kıdemi hakkındaki iddialarının da temelsiz olduğunu gösterir. Allah her şeyi bilir. Onun gücü her şeye yeter. En küçük bir şey dahi onun ilminin dışında kalamaz.
Üçüncü olarak Gazzali, felsefecileri "cesetler dirilmez" dedikleri için tekfir etmiştir. Onlara göre cesetler ve madde sonlu, ruhlar ise sonsuzdur. Eğer cesetler dirilirlerse, sonsuz olan ruhlara yetmezler. O halde cesetler dirilmezler. Sevap ve ceza ruhlara uygulanır. Gazzali, "madde sonlu ruhlar ise sonsuzdur" diyerek cesetlerin dirilmiyeceğini ileri sürmenin yanlış olduğunu belirtiyor. Allah' ın dilediği zaman, cesetlere yetecek kadar ruh yaratmağa gücü yettiğini söylüyor. Hem maddenin kadim, ruhların ise hâdis olmasından ruhların cesetlere yetmiyeceği fikrinin çıkamıyacağını yazıyor. Kaldı ki maddenin sonlu olması âlemin kıdemi sorununa bağlıdır. Bu dü şüncede felsefecilerin çelişmeye düştüğü görülür. Alemin kadim olmadığı ise yukarda gösterildi.
Gazzali, felsefecilerin ilimlerini de inceledi. Genel olarak onların ilimlerini 6 bölüme " ayırdı ." Bu ilimler riyaziye, mantık, tabiiyat, ilâhiyat, siyaset ve ahlâktır.
Gazzali'ye göre, riyaziye ilminin dinle olumlu veya olumsuz yönden bir ilgisi yoktur. Riyaziye akla dayanır. Riyazi gerçekler, bir kez isbatlandıktan sonra onlara itiraz edilemez. Ancak anlayışsız kimselerin anlayışsızlığı sebebiyle riyaziyeden iki kötü sonuç doğmuştur. Bunun birisi, riyaziyenin her şeyi açık ve seçik bir surette isbatladığına hayran olarak felsefecilerin her sözüne güvenen kimseden doğar. Başka bir deyiş ile riyaziyeden ve onunla uğraşan felsefecilerden hoşlanan bazı kimseler, felsefecilerin dine aykırı sözlerini de benimserler.
Halbuki felsefecilerin riyaziye hakkında söyledikleri doğru ve fakat ilâhiyata dair bazı düşünceleri yanlıştır.
Diğer kötülük de taasup ve bilgisizlik sebebiyle felsefecilerin her sözünü reddeden kimseden doğar. Bazı kimseler kültürsüzlükleri yüzünden felsefecilerin riyaziye hakkında söylediklerinide reddederler. Bu gibi kimseler, bunu güyâ din adına yaparlar. Din hakkında temelli bir bilgisi olmıyan bir kimse "madem dindarlar riyaziye gibi açık ve seçik olarak isbat edilen bir ilmi kabul etmiyorlar. O halde onların bütün düşünceleri yanlıştır" diye düşünebilir. Böylece de kültürsüz kimselerin riyaziyeyi reddi yüzünden din düşmanları çoğalabilirler.
Mantık ilmi: Gazzali, al-Munkiz'de bu ilmi dinin ne red ve ne de isbat etmediğini söylemiştir. Fakat al Mustasfa Min İlm al-Usul adlı eserinde "o bütün ilimlerin mukaddimesidir; kim bu ilmi bilmezse, onun ilmine kesin olarak itimat edilmez" demiştir. Ayrıca da al-Kıstas al-Mustakim adlı eserinde mantık kurallarının Kur'an'da da bulunduğunu isbat etmiştir. Esasen Gazzali, mantıkın dini ilimlere girmesini sağlıyan büyük bir islam düşünürüdür. Özellikle Bâtınileri susturmakta mantıktan çok yararlanmıştır.
Tabii İlimler: Gazzali ye göre bu ilimlerin konuları arasında su, hava, toprak ve ateş vardır. Cisimlerin ve yıldızların çeşitli halleri bu ilimler sayesinde açıklanır. Kâinatta olan her şeyin kanunlarini bu ilimler yardım ederler. Bu sebeple de felsefeciler, bu ilimlere çok önem verirler. Hattâ tabiiyyun denen filozoflar gereğinden fazla tabii ilimlere dalarak Ahireti inkar edenlerdir. Fakat onların dini inançları bir tarafa bırakılırsa, tabii ilimlerin reddedilecek bir tarafı yoktur. Din tabiat kanunlarını inkar etmez. Hattâ uyanık kimseler, tabiattaki düzene bakarak Allah' ın varlığına akıl ile de tanık olurlar.
İlahi İlimler: Allah' ın varlığının isbatı , Allah' ın zatı ve sıfatları, âlemin kıdemi veya hudusu, peygamberlik ve vahiy sorunları ilahi ilimler çerçevesinde incelenir. Felsefecilerin bu konularda pek çok hata yaptıkları bilinmektedir. Gazzali, onların küfre düştükleri konular üzerinde uzun uzun durmuştur. Bunlardan biraz yukarda söz etmiştik.
Siyaset: Bu ilim devlet kurma, devlet yönetme ve devlet kurumlarının görevi sorunlarını içine alır. Felsefeciler siyaset ilmini işlemek için Allah'ın kitaplarından, velilerin ve hekimlerin sözlerinden çok faydalanmışlardır.
Ahlak ilmi: Ahlak iffet, fazilet, adalet ve cesaret gibi konuları içine alır. İnsanın kendi nefsi ile nasıl mücadele edeceğini gösterir. Felsefeciler bu hususta mutasavvıflardan çok yararlanmışlardır. Gazzali, felsefecileri iyice inceledikten ve onların bazı fikirlerini çürüttükten sonra, Bâtınileri de araştırma konusu yaptı .
Gazzali'nin Bâtınilerle Mücadelesi
Gazzali'nin zamanında faaliyet gösteren Bâtıniler, Hasan Sahbah taraftarı, olanlardır. Bunlara tarihte Da'vet-i Cedide Bâtınileri denir. Da'veti Cedide Bâtınilerine, talimiyye, İsmailiyye, Melahide, Haşşaşiyye ve Seb'iyye adları da verilir. Bunlar görünüşte Ehl-i Beyt'e saygı gösterirler ve bilgilerin masum bir imamdan öğrenileceğini ileri sürerlerdi. Bâtınilere göre akıl ve düşünce insanı çokluğa götürür. Bu sebeple her şeyi hata işlemiyen bir imamdan öğrenmek gereklidir. Bu da talim yani öğretim yoludur. Birliği sağlamanın tek çaresi budur.
Görünüşte böyle bir iddia güden Bâtıniler, gerçekte her ayeti ve her hadisi tevil ederek amaçlarına uygun anlamlar çıkarırlardı. İçten içe Allah'a, Peygamber'e ve Ahiret hayatına inanmazlardı. Ana, kız evlat ve kız kardeşle nikahı caiz görürlerdi. Bâtıni idareciler, kültürsüz halkı avlamak için son derece müslüman görünürler ve bir takım davet hileleri kullanırlardı. Asıl amaçları ise siyaset ve menfaat idi. Nitekim bir ara ordular kurarak Abbasiler'i yıkmağa bile çalıştılar. Bir çok müslümanın kanının akıtılmasına sebep oldular.
Kendi zamamndaki Bâtınilerin tehlikesini gören Gazzali, bazı eserler yazarak onların davalarını birer birer çürüttü. Gazzali'nin Bâtıniliğe dair yazdığı başlıca eserleri şunlardır:
1— Kitab al-Mustazhır. Bu eser Kitab Fadaih al-Batiniyye Va Fadail al-Mustazhiriyye diye de adlandırılmıştır.
2— al-Kıstas al-Mustakim.
3— Kavasım al-Batıniye. Bu sonuncu eser sayın Prof. Ahmed Ateş tarafından bulunmuş ve türkçesiyle birlikte yayınlanmıştır.
4— Kitab Huccet al-Hakk.
5— Kitab Mufassıl al-Hılaf.
1— Alem kadimdir: " Felsefecilere göre Alem kadimdir. Eğer âlem hadis olsaydı, onun vücudu için bir müreccihin var olması gerekirdi. Bir kimsenin "böyle bir müreccih vardır. Bu da Allah'tır. Allah alemi yaratmıştır" demesine felsefeciler şöyle cevap veriyor: Eğer alem yaratılmış olursa, bir zamanda yaratılmış olması gerekir. Bu durumda akla şu soru gelir. Niçin Allah onu kendisi ile beraber değil de, şu veya bu zamanda yaratmıştır. Eğer "Allah başlangıçta güç sahibi değildi; sonradan güç sahibi olup alemi yarattı" denirse, bu "Allah evvelce murid değildi; sonradan irade sahibi oldu" demektir. Oysaki böyle bir irade, Allah' ın zatında türeyemez. Böyle bir iradenin Allah' ın zatı dışında türemesi de imkansızdır. Çünkü o zaman murid olanın, Allah' ın dışında bir varlık olması gerekirdi. Alemi yaratmak için Allah' ın sonradan murid olması imkansız olduğuna göre Mem Allah'la beraber vardı. Yani zaman ve alem kadimdir.
Gazzali, felsefecilerin bu iddiasını şöyle çürütmüştür. Allah kesin iradesiyle yaratmak istediği bir şeyi dilediği zaman seçebilir. Eğer Allah'ın böyle bir tercih gücü olmasaydı , gücünün ve iradesinin koşullara bağli olması gerekirdi. Oysaki Allah hiç bir koşul ve hiç bir engel ile sınırlanamaz. O gizli olanı da, açık olanı da bilir. Dilediğini dilediği zamanda yapar. Buna gücü her zaman yeter.
Felsefeciler zaman fikrini ele alarak da alemin kıdemini isbata çalışırlar: Onlara göre Allah alemden zaman bakımından değil, zat bakımından önce gelmiştir. Bu bir sayısının ikiden önce gelişi gibidir. Yahut bir kimsenin harekete başlamasiyle beraber gölgesinin de hareket etmesi gibidir. Gerçekde zaman bakımından öncelik sonralık yoktur. Alemin var oluşu da zaman bakımından Allah' ın varlığı ile aynı ana rastlar. Daha doğrusu zaman da Allah gibi kadimdir, Zaman kadim olunca hareket edenin de kadim olması gerekir. Başka bir deyimle zaman hareketten doğar ve kadimdir. Alem ise hareket etmektedir. O halde kendisinden hareket ve dolayısiyle zaman husule gelen alem de kadimdir.
Gazzali, bu düşünceyi de çürütür: Allah vardı sözünden, Allah'in zaman içinde var olduğu anlamının çıkarılmamasını hatırlatır. Allah alemden ve zamandan önce mevcut idi. Sonra Allah' ın yaratmasiyle Allah'la beraber alem de var olmuştur. Bu işe zamanı karıştırmak vehmin işidir. Zaman yaratılmış olan alemden doğmuştur. Allah hiç bir Bağla bağlı değildir.
Felsefecilerin bir diğer iddiası da şudur: Her hadisten önce bir madde vardır. Hiç bir hâdis maddeden mustağni olamaz. Madde ise hadis değildir. Hadis olan maddenin şekilleri, arazları ve keyfiyetidir. Her hadis olanın, var olmadan önce vücûdu ya mustahil, ya vacip veyahut da mümkindir. Alemin ve dolayısıyle maddenin vücûdünün var olmadan önce mustahil veya vacip olması düşünülemez. Üçüncü olarak alemin vücûdünün mümkin olması akla geliyor. Fakat vücudün imkanı da kendi kendine dayanağı olmıyan izafi bir vasıftır. Bunu izafe edecek bir yer lazımdır. Bu yerde maddedir. Sonuç olarak imkanı kendi başına bir varlık olarak değil, maddenin bir vasfı olarak kabul etmek gerekir. O halde her hadisin vücûdünden önce bir maddenin varlığını kabul etmelidir. Sonsuza kadar böyle maddeler bulunamıyacağından, âlemin kadim olduğu sonucu çıkar."
Gazzali'nin cevabı : Mümkin, Mustahil ve vacip olmak aklın hükümleridir. Imkan, imtina ve vucubiyet birer vasıf olarak her hangi bir şeye muhtaç değillerdir. Eğer imkanı bir şeye izafe edersek, imtinayı da bir şeye izafe etmemiz gerekir. Bu ise imkansızdır. O halde felsefecilerin bu mevhumlara dayanarak âlemin kıdemini ileri sürmeleri yanlıştır.
Gazzali'nin felsefecileri tekfir ettiği ikinci sorun, Allah' ın cüziyatı bilmiyeceği sorunudur: Felsefeciler diyorlar ki Allah cüziyatı bilmez. Çünki olaylar değişkendir. Değişmede bilinen bilime bağlıdır. Bilinen değiştiği zaman bilimin ve onu bileninde değişmesi gerekir. Bu duruma göre Allah' ın cüziyatı bildiği farzedilirse, Allah'in zatının değişmesi gerekir. Allah' ın zatında ise değişmeler olamaz. O, her türlü degişmeden uzaktır. O halde Allah cüziyat ı bilmez.
Gazzali'nin cevabı : Bilim bilenin zatına izafettir. Bilim ve bilinen değiştiği zaman, bilen değişmez. Benim sağımda duran bir kimse, soluma geçse değişiklik bende değil, o kimsenin hareketindedir. Eğer bilinen, bilenin zatında değişiklik yapsaydı, nebatı, hayvanı ve cansızları bilenin başka başka zatlar olması gerekirdi. Hem felsefeciler, bir yandan alem ve Allah kadimdir diyorlar. Diğer yandan alemde değişiklik vardır ve fakat Allah'ın zatında böyle bir şey yoktur diyorlar. Böylece de çelişmeye düşüyorlar. Bu, onların âlemin kıdemi hakkındaki iddialarının da temelsiz olduğunu gösterir. Allah her şeyi bilir. Onun gücü her şeye yeter. En küçük bir şey dahi onun ilminin dışında kalamaz.
Üçüncü olarak Gazzali, felsefecileri "cesetler dirilmez" dedikleri için tekfir etmiştir. Onlara göre cesetler ve madde sonlu, ruhlar ise sonsuzdur. Eğer cesetler dirilirlerse, sonsuz olan ruhlara yetmezler. O halde cesetler dirilmezler. Sevap ve ceza ruhlara uygulanır. Gazzali, "madde sonlu ruhlar ise sonsuzdur" diyerek cesetlerin dirilmiyeceğini ileri sürmenin yanlış olduğunu belirtiyor. Allah' ın dilediği zaman, cesetlere yetecek kadar ruh yaratmağa gücü yettiğini söylüyor. Hem maddenin kadim, ruhların ise hâdis olmasından ruhların cesetlere yetmiyeceği fikrinin çıkamıyacağını yazıyor. Kaldı ki maddenin sonlu olması âlemin kıdemi sorununa bağlıdır. Bu dü şüncede felsefecilerin çelişmeye düştüğü görülür. Alemin kadim olmadığı ise yukarda gösterildi.
Gazzali, felsefecilerin ilimlerini de inceledi. Genel olarak onların ilimlerini 6 bölüme " ayırdı ." Bu ilimler riyaziye, mantık, tabiiyat, ilâhiyat, siyaset ve ahlâktır.
Gazzali'ye göre, riyaziye ilminin dinle olumlu veya olumsuz yönden bir ilgisi yoktur. Riyaziye akla dayanır. Riyazi gerçekler, bir kez isbatlandıktan sonra onlara itiraz edilemez. Ancak anlayışsız kimselerin anlayışsızlığı sebebiyle riyaziyeden iki kötü sonuç doğmuştur. Bunun birisi, riyaziyenin her şeyi açık ve seçik bir surette isbatladığına hayran olarak felsefecilerin her sözüne güvenen kimseden doğar. Başka bir deyiş ile riyaziyeden ve onunla uğraşan felsefecilerden hoşlanan bazı kimseler, felsefecilerin dine aykırı sözlerini de benimserler.
Halbuki felsefecilerin riyaziye hakkında söyledikleri doğru ve fakat ilâhiyata dair bazı düşünceleri yanlıştır.
Diğer kötülük de taasup ve bilgisizlik sebebiyle felsefecilerin her sözünü reddeden kimseden doğar. Bazı kimseler kültürsüzlükleri yüzünden felsefecilerin riyaziye hakkında söylediklerinide reddederler. Bu gibi kimseler, bunu güyâ din adına yaparlar. Din hakkında temelli bir bilgisi olmıyan bir kimse "madem dindarlar riyaziye gibi açık ve seçik olarak isbat edilen bir ilmi kabul etmiyorlar. O halde onların bütün düşünceleri yanlıştır" diye düşünebilir. Böylece de kültürsüz kimselerin riyaziyeyi reddi yüzünden din düşmanları çoğalabilirler.
Mantık ilmi: Gazzali, al-Munkiz'de bu ilmi dinin ne red ve ne de isbat etmediğini söylemiştir. Fakat al Mustasfa Min İlm al-Usul adlı eserinde "o bütün ilimlerin mukaddimesidir; kim bu ilmi bilmezse, onun ilmine kesin olarak itimat edilmez" demiştir. Ayrıca da al-Kıstas al-Mustakim adlı eserinde mantık kurallarının Kur'an'da da bulunduğunu isbat etmiştir. Esasen Gazzali, mantıkın dini ilimlere girmesini sağlıyan büyük bir islam düşünürüdür. Özellikle Bâtınileri susturmakta mantıktan çok yararlanmıştır.
Tabii İlimler: Gazzali ye göre bu ilimlerin konuları arasında su, hava, toprak ve ateş vardır. Cisimlerin ve yıldızların çeşitli halleri bu ilimler sayesinde açıklanır. Kâinatta olan her şeyin kanunlarini bu ilimler yardım ederler. Bu sebeple de felsefeciler, bu ilimlere çok önem verirler. Hattâ tabiiyyun denen filozoflar gereğinden fazla tabii ilimlere dalarak Ahireti inkar edenlerdir. Fakat onların dini inançları bir tarafa bırakılırsa, tabii ilimlerin reddedilecek bir tarafı yoktur. Din tabiat kanunlarını inkar etmez. Hattâ uyanık kimseler, tabiattaki düzene bakarak Allah' ın varlığına akıl ile de tanık olurlar.
İlahi İlimler: Allah' ın varlığının isbatı , Allah' ın zatı ve sıfatları, âlemin kıdemi veya hudusu, peygamberlik ve vahiy sorunları ilahi ilimler çerçevesinde incelenir. Felsefecilerin bu konularda pek çok hata yaptıkları bilinmektedir. Gazzali, onların küfre düştükleri konular üzerinde uzun uzun durmuştur. Bunlardan biraz yukarda söz etmiştik.
Siyaset: Bu ilim devlet kurma, devlet yönetme ve devlet kurumlarının görevi sorunlarını içine alır. Felsefeciler siyaset ilmini işlemek için Allah'ın kitaplarından, velilerin ve hekimlerin sözlerinden çok faydalanmışlardır.
Ahlak ilmi: Ahlak iffet, fazilet, adalet ve cesaret gibi konuları içine alır. İnsanın kendi nefsi ile nasıl mücadele edeceğini gösterir. Felsefeciler bu hususta mutasavvıflardan çok yararlanmışlardır. Gazzali, felsefecileri iyice inceledikten ve onların bazı fikirlerini çürüttükten sonra, Bâtınileri de araştırma konusu yaptı .
Gazzali'nin Bâtınilerle Mücadelesi
Gazzali'nin zamanında faaliyet gösteren Bâtıniler, Hasan Sahbah taraftarı, olanlardır. Bunlara tarihte Da'vet-i Cedide Bâtınileri denir. Da'veti Cedide Bâtınilerine, talimiyye, İsmailiyye, Melahide, Haşşaşiyye ve Seb'iyye adları da verilir. Bunlar görünüşte Ehl-i Beyt'e saygı gösterirler ve bilgilerin masum bir imamdan öğrenileceğini ileri sürerlerdi. Bâtınilere göre akıl ve düşünce insanı çokluğa götürür. Bu sebeple her şeyi hata işlemiyen bir imamdan öğrenmek gereklidir. Bu da talim yani öğretim yoludur. Birliği sağlamanın tek çaresi budur.
Görünüşte böyle bir iddia güden Bâtıniler, gerçekte her ayeti ve her hadisi tevil ederek amaçlarına uygun anlamlar çıkarırlardı. İçten içe Allah'a, Peygamber'e ve Ahiret hayatına inanmazlardı. Ana, kız evlat ve kız kardeşle nikahı caiz görürlerdi. Bâtıni idareciler, kültürsüz halkı avlamak için son derece müslüman görünürler ve bir takım davet hileleri kullanırlardı. Asıl amaçları ise siyaset ve menfaat idi. Nitekim bir ara ordular kurarak Abbasiler'i yıkmağa bile çalıştılar. Bir çok müslümanın kanının akıtılmasına sebep oldular.
Kendi zamamndaki Bâtınilerin tehlikesini gören Gazzali, bazı eserler yazarak onların davalarını birer birer çürüttü. Gazzali'nin Bâtıniliğe dair yazdığı başlıca eserleri şunlardır:
1— Kitab al-Mustazhır. Bu eser Kitab Fadaih al-Batiniyye Va Fadail al-Mustazhiriyye diye de adlandırılmıştır.
2— al-Kıstas al-Mustakim.
3— Kavasım al-Batıniye. Bu sonuncu eser sayın Prof. Ahmed Ateş tarafından bulunmuş ve türkçesiyle birlikte yayınlanmıştır.
4— Kitab Huccet al-Hakk.
5— Kitab Mufassıl al-Hılaf.