GAZZALİ VE KELÂM FELSEFESİ - 7
|
Allah' ın kullara güçleri yetmiyecek tekliflerde bulunması mümkündür. "Ey Rabbimiz gücümüz yetmiyecek şeyi bize yükleme" âyetindeki dilek tarzı, böyle bir yükün Allah tarafından yükletilmesinin mümkün olduğunu göstermektedir.
Sevap ve suç aramaksızın yüce Allah' ın kullarına ceza vermesi mümkündür. Çünkü o her şeyde hürdür. Onun gücü ve meşiyeti sınırlanamaz. Bu konuda da Gazzali, Mu'tezile'ye karşı koymuştur. Mu'tezile sevap ve azabın dünyadaki fiillere göre takdir edileceği kanısındadır.
Gazzali'ye göre kullarının iyiliğini gözetmesi Allah'a vacip değildir. Çünkü hiç bir şeyde Allah'a zorunluluk yüklenemez. Nitekim Kur'an'da "O yaptığından ve yapacağından sorumlu değildir. Kullar sorumludur" diye buyrulmuştur. Bu konuda aksi görüşü yani Allah'ın kulların iyiliğini gözetmesi gerektiği tezini savunan Mu'tezileye şu örnek verilir: Bir müslüman çocuk, bir büluğa ermiş müslüman ve bir de büluğa ermiş kâfir düşünelim. Bunların hepsinin bu hal üzerine öldüklerini farzedelim. Ahirette büluğa ermiş müslim kimsenin durumu, elbette müslim çocuğunkinden daha üstündür. Böyle bir çocuk Allah'a şöyle sorarak "beni niçin çabuk öldürdün? Eğer yaşasaydım sana daha çok ibadet eder, derecemi yükseltirdim" diyebilir. O zaman buna şöyle bir cevap verilebilir: "Eğer sen daha fazla ya şasaydın, günah işlerdin; senin hakkında erken ölmek en hayırlı idi". Bunun üzerine büluğa ermiş kâfir söze karışabilir ve "Ey Allah'ım beni Cehenneme attın; eğer benide müslim çocuk gibi erken öldürseydin, günah işlemek fırsatını bulamazdım ve şimdi de Cehennemde yanmaktan kurtulurdum" diyebilir.
Şüphesiz ki Allah üzerine en iyiyi yapmak vaciptir diyen Mu'tezile bu durum karşısında susmaktan başka bir şey yapamaz.
Nübüvvet Ve Mu'cize
Allah son peygamber olarak Hz. Muhammed'i yolladı. Hz. Muhammed, Yahudilerin, Hıristiyanların ve Sabillerin şeriatlarını aldığı vahiylerle neshetti. Kendi doğruluğunu isbat için de bir takım mu'cizeler gösterdi. Şüphesiz ki İslâmiyetin en büyük mu'cizesi, Hz.Muhammed'e inen, belâgat ve fesahat bakımından taklit edilemiyen Kur'an- ı Kerim'dir. Ayrıca Peygamberimiz, Ay'ı yarma, bazı hayvanları konuşturma" ve parmaklarından su akıtma gibi mucizeler de gösterdi.
Kur'an'da bulunan diğer bir mucize de şudur: Merkezi İstanbul ve resmi dini Hıristiyanlık olan Doğu Roma Imparatorluğu, müşrik iranlılara mağlup olmuştu. Bu olay Arap müşriklerini sevindirmişti. Böylece kitap ehli olanların her zaman yenileceğini ve Hz. Muhammed'in de bir gün aynı sonuca duçar olacağını ileri sürüyorlardı . O sıralarda nazil olan bazı âyetler ilerde Romal ıların İranlılara galip geleceğini haber verdi. Bu âyetlerin mealleri şöyledir: "Rumlar yenildi. Yakın bir yerde onlar bu yenilmelerinden sonra galip olacaklardır. Allah' ın emri bir kaç yıl içinde önünde de, sonunda da gerçekleşecektir. O gün müminler de ferahlıyacaktır". Gerçekten de bir müddet sonra çıkan savaşta Hıristiyanlar iranlıları yenmişlerdir.
Ahiret Mes'eleleri
Öldükten sonra dirilme olacaktır. Yüce Allah' ın bunu yapmağa gücü yeter. "Çürümüş kemikleri kim diriltir. De ki onları ilk kez yaratan diriltir", "Sizin yaratılmanız da, yeniden diriltilmeniz de, tek kişiyi yaratmak ve diriltmek gibidir" ve "Allah diriden ölüyü yapar ve ölümünden sonra arzı diriltir" âyetleri de Allah' ın bu gücünü ve yeniden dirilmenin gerçekleşeceğini göstermektedir.
Munker ve nekir sualinin mümkün olduğunu doğrulamak gerekir. Bu husus bir hadisle de bildirilmiştir. Kabir azabı vardır. "Sabah akşam ateş üzerine arzolunurlar" âyeti bunun delilidir. Hesap sorulacağı ve günahların tartılacağı da gerçektir. "Biz kıyamet gününe mahsus adalet terazileri kuraca ğız" âyeti bunu isbatlamaktadır.
Sırat köprüsü vardır. "Onları Cehennem yoluna götürünüz. Onları hapsediniz, çünkü onlar sorumludurlar" âyeti buna işaret ediyor. Cennet ve cehennem Allah tarafından yaratılmışlardır. Hz. Muhammed'den sonra doğru olan ilk imamlar şunlardır: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali. Peygamberimiz kimseyi nas'la imam tayin etmedi. Ebu Bekr seçimle imam oldu. Ehl-i Sünnet, bütün Sahabenin tezkiye edilmesi ve öğülmesi tezini savunmuştur.
Müslümanların gerçek imamı ve başkanı olabilmek için aranan koşullar şunlardır:
1—Büluğ çağına ermek. Çocukların imam olması caiz değildir.
2—Aklı yerinde olmak. Deliler imam olamazlar.
3—Hür olmak. Köleler imamlık yapamazlar.
4— Erkek olmak. Kadınların imamlık yapmaları uygun olmaz.
5— Kureyş kabilesinden olmak. Bunun delili "imamlar Kureyştendir" anlamındaki hadistir.
6— Görme ve işitme duyularının sağlam olması gerekir. Kör ve sağır olanların imamlık yapmaları caiz değildir.
7—Şevket sahibi olmak. İmamet gibi yüksek bir mevkii işgal eden zatın cesaretli ve metanetli olması gerekir.
8—Kifayet sahibi olmak. Gerçek imam, bir şer zuhurunda doğruyu yanlıştan ayırmalı, adaleti sağlamağa yarıyan düşünceye sahip olmalı ve duruma en uygun metodu seçebilmelidir.
9— Takva sahibi olmak. Bu sıfatların en yükseğidir. Takva sahibi olan imamın, dini sağlam, aklı berrak ve gönlü cömert olur.
10—Ilim sahibi olmak. İmamın bilgin olması ve doğruyu yanlıştan seçmesi gerekir.
İman Ve islâm Meselesi
İman, tasdiktir. İslam ise teslim ve doğruya uymaktır. Tasdikin yeri kalptir. Onun tercümanıda dildir. Teslim ise kalpde, dilde ve organlardadır. Teslim, tasdikten daha geneldir. Kalple yapılan her tasdik, teslimdir ve inkarı terktir. Dil ile ikrar ve organlarla itaat da teslimdir. Doğruyu kabul etmektir ve inkardan sakınmaktır. Demek oluyor ki Islam daha genel, iman ise daha özeldir. İman, Islamın cüzlerinin en şereflisidir. O halde her tasdik, teslimdir. Fakat her teslim tasdik degildir.
Fakat iman ve islam, Şeriatta bazan müteradif, bazan da farklı anlamlarda kullan ılmışlardır. Örneğin "derken oradan müminlerden kim varsa çıkardık. Fakat orada müslümanlardan bir ev halkından başkasını bulamadık" âyetlerinde "müslümanlar" ve "müminler" kelimeleri müteradiftir.
İman ve Islam' ın ince anlam farklariyle kullanıldığına delil olarak şu ayeti gösterebiliriz: "Araplar iman ettik dediler. De ki iman etmediniz ve fakat islam oldunuz". Burada imandan maksat kalple tasdiktir. islamdan maksat ise, dil ile ve organlarla açıkca doğruyu teslimdir. Bir hadiste iman "Allah'a, meleklere, kitaplara, Peygamberlere, Ahiret gününe, ölümden sonra dirilmeye, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanma" diye tanımlanmıştır. Islam ise dil ve amel ile teslim anlamında kullanılmıştır. Demek oluyor ki islam kalple, dil ile veya organlarla teslim etmektir. Bunlar içinde de en faziletlisi kalple teslim ve tasdik anlamına gelen imandır.
Gazzali'ye göre imanın Ahiret bakımından derecesine gelince: Hz. Muhammed bir hadisinde "kalbinde bir atom büyüklüğünde iman olan Cehennem'den çıkar" diye buyuruyor. Bu hüküm, hakkında çeşitli görüşler vardır: Bazıları imanı yalnız kalple tasdik, bazılarıda kalple tasdik ve dil ile ikrar diye anlamışlardır. Diğerleri ise bu sonuncu anlayışa ameli de eklemişlerdir.
Sevap ve suç aramaksızın yüce Allah' ın kullarına ceza vermesi mümkündür. Çünkü o her şeyde hürdür. Onun gücü ve meşiyeti sınırlanamaz. Bu konuda da Gazzali, Mu'tezile'ye karşı koymuştur. Mu'tezile sevap ve azabın dünyadaki fiillere göre takdir edileceği kanısındadır.
Gazzali'ye göre kullarının iyiliğini gözetmesi Allah'a vacip değildir. Çünkü hiç bir şeyde Allah'a zorunluluk yüklenemez. Nitekim Kur'an'da "O yaptığından ve yapacağından sorumlu değildir. Kullar sorumludur" diye buyrulmuştur. Bu konuda aksi görüşü yani Allah'ın kulların iyiliğini gözetmesi gerektiği tezini savunan Mu'tezileye şu örnek verilir: Bir müslüman çocuk, bir büluğa ermiş müslüman ve bir de büluğa ermiş kâfir düşünelim. Bunların hepsinin bu hal üzerine öldüklerini farzedelim. Ahirette büluğa ermiş müslim kimsenin durumu, elbette müslim çocuğunkinden daha üstündür. Böyle bir çocuk Allah'a şöyle sorarak "beni niçin çabuk öldürdün? Eğer yaşasaydım sana daha çok ibadet eder, derecemi yükseltirdim" diyebilir. O zaman buna şöyle bir cevap verilebilir: "Eğer sen daha fazla ya şasaydın, günah işlerdin; senin hakkında erken ölmek en hayırlı idi". Bunun üzerine büluğa ermiş kâfir söze karışabilir ve "Ey Allah'ım beni Cehenneme attın; eğer benide müslim çocuk gibi erken öldürseydin, günah işlemek fırsatını bulamazdım ve şimdi de Cehennemde yanmaktan kurtulurdum" diyebilir.
Şüphesiz ki Allah üzerine en iyiyi yapmak vaciptir diyen Mu'tezile bu durum karşısında susmaktan başka bir şey yapamaz.
Nübüvvet Ve Mu'cize
Allah son peygamber olarak Hz. Muhammed'i yolladı. Hz. Muhammed, Yahudilerin, Hıristiyanların ve Sabillerin şeriatlarını aldığı vahiylerle neshetti. Kendi doğruluğunu isbat için de bir takım mu'cizeler gösterdi. Şüphesiz ki İslâmiyetin en büyük mu'cizesi, Hz.Muhammed'e inen, belâgat ve fesahat bakımından taklit edilemiyen Kur'an- ı Kerim'dir. Ayrıca Peygamberimiz, Ay'ı yarma, bazı hayvanları konuşturma" ve parmaklarından su akıtma gibi mucizeler de gösterdi.
Kur'an'da bulunan diğer bir mucize de şudur: Merkezi İstanbul ve resmi dini Hıristiyanlık olan Doğu Roma Imparatorluğu, müşrik iranlılara mağlup olmuştu. Bu olay Arap müşriklerini sevindirmişti. Böylece kitap ehli olanların her zaman yenileceğini ve Hz. Muhammed'in de bir gün aynı sonuca duçar olacağını ileri sürüyorlardı . O sıralarda nazil olan bazı âyetler ilerde Romal ıların İranlılara galip geleceğini haber verdi. Bu âyetlerin mealleri şöyledir: "Rumlar yenildi. Yakın bir yerde onlar bu yenilmelerinden sonra galip olacaklardır. Allah' ın emri bir kaç yıl içinde önünde de, sonunda da gerçekleşecektir. O gün müminler de ferahlıyacaktır". Gerçekten de bir müddet sonra çıkan savaşta Hıristiyanlar iranlıları yenmişlerdir.
Ahiret Mes'eleleri
Öldükten sonra dirilme olacaktır. Yüce Allah' ın bunu yapmağa gücü yeter. "Çürümüş kemikleri kim diriltir. De ki onları ilk kez yaratan diriltir", "Sizin yaratılmanız da, yeniden diriltilmeniz de, tek kişiyi yaratmak ve diriltmek gibidir" ve "Allah diriden ölüyü yapar ve ölümünden sonra arzı diriltir" âyetleri de Allah' ın bu gücünü ve yeniden dirilmenin gerçekleşeceğini göstermektedir.
Munker ve nekir sualinin mümkün olduğunu doğrulamak gerekir. Bu husus bir hadisle de bildirilmiştir. Kabir azabı vardır. "Sabah akşam ateş üzerine arzolunurlar" âyeti bunun delilidir. Hesap sorulacağı ve günahların tartılacağı da gerçektir. "Biz kıyamet gününe mahsus adalet terazileri kuraca ğız" âyeti bunu isbatlamaktadır.
Sırat köprüsü vardır. "Onları Cehennem yoluna götürünüz. Onları hapsediniz, çünkü onlar sorumludurlar" âyeti buna işaret ediyor. Cennet ve cehennem Allah tarafından yaratılmışlardır. Hz. Muhammed'den sonra doğru olan ilk imamlar şunlardır: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali. Peygamberimiz kimseyi nas'la imam tayin etmedi. Ebu Bekr seçimle imam oldu. Ehl-i Sünnet, bütün Sahabenin tezkiye edilmesi ve öğülmesi tezini savunmuştur.
Müslümanların gerçek imamı ve başkanı olabilmek için aranan koşullar şunlardır:
1—Büluğ çağına ermek. Çocukların imam olması caiz değildir.
2—Aklı yerinde olmak. Deliler imam olamazlar.
3—Hür olmak. Köleler imamlık yapamazlar.
4— Erkek olmak. Kadınların imamlık yapmaları uygun olmaz.
5— Kureyş kabilesinden olmak. Bunun delili "imamlar Kureyştendir" anlamındaki hadistir.
6— Görme ve işitme duyularının sağlam olması gerekir. Kör ve sağır olanların imamlık yapmaları caiz değildir.
7—Şevket sahibi olmak. İmamet gibi yüksek bir mevkii işgal eden zatın cesaretli ve metanetli olması gerekir.
8—Kifayet sahibi olmak. Gerçek imam, bir şer zuhurunda doğruyu yanlıştan ayırmalı, adaleti sağlamağa yarıyan düşünceye sahip olmalı ve duruma en uygun metodu seçebilmelidir.
9— Takva sahibi olmak. Bu sıfatların en yükseğidir. Takva sahibi olan imamın, dini sağlam, aklı berrak ve gönlü cömert olur.
10—Ilim sahibi olmak. İmamın bilgin olması ve doğruyu yanlıştan seçmesi gerekir.
İman Ve islâm Meselesi
İman, tasdiktir. İslam ise teslim ve doğruya uymaktır. Tasdikin yeri kalptir. Onun tercümanıda dildir. Teslim ise kalpde, dilde ve organlardadır. Teslim, tasdikten daha geneldir. Kalple yapılan her tasdik, teslimdir ve inkarı terktir. Dil ile ikrar ve organlarla itaat da teslimdir. Doğruyu kabul etmektir ve inkardan sakınmaktır. Demek oluyor ki Islam daha genel, iman ise daha özeldir. İman, Islamın cüzlerinin en şereflisidir. O halde her tasdik, teslimdir. Fakat her teslim tasdik degildir.
Fakat iman ve islam, Şeriatta bazan müteradif, bazan da farklı anlamlarda kullan ılmışlardır. Örneğin "derken oradan müminlerden kim varsa çıkardık. Fakat orada müslümanlardan bir ev halkından başkasını bulamadık" âyetlerinde "müslümanlar" ve "müminler" kelimeleri müteradiftir.
İman ve Islam' ın ince anlam farklariyle kullanıldığına delil olarak şu ayeti gösterebiliriz: "Araplar iman ettik dediler. De ki iman etmediniz ve fakat islam oldunuz". Burada imandan maksat kalple tasdiktir. islamdan maksat ise, dil ile ve organlarla açıkca doğruyu teslimdir. Bir hadiste iman "Allah'a, meleklere, kitaplara, Peygamberlere, Ahiret gününe, ölümden sonra dirilmeye, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanma" diye tanımlanmıştır. Islam ise dil ve amel ile teslim anlamında kullanılmıştır. Demek oluyor ki islam kalple, dil ile veya organlarla teslim etmektir. Bunlar içinde de en faziletlisi kalple teslim ve tasdik anlamına gelen imandır.
Gazzali'ye göre imanın Ahiret bakımından derecesine gelince: Hz. Muhammed bir hadisinde "kalbinde bir atom büyüklüğünde iman olan Cehennem'den çıkar" diye buyuruyor. Bu hüküm, hakkında çeşitli görüşler vardır: Bazıları imanı yalnız kalple tasdik, bazılarıda kalple tasdik ve dil ile ikrar diye anlamışlardır. Diğerleri ise bu sonuncu anlayışa ameli de eklemişlerdir.